Havada Bulut – Sait Faik Abasıyanık

?… Bir adam Burgazadası?nda oturmuş, düşleri, anıları karışıyor birbirine, çocukluk, gençlik, yaşlılık yılları karışıyor birbirine, birtakım insanlar var hikâyelerinde, onlar da karışıyorlar birbirine, öyle yerler oluyor, anlatılan kişilerle, anlatan kişileri seçemiyorsunuz birbirinden…? Nurullah Ataç ?Haksızlıkların olmadığı bir dünya… İnsanların hepsinin mesut olduğu, hiç olmazsa iş bulduğu, doyduğu bir dünya… Hırsızlıkların, başkalarının hakkına tecavüz etmelerin bol bol bulunmadığı… Pardon efendim! Bol bol bulunmadığı ne demek? Hiç bulunmadığı bir dünya…? isteyen büyük yazarın ilk kez 1951?de yayımlanan hikâye kitabı Havada Bulut dergilerde kalan, kitaplarına alınmamış iki hikâyenin de eklenmesiyle, yeniden gözden geçirilerek hazırlandı. Mektuplar, manüskriler ve gün ışığına çıkmamış yepyeni metinler sırada… (Yapı Kredi Yayınları tanıtım yazısı)

Havada Bulut, Türk yazar Sait Faik Abasıyanık’ın 1951 yılında yayınlanan hikâye kitabı.[1] Havada Bulut’u bazıları roman olarak kabul eder ama aslında birbirine bağlı hikâyelerden oluşan bir kitaptır.[2] Bu birbiriyle ilintiliymiş gibi görünen hikâyelerde yazar İkinci Dünya Savaşı sırasında Beyoğlu’nda aylak gezen bir öğrencinin dünyayı umursamayan maceralarını anlatır.[2]
Havada Bulut ilk kez, Büyük Doğu Dergisi’nde 22 Şubat 1946 – 5 Temmuz 1946 tarihleri arasında roman başlığı altında yayınlandı. Abasıyanık’ın bu kitabın adını ilk olarak Kovada Bulut koyduğu bilinmektedir. İsminin değişmesi ile ilgili iki iddia vardır: Birincisi, ilk kez yayınlayan Büyük Doğu Dergisi’nde bir yanlışlık yapılarak Havada Bulut olarak yayınlandığı yolundadır.[1] İkincisi ise kitabının ismine Kovada Bulut koymak isteyen Sait Faik’e Varlık Yayınları sahibi Yaşar Nabi Nayır’ın itiraz ettiği ve Havada Bulut koydurttuğudur.[3]
Kitabın teması, yazarın yalnızlıktan kurtularak insanlarla beraber olma, insan sıcaklığı ve sevgisi hissetme isteğidir.[4] Ayrıca, bu kitap Sait Faik öykülerindeki erotizm eksikliğinin en yoğun hissedildiği kitabıdır.[4]
Yazım dili ise önceki Abasıyanık kitaplarına göre son derece savruk ve özensizdir. Birçok cümle yanlışı da bulundurur. (Vikipedi, özgür ansiklopedi)

Kaynakça
Naci, Fethi (Mayıs 2003), Sait Faik’in Hikayeciliği, Yapı Kredi Yayınları
Sönmez, Sevengül (Şubat 2007), A’dan Z’ye Sait Faik, Yapı Kredi Yayınları
Uyguner, Muzaffer (1991), Sait Faik, Bilgi Yayınevi

Notlar
1 a b Sönmez 2007, sayfa 97
2 a b Uyguner 1991, sayfa 42
3 Naci 2003, sayfa 76
4 a b Naci 2003, sayfa 78

Kitaptan Bir Bölüm
Bu uzun bacaklı, karınsız, niyeti kötü bakışlı sarışın adamın hayatına ait bildiklerimi şu veya bu kimseden öğrenmiş değilim dersem inanmayın! Bu adam hakkında söylenenleri buraya yazmasak da olurdu. Dedikodunun kıymetsiz bir şey olduğunu ortaya sürmek de doğru değil… Hiç olmazsa bir zevki vardır, kâfirin! Dedikodu biraz alaminüt fotoğrafa benzer. İcap ederse bu adam üzerine sinmiş dedikodu havasından da söz açabiliriz, korkumuz yok: Yanında köpeği ile beraber denize nazır bir arsanın setleri üstüne oturmuştu. Köpek arka ayakları üstüne çökmüş, ön ayakları dimdik heykel gibi, burnu ıslak, soğuk… Arada bir, ince sesler çıkarıyor, sonra sahibine gidelim, der gibi bakıyordu. Adam cıgarasını yaktıktan sonra: ? Otur, dedi, oturduğun yerde! Köpek ön ayaklarını uzatıp burnunu arasına koydu. Gözlerini kapadı. Hafif bir rüzgâr, köpeğin sarı tüylerini, adamın sarılı beyazlı sert saçlarını oynatıyordu. Adamın yüzünde manalı hatlar vardı. Sevilmemişlerin, çok üzülmüşlerin, sarhoşların, bir zaman güzelken çirkinleyivermişlerin, okumuşların, hasılı içi rahatsızların yüzlerindeki ifade… Bu adamın da yüzünden birtakım manaları insan, işi yoksa, bulup bulup çıkarıverir. Gözlerinin etrafında yedi sekiz çizgi, hayatında çok güldüğünü değil, yüzünü güneşe verip mavi gözlerini kıstığını ifade ediyor dersem, inanmalısınız! O, aynaya baktığı zaman, bu çizgilerin gülmekten değil, güneşe bakmaktan olduğunu, köpeğine söylemiştir. Bir köpeğe söylenilmiş lakırdıyı komşulardan hiçbiri işitmemiştir, denebilir mi? Komşular değil, memleketin posta müvezzii; bu her gün dağıttığı mektuplar kendilerini merak ettire ettire onu bu hale sokmuş gibi, her tenha yerde kendisine cıgara ikram eden her adama: ? Haa! Hani şu köpeği ile konuşan adam mı? Birader, dün mektup götürmüştüm. Sokak kapısı da aralıktı. İçerden birtakım sesler geldi. Kulak kabarttım tabii! Kendi kendime de, ?Bu evde bu adamla köpekten başka mahluk yok. Allah Allah! Bu ne iştir? Bu adam ne halt karıştırır, kiminle konuşur böyle?..? diyordum. Başımı uzattım baktım. Meğer köpekle konuşmaz mı? Kendisi aslen Urumelili Türktür. Köpekle Rumca konuşur… Cıgara ikram eden adam der ki: ? Ne diyordu, Allah aşkına, köpeğe? Yoksa Rumca bilmez misin? ? Nasıl bilmem beyciğim? On beş senedir bu Rum köyünde müvezzilik ederim. Nasıl bilmem Rumca? Yalnız beyciğim… Dilim damağım kurudu. Şuradan bir de gazozcuk ikram edin! Kolay mı efendim, mahalleleri dolaşmak?.. Vallahi öyle akşamlarım olur ki beyefendi, ayakkabılarımı çıkardığım zaman sanki ayaklarım benim sabahki ayaklarım değilmiş gibi olur. En aşağı iki misli büyürler… Oh! Neyse… Gazozu soğukmuş domuzun! Her zaman değildir. Evet… Ne diyordum? Ha, baktım içerden sesler geliyor, kulak verdim: ?Sen? diyordu, ?beni ihtiyar mı sanırsın? Hayır ihtiyar sanmazsın bilirim! Dağ bayır dolaşırken yoruluyor muyum? Ama diyeceksin ki, hayatında çok güldün de bu gözlerinin kenarındaki çizgiler ondan… Ağzının kenarındakiler de… Hayır azizim! Ben hiç gülmedim demem; güldüm. Güldüm ama şöyle içten, candan gülmedim. Hem, ben ne zaman böyle gülmek istesem anamın bir sözü hatırıma gelir: ?Çok gülen çok ağlar? sözü… Bir türlü istediğim gibi gülemem. Şöyle hani, insanlara selam kabilinden bir gülümsemek mecburiyeti vardır. En mesut ânımda o kadar gülebildim. Selam makamında da hiç gülümsemedim; sonradan ağlayacağımdan korktum. Lafı uzattım dostum! Bu çizgiler, senin anlayacağın, gülmekten değil, güneşten… Evet, bildiğimiz güneşten. Sen bilirsin beni, ben güneşte çok gezerim. Hem bak, dikkat et! Sol gözümde çizgi daha fazladır. Onu yürürken daha fazla kısarım da ondan. O gözüm doğuştan zayıftır. Bereket öteki sağlam da idare ediyoruz. Yoksa monokl takmak lazım gelecekti. Düşün beni bir defa dostum! Tek gözlüklü züppeyi!..?

Kitabın Künyesi
Havada Bulut
Yazar: Sait Faik Abasıyanık
Yapı Kredi Yayınları
YKY’de 1. Baskı: Ekim 2002
YKY’de 14. Baskı: Şubat 2010
Sayfa: 99

2 yorum

  1. bence bu siteye girince başlayan bir şarkı koymalısınız ve ben bunu çıkartacagım ama seçemiyorum 🙂

  2. çok uzun ama normal bir şey ama yine de kısa olsa daha iyi 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir