Haziran?ın teorisi, teorinin Haziranı? – M. Deniz Schulze

Haziran Direnişi somut bir kazanım sağladı mı sağlamadı mı? Bu soru Eylül günlerinden beri en çok tartışılan sorulardan biridir. Gezi Parkı?nın park olarak kalması, Erdoğan?ın başkanlık hevesinin ?ertelenmesi? bu sorudan yola çıkıldığında ülke solu ve halkları için çözüm müdür? Türkiye solunun mevcut durumunu esas alarak ?somut kazanımlar? tartışmasına yeni girdiler sağlamayı amaçlıyoruz. Bununla birlikte, geçen yazımızda somut kazanımların olmadığı tespitinin Haziran Direnişi?ne dair bir tür üst-beklentiden kaynaklanabileceğini belirtmiştik. Bu yazıda da ?Haziran Direnişi?ni bir de Marx?dan ve Lenin?den okuyalım?? başlığında açtığımız tartışmayı sürdüreceğiz.

Haziran?ın ilk günlerinden itibaren sola anımsattıklarına dair devrimci umut, o güne kadar devrimcilerin var olan teorik-örgütsel birikimlerini hiçe sayacak bir romantizm yaratmadı. Ama bir beklenti hayaleti Türkiye solunu öylesine sardı ki, ?eski Haziran?dan yeni Haziran?lara? geçmeden önce ?eski?nin yaratmaya başladığı örgütsel-siyasal-teorik tohumun filizlenmesi gecikti. Üst-beklentinin biçimlenmesi bu veriye dayanır. Kendiliğindenciliğe boyun eğmemeyi gerekçe gösterdikten sonra ?az ama öz?cü bir örgüt modeliyle yola çıkıp öncülüğün ?mutlaka? gerçekleşeceği yönündeki metafizik beklentilerden söz etmiyoruz. Böylesi bir beklenti, beklenti olmanın ötesinde, Leninizm?in karikatürize edilmiş halinden öteye geçemez. Öte yandan başka türden beklentiler 2014 yılında etkisiz kalan Haziran anmalarıyla birlikte bir kez daha kazanımlara dönük tartışmalara, hatta bu sefer kazanımların küçümsenmesine yol açtı.

Küçümsemenin sebebi, ülkenin ve öznel örgütlenmenin mücadele zemininin mutlak bir süreklilik ilişkisi içinde devinmediğinin fark edilememesiydi ve bu sürekliliği kırmaya dönük boşluklardan faydalanılamamasıydı. Süreklilik kavramıyla hem politik öznenin hem de toplumun devinmeyi benzer koşullar altında sürdürdüğü dönemi, süreklilik ilişkisiyle de sürecin somut unsurlarının (işçi sınıfı ve sendikalar, gençlik örgütlenmeleri, dernekler ve partiler vs.) karşılıklı etkileşimi olarak tanımlayabiliriz.
Oysa Lenin 21 Şubat 1905 yılında İleri gazetesinde bu tür bir süreklilik biçimine dikkat çekmiş, öncü partinin istibdadın yıkıldığı Rusya?da yeni bir temelde inşa edilene kadar bir sürü aşamadan geçmesi gerektiğini söylemişti. ?Ayaklanma İçin Militan Bir Anlaşma? başlıklı yazıda ? öncüler gerçek gelişmeler içinde kitlelerin içinde erimelidir, yani kendilerini hiç düşünmeden enerjilerini gerçekten ayrılmaz bağlar içinde ayaklanan kitleler içinde harcamalı, ve kelimenin edebi, sembolik anlamında değil, gerçek anlamında onlarla birlikte ilerlemelidirler? diyerek sürekliliğin hareket içerisinde devinmesi ihtiyacının altını çizmişti. Bugün geriye bakıldığında Lenin?in yazdıkları ?kendiliğindenlik önünde boyun eğme? anlamına gelmiyor elbette. Ama Türkiye solunun büyük bir bölümü, öncü örgütlenme tam da böylesi bir ilişki biçimi sayesinde ?kendisi için? karakter taşımazken ?Haziran?a kendisi için öğretme?yi tercih etti .

**

Karar verilmesi gerekiyor ?Haziran?ın teorisinden? mi yoksa ?teorinin Haziran?ından? mı başlanacak? Teori kavramı kökünde gözünü dikip bakmak, seyretmek anlamını taşır. Ama burada somut gerçekliğin düşlenen bir şey olduğu sonucu çıkarılmamalıdır. Somut kazanım, Haziran?ın devrimcilere yeni bir teori hediye etmesi değildir. Kazanım, Taksim?de AKM?nin üzerine çıkan veya barikatlarda dövüşen isyancının gerçek gelişmelere yüzünü çevirip devrim düşünü pekiştirmesi de değildir. Peki, ?Haziran teorisi? gibi bir durumdan gerçekten söz edilebilir mi?

Haziran?ın devrimciler tarafından kapsanama-dığı/yacağı gerçeği, Haziran?ı teoride kapsamaya dönük bütünlükçü ve ucu nesnel biçimciliğe varan acayip yaklaşımlar geliştirdi. Haziran?ın teorisini yapmak amaçlanmasa da sonuçları bakımından ?Haziran teorisi? anlamına gelen bu ?müdahale? kendi diyalektik karşıtına yani teoride filizlenen bir çözüme bir kez daha ulaştı: ?Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir?. Aşağıdaki paragraflarda Haziran teorisinin gelişim sürecini inceleyeceğiz. Teorinin Haziran?ı meselesini ise başka bir mecrada ele alacağız.

Haziran?ın kitleselliğinin onun niteliksel yanının yerini alarak ön plana çıkartılması, parçalanmış ve toplumsal dinamiklerin kendi niteliklerine indirgenmiş bir Haziran yaklaşımından kendisini farklılaştıramaz. Haziran işçi sınıfının kendisini yeni biçimlerle gösterdiği bir halk hareketiydi, tamam. Ya insanlar nerelerde bir araya geldiler? Nasıl bir siyasi içerikten beslendiler? Bu içerik sola açık olmakla birlikte solun kullandığı dilden ne şekilde farklılaştı? Halk sola baktığında ne gördü? Haziran?dan ne öğrenilmesi gerekir? Haziran?dan öğrenilenler nasıl hayata geçirilebilir? Nerelerden ve nasıl başlanmalıdır?

Cevaplar gibi, sorular da belirli bir gerçeklik düzeyinde somutlaşabildiği (tohumun filizlenmesi) için gereken zaman faktörü sona erdi. Süreklilik ise Hegel?in o ünlü ?ussal olan gerçektir, gerçek olan ussaldır? sözünde tarif ettiği karşıtlıktan kopmaya başladı. ?Önce Haziran mı? Yoksa Leninist örgüt mü?? sorusuna verilen ortalamacı cevaplara şunu söylemek gerekiyor: Tarihsel olarak önce belirli bir nesnelliğin ortaya çıkması gerekecek ki, o nesnellik kendi öznesini yaratabilsin. Oluşum ise her ikisini içersin.

Tarihsel deneyime dönecek olursak kimi yazarlar Lenin?in 1905 ve 1917?de sınıftan öğrenmeye ve kitleler içerisinde RSDİP?in yeniden yapılandırılmasına dair yazdıklarını-yaptıklarını ?dramatik? olarak kabul etmektedir. Bizce şu gerekçeyle reddedilmeli, bir kere Lenin?in RSDİP içindeki tartışmaları tamamen bir kenara bırakarak ?eylemden öğrenelim? demiyor. Bolşevikler bu tartışmaları 1903, 1905, 1909 ve 1912 yıllarında bitirebildiği ölçüde sınıftan öğrenmeyi, nesnellik içerisinde yeniden üretmeyi mümkün görüyor. Bu yüzden ?Ne Yapmalı?? sorusunun örgütsel-siyasal ve teorik bir dolayıma ilişkin olduğunun bir kez daha hatırlanması gereklidir.

İkincisi sosyalist ideoloji açısından sınıfın kendiliğinden hareketi başlangıç noktası olmasa da örgütsel ve taktiksel teorizasyonlar için kendiliğinden hareket de başlangıçtır. Çünkü ideoloji, siyaset ve örgüt hepsinin aynı kalıba döküldüğü kurşuni bir teorik donanımdan beslenmez. Örgütün kendiliğinden hareketten öğrenip mi yola koyulması gerektiğini, yoksa tersinin mi geçerli olduğunu belirleyen şey örgütün buna hazır olup olmamasıdır .

Zaten Lenin yukarıdaki yıllarda önce oportünizmi merkezi düzeyde minimalize etmiş, sonra bunu tabandan örgütlemiş, ?ultra sol Bolşevik?lerden kopmuş ve sonunda Menşeviklerden tamamen ayrılarak örgütün Rusya?nın yükselen işçi sınıfı hareketine tam bir rezonans sağlanmasının önünü açmıştır. 1917?de kaleme alınan Nisan Tezleri ya da Devlet ve Devrim ise önceki yıllarda yapılan tartışmalardan daha farklı bir biçimde yapılmıştır. Yine de söz edilen gelişmelerin hemen her birisinde yaşanan kopuşlar ?statükocu? Marksizm anlayışının, statik taktiksel-örgütsel formların yıkılması anlamına gelmiştir.

Örneğin: ?İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar, ama kendi keyiflerine göre, kendi seçtikleri koşullar içinde yapmazlar, doğrudan veri olan ve geçmişten kalan koşullar içinde yaparlar? . Geçmişten kalan koşullar içerisinde sınıflar mücadelesinin kendinde ve kendisi için varlığı da var. Ancak sınıf mücadelesi Hegelci anlamda -belirleyen-belirlenen- bir ?bütün?lük içeriyorsa onu Marksist parçalılıkla aşmak gerekir. Marx yukarıdaki satırları mutlak bir kendiliğinden harekete bel bağladığı için yazmamıştı.
Lenin de bu parçalılıktan (ikileşme) beslenmiş, sınıfların kendinde ve kendi için ideolojisi arasındaki açıyı Rusya?nın özgünlüğünde kapatmıştır (birleşme). Bu kopuş ya da aşma şimdiye kadar yapılmak istenen bütün girdilerdeki esas öz ile Gramsci?nin terimiyle praksis yönde açığa çıkar. Praksis, Marx?ın Feuerbach?a ilişkin 5. Tez?de dile getirdiği problemle yollarını ayırmıştır. Feuerbach teorisini nasıl kullanacağını bilemediği için ?soyut düşüce?nin yerine eylemi değil, ?sezgiyi? koymuştu.

**

Metin Çulhaoğlu, Türkiye sol hareketi için oldukça uzun bir süre önce benzer bir soruna şöyle işaret etmişti: (Gerçek tehlike) ?sol teorizasyonun, her yeni evreye, bir önceki evreye özgü teorizasyonla aşırı yüklü biçimde başlamasıdır? . Marksist-Leninist teori 1980?lerden sonra belki de ilk kez bu kadar açık bir şekilde kitlelerle sınanmış ve devrimcileri incelemeye devam edilmesi gereken teorik-pratik eksiklikleri giderme göreviyle karşı karşıya bırakmıştır. Bu görev teoriye dönmek ve teoride bir takım düzenlemeler yapmak değildir. Devrimci pratik, teorik olarak doymuştur ve teorinin Haziran?ını yaşabilmesi için teorinin boşluklarını bu kez pratikle (!) doldurmak zorundadır.

Daha açığı, Haziran Direnişi?nin somut kazanımlarını mümkün olan en ileri düzeye taşıyacak olan pratik mücadeledir. Ama somut hedefler olmadan ?Haziran?a teorik bir bütünsellik?le bakmanın, toplumsal dinamikleri tekilliği içinde inceleyen ?parçalı yaklaşım?lara karşı çıkmanın anlamı yoktur. Daha önce de belirttiğimiz gibi somut karşıtlıklar soyut karşıtlıklarla ortadan kaldırılamaz. Haziran Direnişi?nin somut kazanımı, halkın Mayıs 2013 ile 2014 yılının Temmuz ayı arasında devam eden örgütsüzlüğü içindeki kıvılcımlardan çıkacaktır. Bu parçalar (teorik ve ideolojik güvence altında) isyanın taleplerini en ileri noktaya taşıyacak ve taleplerin gerçekleşmesini sağlayacak dinamik tipte bir siyasal-örgütsel anlayıştan beslenmelidir. Haziran Direnişi?ne yönelik ?mutlak iradeci? (öncücü) müdahale ile yalnızca sözden ve çağrıdan ibaret kalan ?ileri siyaset? anlayışının ortadan kaldırılmasının yolu böyle bir güvencedir.

M. Deniz Schulze

(1)Süreklilik kavramını açmakta yarar var, zira Haziran?ın süreklilik-kopuş ilişkisi içerisinde ele alındığı örnekler neredeyse yok gibi.
(2)Lenin, V.İ. Seçme Yazılar. Yordam kitap. Mart 2011. İstanbul, s: 127.
(3)Lenin?in İki Taktik çalışmasında ?biz devrime herhangi bir şey öğretebilecek miyiz?? sorusunu oldukça somut kaynaklardan beslenerek sorduğunu belirtmek durumundayız. Somut hedefler soyut karşıtlıkları da ortadan kaldırır. Rus komünistleri 1905 yazında ?halk kitlelerinin hala sosyalizmden ne kadar uzak, sınıf karşıtlıklarının daha ne kadar gelişmemiş, proleterlerin hala ne kadar örgütsüz olduğuna işaret? ediyorlardı. Ama bunu işçilerin iktidarı küçük burjuvaziyle geçici bir süreliğine paylaşmasıyla, soyut karşıtlığı somutlaştıracak yegâne yol ile yapmayı hedefliyorlardı. ?Beyan? ile ?kesin zafer koşulları?na göre hareket etmek onlar için aynı şey değildi.

(4)Benzer bir yaklaşımla ?Gezi Direnişi Solu Silkeleyebilecek mi?? sorusu üzerine yazılmış değerli bir yazı: http://esitlikciforum.net/showthread.php?tid=70 erişim, 18.07.2014. Artık bu soruya birden fazla cevabın olması umut vericidir.
(5)https://www.marxists.org/reference/archive/hegel/works/pr/preface.htm#xxvii erişim, 18.07.2014.
(6)Türkiye solu, 2013?ün Mayıs ayında tarihsel anlamıyla zaten belirli bir olgunluk düzeyindeydi. ?Lenin?e yaklaşım denemeleri?nde söz ettiğimiz bu olgunluk oldukça meşakkatli dönemlerden geçerek bu düzeye erişmişti. Bugünse tekrar tekrar belirttiğimiz gibi olgunluk öz tarihsel dayanaklarından fazlasını gerektiriyor.
(7)Engels ve Marx. Seçme Yapıtlar Cilt: 1. Sol yayınları. Aralık 1979, s: 477.
(8)Çulhaoğlu, M. Doğruda Durmanın Felsefesi. İstanbul, s: 878.
(9)Dinamizm, yalnızca Haziran?ın taleplerini gerçekleştirmek için değil, örneğin İsrail?in Filistin?e kara harekâtı başlatmasına karşı anında tüm Türkiye?de ?bağımsızlık ve anti-emperyalizm? şiarlarını sokaklara döküp yükseltebilen, sokakta, mücadele içerisinde bir araya gelen kitlelerin deneyimini örgütlü unsurlarıyla ilerletebilen bir solun yaratılması için de gereklidir. Kritik gündemler içerisinde sadeleşen sloganlar solun söylediklerini halka daha net, daha kısa ve özlü biçimde ulaştırabilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir