Hep Anladıkları Sandıkları Şeyi Ancak Şimdi Anlıyorlardı: Yoksuldu Onlar ? Canan Koçak

Savaşın şehirlerle birlikte, neleri yok ettiğine yüzyıllardır tanıklık ediyoruz. İnsanın ?keşke yıkılan sadece binalar olsa? diyesi geliyor çoğu zaman. Bazı yıkıntıların tamiri kolaydır, ama insanların iç dünyalarının yıkımı öyle kolayca tamir edilemeyecek türdendir. Ölümle tanışmak, eşinin, arkadaşının, çocuğunun ve tanıdığın onlarca insanın bir hiç uğruna kaybolup gittiğine şahitlik etmek, insan psikolojisi açısından, çabuk kapanacak yaralar değil elbette. Zaten ölüm, hayat normal seyrinde ilerlerken bile, yaşanması ve hazmetmesi çok zor bir durumken, savaşla birlikte, insanlar bir taraftan kaybettikleri yakınlarının acılarının, bir taraftan da hayatta kalabilmenin telaşı içinde olurlar.
Dağılan toplumsal düzen, işsizlik ve insanların yoklukla mücadelesi, asıl savaşın bitiminden sonra başlar. Eksilen ve dağılan aile düzeni ile, hayatta kalmanın anlamsızlığı gelişir ve insanı yaşama bağlayan duygulardan birdenbire arınılabilir. Çok geniş bir coğrafya da yaşandığı düşünülürse, 2. Dünya savaşında da eminiz benzeri şeyler yaşandı ve hatta daha fazlası ile karşı karşıya kalındı. Özellikle Almanya merkezli, ırkçı kimlikte yaşanan olay ve çatışmalar, bugün hala onlarca sanat eserine konu olabilmektedir. Tıpkı kendisi de 2.Dünya savaşına katılmış bir yazar olan Heinrich Böll?ün, ?Ve O Hiç Bir Şey Demedi? romanına konu olduğu gibi.

“Ah biliyorum ve unutmuyorum ben! Yavrularımı bitlerin öldürdüğünü, bize sağlık bakanının yeğeni tarafından korunan bir fabrika malı, tamamen faydasız bir ilacı sattıklarını; iyi tesirli ilacı ise kendilerine sakladığını biliyorum.” (sh.50)

İnsan hiç gözlerinin önünde çocuklarının açlıktan ve hastalıktan ölmesine dayanabilir mi? Yıkıntılar arasında kendilerine hayat arayan, Kaete ve Fred, onlar 2. Dünya savaşı sonrasında yoksullukla baş etmeye çalışan üç çocuklu bir ailenin ebeveynleri. Savaş sırasında ikiz bebeklerini hastalık ve açlık sebebiyle kaybetmişler. Fred, ev demeye şahit isteyen, yaşadıkları izbe ve gürültülü odayı iki ay önce terk etmiş. Odanın darlığına, ev sahibesi bayan Franke?nin yüzünü görmeye ve Hapf ailesinin korkunç komşuluğuna dayanamaz olmuş.

“Onunla sadece yatmamış, yemek yememiş, konuşmamış, on yıldır hiç eksiksiz, insanları birbirine, birlikte uyumalardan çok bağlayan bir şeyi beraberce yapmıştık.” (sh.184)

Yoksulluk ve çaresizlik, gizli birer sevgili gibi buluşmaya devam eden Fred ve Kaete?i ayırmaya yeter miydi? Sürekli iş değiştirmek ve sonuçta hep işsiz kalmak, borçla yaşamak, yoksulluk onları birbirlerinden ayıran sebeplerin başında geliyordu.
Kahramanların kendi ağızlarından anlattıklarına tanıklık eden okuyucuyu, gerçek bir savaş sonrası döneme götüren yazar, bir aileyi birbirine bağlayan bağların neler olabileceğini sorguluyor. Savaş sonrası Almanya?yı resmederken insanların çevrelerinde ki bir çok şeye yabancılaşıp, çareyi kaçmakta buluşları, Ferd karakteri ile gözler önüne seriliyor.
Savaşın insanlar üzerinde ki yıkımını din tacirliği, riyakarlık ve yabancılaşma gibi başlıklara örnek olabilecek şekilde başarılı bir biçimde anlatan yazar, okuyucularını hayata dair düşünmeye zorluyor. Ve savaşın varlığını bir kez daha lanetlememize yardımcı oluyor.

Yazının Yazarı: Canan Koçak

Ve O Hiç Bir Şey Demedi / Heinrich Böll
Çeviren: Behçet Necatigil
Can Yayınları168 sayfa, Ocak 1997

Yazarın Diğer Yazıları

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Türkü Söylüyor Otlar / Doris Lessing – Fazilet Karahallı Avcu

Next Story

Dövüş Kulübü (Fight Club) – Chuck Palahniuk “Sahip olmak istediklerin gün gelir sana sahip olur.”

Latest from Canan Koçak

Go toTop