Hepimiz Yamyamız – Claude Levi-Strauss

Claude Lévi-Strauss gibi “uzaktan bakma”yı tercih ettiğini açıklamış bir antropolog günlük bir gazeteye yazı yazacak olsaydı ortaya nasıl bir toplam çıkardı?
Hepimiz Yamyamız Lévi-Strauss’un 1989-2000 yılları arasında İtalyan La Repubblica gazetesine yazdığı yazılardan oluşuyor. Yeri geldiğinde “deli dana” hastalığı veya Lady Diana’nın ölümü gibi güncel konulardan hareket eden bu yazılarda, bir yandan antropolojinin ana temaları ele alınıyor, bir yandan da modernliğin getirdiği “yeni” sorunlara daha geniş bir perspektiften bakılıyor. Lévi-Strauss’un duru bir dille kaleme aldığı konular arasında ilerleme ve ilkellik, mitik düşünce ve ensest yasağı üzerine görüşler, aile ve akrabalık ilişkileri, toplu yaşamın kökeni ve kadın cinselliği hakkındaki biyolojik spekülasyonlar üzerine eleştirel notlar, Noel kutlamalarının yaygınlaşmasının nedenleri veya yamyamlığın Batı’ya ait bir fantazi olup olmadığı gibi sorular, Poussin’in bir tablosu ile Amerika yerlilerinin mitosları arasındaki tematik ilişki yer alıyor.

Önsöz, Maurice Olender, s. 9-10.
Bu kitabı oluşturan yazıları, Claude Lévi-Strauss, İtalyan gazetesi La Repubblica’dan gelen bir teklif üzerine 1989 ile 2000 yılları arasında kaleme almıştır. Böylece Fransızca yazılmış, ama daha önce yayımlanmamış 16 metinden oluşan bir bütün meydana gelmiştir.
Her seferinde güncel bir olaydan yola çıkan Lévi-Strauss, yazılarında çağımızın büyük tartışma konularından bazılarını ele alıyor. Ama ister “deli dana” adı verilen salgın hastalık hususunda olsun, ister (beslenme ya da tedavi amaçlı) yamyamlık biçimleri, ister kadın ya da erkek sünneti gibi ritüel uygulamalara bağlı ırkçı önyargılar hususunda olsun, etnoloğumuz bizi, göz önünde cereyan eden toplumsal olguları anlamaya davet ediyor ve Batı modernliğinin kurucu anlarından biri olan Montaigne’in eserini zikrediyor: “Herkes kendi alışık olmadığı şeye barbarlık der” (I, 31).
Lévi-Strauss her alışkanlığın, her inancın ya da örfün, “ne kadar acayip, sarsıcı, hatta başkaldırtıcı görünürse görünsün”, kendi bağlamı içinde açıklanabildiğini ileri sürüyor. 1992’de, Montaigne’in ölümünün 400. yılı vesilesiyle, antropoloğumuz, halen güncelliğini korumakta olan bir felsefi tartışmayı başlatıyor: “Bir yanda, tarihteki bütün toplumları eleştiriye tabi kılan ve rasyonel bir toplum ütopyası besleyen bir Aydınlanma felsefesi. Diğer yanda, bir kültürün farklı kültürleri yargılama hakkını kendinde görebilmesini sağlayacak her türlü mutlak kıstası reddeden rölativizm. Montaigne’den beri, ve onu örnek alarak, bu çelişkiye bir çıkış aranmış durulmuştur.”
Adını içindeki bir başlıktan alan bu kitap da, Claude Lévi-Strauss’un tüm eserleri gibi, “mitik düşünce ile bilimsel düşünce” arasındaki ayrılmaz bağları vurguluyor ? bununla birlikte ikincisini birinciye indirgemiyor. Karmaşık denen toplumlar ile haksız yere “ilkel” ya da “arkaik” denen toplumlar arasında uzun zamandır sanıldığı kadar büyük mesafe olmadığını hatırlatıyor. Bu tespit bir yol ve yordamdan, başka deyişle de gündelik olana dair makul bir yaklaşım olma isteğindeki bir yöntemden doğmaktadır: “Uzaktaki yakındakine ışık tutar, ama yakındaki de uzaktakine ışık tutabilir.”
Kitabın açılış metni olan ve 1952’de Les Temps modernes dergisi için yazılmış “Noel Baba’nın Çilesi”nde, o gözlem tipi, yakındakiyle uzaktakinin birbirine ışık tuttuğu o “bakış pratiği” söz konusudur. Bu metinde, Batı’da nevzuhur bir ritüel hakkında Claude Lévi-Strauss şöyle yazmaktadır: “Bir etnoloğun, bu şekilde, kendi toplumu içinde bir ayin usulünün, hatta bir ibadetin aniden yayıldığını gözlemleme (…) fırsatını bulması, her gün olacak bir iş değildir.” Temkini elden bırakmayarak derhal, kendi toplumlarımızı anlamanın hem daha kolay hem daha zor olduğunu ekler: “Kolaydır, çünkü tecrübenin devamlılığı her ânıyla ve bütün ince ayrımlarıyla korunmaktadır; zordur, çünkü en küçükleri de dahil olmak üzere toplumsal dönüşümlerin son derece karmaşık olduğunun ayırdına ancak böyle çok nadir vesilelerle varılır.”
20. yüzyılın son senelerinin izini taşıyan bu makalelerde, büyük antropoloğun basiretini ve uyarıcı karamsarlığını buluyoruz. Otuzdan fazla dile çevrilen eseri, artık 21. yüzyılın başlangıcına damgasını vurmaktadır.

Yamyam ve dayılık – Ömer Erdem
(24.02.2014, http://kitap.radikal.com.tr/)
Kendisine uygar diyenlerin yalanı: Yamyamlık.
Onun Paris?te sıradan bir insan gibi belediye otobüsüne bindiğini okuduğumda hiç şaşırmamıştım. Bir antropolog, bir filozof ancak böylesi bir şairanelik içinde kaldıkça diri tutabilirdi zihnini. Hem hayat her an bir süreklilik değil miydi? Hangi mitin hangi davranışla, belki şu otobüs durağında birden ışıyıvermeyeceği nereden kestirilebilirdi? ?Zaman, insanların duyduğu aşk ve nefretlerden, bağlanmalardan, mücadeleler ve arzulardan bir şey eskitmiyor, onlara bir şey katmıyor; geçmişi ve bugünü ile hep aynı kalıyordu.? Otobüste, hayatın içinde, bir kasabı izlerken, her gün yanımızdan akıp gidenlere bakarak okumak gerekir belki bu yüzden Lévi-Strauss?u. Dahası hiçbir kategorik yanılgıya kapılmadan onun ?uzaktaki yakındakine ışık tutarken, yakındaki de uzaktakine ışık tutabilir? felsefesini ödünç alarak?İnadına, ısrar ve bilinçle.

Nitekim kitaptaki iki yazı özellikle bu sebeple de zihnimde döndü durdu günlerce; Dayının Dönüşü ve Hepimiz Yamyamız. Akrabalık bağlarını, bu bağların isim ve kavram olarak karşılıklarını geçmişe, ilkel toplumlara kadar deşmek bir marifet olsa bile yeterli değil. Asıl önemli olan bugünkü gerçekleri geçmişin parmak izleri ile buluşturabilmek, yorumlamak ve anlamlandırmak. Tarih, arkeoloji, sosyoloji, felsefe, politika ve edebiyat kadar aktüaliteyi aynı çizgiye çekebilmek. Dayının Dönüşü?nü okurken kalktım, anlı şanlı sözlüklerimize baktım. Lügatleri devirdim. Biyolojik bakış öne çıkmış bizde. Yalnız Kubbealtı Sözlüğü?nde ilk kez okuduğum birkaç bilgiye rastladım. Dayılık eski Türklerde Alplik gibi çok güç elde edilen bir sıfat ve şeref olduğu gibi Osmanlı zamanında Tunus ve Cezayir?de yönetici olarak bulunan beylere verilen unvanmış da.

Sözlükteki açıklamanın en çok ilgimi çeken yönü ise kelimenin kökünün belli olmadığı bilgisi oldu. Bu haliyle dayı, batıp çıkmaya, eğilip bükülmeye anlam ve yük kazanmaya çok müsait. Dahası, dayı kelimesinin bugün dilimizde kavuştuğu uzak ve yakın çağrışımları tartışmak az çözümleyici olmasa gerek. Belki de bu yüzden gerekiyor felsefe, antropoloji, bilim. Bugünü dünün uzak köklerinden izleye izleye açıklamak için. ?Modası geçmiş ilkelciliğin hilafına, tarihimizde iyice teyit edilmiş toplumsal yaşam biçimlerinin örgütlenme tiplerinin, bazı durumlarda tekrar güncellik kazanabilip, zaman ve mekân içinde bize çok uzak toplumlara geriye dönük ışık tutabileceğini? unutmamak için. Dayı ve dayılanmaları sökmek için?

1989-2000 yılları arasında kaleme alınmış gazete yazılarından oluşuyor Hepimiz Yamyamız. ?Her seferinde güncel bir olaydan yola çıkarak çağımızın büyük tartışma konularına varıyor? Lévi-Strauss. Geçen yıl başında, Beyazıt Camii?nde protesto gösterileri arasında sünnet edilen Noel Baba meselesini hatırladığımızda, güncel içinden geçmişe, tarihe, mitlere, dine ve politikaya doğru deşilmesinin zevkli metinlerinden birisiyle karşılaşıveriyoruz örneğin. Güncelin her yerde bir karşılığı olsa bile geçmişe ışık tutuşu ayrı. Noel Baba, Dijon Katedrali?nin çıkışında, Kilise Okullarından gelen çocukların önünde yakılıyorsa Fransa?da, uzaktaki yakın, yakındaki uzak kavramının aydınlatıcı işlevselliği anlaşılacaktır.

Yamyamlığın, kendisine uygar unvanını verenlerin yalanı olduğunu söyler Strauss. Güncelle kurduğu bağlantılar ise oldukça çarpıcıdır. Yamyamlığın der, ?geçmişteki ya da halihazırdaki mevcudiyetini inkâr eden yazarlar, bu mevhumun vahşiler ve uygarlaşmışlar arasındaki uçurumu daha da büyütmek için ileri sürerler. Oysa kendi vicdanımızı rahatlatmak ve üstünlüğümüze inancımızı teyit etmek amacıyla, yanlış bir biçimde, infial yaratan örf ve inanışlar atfetmişizdir vahşilere.? Organ nakli ve onun bir tür yamyamlık olduğunu yok sayar bu kavim merkezli görüş. Çünkü yamyamlığın nesnel bir gerçekliği yoktur. Yorumdur o. Ve esas olan bağlamdır Strauss için. ?Biz (Avrupalılar) mecazi dilde konuşurken, yazısız toplumlar kendilerini düzanlamla ifade ederler. Bizden farklı olmadıklarını-ya da bizim onlara ne kadar yakın olduğumuzu-teşhis etmek için, bağlamına oturtmak yeterlidir.? Düşünce, antroplojiyi de güncelleyerek çarpıcı ve güncel bağlamlarıyla yön buluyor Strauss?un yazılarında.

HEPİMİZ YAMYAMIZ
Claude Lévi- Strauss
Çeviren: Haldun Bayrı
Metis Yayınları
2014, 176 sayfa

İÇİNDEKİLER
Önsöz
Noel Baba’nın Çilesi (1952)
“Her Şeyleri Ters”
Tek Bir Kalkınma Tipi mi Vardır?
Toplum Sorunları: Kadın Sünneti ve Suni Döllenme
Yazar Kitabını Tanıtıyor
Etnoloğun Mücevherleri
Sanatçı Portreleri
Montaigne ve Amerika
Mitik Düşünce ve Bilimsel Düşünce
Hepimiz Yamyamız
Auguste Comte ve İtalya
Poussin’in Bir Tablosunun Teması Üzerine Çeşitlemeler
Kadın Cinselliği ve Toplumun Kökeni
Deli Danaların Hikmeti
Dayının Dönüşü
Yeni Mitosla İspat
Corsi e ricorsi. Vico’nun İzinde

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir