Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer – Evrim Alataş

(*) İnsanı yüreğinin sol yanından yakalayan, sarsıp başını döndüren; her satırında hayatı hissettiren, coşturan, güldüren, ağlatan, doğurtan, öldüren bir kitabı okumak, yaşamı boyunca insanın karşısına çıkan nadir anlardan biridir. Yakaladı mı bu anı bırakmak istemez, hem bir an önce okumak ister, aldığı gibi saatlerce elinden bırakmadan okur, hem de bitecek olmasına üzülür, kederlenir. Evrim Alataş ın yazdığı Her Dağın Gölgesi Deniz e Düşer isimli kitap, benim için böyle bir deneyimdi. Okurken geçmişe götürdü, aklımı aldı, sonra yerle bir edip, bir sürü mayın döşeyip beynime bugüne bıraktı. O mayınlara basmamam için unutmamam gerek anlatılanı, yaşanılanı; unutmamak için de anlatmak gerek sanırım.

Yer Malatya nın Akçadağ ilçesine bağlı Gölpınar köyü. Zamanlardan her şeyin yeni olduğu bir zaman, Cumhuriyet in, savaşın Burada başlıyor hikaye ve burada bitiyor ama aradan geçen bir Cumhuriyet tarihi sonunda. Köy Kürtçe nin hakim olduğu, Cem lerin yapıldığı bir köy. Ufak ve sıradan bir köy gibi fakat, bir dönemin bütün toplumsal olaylarına tanık olan, şahit olan, yataklık yapan, bazen doğrudan bu olayların faili olan bir köy.

Türkçe yi öğreniyor ilk olarak köy, yeni açılan Cumhuriyet okullarına gönderilen çocuklarından. Kitaplar okutuluyor çocuklara. Sonra ilk defa Ezanı duyuyor köylü, yanıbaşlarına yerleşen Sünnilerin yaptığı Camiden yükselen ezanı. İlk başta yadırgıyorlar, uyuyamıyorlar, rahatsız oluyorlar ama sonra lışıyor, kanıksıyorlar. Cemler i gizli gizli yapmaya başlıyorlar sonra, devlete haber uçup basmasınlar diye çatıya nöbetçi koyarak. Hepsinin aklında Sünnilere güven olmaz düşüncesi.

Bir ülkenin gençliği bahara durmuşken sol ile tanışıyor köylü. Gizli Cemlerin yerini gizli sohbetler alıyor, bereketli hasat düşlerinin yerini Devrim düşleri. Okumuş gençler geliyor köye, peşlerine köylünün ilk defa gördüğü martıları takarak. Sinan, Hüseyin, Deniz Köylü en çok Hüseyin i sevse de Alevi olduğu için, hepsine kucak açıyor bu gençlerin, hepsine sahip çıkıyor ve zamanı geliyor hepsine ağıt yakıyor.

Gün oluyor köy ikiye bölünüyor, kimi Stalin diyor, kimi Mao. Devrim olacak buna inanıyor köylü, ha bugün ha yarın olacak. Ama kimin dediği yoldan olacak. Gençler bu farkı hararetle tartışırken, yaşlıların derdi bir an önce şu Devrim denilen şeyin gelmesi, hasat masat umurlarında değil artık. Devrimden sonra yeniden paylaştırılacak topraklardan kendi paylarına ne düşer onun derdindeler. Doğan çocuklar artık Ali, Hüseyin değil, Deniz, Mahir, Fidel, Devrim, Stalin oluyorlar. Okuldaki Sünni Alevi kavgalarının yerini de, faşist devrimci kavgaları alıyor. Köyün alevi tarafı toptan devrimci olurken, Sünni tarafı da toptan ülkücü oluyor.Köylü her sabahın şafağında Devrim i beklerken, gelen asker oluyor köy yolundan, hasatı yapılansa gençler. Devrim i umurken, darbeyle tanışıyorlar, işkenceyle, hapisle.

Küçücük bir köyün, bütün bir ülkenin tarihine tanıklık etmesi, onun öyküsünden bütün bir toplumsal tarihi okumak hem ilginç hem de oldukça keyifli. Üstelik yaşanmışlıkların hepsi, dramatize edilmeden anlatılıyor. Tüm komiklikleriyle, tüm trajedisiyle, tüm içtenliğiyle. Beni en çok güldüren kısımlarından birini şöyle anlatıyor Evrim Alataş:

Menderes zamanında CHP lilerle Adalet Partililer arasındaki siyasi rekabet artınca, birkaç CHP li, gariban bir köylüyle kafa bulmuşlar. Adnan Menderes in adını Adnan Teres, Celal Bayar ın adını da Çalar Boyar diye öğretmişler. Okuma yazma bilmez köylü, sağda solda konuşunca Adnan Teres, Çalar Boyar diye, devlete haber uçmuş; Devlet büyüklerine hakaret etmekten kendisini mahkeme salonunda bulmuş. Şapkasını bağrına basıp, dili döndüğünce derdini anlatmış. Fakat kadın savcı mütalaayı verip, idamını isteyince, köylü son bir hışımla mahkemenin erkek üyesine seslenmiş: Efendim, sen erkeksin ben erkeğim, bu oruspuya uyup beni asmayın ha . Köylü yağlı urgandan kurtulmuş ama beş senesi mahpusta geçmiş ( s. 28)

Kitapta anlatılanların büyük bir bölümü köylülerin ve olayda adı geçenlerin tanıklıklarıyla oluşturulmuş, bazı bölümleri ise kurmaca şekilde hazırlanmış. Yarı gerçek yarı kurmaca bu eseri şiddetle herkese tavsiye ediyorum.
(*) Turgay Özçelik’in 12.09.2009 tarihinde İnternet Günlük SoL Gazetesi’nde “Her dağın gölgesi Deniz e düşer” adlı yazısı

Şehmus Diken’in 18 Ekim 2009 Tarihinde Birgün Gazetesi’nde Yayınlanan “Yolu Yarım Kalanların Hikâyesi” Adlı Yazısı
Anı ve anlatının edebiyatta çok ayrı ve özgün bir yeri vardır. Anılardan daha da öte, anlatıda, kurgu ya yoktur, ya da kimi kez masumane satır arası oyunlarda vardır. Ve bu durum genellikle metin içinde hissedilmez. Gerçeğin olanca çıplaklığı içinde kaybolup gider. Romanları okuyup da; kendilerine romansı hayal dünyaları kurmak isteyenlerin suratına kış ayazı gibi vuran, yaladığı yerde iz bırakan yaşanmışlıkların edebi tarzda dışavurumudur anlatı. İyi anlatı her daim insan tekini kucaklar, sarıp sarmalar.
Bu nedenle öteden beri roman sanatının da edebi imgelerini kullanan anlatıları, kısmen de anıları, hatta biraz daha ileri gidip de itiraf edeyim edebi biyografileri sevdiğimi vurgulamalıyım. Hele böylesine çalışmaların içine yerel ve sözlü tarihin o umman gibi derinliğinin, yalınlığının ve masumaneliğinin güzelliği de katılmışsa, emin olun tadına doyum olmuyor.
Evrim Alataş ın dilinin mizahi üslubuna ve oturmuşluğuna Mayoz Bölünme Hikâyeleri ile varmıştım. 30 senelik savaşın (1984 ve sonrası) olanca mizahi yükünden demlenmiş fıkra taamındaki yaşanmışlıklar, okuyanı bir çırpıda alıp götürmüştü savaşın olanca asık suratlılığının mizahi boyutlarıyla Mayoz Bölünme Hikâyelerinde.
Alataş bu kez usta işi gazetecilikten gelen yeteneğini de kullanarak, altmışsekiz kuşağının hülyalı ve romansı yolculuğundan ikibinlere akan bir hayat (belki de hayatlar demek daha doğru) anlatısı hazırlamış.
Vaktiyle dağlara giden gençlerin geçici konukluğuna asıl mesken olan evlerde büyüyen ve o çıktıkları dağ yolunda yolu yarım kalanların başka yolcularla yeniden kavgaya başlayışlarının adeta yarım kalan yolu, yeni yolcuların tamamlayışlarının hikâyesini yazmış!
Her dağın gölgesi Deniz e düşer* okulda gencecik bir öğrenciyken, sorduklarında; Terörist Teslim Töre nin yeğeniyim diye söze başlayıp amcasının (dayısının da, hatta koca bir köyün de), terörist olmaklığından onur duyulan ve bugün artık koca bir Kürt coğrafyasının kaderi, alın yazısı olarak imlenen onursal bir kuşağın hikâyesi
Her insan teki için, hele birazcık çevresinde olan bitene duyarlıysa ve bir de edebiyatın, sanatın bir koluna teşne ise, başkaları ile paylaşacak bir dolu hikâyesi vardır. İşte asıl mesele, hikâyenin paylaşılma biçiminde!
 Köyünde kimi tutarsanız bir efsane çıkacağı, ya da köyünün her bireyinin aslında çağının ve mekânını aktörü olabileceği gerçekliğinden aile çevresinin realitesinin yazıcılığına soyunulan bir metin Deniz, Yusuf, Hüseyin, Sinan ve diğerleri birer efsanedirler. Onlar adına kahramanlık güzellemeleri yapılır. Eylemler de! Vakta ki; köye gelir, konuk olurlar o kahramanlar. Ete-kemiğe bürünmüş, kendileri gibi birer insan oldukları gerçeği ile yüzleşilir. İşte asıl o zaman hikâye yerli yerine oturur. Ve o andan itibaren hikâyenin sıradan kahramanları asıl meselenin o öykünülecek kahramanlara güzelleme yapmak değil, onların yapmaya çalıştıklarını geliştirmenin, büyütmenin, boyutlandırmanın, yani muhalif olup iktidara yürümenin asıl mesele olduğunun ayırdına varmak gerektiğini kavramaya başlamaları ile başlar.
Evrim Alataş ın Her dağın gölgesi Deniz e düşer kitabını sınıf gerçekliğinden kimlik gerçekliğine yumuşak geçişin manzumesi olarak da okudum. Malatya daki asimilasyonun hali pür melali. Geçmişteki cem törenlerindeki Kürtçe deyişlerin hiçbirinin bir zaman sonra artık anımsanmayışı, unutuluşu! Asimilasyonun sonuçlarının anadan çocuğa değen hali.
Her dağın gölgesi Deniz e düşer kitabında fark edileceği üzre Deniz büyük harfle vurgulanan bir tercihtir. Bu vesileyle Gölpınar, Malatya nın Akçadağ ilçesine bağlı bir köydür. Yazarın köyüdür. Bir zamanların Orda bir köy var uzakta / Gitmesek de / Görmesek de / O köy bizim köyümüzdür diyen köy güzellemecisine inat. Halkının geleceği için asi ve serdengeçti hayaller kuran sonra da o hayalleri gerçeğe dönüştürmek için büyük kavgaların kahraman öncüleri olan hayatların hikâyesidir Alataş ın kitabı.
Bir solukta okuyup, Evrim e imrendim. İyi ki Gölpınar ı ve Gölpınar dan çıkan devrim yolcularını böylesine içerden biri olarak yazıp paylaşmış

Nazım Alpman’ın 28 Ekim 2009 Tarihinde www.internerhaber.com ‘da Yayınlanan “Kürt köyünde devrim” Adlı Yazısı
Altın Portakallı yazar Evrim Alataş Her dağın gölgesi Deniz e düşer adlı ikinci kitabında Güneydoğu da bir köyden Türkiye nin 1968 leri, 1970 leri, 1980 leri, 1990 ları ve 2000 li yıllarını masalsı bir üslupla anlatıyor.

Evrim in ilk kitabı Ben Gördüm den yola çıkarak Kürtçe Min Dit adıyla film oldu ve bu yıl Antalya da en iyi senaryo ödülünü kazandı.

Evrim in olağanüstü dili, okurken kitap bitecek diye insanı üzüntüye sevkediyor.

Kitap Malatya nın ücra bir köyünde yaşanan olayları aktarıyor. Ama köy de köy hani

O köyden kimler geçmemiş ki

Malatya nın Akçadağ ilçesine bağlı Gürpınar Köyündeki hikâyeye konu olan iki evden birinin büyük oğlu Teslim Töre, 1968 kuşağının devrimci gençlik önderlerinden Onun mücadele arkadaşları Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan, Hüseyin İnan, Sinan Cemgil, Mustafa Yalçıner, Hasan Ataol, Niyazi Yıldızhan, Sefa Asım Yıldız, Ergun Adaklı hepsi kitaba konu olan Gölpınar a gelip, geçiyorlar.

Evrim, Deniz in Gölpınar a gelişini anlatırken okurunu sayfaların arasından alıp göklere uçuruyor. Köye önce martıları getiriyor, ardından da Deniz i Martısız deniz olur mu

STALİN, MALATYA SSK DA

Köylüler o yıllarda (1970 ler) devrim olacağına o kadar inanıyorlar ki, tarla sürmeyi falan da bir kenara itiyorlar.

Nasıl olsa devrim olacak!

Köylüler bazen devrimci sloganlarla, kendi gerçek hayatları arasında bağlantı kurmada sorunlar yaşıyorlar. Mesela şu ünlü slogan köylülerin kafasını karıştırıyor:

Fabrikalar tarlalar her şey emeğin olacak!

Köylü emeksiz tarlanın tarla olmayacağını iyi bildiği için slogandaki devrimci öze sadık kalarak kendi aralarında şöyle diyebiliyorlar:

-Emeksiz tarla mı olur

Ancak devrime hazırlık konusunda kendilerini alabildiğine özgür bırakıyorlar. Yeni doğan çocuklara verilecek isimler konusunda radikal davranmaktan da çekinmiyorlar.

Bir köylü altı aylık oğlunu Malatya ya doktora götürüyor. Muayene bitince reçete için doktor soruyor:

-Çocuğun anı ne

-Stalin!

-Stalin mi Alın o zaman Moskova ya götürün orada baksınlar!

Doktor macerası evde anlatılırken evin büyük annesi Xace tepki gösteriyor:

-Sen ananı yolla Moskova ya da Stalin in öpsün onu iyi gelir, diyemedin mi

DENİZLER, DAĞLAR, GENÇLER

Köyün adı devrimciye çıkınca, jandarma baskınları da doğal bir ziyaret haline geliyor. Cemseler uzaktan göründüğünde köyden götürülecek olanlar birbirleriyle vedalaşmaya başlıyorlar.

Evrim Alataş ın özel dili mizahı kadar, hüznü de aynı sayfalar içinde harmanlayabiliyor. Bu yüzden bir sayfanın başında gözünüz nemlenmişken, ikinci sayfanın sonuna doğru kendinizi gülerken yakalayabiliyorsunuz.

Denizler yakalanıp idam edildiklerinde, bütün köyde matem ilan ediliyor. Sinanlar köyün üst yanındaki Nurhaklarda vurulduklarında olduğu gibi

Bu olaylardan sonra çocukların adları ise acıların izleriyle birlikte devrimci gençlerin ölümsüzlüklerini de ilan ediliyor. Anneler çocuklarına şöyle sesleniyorlar:

-Deniiiiz Yusuuuf Hüseyiiin Sinaaaan Alpaslaaan Kadiiir

İletişim Yayınları ndan çıkan kitabın son sayfalarını Batman da çeviriyordum. Artık 2000 li yıllar gelmiş, 1970 lerin bebekleri büyümüşlerdi. Ama onların da gözü dağlardaydı. Evrim Alataş kitabının finalinde, gerillaya katılan bir gencin ruh halini, katılım sürecini, zorlu koşullarını anlatırken, ülke dağdan dönecek olanları bekliyordu.

Türkiye de gençler ile dağlar arasında kurulan özgürlük bağı, 1968 den 2000 lere kadar hep acılı sonlara sahne oldu.

Haksızlıklara karşı çıkmanın başka yolları olamaz mı Eğer imkânlar daraltılmazsa, hukuk devleti etkinleşebilirse Türkiye gençlerini dağlarda kaybetmeyebilir.

Evrim Alataş ın kitabı bu özlemi gerçek zemin üzerinden masalsı bir tat ile anlatıyor.

Her dağın gölgesi Deniz e düşer tam bugünlerin kitabı olma özelliği taşıyor. Barışın kapısı aralanmışken, alıp okuyun, bakıp görün, nasıl oluyormuş:

-Kürt köyünde devrim!

Tanıtım Yazısı
‘Büyüyordum Nenem Xacê’nin eteğinin altında, jandarma baskınları arasında, radyonun dibinde, duydukları haberlerle asılan yüzleri izleyerek, asılanların isimlerini duyarak, toprak yiyip, köpek kovalayarak, telden arabalarla ıı-ınnn yaparak büyüyordum. Arada bir annemden mektuplar geliyordu. Nenem Xacê mektupları okutup, ‘Hımm,’ diyor, anlaşılmaz biçimde ağzında bir şeyler geveliyordu. Mektuplarda ‘Çocukların hali vaziyeti nasıl ‘ diye sorulan soruları okuyanlar ise iç çekip bana bakıyordu. Oysa çoktan unutmuştum annemi. Ama yine de her çocuğun bakışlarının mazlumluğundan, derinliğinden olsa gerek, kabuklu göz kapaklarımın altındaki fıldır gözlerimin bir an mahzunlaştığını görenler, bunu anne özlemine ve yetimliğe yoruyor, ağlıyorlardı. Hele de kadınlar

Köy kadınları, acıyı unutturma derdine girerken daha fazla hatırlatırlardı. Hangi kadın yolda yolakta beni görse çağırıp memelerinin arasına bastırır, ben öyle üzerlerindeki kadınlık, annelik, köylülük karışımı kokuyu içime çekerken, onlar ise yazmalarının ucundan tutup, gözlerini silerlerdi. Bu içli anlar, artık benim de farkında olduğum, keyif aldığım birer oyuna dönüşmüştü.

Kadınları gördüğüm zaman boynumu büker, ağır adımlarla yanlarına yaklaşır, içerleyip de beni memelerine bastırmalarını beklerdim.’ Bir Alevi Kürt köyünün ve insanlarının hikâyesi…

‘Vecizeleri, mesajları ve yasalarıyla bedene oturmaya çalışan, yer yer beline vurulan penslerle daralan, yer yer dikişleri patlayan Cumhuriyet’in uzak hatırası… 1960’lar ve 70’ler… Nurhak’ın yası… ‘Rüyalardan keramet, ocaklardan derman, dedelerden ikrar almaya alışmış köylü’nün devrim düşüne dalışı…

Ve ‘tüm zamanların, her şeyin intikamını alma’ öfkesini biriktiren 12 Eylül kâbusu… Evrim Alataş’ın, neşesini öfke kıyamet içinde de yitirmeyen kaleminden.

Kitabın Künyesi
Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer
Evrim Alataş
İletişim Yayınları
Basım Tarihi : 08 – 2009
Sayfa Sayısı : 261

Alataş kimdir

1976 yılında Malatya’nın Akçadağ ilçesine bağlı Gölpınar köyünde dünyaya gelen Alataş, 1994’te gazeteciliğe başladı. Sırasıyla Yeni Politika, Demokrasi, Özgür Bakış, Ülkede Özgür Gündem gazetelerinde çalıştı. Evrensel, Birgün, Özgür Politika ve Esmer dergisinde yazarlık yapan Alataş, son bir yıldır Taraf gazetesinde ”Kürtler Vadisi” isimli köşesinde yazıyordu.

2003 yılında ”Mayoz Bölünme Hikayeleri” adlı ilk kitabını çıkaran Alataş’ın ikinci kitabı 2009’da ”Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer” ismiyle İletişim Yayınları tarafından yayımlandı.
Evrim Alataş, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden ”Behlül Dal Jüri Özel Ödülü” alan ”Min Dit” filminin de öykü yazarlığını yapmıştı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir