İlk romanı ?Eşik?le 2012 Yunus Nadi Roman Ödülü alan Irmak Zileli, ?Gözlerini Kaçırma? adlı yeni romanıyla yola devam ediyor. ?Eşik? yayımlandığında Irmak Zileli, çiçeği burnunda sayılabilecek bir anneydi. O minik bebek bugün dört yaşında bir kız çocuğu… Zileli, annelik yolculuğunun başından bu yana biriktirdiklerinin izinde, kutsal annelik mitinin çelişkilerini deşerek, güzel bir kurguyla bu kitabı doğurmuş kanısındayım. Zileli, ikinci romanında bir aileden üç kuşak kadın üzerinden kutsal annelik mitini ve bir kadının anne olmak ya da olmamak konusundaki tüm açmazlarını, aileler ve toplum tarafından kadına/anneye dayatılanları, binyıllar ötesinden bugüne uzanan ataerkil düzenin kadınlık üzerindeki baskılarını deşifre ediyor. Romanın ana karakteri Didem (Rüya?nın annesi); filmi geriye sarıp kendi annesi Hicran ve anneannesi Kâmile Hanım?ın annelik deneyimlerini ve kendi hayatındaki izlerini sorgularken kadim yargıların, yerleşik kalıpların çatlamasına ve toplumsal bellekte bir zelzeleye sebep oluyor.

Romanın ilk sayfasında, çok çok eski bir Avrupa masalı olan ve tüm eskimişliğine rağmen hâlâ anlatıla gelen/okunan ve yaşamlarımıza etki eden ?Kırmızı Başlıklı Kız?ın ezber ettiğimiz replikleriyle karşılaşıyoruz. Seniii iyi görebilmek içiiin?! Seni daha iyi koklayabilmek içiiin?! Seni daha iyi duyabilmek içiiin?! Seni daha iyi? Ve sırf, bu cinsiyetçi ve sözümona ahlakçı masal üzerinden bile ataerkil düzen, kadın-anne ve ahlak kavramları üzerine bir sorgulamaya gidilebilir. Aman sakın annenin/babanın sözünden çıkma, hep itaat et, başkalarının doğrularıyla yaşa; yoksa kurt kapar diye öğütleyen bu masalla büyümek midir biraz da kadınlığı/kadını zincire vuran?.. Modern dünyanın eğitimli, altın bileziği koluna takmış, hem annelik hem kariyer yapmayı başarmış kadını bile o kırmızı başlığı kafasından çıkarıp atabilmiş değil henüz. Belki kimileri çıkarmış ama başlık hâlâ elinde, yırtıp atamamış. Korkusuzca ormanın derinliklerine de dalabilmiş değil; çıkışa yakın bir yerlerde dolanıp duruyor, kuytulara girmeye cesareti yok? Zileli?nin romanın açılışını bu masalın ruhumuza kazınmış o unutulmaz replikleriyle yapması tesadüf olmasa gerek?

?Annelik kutsaldır?, ?Her kadın anne doğar?? Bu veciz sözler, bizim toplumumuzda kız çocuklarının bilinçaltına daha küçük yaşlardan itibaren bir şekilde yerleşir/yerleştirilir. Romanın ana karakteri Didem de bu ve benzeri cümlelerin sıkça zikredildiği bir ailede dünyaya gelmiş bir kadın olarak boy gösteriyor kitapta. Öyle ya; ?Dikey örgütlenme ailede başlardı, toplumun en küçük birimi aileydi?. Böyle söylüyordu Didem?in anne ve babası. Toplumun en küçük birimi ailedir diye tekrar etmek düşüyordu Didem?e elbette. Her-kadın-anne-doğar; bunu da söylemişlerdi. Ama babasız bir çocuk dünyaya getiren anlatıcı ses şöyle söylüyordu: ?Aslında kimsenin kız çocuğu doğurduğu yoktu. Doğurulan yeni bir anneydi. Anneannen Kâmile Hanım, senin anneni doğurmuştu. Kendi kızını değil. Annen Hicran, Rüya?nın annesini doğurmuştu. Gözü gibi sevmek için adını Didem koyduğu bebeği değil. Sen şimdi bu döngüyü kırdın. Neslin devamına ağır darbe. Rüya yeni bir anne doğuramayacak. Bunu planlamamıştın. Aksine, hep korktun. Onu doğurduğun ve kucağına aldığın o ilk günden beri korkuyorsun.

Her kadın anne doğar, deseler de korkuyorsun. Söylendiğinin aksi olmasından. Anne doğmamış olmaktan, çıbanbaşlarından?.

Anne olmayı planlayan, anne olmuş ve hatta anne olmaktan fersah fersah kaçan her kadının iç sesi, bilinçaltıdır bana kalırsa Didem?in bu sözleri. Evet, muhteşem bir duygudur annelik, tamam. Ama öte yandan da amansız kaygılar, ürkütücü duygular da beraberinde gelip oturur kadının yüreğine? Bunu kimseler anlamaz; hele ki anneler, anneanneler hiç anlamaz? Didem de korkuyordu. İç sesine kulak verecek olursak: ?Sen de korkuyordun. Zorlukların farkındaydın. Ne var canım, alt tarafı 3-4 kilo ağırlığında, 50-60 santim uzunluğunda bir yaratık, bir yerlere sokuştururum, diyor olamazdın herhalde. Onca emek verdiğin mesleğinde sıkıntılar yaşayacaktın mutlaka. Hayal âleminde falan da yaşamıyordun, annenin sandığı gibi. Hamileliğin en azından son aylarında kazılara gidemeyecektin, bunu hesap etmiştin. Doğumdan sonraki ilk altı ayın kritik olduğunu söylemeyen kalmadığından onu da biliyordun. Emzirmek gerekirdi, bebek sana bağımlıydı vs. vs. Aslına bakılırsa üç yaşına gelene kadar kucak çocuğu deniliyordu, kendini senin bir uzantın olarak gören bir varlıkla üç yıl geçirecektin, bunu da düşünmüştün, tamam.?

Zileli?nin ilk yapıtına nazaran daha kalabalık bir karakter kadrosuna sahip bu romanda, yazarın o kendine özgü üslubunu devam ettirdiğini görüyoruz. Zileli?nin özgün sesini bu romanda da işitebiliyoruz. Ve yine kısa, öz, akıcı cümlelerle örüyor hikâyesini. Tabii ki mizahi dil de gözümüzden kaçmıyor; yazarın üslubunu açığa çıkaran da bu mizahi dil bana kalırsa…

Bu romanın dikkat çeken bir yanı da şu: Cinselliğini yaşayan bir kadın var bu kez karşımızda. Türkçe edebiyatta kadınların cinselliklerini yaşayamadıklarını ya da kadın yazarların cinsel içerikli sahneler yazmaktan kaçındıklarını göz önüne alırsak bu anlamda da cesur sayılabilecek bir roman kaleme almış Irmak Zileli.

Daha çocukluktan itibaren ve aileden başlayarak bir çembere alınıyor kadınlar. Bize güveniyor ama etrafa güvenmiyor ebeveynlerimiz. Üniversite seçimimizi bile onların tercihleri yönünde yapmamız gerekiyor. Ki bu konuda kadın-erkek çok fark etmiyor bizim toplumumuzda; erkekler de anne babasının tercihlerine kulak asmak zorunda. İlk aşamada anne babasının ezberlettikleri doğrultusunda iktisat okuyan ancak sonra yüreğinin sesini dinleyip arkeoloji okumaya koyulan, evlenmeden kendi evine çıkan, anne olan Didem?in hikâyesi, kutsal annelik kavramını, ataerkil düzenin kadına ettiklerini bir kez daha sorgulamaya davet ediyor herkesi?

Elif Şahin Hamidi
(elif.sahin@gmail.com)
Remzi Yayınevi Kitap Gazetesi Mayıs 2014

?Gözlerini Kaçırma?, Irmak Zileli, 232 s., Remzi Kitabevi, 2014

Previous Story

?On Beş Yaşında Bir Kız ve Onun Kararsız Hayatı?

Next Story

“Beni Kör Kuyularda Merdivensiz Bıraktın”

Latest from Elif Şahin Hamidi

Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ