Hrant Dink ‘in çocuklarına yazdığı masal “Bir Tanecik Yavrularım,..”

Bir Tanecik Yavrularım,
Nihayet kendime bugün boş vakit bulabildim. İlk fırsatta oturup sizin için bir masal yazmaya karar verdim. Bundan sonra her boş anımda sîzlere masal yazıp göndereceğim. Güzel anneniz bu masalları size akşamları yatırırken okusun. Benim masallarımı dinleyerek mışıl mışıl uyursunuz. Sizleri çok sevdiğimi zaten biliyorsunuz. Bunu bir kez daha tekrarlayarak masalıma başlıyorum.

Bir varmış, bir yokmuş. Bir Barış varmış. Bir Sevgi varmış. Varlarmış ya. Hem varlarmış, hem yoklarmış. Bunların hem gözleri varmış, hem yokmuş. Hem kulakları varmış, hem yokmuş, hem elleri varmış, hem yokmuş. Yani bunlar insan desem insan değil, hayvan desem hayvan değil, varlıkları ile yoklukları birmiş. Yalnız var olan tek şeyleri koskocaman yürekleriymiş. Yürekleri koskocamanmış. Herkesi bu yüreğin içine alırlarmış, bütün dünyayı yüreklerinin içine alırlarmış, yine de yürekleri tam dolmazmış, boşluk çok kalırmış.

Barış ile Sevgi bir gün çok acıkmışlar, yürekleri çok boş kalmışmış. Dünyayı dolaşıp bütün canlıları yüreklerine doldurmaya, yüreklerini doyurmaya karar vermişler. Ancak, nereden başlayacaklarına karar verememişler. Aralarında bu konuyu tartışırken, Bakırköy’de oturan iki ufak kardeş A. ile D., Barış ile Sevgi’nin yanına gitmişler. Barış ile Sevgi’ye, “arkadaşlar; biz iki kardeşiz, biz bugüne kadar hep sizi düşünerek yaşadık. Hep sizinle beraber olmak istedik. Çünkü sizler olmasanız, bizler bu dünyada iyi yaşayamayız. Ne olursunuz, gittiğiniz yerlere bizi de götürün, ” demişler.

Barış ile Sevgi bunun üzerine, “Elbette sizi de alırız, yüreğimizin en güzel köşesinde oturturuz. Ancak sizi annenizden ve babanızdan ayırmak istemeyiz. Çünkü bizim amacımız insanları birbirinden koparmak, ayırmak değil, onları birleştirmektir” diye cevap vermişler.

Kız olan D., “O zaman onları da alabilir miyiz?” diye sormuş. “Tabii, ” demiş Barış. “Ancak, bakalım onların bizimle gelmeleri için zamanları müsait mi. Belki işleri vardır. Belki bu dünyada bizsiz yaşamak isterler.”
A. hemen atlamış, “Gelirler, gelirler. Onlar zaten bugüne kadar hiç sizsiz yaşamadılar ki. Hep birbirlerini sevdiler. Hiç birbirleriyle kavga etmediler. Şimdi babam evde değil, uzaklarda askerlik yapıyor. Ama gelin önce anneme gidelim. Onu aldıktan sonra da gider, babamı alırız,” demiş.

Barış ile Sevgi biraz somurtmuşlar ama çocuklara belli etmemişler. “Bakın çocuklar,” demiş Sevgi. “Sizi kırmak istemiyoruz.
Önce annenizin yanma gidelim. Kendisiyle konuşalım. Eğer isterse gider onu da alırız, Hep beraber dünyayı dolaşmaya başlarız. Ancak babanızın yanma gidemeyiz,” “Niçin,” diye atılmışlar Barış ve Sevgi, üzüntülü bir biçimde. 
“Bunun sebebini size anlatamayız, çok küçüksünüz henüz. Ama isterseniz, hadi vakit geçirmeden annenizin yanına gidelim.”

Çocuklar çaresiz, “Peki o zaman,gidelim,” demişler.

A. ve D. okul çantalarım Barış ve Sevgi’nin yüreklerine koymuşlar, kendileri de Barış ile Sevgi’nin en önüne oturmuşlar ve yola koyulmuşlar. Dedim ya, Barış ile Sevgi’nin ne elleri varmış, ne ayakları, ne gözleri varmış, ne kulakları. A. ile D. ’nin ayakları ile yürümeye, elleriyle taşımaya, gözleriyle görmeye, kulaklarıyla işitmeye başlamışlar ve A. ile D.’nin evlerine gelmişler.
Kapıyı anneleri açmış.
“Hoş geldiniz yavrularım,” demiş. Ama hemen çocuklarında bir değişiklik olduğunu anlamış. Çocukların gözleri her zamankinden daha fazla tatlı tatlı gülüyormuş. öyle ya, Barış ile i Sevgi’nin olduğu yerde gözlerin içi gülmez mi?
“Anneciğim, sana bir sürprizimiz var,” demiş D.,” bizim tki\ misafirimiz var bugün.
Ne ayakları var, ne elleri.
Ne kulak, ne gözleri.
Ama bir bilsen, ah bir bilsen,
Ambardır yürekleri.
Sen de tanış, sen de karış,
İşte Sevgi, işte Barış.”
“Hoş geldiniz,” demiş anneleri, “hoş geldiniz çocuklar. Karnınız acıkmıştır. Durun size hemen yemek hazırlayayım, karnınızı doyurun. Üşümüşsünüzdür; size soba yakayım. Hadi geçin oturun, dinlenin.”
Bunun üzerine Barış ve Sevgi hemen öne atılmışlar.

“Güzel anne, şeker anne, sen hiç zahmet etme, sen hiç masraf etme, sen hiç soba yakma. Biz yorulmak nedir, bilmeyiz. adımız Barış ve Sevgi, bize yorulmak düşer mi? Yasak bize yorulmak. Bizim yorulmamız demek, dünyanın sonu demek. Biz size yemek olur sizi doyururuz, biz size ateş olur sizi ısıtırız, ” demişler.

Ve hemen Barış ve Sevgi yemek masasının üzerine koşmuşlar.
Barış hemen peynir olmuş. Sevgi hemen zeytin olmuş. Barış reçel olmuş. Sevgi yağ olmuş. Barış ekmek olmuş, Sevgi çay olmuş. Barış tabak olmuş, Sevgi kaşık olmuş. Barış şeker olmuş, Sevgi tuz olmuş. Velhasıl masa bir olmuş, bir olmuş ki ne ararsan var. Arkasından Barış ve Sevgi hemen sobaya koşmuşlar. Barış odun olmuş, Sevgi kömür olmuş. Barış kâğıt olmuş, Sevgi kibrit olmuş. Soba birdenbire yanmış. Gürül gürül, odayı hemen ısıtmış.

Barş ile Sevgi,
“Hadi bakalım, buyurun anneciğimiz, buyurun kardeşlerimiz, buyurun hep beraber karnımızı oturup doyuralım,”demişler.
Ve hep beraber masaya oturmuşlar. Sıcacık odada güzelce karınlarını doyurmuşlar. Ve yemek yerken de bir yandan annelerine gezi meselesini açıklamışlar. Anne önce şaşırmış, ancak belki bu gezide askerde olan kocasını da görebilme ümidiyle,
“Peki ben de gelirim, ancak önce gidip babamızı da almamız şartıyla kabul ederim,” demiş.

Barış ile Sevgi bunun şimdilik mümkün olmadığını, ancak babalarının askerliğini bitirdikten sonra aralarına katılabileceğini, bunun dışında başka bir şekilde davranamayacaklarını belirtmişler. Anne çaresiz ve biraz da durumu kavrayarak öneriyi kabul etmiş.

Ancak, Barış ve Sevgi’nin bir özelliği varmış, istedikleri zaman istedikleri yere anında gidebilirler, hemen orada olurlarmış. Bu yüzden karar vermişler, gezintilerini yalnız geceleri, çocuklar uyuduktan sonra yapıp sabahları çocuklar tekrar okula gideceklermiş. Bunun için de çocukların derslerini yaptıktan ve akşamları da yemek yedikten sonra yatağa girmelerini ve ancak onlar yatağa girdikten sonra gezinin yapılabileceğini A. ile D.’ye anlatmışlar. Çocuklar da buna çok sevinmişler, çünkü okulu da çok seviyorlarmış.

Ve hemen akşam yemeğini yedikten sonra yatağa girmişler. Ve Barış ve Sevgiyi de yanlarına alarak ilk gezilerine anneleriyle birlikte yola koyulmuşlar.

Rakel Dink
Hrant, Tuba Çandar, Everest Yayınları,İstanbul, 2010

Previous Story

Süt mide ağrısına iyi gelir mi?

Next Story

Yazmak Üzerine – Ernest Hemingway

Latest from Hrant Dink

23,5 Nisan – Hrant Dink

Sancılı on yıllardan çıkmış ulusun tarihinde çok önemli bir ak gündür 23 Nisan. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” düsturunun meclis salonuna perçinlendiği gündür. Ve böyle
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ