Hulki Aktunç’un Hayatı

Şair ve yazar Hulki Aktunç 1949 yılında İstanbul’da doğdu. Askeri okullardaki orta ve lise yıllarından sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girdi. Yükseköğrenimi sürdürmedi. Yazı yaşamı, dönemin önemli dergilerinden Yeni Ufuklar?da başladı (1968). İlk kitabı Gidenler Dönmeyenler ile Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü?nü (1977), Bir Çağ Yangını romanı ile Abdi İpekçi Ödülü?nü (1981), Bir Yer Göstericinin Hayatı ile Yunus Nadi Öykü Ödülü?nü (1990) kazandı. 1976 sonrasında şiire özel bir ağırlık verdi. İnsan Aşklarının Külüdür ile Halil Kocagöz Şiir Ödülü?nü (1994), Istıraplar Ansiklopedisi ile de Cemal Süreya Ödülü?nü aldı (1995). On yılı aşan bir çalışmanın ürünü olan Büyük Argo Sözlüğü (1990) gerek Türkiye?de, gerek yurtdışı Türkoloji çevrelerinde yoğun ilgi gördü. 1998 öyküye dönüş yılı oldu (Güz Her Şeyi Bilir).
Aktunç, kendisine özgü bir üslup geliştirdiği öykülerinde ve romanlarında, bir yandan ülkemiz düzyazı / anlatı geleneklerini günümüze doğru değerlendirirken, bir yandan da öncü anlatım denemelerine girişir. Aktunç?un şiiri de bugünün insanında aradığı ?kendiliğinden-şiirsel-bakış?ın araştırılması ve saptanmasının peşindedir; şiirimizin henüz tükenmemiş olanaklarını sınaya sınaya gelişir ve yeni bir ?şiirsel blok? yaratmaya yönelir. Denemeleri (Erotologya?, 2000), içinde bulunduğumuz coğrafyanın kendisine özgü erotizmini çözümlemeye çalışan ilk yapıt sayılır. İki öyküsü, filme dönüştürülmüştür: ?Aşka Kimse Yok? (yönetmen Osman Sınav), ?Bir Yer Göstericinin Hayatı? (yönetmen Tülay Eratalay).

İrlanda’da gerçekleştirilen şiir çeviri seminerleri doğrultusunda bazı şiirleri İngilizceye çevirilmiş ve Twelfth Song başlığıyla yayınlanmıştır (1998).

Eserleri
Şiir
Sır Kâtibi (1989), Islıkla Tarihçe (1989), Adresim Aynalar (1991), Şarkılar (1992), İnsan Aşklarının Külüdür (1993), Istıraplar Ansiklopedisi (1994), (Şiirlerinden bir seçme, şairin de katıldığı kolektif çeviri çalışmalarında, Theo Dorgan, Tony Curtis ve Orhan Koçak tarafından İngilizceye çevrildi: Twelfth Song, On İkinci Şarkı (1998), Bir Şeyin Varoluşu (1999), Firak (Toplu Şiirler, 2000).

Öykü
Gidenler Dönmeyenler (1976), Kurtarılmış Haziran (1977), Ten ve Gölge (1985), Bir Yer Göstericinin Hayatı (1989), Güz Her Şeyi Bilir (1998).

Roman
Bir Çağ Yangını (1981), Son İki Eylül (1987).

Deneme
Erotologya? (2000), Aforistika (2001).

Sözlük
Büyük Argo Sözlüğü (1990).

Ödülleri
1977 Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü, Gidenler Dönmeyenler ile
1981 Abdi İpekçi Ödülü, Bir Çağ Yangını ile
1989 Yunus Nadi Öykü Ödülü, Bir Yer Göstericinin Hayatı ile
1994 Halil Kocagöz Şiir Ödülü, İnsan Aşkların Külüdür ile
1995 Cemal Süreya Şiir Ödülü, Istıraplar Ansiklopedisi ile

Kalem ve Toprak
Bir kalem dikin toprağıma
İki ucu da açılmış sipsivri
Bir elime bir gece yapraklarına
Bir kalem dikin toprağıma
Tamda erken bahar vakti
Azar da kök salar belki
Elim gece yapraklarına
Bir kalem dikin mezarıma
Yan yana gelmemiş
Sözcükler var daha
(İnsan Aşklarının Külüdür’den)

Şiir Nasıl Diretir
Biz bu dünyaya çok sert çakıldık baba.Fakat mıhlara
pas vuran suyuzdur da. Göz, gözyaşıyla alınmış bütün
mevzilerinden kaçıp caysa da, huydur, biz oralardayız.
Yaralıyız yağmur cümle yaralarımızı bağışlar sağaltırsa da.
Suyuz. Kim bilir kaç mevsim kaç fırtına yolumuzu yanıltır.
Biraz ve derin. Sonra güncelerimizi dönülmez zamanlarla
sarartan o garip devrim, şimdi şakaklarımızda ağaran
bir tek saç telinin sesidir. Ama caymaz, caymayacaktır da.
Sulara ark olmuş topraklarda bir koyak sellerden caymaz.
Bana tarihini soran kâğıtlara ben ne diyeyim. Ona akasyayla
atkestanesinin deliliğini anlatırdım. Birisi kahverengi fasulya,
ikincisi yeşil kahve topçuklarıyla üremeye yarışıyordu,deliler.
Düşüldüğü unutulmuş yarlarında eski bir bahçenin. Unutmazlardı.
Çün mevsim dönümleri unutturmaz insana dönülemeyecek nedir.
Bizi bu dünyaya çok sert vurdular baba. Oysa mıhlara pas
idik. Seslere aks idik. Sözlere yankı. Adımlara ayak idik,
ayaklara adım. Yürümeye sefer. Sefere menzil. Menzile kısrak.
İnkâr benzini ve boynunu solduracaktır baba. Biz bu dünyaya
çok sert çakılmıştık. Ve kendi sefil günlerinde bizi soldurmaya
yönelen bu dünya caydıramayacaktır asla. Caydıramaz asla.
Yakalandığımız küçücek evlerden tutuklanacağımız sokaklara.
(Varlık,1069)

Bir Şeyin Varoluşu
Mustafa Irgat ile Burhan Uygur?a Mevlüd olsun içün
Karanlık söz ile beyaza dönmüş de varıp varmadığını
Acıklı yüzleriyle hep sormalı olanlar içün söyledim
Bunun burasında sözcükler yok olur, var olur bir şey
Boya ve laf, kendilerini bize doğru aşar gider:
Ölüme başladık mı Mustafa?
Öncelerimizden sakınmak gibi,ölüme
Başladık mı, öncelerimizden bölünmek gibi.
Ve Burhan efendi karanlık fanilasıyla
En ötelerin etle mayalanmış boyasında.
Ölüme başladık mı Mustafa?
Öncelerimizden bölünmek gibi.
Kendimizden birkaç baba sonra
Birkaç anne belki de.
Üç beş oğul birkaç sarı kız sonradır
Belki de karşılayabildiğimiz yaşam.
Çarşı çiçeğindeki toprak, toz ve ölüm.
Taklit hakkı anadilde midir?
Ölüme de başlamıştık Mustafa.
Nedense birlikte görmüştük ikinizi
En son. En son Asmalımescit?te.
Bir cemreye birkaç öğün kaldığı gün
Akşam inmek bilmiyordu. Teta,
Sonsuz umut,ince gül inmiyordu.
Ayışığı karanfil, ay kuyumcusu.
Omuzsuz Burhan diyor ki:
Moustapha, şiir, bir rengin
Parçalanıp unutulması olabilir.
Ustaları canevinden çırak çıkaran
Bir şeydir ve kimse saçıyla bilemez,
Diye ekliyordu Moustapha.
Kim bilir mahallemizin tek çıkmazını?
Tek ordadır ölüm ve bizden dökülür.
Komşu düşmanlar eğrilmiş resimler
Yüz binlerce gözün girer olduğu
Üç kapılı kapılar, pencere kepenkleri.
Tahta,
Bir sesi içe içe bitiriyor ki
Ömrüne biraz Burhan biçiliyordu.
Ece ile bir şiire başlayan adsız kalabilir.
Mustafa, bilinmez de bir ad ile boğuşan.
Mustefa, dedi bu kez: garip mürüvvet,
Bacaklar ve boşluk ve loş gışa! Demin
Ne de erken, şimdi ne geç bir loş gışa!
Buhran mı? Geç canım Burhan, büyütece
Ne gerek? Yazı iridir. Çek gözünü dünyadan
Resim iridir. Diri ve loştur çünkü gışa.
Boşluk da dolduğumuz yerden kalan,
Ölmeye girmemizden kalan,
Bir ve pir olduğumuz bi yerden kalan.
Dilin bir yerlere saklanışı,amin!
Betim ve istekten kopuyordur,amin.
Cihat Beyin ölmediği söyleniyor bugünlerde.
Bir sözcüğe gizlendiğini anlatıyor ve amma
O sözcüğü ararsan ?ki bir fiil olmalı- bükünsüz
Bir eylemin bin bir biçimine bürünüp,amin,
Zeminlerden tavanlardan yırtılarak, güneşi de
Koltuğu da yanıltarak, kiremitleri ve bankaları
Ve köpeksi göğü ve kedi ayaklı bir fırçayı bile
Aldatarak, amin, Cihat Beyin ölmediğini
Söylüyorlar Mustafa.
?Ben işe gelemem, bi şeyler düşünürsem
Sana telefon ederim. Tamam mı?? Değil.
Ölmeyi bitirdin Mustafa.
(Ludingirra, 6)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir