Adnan Özyalçıner ve Aslı Solakoğlu’nun öykülerinden oluşan “İç”, usta bir yazar ile yolun başında genç bir yazarı yan yana getiriyor. Usta ve genç iki yazar, birbirlerinden öyküler seçip, birbirleri ile ilgili düşüncelerini yazdılar.
Kitabın önsözünü kaleme alan Lütfiye Aydın iki yazar hakkında şu notu düşüyor:
“Kimi yazarlar, çizdikleri dünyaların özenilesi insanlarına hiç benzemeyen düşkırıklıklarıdır bana göre. Kimileri ise, ‘üslub-ı beyan ayniyle insan’ darbımeseline nerdeyse birebir uygun oluşlarıyla büyüler insanı. Kendini ‘küçük öykücü’ olarak tanıtan büyük yazar Adnan Özyalçıner ikinci gruptan. Onun açtığı yolu benimseyen Aslı Solakoğlu da öyle. Her ikisine de sevgilerle?”
Murad Gönen tasarladığı kitabın arka kapağına şöyle yazıyor:
“Örse iki çekiç vurur. Biri küçük, biri büyük çekiçtir? Küçüğü ustanındır. Büyüğü ise çırağın! Küçük ellerin içine aldığı büyük çekiçle, ustasının her vuruşuna müteakip, bir vuruş da kendi yapar. (?) Maksata vuran çekiçlerden esas şekillendirici, küçük ellerdekidir, yani büyük çekiçtir. Fakat ustanın elindeki küçük çekiç, örse yatana vurduğu her darbede, büyüğüne ‘işte buraya’ der. Büyük çekiç, içini dolduracağı izi küçükten alır.”
“Ustalar Gençler Yan Yana” dizisinde bundan önce Kemal Özer ile Efe Duyan ve Cemil Kavukçu ile Barış Çağrı Genç buluşmuşlardı.” Nevzat Süs

İç’ten Bir Düet / Zafer Köse

“İç: Aslı Solakoğlu ve Adnan Özyalçıner’in ortak öykü kitabı.

Demet dergisinde ilk öyküsü yayımlandıktan 55 yıl sonra, Özyalçıner’in öykü yolu, bir kitabın kapağında ilk kez adı “yazar” olarak geçen Aslı Solakoğlu ile kesişmiş oldu.

Bazı olaylar, yaşanmadan önce aklınızın ucundan bile geçmemiş de olsa, gerçekleştikten sonra çok tanıdık gibi gelir insana. Zaten olması gereken bir şey olmuş gibi karşılarsınız. İşte öyle bir şey olmuş, Özyalçıner ve Solakoğlu’nun bir kitapta buluşmaları.

Bir usta için ne kadar büyük bir onur, ne büyük bir mutluluk, yeni bir yazarın ilk kitabını yayımlamasına bu şekilde eşlik etmek. Herhalde, her ustanın içinden böyle bir şey yapmak gelir. Buna talip olacak “çırak” da çoktur piyasada. Ama güvenip de birini seçmek kolay olmasa gerek.

Çünkü kendi sesi, özgünlüğü olan biri olmalı seçilen kişi. Hem bir ustaya bağlılık duyan hem de kendi olabilen biri?

Usta açısından en büyük tehlike, yolu açılan çırağın en kısa zamanda başka bir yola sapma olasılığıdır. Çocukların büyüdükçe, içinde yaşadığı aileye, o yaşam biçimine karşı çıkarak kendi kişiliğini üretebilmeleri, ancak o şekilde ailesinden bağımsız bir birey olabilmeleri gibi, çıraklar da öykündükleri ustalarıyla bir gün mutlaka hesaplaşmak zorunda hissedeceklerdir kendilerini.

Çırak, bunu göze alırsa ustalaşma yolunda ilerleyebilecektir. Usta, böyle bir çırağı kabul edebilirse, çırak yetiştiren usta olabilecektir.

Hiçbir usta, böyle bir şey yapmayacak, kendi bağımsız kişiliğini geliştiremeyecek biriyle ilgilenmek istemez. Ustanın iyisi, kendisine karşı çıkacak çırak yetiştirendir.

Ailesine karşı çıkan ama o aile içinde kalmaya devam eden bir çocuk kadar kim değer katabilir o aileye? Bu biçimde bir “karşı çıkış”, zaten başkalarının anlamakta zorlanacağı derin bir saygıyı, yoğun bir müteşekkir olma duygusunu da içinde barındırır.

Böyle bakınca, çıraklığı aşma yolundaki iki büyük engel de kolayca görünüyor. Birincisi, sadece bir taklitçi olarak kalmak. İkincisi ise, taklitçi olarak kalmamak hevesiyle, ustaya karşı çıkmayı, kendi olmayı, özgün bir ses geliştirmeyi takıntı haline getirmek.

İnsanın bu konuda düşünmesine vesile olsa da, Özyalçıner ve Solakoğlu’nun kitabı, aslında bu aşamalardan büyük ölçüde geçmiş iki öykücünün eseri olarak bize ulaşmış durumda.

Bu nedenle, birbirinden farklı iki sesin, kendi renkleriyle ama uyumlu bir şekilde türkü söylemesine benziyor, onların aynı kitaptan seslenmeleri.

Size de öyle olur mu? Bir kitap okurken, yani satırları içinizden okuyarak ilerlerken, içinizdeki sesi aslında o kitabın sesi olarak duyarsınız. Okuduğunuz her kitabın, daha doğrusu her iyi kitabın, kendine özgü bir sesi olduğunu algılarsınız. Bazı sayfalarında yükselen, bazen hızlanan, bazen durgunlaşıp fısıltıya dönüşen, ama başka hiçbir kitabınkine benzemeyen bir ses duyduğunuzu hissedersiniz.

En çok da öykü türü için geçerli galiba bu durum. Her insanın parmak izinin diğer bütün insanlardan farklı olması gibi, her öykünün sesi de farklı oluyor. Üzerinden zaman geçtikten sonra, dikkat edin, sevdiğiniz bir öyküyse hatırladığınız, o sesiyle birlikte hatırlarsınız onu. Ya da ondan geriye bir şey kalmamış olur.

Özyalçıner’in sesi, elbette tanıdık bir tonda geliyor İç’in içinden. Daha önceden de duyduğunuz o yankılı sestir bu. Günlük hayatta hep karşılaştığınız insanlara, bildiğiniz ama durup da üzerinde düşünme gereği duymadığınız hayatlara çarpa çarpa, onlardan sekerek size ulaşmaktadır.

Aslı Solakoğlu’nun öykülerinde, sesin o tonu ile anlatılan hikayenin içeriği bir kontrast oluşturuyor. Özyalçıner’inkine çok benzeyen ama biraz daha kenarda kalmış, biraz özele çekilmiş hikayeler bunlar. Daha bir evin içinde, daha bir iç dünyada. Hayatın vahşiliğinden kaçmaya çalışan insanlar, zor koşullar, acı dolu anlar? Bunları şaşırtıcı bir yumuşaklıkla, alçak perdeden, çığırtkan olmadan anlatan bir ses?

Birbirinden farklı ama uyumlu iki sesin düeti gibi okunuyor, İç.”
http://www.mevsimsiz.net/kose_yazi.php?cy=212

Soner Karakoç, 05/12/2008 internet Günlük Sol Gazetesi
http://haber.sol.org.tr/okumaodasi/7061.html

Sanat Cephesi?nin ustaları ve çırakları bir araya getirerek oluşturduğu diziye bir yenisi daha eklendi ?İç?le. Adnan Özyalçıner ve Aslı Solakoğlu?nun öykülerinin bulunduğu bu kitabı Lütfiye Aydın?ın önsözüyle okumaya başlıyoruz. İç ve dizinin diğer kitapları, usta bir yazarın deneyimlerini genç yazarlara aktarması yönüyle oldukça önemli. Özellikle de edebiyatın gittikçe işlevsizleştirildiği ve yaşamdan koparıldığı bu dönemde. Bunun önemini Lütfiye Aydın?ın önsözünde, sözlü dönem manzumlarının yansıttığı yaşam ile aydınlanma dönemi eserlerinin yansıttığı yaşamın farkını dile getirirken algılayabiliriz: ?Sözlü dönemin manzumları, olağanüstülüklerle dolu destanları? hep çok yukarda bir yerlerdeki insanların serüvenlerini anlatır?bunlar bize hiç benzemeyen, farklı, önemli, çok değerli kişilerdir: Kral, şövalye, şah, padişah, sultan, prens, prenses. Öyle ki sanki yalnızca onları taklit etmek, alkışlamak için yaratılmış biz fanilerin ne yaşadıklarının, ne de ölmelerinin bir anlamı vardır.Aydınlanma dönemi türlerinden roman ve öyküde ise ? kahramanlar? iyi, kalabalığı oluşturan bütün figürasyon da kötü olmayabilmektedir. Çünkü insana doğru bakmanın, doğru görmenin, namusluca anlatmanın zamanı gelmiştir artık? Bu yeni dünya görüşü?soyula soyula çıplak, güdüle güdüle sürü?ye dönüştürülmüş insanları yazacak, çizecek, sese dönüştürecek bir sanatçılar kuşağı yetiştirecektir.?

Fakat ne var ki aydınlanma dönemi böyle bir sanatçılar kuşağı yetiştirirken, yaratılan toplumsal dönüşümün gücünü gören egemen sınıflar edebiyatın ve sanatın gerçeği yansıtma özelliğini geri plana atarak bu gücü etkisizleştirmeye çalışıyorlar. Belki eskisi gibi salt toplumun tepesindeki insanların yaşamları anlatılmıyor fakat yeni dünya düzeniyle gerçeklik bireysel duygulanımlar potasında eritilerek yalnızlık ve bunalım içindeki insanların yaşamları konu alınıyor; böylece edebiyatın ve sanatın gerçek insanla, toplumla bağları koparılıyor. Bunu görmek için ,?en çok satanlar? listesinde pazarlanan öyküleri incelemek yeterli olacaktır. İşte bu yüzden de Adnan Özyalçıner, Kemal Özer gibi gerçeği yansıtmayı ilke edinen ustalar ve onların izinden giden genç edebiyatçılar oldukça önemli.

Bakın, Adnan Özyalçıner, Aslı Solakoğlu?nun öykülerini neden seçtiğini anlatırken şöyle söylüyor: ?Bu öykü dünyasının kahramanları genellikle kadınlar. Aile çevresi. Kapitalist düzenin ezdiği insanımızın, özellikle kadınlar açısından aile içinde, toplumda ana, daha çok da genç kız olarak içine düştükleri ikinci bir ezilmişliğin acı veren çelişkileri konu ediliyor. Ezilmişlik karşısında kadının karşı duruşunun umudu, avuntusu paylaşımcı,eşitçi bir geleceğe bakışının da ipuçları veriliyor; şiirsel bir tat, simgesel bir anlatım içinde.

Aslı Solakoğlu ise Adnan Özyalçıner?in öykülerini neden seçtiğini şöyle dile getiriyor; ? Onun öykü dünyasına girmemle? edebiyatın hayatımızdaki yerini, dönüştürücü etkisini ve yazıyor olmanın sorumluluklarını tanımlamaya başladım. Öykünün ayrıntılarında ve sadeliğinde gizlediği hayatın kötücül noktalarına vurup kaçan milis gücünü keşfettim. Özyalçıner öykülerine konu olan sokaktaki insanın duru ama bir o kadar da zorlu yaşamına ortak olmam, çarpık sistemin tamamını edebiyat aracılığı ile yeniden okumamı ve hayatı estetik bir bakışla sorgulamamı sağladı.?

?İç? teki öykülerden İkinci Arka?da, hayattan tek beklentisi ?tabanlarının basacağı kadar bir toprak parçası? olan Habip?in bu insanca isteğine karşın, yokluğun ona hiçte insanca olmayan işler yaptırdığını görüyoruz. Yokluğun savurduğu insanların nasıl kullanıldığını ve onların zihinsel süreçlerini anlatan oldukça güzel bir öykü.

?Yağma?da ise, günlerce sokak sokak gezerek iş arayan sakat bir insanın yavaş yavaş tükenen umudunu ve bu umudun, onun umarsızlığının ayırdına varmayan insanlara ve onların sürdürdükleri ?yağma?ya karşı nasıl kine dönüştüğüne tanık oluyoruz.

?Dükkan? isimli öykü de ise Vatan Caddesi?nin köşesindeki bir dükkanın değişim öyküsü anlatılıyor. Önceden kömürcü olan bir dükkan, yeni yakıtların çıkmasıyla iş yapamaz bir duruma gelerek kapanıyor.Ardından tavukçu olan bu dükkan oldukça neşeli bir anlatımın ardından bir bankaya dönüşüyor. Kapitalist sistemde toplumsal yapının dönüşmesi bir dükkan üzerinden yansıtılıyor öyküde.

?Çay İçer misiniz?? deki Nazife Hanım?ın ev ve iş hayatında yaşadığı zorlukları ve kaygılarını okurken konunu gerçek yaşamdan hiçte kopuk olmadığını görüyoruz. Gerçeği yansıtan Adnan Özyalçıner Usta ve onun çırağı Aslı Solakoğlu? nun öykülerini okurken kendinizi yaşamın içinde bulacaksınız.

Kitabın Künyesi
Eser Adı: İç
Yazar: Adnan Özyalçıner ve Aslı Solakoğlu
Yayına Hazırlayan: Efe Duyan
Kapak Tasarım: Murad Gönen
Kitabın Ait Olduğu Dizi Adı: Daktylos Sanat – Sanat Cephesi Dizisi
Kitabın Türü: Öykü
Cilt Bilgisi: Karton Kapak
Kâğıt Bilgisi: 1. Hamur
Basım Tarihi: Temmuz 2008
Isbn No: 9786055968069
Etiket Fiyatı: 8 Ytl
Daktylos Yayınevi: Adres: Şehitmuhtar Mah. Süslü Saksı Sok. No:17/4, Yavuz Koçoğlu İş hanı, Beyoğlu-İstanbul Tel: (0212) 244 10 88

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Leonardo Da Vinci – Aklın Uçuşları, Charles Nicholl

Next Story

Kartal Yuvası / Mardin Tarihçedir – Bülent Tekin

Latest from Adnan Özyalçıner

Yalana Karşı Duran – Zafer Köse

Bir deprem olur bir yerlerde. İnsanlar enkaz altında kalır, umutlar ezilir, hayaller yıkılır. Felaketle ilgili haberleri duyarsınız, okursunuz. Çeşitli rakamlar ulaşır size. Bir sürü

Tarihten Öyküler, Adnan Özyalçıner

Adnan Özyalçıner, hem kendi tarihimizden hem de dünya tarihinden seçtiği öyküleriyle çocuklara, bu öykülerde olduğu gibi, mutlu bir dünya yaratmanın gerekliliğini gösteriyor; Aklın, bilimin,

1950 Sonrasında Hikâyecilerimiz – Asım Bezirci

1950 Sonrasında Hikâyecilerimiz yirmi iki hikâyeciye ilişkin incelemeler ile onlardan altısıyla yapılmış konuşmaları içeriyor. İncelenen hikâyecilerimiz; Vüs’at O. Bener, Nezihe Meriç, Tahsin Yücel, Muzaffer

Halklarınız ve okurlarınız sizi affetsin!

Orhan Pamuk?un da aralarında bulunduğu Nobel ödüllü yazarların Suriye Başbakanı Beşar Esad?a gönderdikleri mektuba tepkiler sürüyor. Türkiyeli şair ve yazarlar, yayınladıkları ortak bildiriyle, Nobel
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ