İÇİMİZDE-ÖTE-Kİ – Nejdet Evren

İnsanlaşma süreci insanın bir yanıyla doğal güçlere egemen olmaya başladığı ve bunu başarırken de doğayla bir yönden yabancılaştığı sosyo-kültürel dokusuyla gerçekleşmiştir. Bir diğerinden farklılıklar taşısa da kültür, insan olgusunun ortak paydasıdır ve kuşaklar boyunca aktarılarak varlığını sürdürür. Kültür taşıyıcısı ve aktarıcılarının çoğu her dönemde ve çoğunlukla ötekileştirilmişlerdir; bu durum, onun ilerlemeci/devrimci ve dönüştürücü olmasını ve toplumların da bir o kadar tutucu olmasını gösterir.

Yediden yetmişe her kesime hitap eden, görsel dokunuşu ön-planda, zekanın, heyecanın, becerinin, sabır ve kolektif emeğin yoğunlaştığı ve an ile ifadesini bulan duygulanımların, korku, güldürü ve zaman zaman yaşanan olumsuzluklar nedeniyle endişenin yaşandığı/yaşatıldığı sirk gösterileri insanın kendi doğasında yapabileceklerinin sınırlarını ne şekilde zorlayıp bu sınırları aşabileceğinin gösterilmesi yönü ile sirk gösteri sanatlarının kendi dokusu içinde doğaya yabancılaşma olduğu, kültürel bir birikimi içerip, aktardığı rahatlıkla söylenebilir. Onun hakkında “Ağbi içeride kaç hayvan var” (1) şeklindeki genel-geçer yaklaşımın/bakışın/okumanın ne denli sığ olduğu da rahatlıkla söylenebilir.

Tarih boyunca görsel bir şölen havasında yapılan ve yaşatılan oyunların tümü üretim ve paylaşımın sanatsal bir dil ile, bir üslup/yöntem ile paylaşılan ve zamanın toplumlarını/topluluklarını motive eden sanat gösterilerinden başka ne olabilir ki? Görselin her hal ve şartta yazının kullanılmaya başlamasından on-binlerce yıllık önceliği onun insanın görsel zekasında sağladığı birikim sayesinde insan soyutlama yapabilmiş ve yazıyı keşfetmiştir.

Meta ve öncesi toplumlarında görsel sanatların bir çoğu gibi sirk gösterileri de hitap ettikleri kitleler gereğince her kesimin ulaşabileceği bir ölçüde kaldığından daha çok kitleye ulaşabilmiş ve önemsenmiştir. Egemen gücün ihtişamını görselleştiren temalarının genel kapsamda azınlıkta kalması ve asıl yergi ve eleştirilerinde egemen güce dayalı olmayan tutumu ile gerçek sınıf yapısı itibariyle ezilen sınıfların yanında yer almışlardır. Bu yapı “…1700’lü yılların sonuyla birlikte şenlik kültürünün yavaş yavaş ortadan kalkıp yerine mesire, belirli zümre eğlencelerinin…”(2) almaya başlaması ile kısmen bozulmuş ise de sirk gösterilerinin yaratıcısı ve kuşaklar arası paylaşımcılarının çoğunlukla egemen ideolojinin yoğun baskısından uzak bir yaşayış biçimleriden dolayı hiçbir zaman son egemen güç olan burjuvazinin tamamen egemenliğine alabildiği bir görsel sanatlara dönüşmemiştir. Bu kendi başına olmanın önü Birinci Paylaşım Savaşından sonra gümrük ve pasaport engeli ve seyahat özgürlüğünün kısıtlanması yöntemiyle kesilmek istenmiştir. Ancak sanat-emekçileri tüm sınırları aşmışlardır. “..Avrupa’daki sirk aileleri gezici kumpanyalarla İran’a, Hindistan’a, Afrika’ya, Güney Amerika’ya ve Avustralya’ya kadar gittiler. I. Dünya Savaşı’ndan sonra gümrük ve pasaport engelleriyle gezi özgürlüğünün kısıtlanması sirklerin bir ülkeden ötekine geçmesini zorlaştırdı.” (3)

20 yy da önce Rusya ve daha sonra Avrupa ve Amerika’da kurumsal bir yapıya kavuşturulmuş olsalar da sirklerin genel evrensel dilinde özde bir değişiklik olmamıştır.

Emekçi insan yaratan, yaşatan ve dönüştürendir.

Nejdet Evren
Akarca, Şubat/2015

Yararlanılan kitabın künyesi:
Çağdaş Sirk Gösteri Sanatı, / Contemporary Circus Arts,
Çetin Pehlivan, Etki Yayınları, 1. Basım Şubat 2015, 120 Sayfa

(1) Age, S: 9
(2) Age, S: 42
(3) Age, S: 45/46

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir