(*) “Varyos Yayıncılık tarafından Şubat 2009 tarihinde yayınlanan kitap, Burdur Cezaevi’ne yönelik müdahaleyi ve 19 Aralık 2000 tarihinde F Tiplerinin açılması amacıyla gerçekleştirilen adına ‘Hayata Dönüş’ denilen cezaevi müdahalesinin Ümraniye kesitini anlatıyor. 21 cezaevine birden düzenlenen saldırıda onlarca siyasi tutuklu yaşamını yitirdi, sakat kaldı, yaralandı. Kitap bu saldırı karşısında siyasi tutukluların aldığı tavrı da en yalın şekliyle anlatıyor. Yaşanan onca acıyı, hayatı geleceği paylaştıkları insanların gözleri önünde yaşamlarını yitirmesini en derinden hisseden siyasi tutuklular ‘ille de umut, ille de yaşam, ille de gelecek düşünün büyütülmesi’ diyorlar.

Burdur Cezaevi saldırısının ardından en çok konuşulan konulardan biri, cezaevi duvarlarının yıkılması amacıyla kullanılan iş makinesinin tutuklulardan Veli Saçılık’ın kolunu koparması ve bu kolun daha sonra bir köpeğin ağzında bulunmasıydı. Arzu Torun bu olayı yaşayanlardan biri. İş makinesinin pençesine alarak kolunu kopardığı ve yere savunduğu Veli’nin kolu, toz bulutu, kir ve pisliğe bulanmış suyun içinde aranır ve bulunur. Kısa sürede dikilirse Veli’nin yeniden koluna kavuşacağını düşünen tutuklular, buldukları kolla birlikte Veli’yi hastaneye götürülmek üzere askere teslim eder. Fakat Veli’nin kolu günler sonra Isparta’da bir köpeğin ağzında bulunur.

Kitaptan bir alıntıyla devam edelim anlatmaya: “Yaşananlarda sadece acı, ölüm, sakatlanma, yaralanma yok, yaşamın her anından umudu büyütme iradesi, sevinç, buluşmaların getirdiği heyecan da var. İş makinelerinin yıktığı cezaevi duvarlarından gökyüzüne ulaşan elleriyle, yüzleriyse içinde kalmış, bedenleri yaralanmış, yanmış insanlar hep bir ağızdan ‘özgürlük’ diye bağırıyorlar, gökyüzüyle sınırsızca buluşmanın verdiği heyecanla: ‘Beton zemin ve duvarlar zangır zangır titriyordu. Bir deprem sarsıntısı gibiydi yaşadığımız. Merakla bekliyorduk. Dank! Dank! İnanılmaz bir gürültüyle sarsıldık. Toz bulutu sardı her yanı, göz gözü görmez oldu. Toz dumanın içinde uzun kollu kum kepçesinin kafası belirdi. 61 yürek kenetlenerek duruyorduk duvarın eşiğindi. Ne yapılmak istendiğini anlamaya çalışıyorduk. Kepçe bir sağa bir sola savruldu, duvarın geri kala kısımlarını da yıktı. Ve duvar yoktu artık! Kepçe çekildi. Yıkılan duvarın boşluğuna yanaştık. Aşağıya baktık, askerler yığılmıştı. Gökyüzünün duru mavisi gözlerimizi alıyordu adeta. Pırıl pırıl güneşli bir Temmuz günü… Gökyüzünü sınırsızca görüyorduk uzun yıllar sonra. Karşıda evler görünüyordu ve de ağaçlar… Hep bir ağızdan ciğerlerimizi yırtacak gibi bağırıyorduk: Özgürlük! Özgürlüüük! Onları özgürlüklerine kavuşturan kepçe bir süre sonra onlardan önemli bir şey alacaktı; Veli’nin kolunu…’

Tarihi kadını diliyle anlatıyor
‘İçimizdeki Bahar’ tarihin bir kesitine ışık tutarken, bunu kadın diliyle anlatıyor. Erkin erkeklerden ve sosyalistlerin saflarına sinen erkekçe dilden, bakış açısından arınarak, kadınların taciz-tecavüz karşısındaki tavrını, duygu dünyalarını, ölümü çağrıştıran ‘Hayata Dönüş’ müdahalesine karşı tavrını anlatıyor. Bildiklerimizi bir kez daha hatırlatıyor bize. Unuttuklarımızı anımsatıyor. Duyumsayamadığımız acıları yeniden yaşatıyor. Ama bir şeyi hiç unutmuyor; gelecek düşünün büyütülmesini. Bir kadın bedenine yabancı eller değdiğinde ne hisseder, neler yaşar? Ona acı vermek ama en çok da onu gelecek düşlerinden koparmak için yönelen bu saldırı kadına neler hissettirir? Muhabbet ve Arzu yaşadıkları üzerinden bu sorulara yanıt veriyorlar bu kitapta. Bir yandan ideallerine sahip çıkma isteği, direngenlik, diğer yandan eteğimizden çekiştiren öğretilmiş kadınlık, bizi aşağılara çekmeye çalışan kirlenmişlik duygusu. Çevremizdekilerin bakışları, düşünceleri, konuşmama, gizleme, hissedememe, yaşanmamış sayma, yüzleşememe. Ve bunlardan sıyrıldığında tacizcilerini-tecavüzcülerini yargılama. Muhabbet ve Arzu yaşadıkları üzerinden büyük bir cüretle tartışıyorlar bunları. ‘İşkenceye uğrayan bedenin herhangi bir parçası değildir. Aslında içindeki sevme isteğidir tecavüze uğrayan. Ruhundur, hayallerindir. Çünkü en mutlu anında bile gelir, dikilir karşına. Gözlerini kaparsın gitmez, açarsın gitmez. Öylece yapışır üstüne o iğrenç ağırlık. Tepeden tırnağa bir üşüme tutar seni, öyle ki güneşin en yakıcı ısısı bile gidermez o üşümeyi. Üşümekten çıldıracağını sanırsın. En insani duygulardan-davranışlardan biri olan dokunma eylemindeki güzellik yoktur artık ellerinde. Sevdiklerinin sevgilinin suretine bakarken tek bir an, o an gelir oturur suretlerin yerine. Sevdiğini bile düşünmeye korkarsın, tel bir yerden kopar. Böylesi bir duygu nefret midir? Yoksa başka bir şey midir? Bilemem. Sanki sevme duygunu yitirmişsindir. Tecavüz işkencesi, çırpındığın ya da buza kestiğin andır. Bu işkenceyi izlemeye zorlandığın çığlık bile atamadığın, gözlerini kapatamadığın o andır işte. Bedensel bir acı, bedensel bir kirlenmişlik duygusu değil bu. Ruhunun, onların izleriyle yara almasıdır’ diye anlatıyor Muhabbet. Arzu Torun ise beynimize ördüğümüz duvarların cinsel taciz ve tecavüze başka anlamlar yüklememize neden olduğunu söylüyor ve öğretilmiş kadınlık ve erkekliği sorguluyor şu sözlerle: ‘Çünkü esas sorun, kafalarımızın içindeki duvarlardır. O kirli duvarları bir bir yıktığımız oranda, yabancı nesnelerin izi silinir. İyileştirici ilaç, gerici değer yargılarıyla hesaplaşmaktır.’

Ve son söz yine onlara ait: ‘Çoğalmalı! Paylaştıkça çoğalıyoruz. Yüreğimizin kıvrımlarından geçen, akan duygu selini, usu’muzdan biriktirdiklerimizi sunduk gönlünüzün okyanuslarına. Hep birlikte özgür yarınlara… Daha fazla kulaç atmak, içimizdeki baharın okyanuslarına… Çünkü çoğalmalı sesimiz! Çoğalmalı! Kum taneleri gibi… Nar taneleri gibi… Kar taneleri gibi… Çoğalmalı ki; içimizdeki baharı aşan yeni zamanlara aksın bilincimiz!’

(*) Yazan: Nadiye Gürbüz
Demokrat Radyo Genel Yayın Koordinatörü

Alıntının Kaynağı: 10 Mayıs 2009 tarihinde http://www.firatnews.org ‘da yayınlanan haber

Kitabın Künyesi
İçimizdeki Bahar
Yazar: A. Arzu Torun / Muhabbet Kurt
Yayınevi: Varyos Yayınları
Yayın Tarihi: Şubat 2009
Sayfa Sayısı: 526 sayfa

Previous Story

Sevgi Masalı – Samed Behrengi

Next Story

İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri 1 – Erich Fromm

Latest from Politika

SLAVOJ ŽIŽEK: Tabiat zaten kaotiktir, en vahşi afetleri, anlamsız ve öngörülemez felaketleri yaratmaya eğilimlidir. Bizlerse onun hain kaprislerine acımasızca tabiyiz, bizleri kollayıp gözeten Tabiat Ana diye bir şey yok. Tabiatın dengesini bozuyor filan değiliz, sadece onu sürdürüyoruz.

Sakınmanın Yolları Peki, ekolojik tehditler gerçekten de o kadar başa çıkılamaz mı? Liberal kapitalizmin bazı müdafileri çevreci harekete “XXI. yüzyılın Komünizmi” diye dudak büküyor;
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ