Bu kitabın amacı, İlkçağ felsefesinin temsil ettiği tarihi ve ahlaki olguyu genel ve ortak çizgileriyle betimlemeye çalışmaktır. Okurun aklına, konuyu neden artık çok gerilerde kalmış İlkçağ felsefesiyle sınırlıyoruz diye bir soru gelebilir. Buna verebileceğim birden fazla yanıt vardır. Öncelikle, İlkçağ felsefesi benim belli bir uzmanlık kazandığımı umduğum bir alandır. İkincisi, Aristoteles’in de dediği gibi, şeyleri anlayabilmek için onları gelişmekteyken görmeli ve doğdukları andan itibaren ele almalıyız.

Bugün “felsefe”den söz edebilmemizin nedeni, Yunanlar’ın “bilgelik aşkı” anlamına gelen philosophia kavramını yaratmış olmaları ve bu Yunan philosophia geleneğinin Ortaçağ’a ve ardından Modern Zamanlara aktarılmış olmasıdır. Dolayısıyla felsefe olgusunu kaynağından ele almalı ve bunun geçmişte ortaya çıkarak günümüze kadar evrimleşen tarihi bir olgu olduğunun bilincini taşımalıyız.” İlkçağ felsefesi konusunda alanın en tanınmış uzmanlarından biri kabul edilen Pierre Hadot’dan zihin ve ufuk açıcı bir inceleme.
(Tanıtım Bülteninden)

Philosophia’nın başlangıçtaki yaşamı – Yücel Kayıran
(06/05/2011 tarihli Radikal Kitap eki)
Karl Jaspers?in, Martin Heidegger?le aralarındaki dostluk bağının sona ermesinin nedeni, sadece siyasal olmasa gerek; yani Jaspers?in eşinin Yahudi olması ile Heidegger?in Nazileri desteklemiş olması arasındaki siyasal gerilimden söz ediyorum. Varoluş felsefesinin bu iki Alman düşünürü arasında, aslında köklü bir felsefi anlaşmazlık söz konusudur. Bu anlaşmazlık, her iki filozofun Antik Yunan Felsefesi hakkındaki görüşlerinin farklılığında ortaya çıkar. Heidegger?in, Antik Yunan felsefesine verdiği önem ve bağlılık, Türkçeye de tercüme edilmiş olan ?Herakleitos Üzerine Dersler? ile ?Aristoteles Metafizik ? 1-3 Gücün Neliği ve Gerçekliği? kitaplarını anımsadığımızda tartışılmaz türdendir. Bu iki kitaptaki ve henüz Türkçeye çevrilmemiş Grek filozoflarıyla ilgili diğer konferanslarını hesaba kattığımızda, Heidegger?in, kendini daima Antik Yunan felsefesine göre konumlandırdığını görürüz. Jaspers için aynı yargıda bulunmak oldukça zor. Dahası Jaspers?in yaklaşımı, Antik Yunan felsefesinin değerini ve itibarını düşürücü yönde olmuştur. Jaspers?in ?Socrates, Buddha, Confucius, Jesus? adlı çalışması 1964?de yayımlanmış olsa da, her iki düşünür, henüz dost iken bu konuyu kendi aralarında konuşmuş veya birbirinin Antik Yunan felsefesine ilişkin yaklaşımları arasındaki farkı hissetmiş olsa gerektir.

Tarihin en önemli kesiti
Jaspers?in ?dünya tarihinin eksen dönemi? tezinden söz ediyorum. Jaspers, dünya tarihinin eksen dönemi derken, MÖ 800 ile 200 yılları arasında gerçekleşmiş zihinsel süreci kasteder. Ona göre, tarihin en önemli kesiti bu dönemde ortaya çıkar. ?Bugüne kadar? der Jaspers, ?birlikte yaşadığım insan o dönemde ortaya çıkmıştır.? Bu dönemle birlikte, mistik çağ sona ermiştir. ?Yunan, Hint ve Çin filozofları ve Buddha?nın belirleyici kavrayışları, Yahudi peygamberlerin Tanrı düşünceleri mistik dışıydı? der. Rasyonellikle ıralı, mitosa karşı logos?un verdiği savaşın adıdır bu dönem. ?Felsefe? der Jaspers, ?tikel bir kavram değildir?, inanç, içerik ve ruh hali açısından farklı olan düşünürlerin çalışmalarını da kapsar. Böylece Jaspers, Buddha, Zerdüşt, Konfücyus ile Yahudi peygamberlerini, Yunanlı filozofların yanına ekler. Jaspers, ?felsefi düşüncenin birden fazla başlangıcı vardır? tezini temellendirmeye çalışmakta, dolayısıyla felsefesinin Antik Yunanda ortaya çıkan başlangıcını değersizleştirmektedir.
Küreselleşme yanlısı düşünürler, bugün felsefenin başlangıcını da anakronik bir tarzda geriye doğru ?küresel bir başlangıç? oluşturmaya çalışırken, Jaspers?i kendilerine çıkış noktası olarak almaktadırlar. Nitekim Franz Martin Wimmer?in ?Kültürlerarası Felsefe? adlı çalışması bunlardan biri. Wimmer, Jaspers?ten hareketle, söz konusu çalışmasında, felsefi düşüncenin birden fazla başlangıcı vardır tezini temellendirmeye çalışır. Elbette her kültürde düşüncenin ortaya çıkışından, bir başlangıcından söz edilebilir. Buddha, Zerdüşt, Konfücyus ?un memleketleri olan İran, Hint ve Çin?de düşüncenin ortaya çıkışı söz konusudur. Ancak bunlarla, felsefenin Yunan toplumunda ortaya çıkışı arasında önemli bir fark vardır. Yunan toplumunda, felsefe ortaya çıkışıyla kalmamış, filozoflar felsefi bir devamlılık sağlamışlardır. Felsefi devamlılık dediğim şu: Filozofların, felsefenin kendilerinden sonra da devam etmesi için yeni filozofların yetiştirilmesi, eğitilmesi, böylece bir felsefe kültürünün oluşturulması durumudur. Yunan dışı toplumlarda gerçekleştirilemeyen budur.
Antik Yunan felsefesinin özgünlüğünü itibarsızlaştırmaya yönelik bir başka girişim de, Eski Ahit?deki ?Meseller?, ?Mezmurlar?, ?Vaiz? ve ?Eyüp? bölümlerinin, Antik Yunan felsefesinin kurucu metinleri olan Homeros, Heseidos, tragedya şairleri, Sokrates öncesi filozoflarla paralel okuma çabası da, örtük olarak, bu özgünlüğe bir ?başlangıç? inşa etme anlayışını meşrulaştırma girişimidir. Oysa Eski Ahit?in, Antik Yunan kültürü ile felsefesi üzerinde herhangi bir etkisi söz konusu değildir ve metinleri Tevrat?a yönelik herhangi bir referans içermez.
Antik felsefe uzmanı, Fransız felsefeci Pierre Hadot?un ?İlkçağ Felsefesi Nedir?? adlı çalışması, işte tam da bu tartışmanın ortasında, bu bütün karşı savlara karşı, bir dizi tezi içerir. Ve her tez, bilgisel olarak temellendirilir. Hadot?un yaklaşımının şiarı Aristoteles?e aittir: şeyleri anlayabilmek için onları gelişmekteyken görmeli ve doğdukları andan itibaren ele alınmalıdır. Felsefe olgusu da kaynağından hareketle ele almalı ve zaman içindeki evrimleşmesi, tarihi bir olgu olarak incelenmelidir.

Göz ardı edemediğimiz
Hadot?a göre, ?bugün felsefeden söz edebilmemizin nedeni, Yunanlılar?ın ?bilgelik sevgisi? anlamına gelen philosophia kavramını yaratmış olmaları ve bu Yunan philosophia geleneğinin Ortaçağ?a ve ardından Modern Zamanlara aktarılmış olmasıdır.? Göz ardı edemeyiz, felsefeyi, dünyaya Atina tanıtmıştır.
İkinci olarak, Hadot?a göre, felsefe tarihinin ilk düşünürü olarak kabul edilen Thales?in, ?ilk filozof? olarak adlandırılması, günümüze veya Antik Yunan felsefesinden sonraki bir döneme ait bir adlandırma değil, tam tersine o dönem ait bir adlandırmadır. Thales?i ve onu takip eden ilk Yunan düşünürlerini filozof olarak gören ve onları böyle adlandıran Aristoteles?tir.
Hadot?un ortaya koyduğu en önemli bilgilerden biri, bugünkü felsefe ve filozof algısının, Antik Yunan dönemimdeki algıya dayanmadığıdır. Örneğin filozof figürü, bugün yaygın bir tarzda, philosophia terimindeki ?sophia?ya vurgu yaparak, bilgelikle özdeş algılanmakta ve bilgelik de sessiz bir yaşama biçimi olarak tahayyül edilmektedir. Oysa Hadot?un ayrıntılı etimolojik analiziyle, Platon?un Şölen diyalogunu üzerinden gösterdiği üzere, Antik Yunan felsefesinde, filozof, sophia?yla, yani bilgelikle özdeşleştirilmez. Bu etimolojik analize göre, ?filozoflar, bilgelerle bilgisizler arasında bir ara basamakta dururlar.? Platon?a göre, filozof asla bilgeliğe ulaşamaz ama bu yönde ilerleyebilir. ?Dolayısıyla Şölen?e göre, felsefe bilgelik değil, bilgelik düşüncesiyle belirlenen bir yaşam biçimi ve bir söylemidir.? Dolayısıyla Platon, filozof ile bilgelik arasına aşılamayacak bir mesafe koyar. Bilgelik, filozofa kılavuzluk eden ve onu kendine çeken bir idealdir ama onun kendisi değil. Platon?a göre, bu filozof türünün arke-tipi, kuşkusuz Sokrates?tir. Hadot?un altını çizdiği ayrım şudur: Felsefe, yoksun olduğu şeyle, yani yakalayamadığı bir şeyle tanımlanmaktadır.
Hadot, özellikle Sokrates figüründe ortaya çıkan bir başka ayırıcı özelliğe daha dikkat çeker. Sokrates?in kimliğinde ortaya çıkan, alaycılığı ve mizahçılığıdır. Ortaçağdan itibaren yitirilen ve bugün modern dünyada mevcut olamayan filozof imgesi budur. ?Filozoflar tam da en ihtiyaç duydukları şeyden geleneksel olarak kendilerini mahrum etmişlerdir. Hadot?a göre, Nietzsche, ?Hıristiyanlığın kurucusuna oranla Sokrates?in avantajı, ciddiyetini yumuşatan gülümsemesi ve insana en iyi ruh halini veren yaramazlık dolu bilgeliğidir? derken kastettiği tam da bu durumdur.
Pierre Hadot?un daha önce ?Witgenstein ve Dilin Sınırları? adlı kitabının da Türkçeye tercüme edildiğini hatırlatarak, ?İlkçağ Felsefesi Nedir??in, Diogenes Laertios?un ?Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri? ile Walhter Kranz?ın ?Antik Felsefe? kitaplarıyla birlikte okunmasını önereceğim.

Kitabın Künyesi
İlkçağ Felsefesi Nedir?
Orjinal isim: Qu’est-ce que la Philosophie Antique?
Pierre Hadot
Çeviri : Muna Cedden
Dost Kitabevi Yayınları / Felsefe Dizisi
Ankara, 2011, 1. Basım
286 sayfa

Previous Story

Haykırış / Kadın Gibi Kadın – Adil Okay

Next Story

Goethe ve Çağı – Georg Lukacs

Latest from Felsefe

Nietzsche

FRIEDRICH NIETZSCHE: Felsefede “Akıl”

Felsefede “Akıl” 1 Soruyorlar bana, nedir filozoflardaki bütün bu alerji diye?… Sözgelimi tarih duygusu eksiklikleri, oluşun düşünülmesine bile duyduktan nefret, Mısırcılıkları.[17] Bir davayı tarihsellikten
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ