İlkçağ Tarihi – 1 Ortadoğu, Uzakdoğu, Eski Yunan, V. Diakov, S. Kovalev

İlkçağ Tarihi, ilkel topluluk düzeni ile Ortaçağ arasında yer alan uzun bir tarih kesitini materyalist bir bakışla incelemektedir. Bu dönemin incelenmesi, insanın kökeni, dinin doğuşu, sanatların ve bilimlerin ortaya çıkışı, sınıfların ve devletin oluşumu gibi çok önemli sorunların aydınlatılmasını sağlar. İnsanlığın aştığı o güç yolu, atalarımızın doğa karşısında verdiği kahramanca savaşı inceler.

İki ciltlik eserin bu ilk cildinde ilkel topluluk düzeninden başlayarak, insanlığın uygarlığa ilk adımlarını oluşturan Sumer, Akkad, Babil, Mısır, İran ve Çin gibi Doğu uygarlıkları incelendikten sonra Eski Yunan’a geçiliyor. Eski Yunan uygarlığı, ekonomik yapı, üretim ve bölüşüm ilişkileri, devlet yapısı bakımından olduğu kadar bilim, kültür, felsefe ve sanat açısından inceleniyor.

Birinci Bölüm /Giriş
1. İlkel topluluk düzeni. Tarihin ilk bölümü ilkel topluluk düzeninin doğuşunu, gelişmesini ve ortadan kalkışını inceler. Bu deyimle biz, ilk insan toplumlarının ortaya çıkışından ilk devletlerin kuruluşuna kadar geçen uzun bir zaman dilimini adlandırıyoruz. Sınıflı (köleci, feodal, kapitalist) toplumun tarihinin beş bin yıllık bir zaman dilimini biraz aşmasına karşılık, ilkel topluluk düzeni yüz binlerce yıl yaşamıştır. İlkel topluluk düzeninin belirleyici özellikleri nelerdir? İlkel toplumda üretim ilişkileri, başta toprak olmak üzere, üretim araçlarının ortak mülkiyetine dayanmaktaydı. Bunun nedeni de gerekli varoluş olanaklarını insanların tek başlarına elde etmelerine izin vermeyen üretim güçlerinin düşük düzeyiydi. İnsanlar birlikte yaşamak ve çalışmak zorundaydılar ve bu ortaklaşa çalışma da üretim araçlarının ve emeğin ürünlerinin ortaklaşa mülkiyetine yol açıyordu. İnsanların özel mülkiyeti, insanın insan tarafından sömürülmesi ve sınıflar yönünde hiçbir düşünce söz konusu değildi. İlkel topluluk düzeni, insanlık tarihinin bir evrensel evresidir. Bunun anlamı şudur: Her halk (ulus) bu evreden geçmek zorunda kalmıştır, sınıflı toplum durumu bir başlangıç olmayıp ilkel topluluk düzeninin yıkıntıları üzerine kurulmuş bir düzendir. İlkel toplumun tarihi çok eski zamanları içerir ve bu dönemin incelenmesi, insanın kökeni, dinin doğuşu, sanatların ve bilimlerin ortaya çıkışı, sınıfların ve devletin oluşumu gibi çok önemli sorunların aydınlatılmasını sağlar. İnsanlığın aştığı o güç yolu, atalarımızın doğa karşısında verdiği kahramanca savaşımı inceler. Her tarih gibi ilkel toplumun tarihi de bir bilimdir: Konusu ise ilkel topluluk düzeninin evrim yasalarıdır. Ve biz, bu yasaları, diyalektik ve tarihsel materyalizm sayesinde anlayabiliriz.

Marksizmin kurucuları birçok yapıtlarında ilkel toplum tarihinin sorunları üzerinde durmuşlardır. Marx ve Engels, toplumsal çalışmalarının daha başlarında, 1845-1846 yıllarında kaleme aldıkları Alman
İdeolojisi?nde, insan toplumunun başlangıcında, insanlar avcılık, balıkçılık, tarım ve ilkel hayvancılıkla geçindikleri sırada, egemen düzenin [boy (tribü)] mülkiyeti, ortaklaşa mülkiyet olduğunu belirtirler.
Kapital, Anti-Dühring ve öteki yapıtları ile ayrıca Marx ve Engels?in mektupları, ilkel topluluk düzeninin çeşitli sorunlarına ilişkin çok değerli açıklamalar içerirler. Engels 1876?ya doğru, insanın ortaya çıkışının karmaşık sürecinin bilimsel ve maddeci açıklamasını veren Maymunun İnsana Dönüşümünde Emeğin Rolü adlı kitabını yazdı. Burjuva bilimi 1880 yıllarına doğru bol miktarda belge toplamıştı; Marx ve Engels bu belgeleri tekrar gözden geçirerek, ilkel toplumun tarihi hakkında bir bireşim (sentez) yapıtı hazırlamaya giriştiler. Bu işi ilkin, Amerikalı büyük bilgin L.H.Morgan?ın bir kitabının bölümlerini inceleyip yorumlayan Marx başlattı. Marx?ın ölümünden sonra, bu çalışmaları Engels sürdürdü ve sona erdirdi; 1884 yılında önemli bir yapıt yayınladı: Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni.
Engels bu kitabında, birçok olgulara dayanarak, ilkel toplumun evriminin temel yasalarını ortaya çıkarır ve bu dönemin eksiksiz bir ilk tarihini verir.
Marx ve Engels, karşı-bilimsel kuramları eleştirmek ve ilkel toplumun evrim yasalarını açıklamakla yetinmezler; aynı zamanda, sınıflar gibi, özel mülkiyet ve devlet gibi kurumların kalıcı değil geçici özelliğe sahip olduklarını gösterirler.
İlkel toplumun bilim çalışmaları Lenin tarafından derinleştirildi. İlkel topluluk düzeninin temel özelliklerine ilişkin önemli açıklamaları, ?Halkın Dostları? Kimdir ve Sosyal-Demokratlara Karşı Nasıl
Mücadele Ederler; Tarım Sorunu ve ?Marx?ın Eleştirileri? gibi kitapları ile Devlet Üzerine konferansında yer almaktadır.

2. İlkel topluluk düzenine ilişkin bilgi kaynakları: İlkel toplumu incelemenin kendi özellikleri vardır. İnsanlık tarihinin bundan sonraki dönemlerinden birçok ve değişik metinler (yazmalar, yazıtlar,
vb.) kalmış olmasına karşın, ilkel topluluk düzeni evresinde yazı bulunmadığı için değişik türde kalıntılar aramak zorundayız.
İlkel toplumla ilgili belli başlı bilgileri bize iki tarih dalı sağlar: Arkeoloji ve Etnografya. Bunlardan arkeoloji, insanlığın geçmişini maddi kültürün yapıtlarına göre yeniden tasarlar ve yeniden kurar; amacı, bunları araştırmak, tanımlamak ve sınıflandırmaktır. Bu yapıtlar, iş aletlerini, silahları, kapkacağı, konut kalıntılarını, sanat yapıtlarını ve ayin eşyalarını kapsar. Arkeolojik kalıntılar, küçük
bir ölçekte bile olsa, geçmişin ideolojisinin belirgin niteliklerini taşır.
Arkeologlar eski yerleşim yerlerini (yerleşim merkezleri, köyler) ve mezarları ortaya çıkarırlar, incelerler; buralardaki arkeolojik katmanlarda, yani bazen kalınlıkları onlarca metreyi bulan, hayatın ve insan etkinliklerinin organik ve inorganik kalıntılarının üzerini örten toprak katmanlarında kazılar yaparlar. Bu alanda, jeolojinin, paleozoolojinin ve paleobotanik?in verileri, uygarlıkların kalıtını oldukça tam olarak tanımlamamıza olanak sağlar. Son yıllarda, buluntuların yaşlarını saptamak için, geçmiş bin yıllarda organik kalıntıların geçirdiği değişimleri incelemek ilkesine dayalı fiziko-kimyasal yöntemler geliştirildi. Buna göre, araştırmacılar, kemiklerde, ağaç kalıntılarında, ?karbon 14? adı verilen, karbonun radyoaktif izotopunun miktarını ortaya çıkararak (diyelim ki 5500 yılları) mezarın ya da yerleşim yerinin yaşını saptayabilirler.
Etnografya, başta ?gelişmemiş? denilen ilkel topluluklarınki olmak üzere, boyların (tribülerin) ve halkların kültür ve geleneklerini inceler. XIX. yüzyılda ve hatta XX. yüzyılın başlarında, Afrika,
Amerika, Okyanusya?nın birçok bölgesinde ve Rusya?nın bazı kesimlerinde, ilkel topluluk düzeninin direngen kalıntılarını koruyan ilkel topluluklar yaşamaktaydı. Bu ilkel toplulukların sayıları, bundan iki bin yıl önce, Heredot, Strabon, Tacitus ve kendi konularında ilginç şeyler aktaran öteki ilkçağ yazarları zamanında çok daha fazlaydı. Etnografya; üretimi, maddi kültürü, toplumsal düzeni ve halkların manevi hayatlarını inceler ve kalıntılara göre ilkel toplumun özelliklerini yeniden tasarlar; bu nedenle etnografik veriler, ilkel toplumda ailenin, yönetici kurumların, sözel ve hukuksal geleneğin tarihini aydınlatabilecek biricik kaynaktır. Zengin bir belge kaynağı toplamak için etnografl ar şu ya da bu boylar arasında uzun yıllar boyu yaşamak, dillerini öğrenmek ve geleneklerine alışmak zorundadırlar.
Örneğin L.H. Morgan, Senekaların İrokua boyunun konuğu oldu; seçkin Rus gezgini Mikloukho-Maklai, Yeni Gine?de Papualar arasında uzun süre yaşadı, geleneklerini inceledi ve bu insanları sömürgeci baskılara karşı korumak için gayret gösterdi. Etnografik belgeler ne kadar değerli olurlarsa olsunlar iki önemli kusurları vardır. Bunlardan birincisi şudur: Etnografl arın hiç incelememiş oldukları en geri kalmış boylar bile uygar uluslarla kurulan ilişkiler sonucu pek çok değişime uğramışlar ve kapitalizmin bozucu etkisi altında kalmışlardır. Gelenek ve kültürleri çoğu zaman eski ve yeninin garip bir karışımını içerirler.
Nihayet, evrimin değişik aşamalarında bulunan ilkel toplulukları inceleyen bilginler, bunların genel özellikleri hakkında bilgi verirler.
Hangi ekonomi, toplumsal ve ideolojik örgütlenme biçimlerinin daha eski olduğu nasıl bilinebilir, aletlerin, konutların, takıların basit bir betimlemesinden toplumun tarihine nasıl ulaşılabilir? Bu engel, arkeoloji ile etnografyanın malzemelerinin ortaklaşa düzenlenmesiyle aşılabilir.

3. İlkel toplumun tarihinin evreleri. Binlerce yıl boyunca, ilkel toplum çok önemli ekonomik ve toplumsal değişimler geçirdi. Bu nedenle, tarihini birkaç evreye ayırmak gerekir. Bunun hangi ilkeye göre yapıldığını görelim.
19. yüzyılın ikinci çeyreğinde, Danimarkalı arkeolog Ch. Thomsen, buluntuların sınıflandırılması konusuna üç ?çağ? düşüncesini getirmişti:
Aletlerin yapımında kullanılan temel maddenin niteliğine göre Taş Çağı, Bronz Çağı ve Demir Çağı. Tarih öncesini çağlara ayırmak için bu ilke kabul edildi. Daha sonra, bu çağların her biri kendi içinde dönemlere ayrıldı: Örneğin, Taş Çağı, taşın işleniş tarzı ve aletin yapılış amacına göre, Paleolitik (?eski taş?), Mezolitik (?orta taş?) ve Neolitik (?yeni taş?) dönemlerine ayrıldı. Bu dönemlerde evreler (erken ve geç Paleolitik) ve maddi kalıntıların toplamının özelliklerine göre aşamalar ya da uygarlıklar halinde tekrar bölünürler; aşama adını tipik nesnelerin (chelléen, acheulléen, moustérien) bulunduğu yerden alır.
Dünyanın bütün arkeolog ve tarihçilerinin kabul ettiği bu sınıflandırma yadsınmaz yararlar sunar. Ama tek yanlı olması bakımından kınanabilir, çünkü ilkel dönem tarihinin evreleri arasındaki farkı, aletlerin yapıldığı maddenin özelliğine ve işleniş tarzına indirgemektedir.
Bu da bizi tarihin mekanikçi yorum ve tekniğin gelişmesi ile toplumun gelişmesinin birbirinden ayrılması tehlikesine götürür.
Oysa aynı arkeolojik evre, çoğu zaman, toplumsal evrimin çeşitli düzeyinde bulunan halklarla ilgilidir: Örneğin Bronz Çağı?nda, başka yerlerde ilkel düzen çökerken, bazı bölgelerde tarım ve hayvancılık daha emekleme döneminde ve klan düzeni yürürlükteyken, daha başka bölgelerde sınıflara bölünmüş ve gelişmiş bir toplum oluşmuş durumdaydı. Hiç kuşkusuz bu üç tip toplumu aynı tarihsel döneme bağlamak olanaksızdır.
Başka bir sınıflamayı, Eski Toplum adlı kitabında, 1880?e doğru, L.H. Morgan önerdi. Bu sınıflama birinciden farklı olarak, teknolojik ölçütle yetinmez ve her dönemin maddi kültürünün genel özelliği üzerine oturur. Morgan, ilkel toplum tarihini iki döneme ayırır:
Vahşilik ve barbarlık. Birincisi ok ve yayın bulunmasıyla tamamlanır; ikincisi, çömlekçiliğin bulunmasıyla başlar, tarım ve hayvancılığın doğuşu ve gelişmesini kapsar. Bu iki dönem de üç aşamaya ayrılır:
Aşağı Aşama, Orta Aşama, Yukarı Aşama.
Engels, Morgan?ın bu sınıfl andırmasını Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni adlı yapıtında kullanır. Ama bu sınıfl amanın yetersizliğini kabul eder ve yeni belgelerin toplanmasının bir başka yöntemin bu sınıflandırmanın yerini almasına yol açacağını ileri sürer.
Sovyet bilginleri, ilkel toplumun tarihinin Morgan?cı bölünüşünün eskidiği, arkeoloji ile etnografyanın son uygulamalarını artık karşılamadığı düşüncesindedirler; ne var ki herkesin kabul edebileceği bir çözüm yolu henüz bulunmuş değil.
Bütün tarihçiler, insanın biyolojik oluşumunun tamamlandığı sürece, ilkel toplum tarihinin başlangıcında ayrı bir yer vermek konusunda birleşiyorlar, bunu zorunlu görüyorlar; bu sürece ilkel sürü dönemi adı veriliyor.
İlkel sürü döneminden sonra klanlar düzeni geliyor, bu düzenin doruk noktasında genel anaerki ?matriarcat? ve kadın-erkek eşitliği yaşanmıştır.
Nihayet, üretim güçlerinin gelişimi, hayvancılığın, saban tarımının ve madenlerin (bronz, demir) işlenmesinin ortaya çıkışı, sömürünün ilk tohumlarının ve özel mülkiyetin belirdiği yeni bir dönemin başlangıcını belirliyor; anaerki?nin yerini babaerki ?patriarcat? alıyor ve klan demokrasisi de devletin kuruluşu için gerekli ortamı hazırlayan askeri demokrasiye dönüşüyor. Hiç kuşkusuz, toplumsal ilişkilerin niteliğine dayalı bu sınıflama da şu anda bir varsayım olarak ele alınmalıdır.
Evrelere bölünme, tarihsel sürecin düzenlenmesinin açıklanmasına olanak sağlıyor. Bir başka zor iş de şu ya da bu dönemin mutlak kronolojisinin yapılmasıdır. Çoğu zaman, tarih öncesinin şu ya da bu evresinin başlangıç ya da sonunu tam olarak saptamanın olanaksızlığıyla karşı karşıya kalıyoruz: Zamanın akışında geriye doğru gittiğiniz oranda kesin kronoloji giderek belirsizleşiyor.

4. Tarih yazıcılığına toplu bakış: İlk insanların yaşamına ilişkin düşünceler uzun süre belirsiz kaldı. İ lkçağ yazarları insanlığın başlangıcında varolduğu kabul edilen bir ?altın çağ? efsanesini tekrarlıyorlar, ya da ellerini, dişlerini ve sopalarını silah olarak kullanan hayvan yaratıkları anlatıyorlardı. Ortaçağ?da, kilisenin egemenliği, ilkel zamanlara ilişkin bilimsel düşüncelerin gelişimini engelledi:
Dinbilimciler, ilk insanlar olan Adem ve Havva?nın Tanrı tarafından yaratıldıklarını öğretiyorlar ve kilise de yetkisiyle, bunların cennetten kovuluşlarını, tufanı ve İncil?in öteki safyürek öykülerini onaylıyordu.
Gelişmemiş ulusların geleneklerine ilişkin bilgiler, uydurma şeylerdi: Kimi zaman bu insanlar köpek başlı, hatta başsız, gözleri göğüsleri üzerinde tasarlanıyordu. Ancak, Kolomb ve Magellan?dan başlayarak (özellikle Kracheninnikov, Pallass, Miller gibi kaşifl er), gelişmemiş halkların hayatını Avrupalı bilginlere tanıtan, XV. yüzyıldan XVII. yüzyıla kadar yapılan büyük coğrafi keşifl er, etnografyayı başlatarak ve ilkel tarihin üzerine düşünmeye yol açtılar. XVIII. yüzyılın başında, Kuzey Amerika Kızılderilileri arasında yaşayan misyoner Lafitau, bunların geleneklerinin Avrupalıların çok eski geçmişini açıklayabileceği düşüncesini ortaya atan ilk insan oldu. Bununla birlikte, XIX. Yüzyılın ortalarına kadar, tarih öncesi döneme ilişkin keyfi varsayımlarla yetindi bilim. Yazının bulunmasından önceki döneme ait gizeme kesinlikle nüfuz edemeyeceğimizi ileri süren birçok kuşkucu, incelemelerden vazgeçmekten söz ediyordu.

Dördüncü Zaman?ın başlarına ait hayvan fosilleri arasında (insan yapısı) aletleri ortaya çıkaran ilk arkeolojik kazılar (1830?lara doğru İngiltere?de McEnery ve 1840?a doğru Fransa?da Bocuher de Perthes), ilkel dünyanın arkeoloji ve antropolojisinin temellerini atmalarına, nazari varsayımlardan tarih öncesi topluma ilişkin ciddi belgelere geçişi sağlamalarına karşın, içten bir düşmanlık tavrıyla değilse bile inanmazlıkla karşılaştılar. Ancak Darwin?in bulgularından sonradır ki, bilginler McEnery ile Boucher de Perthes?in çalışmalarının gerçek değerini anladılar.
XIX. yüzyılda burjuva tarih bilimi, ilkel topluma ilişkin bilgilerin dizgeleştirilmesine (sistematize edilmesine) büyük katkılarda bulundu. İsviçreli hukukçu J. J. Bachofen, anaerkil dönemin ve bunun ardından gelen ataerkil dönemin varlığını kanıtlamak için İlkçağ yazarlara başvurdu. L.H. Morgan, kendiliğinden (spontane) bir materyalizmin yandaşı olarak, klanlar düzeninin özelliğini çözümledi; insanlığın evriminin bütünlüğü düşüncesini destekliyor ve Kuzey Amerika Kızılderililerinin toplumsal örgütlenmesi incelemesine dayanarak Greklerin ve Romalıların tarihsel gelişimlerini açıklamaya çalışıyordu. Fransız bilgini G. Mortillet ile İsveçli arkeolog O. Montelius, Taş ve Bronz Çağlarının belgelerinin sınıfl andırılmasının ilkelerini koydular. Rus bilgini M. Kovaleski ataerkil toplululuğu inceledi ve anaerki ile günümüz tekeşli ailesi arasında geçici bir biçim olduğunu kanıtladı.
XX. yüzyılın burjuva etnograf ve arkeologları, ilkel toplumun tarihine ilişkin çok zengin belgeler topladılar, bu da onlara, kendilerinden öncekilerin bilinen olgu eksikliği nedeniyle zorunlu olarak yaklaşık boyutlarda kalan birçok kuramsal açıklamalarını aydınlığa kavuşturma olanağı sağladı. Morgan ile Mortillet?nin, insan toplumunun evrimine ilişkin bir tek biçim göstermelerine karşın, XX. Yüzyıl bilginleri, insanın ve hatta Paleolitik dönem insanının gelişiminin birçok ve karmaşık biçimlerini göstermek olanağı buldular. İngiliz tarihçisi G. Clark kendisinden önce yapılan çalışmaların bir dökümünü çıkardı ve Mezolitik dönemden başlayarak Avrupa?nın çeşitli ilkel topluluklarının ekonomisinin ve hayatının gelişmesini gösterdi.
Ama XIX. yüzyıl bilginlerinin insanlığın evrimine ilişkin şematik düşüncelerini geliştiren bazı emperyalizm dönemi burjuva tarihçileri, evrim ilkesini kesin olarak inkar ettiler. Alman etnografıF. Graebner?in ortaya attığı kültürel alanlar kuramına göre, insan kültürü, zaman içinde gelişecek yerde, yalnızca mekanda değişmektedir ve bütün insanlık bir donmuş kültürel alanlar toplamından başka bir şey değildir. Alman bilgini O. Menghin, karşıdevrimci düşüncelerini açıklamak için arkeolojiye başvurdu. Verileri çarpıtmak pahasına da olsa, ilkel topulumun tarihini, çeşitli kültürel ortamlara ait boyların göçlerinin sonucu olarak gösteriyordu. Bu kuramlar, ilkel toplum tarihini ?ari ırkın? sözde sefer ve fetihlerinin büyük başarısına dönüştüren G. Kossinna?nın açıkça gerici görüşleriyle sonuçlandı.
Birçok burjuva etnografı, özel mülkiyetin, insanın insan tarafından sömürülmesinin, kadının ailede ve toplumdaki ast rolünün ve kapitalist düzenin birçok çirkinliklerinin sürekli ve değişmez niteliğini ?ortaya koydu?; onlara göre, insan toplumunun en eski aşamalarında da sınıflar vardır. Burjuva etnografyası kimi zaman sömürgelerdeki emperyalist baskıların haklı gösterilmesine hizmette bulundu.
XX. yüzyılın A. Hrdlicka, J. Lips, F. Boas gibi ilerici arkeolog ve etnografl arı bu gerici kuramlara karşı savaştılar ve geçmiş yüzyılın evrimci geleneklerini savundular, G. Childe gibi ilerici bilginler bu yolda büyük çalışmalar yaptı.
Sovyet tarihçileri, tarih öncesi dönemin incelenmesinde büyük başarılar elde etti. Arkeolog V. Gorodtsov, P. Efimenko, A. Brussov, T. Passek, B. Kouft ine, S. Kisselev, V. Ravdonikas ve ötekilerin yapıtları, ilkel toplumun ilk aşamalarından başlayarak sınıflı toplumların doğuşuna kadar geçen binlerce yıl boyunca çeşitli bölgelerde tarihin izlenmesine olanak sağladı. Tarih öncesi dönemin temel süreçlerinin kuramsal yorumu için sayısız belgeler sundular.
I. Roguinski, V. Bounak, M. Nestourkh gibi antropologlar, insan toplumunun başlangıç evresinin ciddi incelenmesi için vazgeçilmez bir öğe olan insanın kökeninin aydınlatılmasına katkıda bulundular; ayrıca ırkların oluşumu sorununu da incelediler ve ırkçı kuramın çürüklüğünü kanıtladılar. Kafatası kemiklerine göre insan yüzünün tasarımını yapan M. Guerassimov?un yöntemi tarih öncesi bilgisine yardımcı oldu. Guerassimov binlerce yüzyıl önce yaşamış insanların yüzünü temsil eden birçok portre yarattı.
S. Tolstov, M. Kosven, D. Olderogge, S. Tokarev gibi etnografl arın çalışmaları, ilkel topluluk düzeninin incelenmesine önemli katkılarda bulundu: Tarım ve hayvancılığın kökeni, dinlerin doğuşu maddeci bir anlayış içinde kavrandı; anaerkinin insanlık tarihinin evrensel bir evresi olduğu kanıtlandı; klanlar düzeninin yıkılışının ve komşuluk topluluğunun vb. oluşumunun somut özellikleri biliniyor artık.

İÇİNDEKİLER

İLKEL TOPLUM
1. BÖLÜM Giriş
2. BÖLÜM İlkel Sürü Klanlar Düzeninin Ortaya Çıkışı
3. BÖLÜM İlkel Topluluk Düzeninin En Yüksek Aşaması
4. BÖLÜM İlkel Topluluk Düzeninin Dağılması. Sınıfl arın
ve Devletin Oluşumu

DOĞU
5. BÖLÜM Giriş
6. BÖLÜM Sumer ve Akkad
7. BÖLÜM Babil
8. BÖLÜM Babil Uygarlığı
9. BÖLÜM Eski Mısır
10. BÖLÜM Eski İmparatorluk Mısır?ı
11. BÖLÜM Orta İmparatorluk Mısır?ı
12. BÖLÜM Yeni İmparatorluk Mısır?ı
13. BÖLÜM Mısır Uygarlığı
14. BÖLÜM Hitit İmparatorluğu
15. BÖLÜM Fenike ve Filistin
16. BÖLÜM Asur, Urartu ve Geldani Babil
17. BÖLÜM İran
18. BÖLÜM Hindistan
19. BÖLÜM Çin

HELLAS (ESKİ YUNAN)
20. BÖLÜM Giriş, Bilgi Kaynakları ve Tarih Yazıcılığı
21. BÖLÜM Hellas?ın Doğası
22. BÖLÜM Ege Uygarlığı
23. BÖLÜM İlkçağ Hellas?ının Gelenekleri ve Toplumsal Düzeni
24. BÖLÜM Hellas?ta (Eski Yunan?da) Toplumsal Sınıfların ve Devletin Doğuşu (M.Ö. VIII-VII. Yüzyıl)
25. BÖLÜM M.Ö. VIII. Yüzyıldan VI. Yüzyıla Grek Kolonizasyonu
26. BÖLÜM Sparta
27. BÖLÜM M.Ö. VII. ve VI. Yüzyıllarda Attika
28. BÖLÜM Med Savaşları, Atina Deniz Konfederasyonu?nun Kuruluşu
29. BÖLÜM Hellas?ta Köleci Ekonominin En Yüksek Aşaması
30. BÖLÜM Persler?e Karşı Kazanılan Zaferden Sonra

Hellas?ta Demokratik Hareketin Gelişmesi
31. BÖLÜM Perikles?in Yönetimi
32. BÖLÜM Peloponnesos Savaşı
33. BÖLÜM M.Ö. V. ve IV. Yüzyıllarda Grek Uygarlığı
34. BÖLÜM M.Ö. IV. Yüzyılın Birinci Yarısında Hellas
35. BÖLÜM Makedonya?nın Büyüyen Gücü Büyük İskender?in Savaşları
36. BÖLÜM Hellenistik Devletler
37. BÖLÜM Hellenistik Hellas
38. BÖLÜM Karadeniz?in Kuzey Kıyı Bölgesi
39. BÖLÜM Hellenistik Uygarlık
Kronoloji

İlkçağ Tarihi – 1
Ortadoğu, Uzakdoğu, Eski Yunan
V. DIAKOV, S. KOVALEV (Çeviri: Özdemir İNCE)
Yayınevi: Yordam Kitap
Sayfa Sayısı: 464
Baskı: 1. Baskı, Haziran 2008, İstanbul
Düzeltme: Özlem MARUF
Yayın Yönetmeni : Hayri ERDOĞAN
Kapak Tasarım: Savaş ÇEKİÇ
İç Tasarım: Savaş ÇEKİÇ
Sayfa Düzeni: Gönül GÖNER
Baskı: Ayhan Matbaası

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir