İnsanı Tanıma Sanatı – Alfred Adler “Kendini tanıma, mutluluğun bir yasasıdır”

Alfred Adler , Freud ve Jung’la birlikte Derinlik Psikolojisi’nin* üç büyük isminden biridir. Avusturyalı psikiyatrist, Derinlik Psikolojisi’nin üç temel ayağından biri olan Bireysel Psikoloji ekolünün kurucusudur.
Adler’in ilk kez Almanca olarak 1927 yılında yayımlanan “İnsanı Tanıma Sanatı” (Menschenkenntnis) adlı yapıtı, 1920 yılında Viyana Halk Enstitüsü’nde verdiği konferanslardan oluşuyor. Bu yapıtın ana fikrini “Kendini tanıma, mutluluğun bir yasasıdır”* şeklinde özetleyebiliriz. Bu yapıtın başlıca ödevi, toplum içerisindeki etkinliğimizin içerdiği kusurları, bireylerin hatalı davranışlarından yola koyularak anlamak, sözkonusu hataları göz önüne sermek ve bireylerin toplum yaşamına daha iyi uyumlarını sağlamak şeklinde karşımıza çıkıyor. Yapıt öte yandan, bireysel psikolojinin en temel ilkelerini ve insanı tanımada bunların taşıdığı değeri, ortak yaşamda ve kişinin kendi yaşamını kurmadaki önemini açıklamak amacı taşıyor. Adler, yaşamın, çağımızda pek de göremediğimiz anlamını, gerçekten de bir sanatçı gibi ince ince işleyerek ortaya koyuyor.

Bu kitapta, ruhsal organın doğuştan insanda var olup, ruhsal ve bedensel bir fonksiyonu içeren bir özden kaynaklandığını, tamamen toplumsal koşullara bağlı geliştiğini, yani ilgili gelişimin bir yandan organizmanın, öbür yandan toplumun gereksinmelerine cevap verecek gibi bir doğrultu izlediğini, ruhsal organın işte böyle bir çerçeve içinde oluştuğunu ve tutacağı yolun böyle bir çerçeve içinde bulunduğu görülür.
Ruhsal gelişimin daha sonra ki evrelerini de inceleyerek algılama, tasarımlama ve anımsama gücünü, duyma ve düşünme yetkisini gözden geçirip, en sonunda karakter özellikleriyle duygu ve heyecanları ele alıp, adı geçen bütün ruhsal dışı vurumların birbiriyle ayrılmaz bir ilişki içinde bulunduğunu, bir yandan toplum yasasına bağlı olduğu, öte yandan bireyin güçlülük ve üstünlük eğilimiyle kendine özgü bir yola kanalize edilip biçimlendirilmiştir. İnsanın üstünlük amaçlarının toplumsallık duygusuyla birlikte belli karakter özelliklerinin oluşumuna yol açtığını, dolayısıyla ilgili özelliklerin doğuştan bir nitelik taşımadıklarını ve ruhsal gelişimin başından başlayıp insanın az ya da çok bilinçli olarak gözüne kestirdiği amaca kadar adeta belli bir ilkeye göre sınırlandıkları görülür.

Güçlülük eğilimine uygunluk içinde her insanda hırs ve kendini beğenmişliğin depolanmış durumda olduğunu, dışavurum biçimlerinden söz konusu eğilimin ve etki mekanizmasını açık seçik görülebileceği, özellikle açgözlülüğün gelişerek pek büyük boyutlara varmasının bireyin sağlıklı biçimde ilerlemesini köstekleyip toplumsallık duygusunu güçsüzleştirdiğini, hatta tümüyle ortadan kaldırdığını, sürekli müdahaleler de bulunarak toplum yaşamını bozucu bir etken rolü oynadığı, öte yandan bireyi ve bireysel çabayı başarısızlığa sürüklediği görülmektedir.

“İnsanı Tanıma Sanatı” ile ilgili sonsözü Alfred Adler’e bırakıyoruz:
“İnsanın bir yaşam ve davranış biçimiyle bir bakış açısına kavuşabilmesi için, ister istemez bir yaşamsal amacın saptanmış olması gerekir. Belli bir amacı gözümüze kestirmeden ne bir şey düşünebilir, ne bir şey yapabiliriz. Böyle bir amaç da henüz erken bir dönemde çocuğun ruhunda karanlık bir siluet halinde kendini açığa vurur, onun tüm gelişiminin yönünü belirler.
Amaç, her bireyin özel bir birim, başkalarından değişik kendine özgü bir kişilik oluşturmasını sağlayan yönetici ve yaratıcı bir güçtür. İnsanın tüm devinim ve dışavurumları bir amaca, ortak bir noktaya yöneliktir; dolayısıyla, izlediği yolun hangi noktasında bulunursa bulunsun bir insanı her zaman tanır, nasıl biri olduğunu söyleyebiliriz. Bir insanı tanımada önemli olan, tüm davranışlarının ortak amacını saptayabilmektir…
Belli bir kişi üzerinde bir yargıya varabilmemizin tek yolu, toplumsallık duygusunu ölçüt alıp, o kişinin bütün tutumunu, düşüncesini ve davranışını buna göre belirlemektir…
Karakter konusunda bir yargıya varırken her zaman insanı bütün olarak göz önünde tutmamız gerekir; bütünden koparıp alınan öğelerin, örneğin salt bedensel etkenin, salt çevrenin ya da salt eğitim incelenmesi bunun için yeterli sayılmaz. İnsanı bütün olarak ele alma, bizi bir kâbustan kurtaracak, esenliğe çıkaracaktır.?

(*) Derinlik psikolojisi, klasik bilinç ruh bilimine karşılık biliçdışını inceleyen ruh bilimine (psikolojiye) Sigmund Freud’un verdiği isimdir. Bugün Freud’un ruh çözümselinden (psikanalizinden), Adler’in bireysel psikolojisi’nden ve Jung’un analitik psikolojisi’nden doğmuş ruh hekimliği ruh biliminin genel adıdır.

Kitabın Künyesi
İnsanı Tanıma Sanatı
Özgün Adı: Menschenkenntnis
Alfred Adler
Çeviren: Kamuran Şipal
Say Yayınları
Baskı Tarihi: Eylül 2013
328 sayfa

Bir yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir