İstanbul şiiri – Vedat Türkali

“İstanbul sevgisi bir simgedir. Türkiye’ye en az onun kadar da İstanbul’a duyduğu sevgi destansıdır elbette, yurtseverliğinin bir başka göstergesidir. Bir erkeğin kadınlara yönelik sevgisinin tek bir kadının kişiliğinde ortaya çıkması gibi, İstanbul sevgisi, yazarın Türkiye aşkının ete kemiğe bürünmesidir. 1944’te Akşehir’de yazdığı, çok sevilen bir şarkı haline gelen ünlü şiiri İstanbul’u hepimiz biliriz. Fakat, birçok romanında İstanbul’un başlıca karakterlerden ve mekânlardan biri olarak yer aldığı gerçeği Vedat Türkali’nin sürükleyici ve ateşli anlatımına kapılan okurun dikkatinden kaçabilir. Türkali ile İstanbul arasındaki ilişki, Dostoyevski ile S. Petersburg, Proust ile Paris, Zweig ile Viyana, Durrell ile İskenderiye, Bellow ile Chicago arasındaki ilişkiye benzer; Türkali bize büyüleyici ruhuyla İstanbul’u can yoldaşı olarak miras bırakır. İşte bu, gerçek dehanın belirtisidir. Vedat Türkali, ustamız, seni tüm kalbimle selamlıyorum. Türkiye’nin mücadelelerine tutkuyla katılan ve kültürüne büyük zenginlikler katan biri olarak kalemin yazgını kovalamaya devam etsin.” Moris Farhi

İstanbul
Salkım salkım tan yelleri estiğinde
Mavi patiskaları yırtan gemilerinle
Uzaktan seni düşünürüm İstanbul
Binbir direkli Haliç’inde akşam
Adalarında bahar
Süleymaniye’nde güneş
Hey sen ne güzelsin kavgamızın şehri
Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Bakışlarımda akşam karanlığın
Kulaklarımda sesin İstanbul
Ve uzaklardan
Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul
Plajlarında karaborsacılar
Yağlı gövdelerini kumlara sermiştir
Kürtajlı genç kızlar cilve yapar karşılarında
Balıkpazarı’nda depoya kaçırılan fasulyanın
Meyvesini birlikte devşirirler
Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul
Et tereyağı şeker
Padişahın üç oğludur kenar mahallelerinde
Yumurta masalıyla büyütülür çocukların
Hürriyet yok
Ekmek yok
Hak yok
Kolların ardından bağlandı
Kesildi yolbaşların
Haramilerden gayrısına yaşamak yok
Almış dizginleri eline
Bir avuç vurguncu müteahhit toprak ağası
Onların kemik yalayan dostları
Onların sazı cazı villası doktoru dişçisi
Ve sen esnaf sen köylü sen memur sen entelektüel
Ve sen
Ve sen haktan bahseden Ortaköy’ün Cibali’nin işçisi
Seni öldürürler
Seni sürerler
Buhranlar senin sırtından geçiştirilir
İpek şiltelerin istakozların
Ve ahmak kadınların selameti için
Hakkında idam hükümleri verilir
Haktan bahseden namuslu insanları
Yağmurlu bir mart akşamı topladılar
Karanlık mahzenlerinde şehrin
Cellatlara gün doğdu
Kardeşlerin acısıyla yanan bir çift gözün vardır
Bir kalem yazın vardır
Dudaklarını yakan bir çift sözün vardır
Söylenmez
Haramiler kesmiş sokak başlarını
Polisin kırbacı celladın ipi spikerin çenesi baskı makinesi
Haramilerin elinde
Ve mahzenlerinde insanlar bekler
Gönüllerinde kavga gönüllerinde zafer
Bebelerinin hasreti içlerinde gömülü
Can yoldaşlar saklıdır mahzenlerinde
Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul
Bulutların ardında damla damla sesler
Gülen çehreleri ve cesaretleriyle
Arkadaşlar çıktı karşıma
Dindi şakaklarımın ağrısı
Bir kadın yoldaş tanırdım
Bir kardeş karısı
Hasta ciğerlerinin taşıdığı çelimsiz kemikli omuzları
Ve hüzünlü çehresiyle bebelerini seyrederdi
Cellatlara emir verildiği gün haramilerin sarayında
Gebeliğinin dokuzuncu ayında
Aç kurtların varoşlara saldırdığı
Tipili bir gece yarısı
Sırtında çok uzak bir köyden indirdi
Otuz beş kiloluk sırrımızı
Zafer kanlı zafer kıpkırmızı
Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul
Bekle bizi
Büyük ve sakin Süleymeniye’nle bekle
Parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla
Mavi denizlerine yaslanmış
Beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle
Ve bir kuruşa Yenihayat satan
Tophane’nin karanlık sokaklarında
Koyun koyuna yatan
Kirli çocuklarınla bekle bizi
Bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi
Bekle dinamiti tarihin
Bekle yumruklarımız
Haramilerin saltanatını yıksın
Bekle o günler gelsin İstanbul bekle
Sen bize layıksın

Eylül 1944 Akşehir
Vedal Türkali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir