Kamaşma – Sadık Güvenç

Kitabın özgün adı dilimize ?Kamaşma? diye de çevrilebiliyormuş; ancak çevirmen Ahmet Cemal, ?Körleşme? yi uygun bulmuş. Bu iki sözcük arasında anlam farkı olmasına karşın birbirini bütünlemekte.
Roman, gerçekte büyük bir dehşeti anlatmaktadır. Gerçekleri göremeyen ya da görmek istemeyenlerin düşle gerçek arasındaki yükselişleri ve düşüşleridir anlatılan.
Profösör Kien?in gözleri kamaşmıştır. Öyle yüksekte bir aydındır ki halkın ne durumda olduğu onun umurunda bile değildir. Aydın sorumluluğunun yerini kendini beğenmişlik almıştır. Kimseyle konuşmaya tenezzül etmemesi, Profösör Kien?in (yani aydın tipinin) acınası durumudur. Aydın kimdir? Soran ve sorgulayan, sadece kürsüde değil; her yerde halkı aydınlatan ve öngörülerle toplumu yönlendirmeyi kendine görev bilendir. Yazar, Kien tipiyle bu tür aydın tipini eleştirmektedir.
Profösör Kien, Sinoloji uzmanıdır. Büyük bir kitaplığı vardır. Kitaplarına hayrandır, gözü başka bir şey görmemektedir. İşi gücü kitapçıları dolaşıp yeni çıkan kitapları incelemektir. Makaleler yazmaktadır. Bir üniversiteye gidip gitmediği bilinmiyor. Sokakta biriyle konuşmak ona göre boşa zaman harcamaktır. Üstün bir belleği olan, büyük ve değerli bir kitaplığı olan koskoca Profösör Kien, niye başkalarına tenezzül buyursun da konuşsun ki? Babil Kulesi?ne kendini hapseden bir aydın. Kendini bilime adamış, adamış da ne yaşadığı toplumu tanıyor, ne de böyle bir eksiklik duyuyor. Böyle bir fanus içinde yaşayan Profösör Kien, sekiz yıldır evinde hizmetçilik yapan Terese ile evlenecektir.

Terese romanın ikinci ana karakteridir. Terese?nin de gözleri kamaşmıştır. O da çevresinde olan bitenleri görememektedir. Onun da kendini beğenmiş biri olduğunu görüyoruz. Elli yedi yaşında ama otuzunda gösteren bir kadın olmakla övünür hep. Bu özelliğiyle herkesin dikkatini çektiğini sanarak kendini avutmaktadır. Herkesin dikkatini çeken Terese?nin güzelliği değil; herkesten ayrı kolalı mavi eteğidir. Hiçbir sosyal güvencesi olmayan hizmetçi Terese Profösör Kien?i gerçekten beğendiği için değil; onun parasından yararlanmak için evlenmiştir. Evlilik beklenen parayı getirmeyince Terese dişini gösterir.

Terese içimizde bir yerlerde yatan ?bencil? yönümüz. İnsanlığın faşist yönü. Ne elde etmek istediğini, hangi yollarla elde edeceğini iyi bilen sabırlı biri. Sekiz yıl ?gık? demeden hizmet etmiş, yirmi beş bin değerli kitabın tozunu almış, bir kanepede uyumuş, efendisine itaat etmiş; bu arada saati vakti gelsin diye de sabretmiş? İsteklerini elde etmeye başlar başlamaz gerçek yüzünü göstermiş, yavaş yavaş evin yönetimini ele almış, egemenlik alanını genişletmiş biri.
Hitler?in ya da bir başka faşist liderin yerine koyun Terese?yi. Pusuya yatan, zamanı bekleyen, istediğini ele geçirince de daha fazla, daha fazla diye çığlıklar atan Mussoloni ya da Hitler?e ne çok benziyor. Zafere giden yolda işbirliği yapmak, düşmandan öç almak için her şeye razı olmak?
Terese, insanlığın acımasız ve bencil yönüdür. İnsanlığın bencil ve acımasız temsilcisi kocasının paralarını alamayınca onu evden atacak ve kapıcı ile yaşamaya başlayacaktır.

Kapıcı polis emeklisidir. Faşizm elbet vurucu güçleri kullanmak isteyecektir. Polis emeklisi kapıcı apartmanı koruma adına çevrede terör estirmekte, apartmanın yakınından geçen dilencileri, seyyar satıcıları dövmekten zevk duymaktadır. Profösör Kien?e hayrandır. Çünkü Kien, cömert bir daire sakinidir. Terese?yi hiç sevmemektedir. Ancak çıkar söz konusu olunca sevgi ne demek, birlikte yaşamayı seçer seve seve. Kapıcı , kendi karısının ve kızının ölümlerini hazırlayan kişidir. Onları her fırsatta dövmüş, bunu da kutsal bir görevi yerine getirdiğini iddia ederek yapmıştır. Bir başka gözleri kamaşan kişidir kapıcı. Etrafına zarar veren, bunu göremeyen, bir kendini beğenmiş kişidir. En iyi yumruk, en iyi adam döven polis emeklisi, en iyi bekçi? Üstüne vazife olmayan işleri görev bellemiş ?Bekçi Murtaza? titizliği. Ama fark var elbet, Bekçi Murtaza insancıl, polis emeklisi kapıcı gözü dönmüş serseri. Gücünün yettiğine dilenciler ve seyyar satıcılar)şahin, gücünün yetmediğine ( zenginler, yetkililer) köle. Tam bir despot, maşa.

Gözleri kamaşanlar fark etmese de yaşam sürmektedir. Bu yaşam ırmağında uyurgezerlerin, kendini akıllı sananların, despotların, kendini dünyanın merkezinde görenlerin dışında da balıklar vardır.
Kambur Cüce Fisherle, Cennetin Yıldızları adlı pavyonda yaşamaktadır. Kimse ona insan gibi davranmamaktadır. Ayaklar altında sürünen Fisherle?ye değer veren bir kişi varsa o da yine bir cüce olan bayan Fisher?dir. Ne var ki Fisherle, kendi dünyasında kendini dünya satranç şampiyonu ilan etmiştir ve bununla avunmaktayken bayan cüce Fisher?i gözü görmemekte, ona bir tatlı dil, güler yüz göstermemektedir. Amerika?ya gidip dünya satranç şampiyonunu yenecek ve hayalindeki saygıdeğer bay Fisherle olacaktır. Bu yolda her şeyi yapmaya razıdır. Beklediği fırsat ayağına gelir ve en alt tabakadaki yaratık, en üst tabakadaki yaratığı parmağına takıp oynatmaya başlar. Profösör Kien?in paraları Fishercik?in yol parası olmaya hazırlanır.

Yazar, böylece her sınıftan insanı buluşturuyor ve bir dilim ekmeğe muhtaç insanlarla kendilerinden başka hiçbir şeyi gözleri görmeyen yüksek tabaka insanını n(aydın demeye dilim varmıyor) yaşamlarını karşılaştırmamızı sağlıyor. Toplum budur. Birbirine yabancılaşan, her geçen gün daha da kendi dünyasına kapanan insanlardır bunlar. Hem kendilerine hem çevrelerine zarar vermeye başlar bu körleşen insanlar. Körleşme yayıldıkça açıkgözler çoğalacak, çapulculuk, köşedönmecilik yaygınlaşacak, dürüst insanlar dürüstlüklerinden dolayı suçlanır hale geleceklerdir.
Körleşme felaket üstüne felaket doğururken Kien?in de sonu gelmektedir. Kendi evinden atılmış, bütün parası siftinmiş, toz konduramadığı kitapları rehinciye taşınmaya başlamıştır. Rehin evinde başlayan kavgayla bir başka körleşmeye tanık oluyoruz: Polis karakolundaki görevliler de diğerlerinden farklı değiller.

Her şey bitti, Profösör Kien, ölecek galiba, diye beklerken sağlıklı bir aydın tipiyle karşılaşıyoruz: Kien?in ruh doktoru olan kardeşi. Hoş onun da geçmişinde vardır ?kamaşıklık.? Ancak kardeş Kien, kendini yenilemiş ve toplumu iyi tahlil etmiştir. Ruh hastalıkları hastanesinde çalışmaktadır. Burada insanları gözlemleme olanağı bulmuştur. Profösör Kien?in işlerini yoluna koyar. Paris?e döner.
Profösör Kien, kitaplarına kavuşmuş, dingin bir yaşama, disiplinli bir çalışma ortamına kavuşmuştur. Ancak hayal dünyası yangın getirecektir.
Bu romanda insanın gerçek yaşamdan kopabileceği ve bu kopuşun körleşmeye yol açacağı, körleşmenin de yıkım getireceğinin altı çizilmiştir.
Roman, ilk kez 1935?te Almanya?da basılmış. 1939-1945 İkinci Dünya Savaşı ve çöken Almanya düşünüldüğünde yazarın haklılık derecesi ortaya çıkıyor.
Yazarın Nobel edebiyat ödülü aldığını önyargı oluşmasın diye en son cümleye sakladım.

Sadık Güvenç

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir