Tuğrul Keskin’in 2009 Behçet Aysan Şiir Ödülü aldığı şiir kitabı Kanda’har üç bölüm ve yirmi sekiz şiirden oluşuyor.
“Tuğrul Keskin, kendisiyle şiiri birbirine yüzde yüz yakışık bir şairdir. Yakışık sözüne benzerlik sözünün anlamını da yüklüyorum.Tanıyan bilir: her şeyi, her haliyle şiirlerinin aynısı ve doğal parçasıdır. Şiirinde sanki dizeler değil de, sizinle o dolaşıp konuşuyor gibidir. Özenli-bezenli, tertemiz-düzenli haliyle; hüznü, özlemi, sevinci, efeliği, öfkesi, telaşı, alınganlığı ve mizahıyla kendisi şiiri, şiiri kendisi olarak dolaşır. Mimiklerinden sözcüklerine dek. Şiiriyle tanışık olanı kendisi, kendisiyle tanışık olanı şiiri asla şaşırtmaz. Tuğrul?un, biçiminden özüne, özen bezen işlenmiş şiiri, giyiminden konuşmasına dek kişiliğinin aynasıdır. Ne bu şiiri Tuğrul?dan başkası yazabilir, ne Tuğrul bundan başkasını! Şiiri ona, o şiirine yakışıktır. Üstelik yakışıklı olarak. Şairin şiirine, şiirin şairine benzemesi doğaldır. Ama çoğu zaman aleni değildir bu. Bazı şairler, şiirlerinde yansıyan kimliği günlük yaşamlarında gizler, gizlenmeye çalışır. Yakınlığınız oranında, şiirindeki kimliğiyle kendisi arasında bulduğunuz benzerlikler çoğalır. Kiminde ise benzerlik alenidir. Şiiriyle günlük halleri tanıdığım en çakışık ve yakışık şairlerden biri, söz gelimi, Ahmed Arif?ti. Tuğrul halleri de böyledir. Bir de, yaralı bebeğe, akan kana çare bulma çırpınışıyla; dermansıza derman, yalnıza yoldaş olma isteğiyle; uçan kuşun kanadına, açan tomurcuğa bakışıyla; yurduna, köklerine, sevdası ve düşlerine bağlılığıyla bir hayat duruşu var ki, o duruşu şiire, şiiri o duruşuna can taşır. Kanda?har hayata yakışan bir Tuğrul Keskin duruşudur.

Şiir derken ölçülerim var. İlkin, olmak istediği şeye, kendine, yani şiire yakışmalı. Şiire yakışık olmak, üstüne kitaplar yazılabilecek başlı başına bir konudur. Kısa makalenin sınırlarında bazı başlıklarıyla değinmek gerekirse: beni derinliğine çağıran dize olsun isterim. Anlık arzularda kıvılcımlanmış düşüncesi, ömürlük sevdalara dayalı düşü olsun isterim. Hayata verilmiş, alınmış, tutulmuş sözü olsun isterim. Tazeliği olsun isterim. Bir nefeste bin nefesi bulduran gizi olsun isterim. Süzgünlüğüne, sahiliğine, özgünlüğüne bakarım. Gamsız değil ama gemsiz olsun isterim. Soysuz değil ama huysuz olsun isterim…
Şiir hayata yakışmalıdır. Bu, olmak istediği şeye (yani şiire) yakışması anlamındadır. Şiir olmakla, hayata yakışmak hem birbirini içerir, hem birbirinin ikizi iki haldir. Kısaca: şiir, hayata yakışsın isterim. Bilincine bakarım. Sözü gibi, özüne; düşümdeki kadar düşüncemdeki yankısına bakarım. Ruhumdaki izine bakarım. Sorunlu da olsam, sorumlu bakarım. Hayat sorumluluğumla bakarım. İnsanın, insanileşme sürecindeki izlerine bakarım. Sevda, umut, acı, hasret, merhamet gibi insani değerlerin yankısına bakarım. Acıysa acı, sevinçse sevinç, nefesinde tüten şeyin beni nasıl ve ne kadar kendine dahil ettiğine bakarım.

Şiirde müzik olsun isterim
Şiir, şiire ve hayata olduğu kadar, şairine de yakışsın isterim. Şiirin, şairine yakışma özgünlüğü, benim için, şiirin şiir değerleriyle taşıması gereken özgünlüğü kadar önemlidir. Okuduğum şiirin şairi, şiirini okuduğumda tanıştığım kişi olmalı. Şairini tanıdığımda, tanışmamızın, ?Aa, sen mi yazdın bunu?? türünden nidaları olmamalı. Adı Gürbüz, kendisi sıska adam mümkün de, mertlikten dem vuran şiirin kalleş karakterli yazanı olmasını anlayabilmem mümkün değildir! Ya da titiz mi titiz bir şiirin, savruk, pasaklı; ince mi ince bir şiirin acımasız, kaba; cesur mu cesur bir şiirin korkak yazanı! Böyle durumlarda, açıkçası ?bu malın sahibi kim? türünden, orasında burasında bit yeniği ararım. Hani, ?şiir piyasası?nda böylesi de az değil! Kısacası, şiir şairine, şair şiirine yakışmalı diye düşünürüm…
Bunlar benim isteklerim. Sözgelimi, ben şiirde müzik olsun isterim. Nefesime değen şarkısı olsun. Uçan kuşu, açmış tomurcuğu olsun isterim. Kirletilen suda, katledilen canda, yaralanan bebekte acısı olsun isterim. Haksızlığa, zalimliğe karşı öfkesi olsun isterim. İnce işçiliği olsun. Sevincinde, insana uyumlu gülüşü olsun isterim. Uçan kuşa arkadaş duruşu olsun isterim. Sahteye vuruşu olsun isterim. Dövüşü olsun isterim. Sevişi olsun isterim. Aslında saymakla da bitmez şiirden istediklerim. Şiirden bulacaklarım sonsuz olsun isterim…
Şiirde, yazıldığı coğrafyanın, söylendiği tarihin yankısı olsun isterim. Tasasına, yasasına bakarım; erincine, direncine bakarım; özlemine, gözlemine bakarım; yurdundaki, günündeki değerine bakarım. Çok önemlisi kökleridir. Şiir de canlı olduğuna göre, kültüründen can aldığı köklerine bakarım. Sonra, ötesine berisine bakarım: öyle ya, hormonlusu, aşırması, devşirmesi, sahisi, sahtesi var. Duyusunun kuyusuna bakarım. Huyuna-suyuna bakarım…

Tuğrul Keskin son şiir kitabını Kanda?har adıyla yayımladı. Bir kısmını dergilerden bildiğim, bir kısmını kendi sesinden dinlediğim son dönem şiirlerini topluca okuduktan sonra yazıyorum bunları. Daha doğrusu, topluca okuduğumda düştüğüm şiir şairine, şair şiiri ve hayata yakışmalı notum, yazıma çağrışım, Tuğrul Keskin ve Kanda?har yazımın konusu oldular.
Tuğrul Keskin, kendisiyle şiiri birbirine yüzde yüz yakışık bir şairdir. Yakışık sözüne benzerlik sözünün anlamını da yüklüyorum.Tanıyan bilir: her şeyi, her haliyle şiirlerinin aynısı ve doğal parçasıdır. Şiirinde sanki dizeler değil de, sizinle o dolaşıp konuşuyor gibidir. Özenli-bezenli, tertemiz-düzenli haliyle; hüznü, özlemi, sevinci, efeliği, öfkesi, telaşı, alınganlığı ve mizahıyla kendisi şiiri, şiiri kendisi olarak dolaşır. Mimiklerinden sözcüklerine dek. Şiiriyle tanışık olanı kendisi, kendisiyle tanışık olanı şiiri asla şaşırtmaz. Tuğrul?un, biçiminden özüne, özen bezen işlenmiş şiiri, giyiminden konuşmasına dek kişiliğinin aynasıdır. Ne bu şiiri Tuğrul?dan başkası yazabilir, ne Tuğrul bundan başkasını! Şiiri ona, o şiirine yakışıktır. Üstelik yakışıklı olarak. Şairin şiirine, şiirin şairine benzemesi doğaldır. Ama çoğu zaman aleni değildir bu. Bazı şairler, şiirlerinde yansıyan kimliği günlük yaşamlarında gizler, gizlenmeye çalışır. Yakınlığınız oranında, şiirindeki kimliğiyle kendisi arasında bulduğunuz benzerlikler çoğalır. Kiminde ise benzerlik alenidir. Şiiriyle günlük halleri tanıdığım en çakışık ve yakışık şairlerden biri, söz gelimi, Ahmed Arif?ti. Tuğrul halleri de böyledir. Bir de, yaralı bebeğe, akan kana çare bulma çırpınışıyla; dermansıza derman, yalnıza yoldaş olma isteğiyle; uçan kuşun kanadına, açan tomurcuğa bakışıyla; yurduna, köklerine, sevdası ve düşlerine bağlılığıyla bir hayat duruşu var ki, o duruşu şiire, şiiri o duruşuna can taşır. Kanda?har hayata yakışan bir Tuğrul Keskin duruşudur.
NİHAT BEHRAM 17/04/2009 Tarihli Radikal Gazetesi Kitap Eki

Bir zaman göğe uzanan merdivenden
Nedir şimdi payımıza düşen
Kırılası ellerimizle diktiğimiz diken
Ah bu aşk benimdi dedirtiyor incitirken
Bak ki kurudu çölde, diktiğimiz diken

Ah bu benim aşkımdı kurudu gitti
Ah bu benim aşkımdı duy sesini gitti
Ah bu benim aşkımdı duyuyor musun
Duyuyor musun ey aşkın yaralı sahibi
Kerbela ateşler içinde kavruluyorken

KANDA?HAR
Tuğrul Keskin
Everest Yayınları
2009
99 sayfa

2 Comments

  1. Hem Nihat Behram ve hem de Tuğrul Keskin şiirimizin iki büyük şairi. Her ikisini de kutlarım. Kanda’har toplumsalcı şiirimizin en iyi örneklerindendir diye düşünüyorum ve okunmasını öneriyorum. Dünyayı şiirle değiştiremezsiniz ama şiir dünyayı değiştirecek olanlara öncü olabilir. Mutlaka okunması gereken bir kitap. Tuğrul Keskin’in emeğine sağlık.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Küçük Prens / Antoine de Saint-Exupéry – Çizer: Joann Sfar

Next Story

FİKRET GÜNEŞ

Latest from Şiir Kitapları

Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ