Çağdaş Macar edebiyatının önde gelen kadın romancısı Magda Szabo, “Kapı” da ince bir hüzün ve mizah duygusu hâkim. Çocukluk ve gençlik travmalarını Macaristan’ın yakın tarihiyle birlikte iç içe geçirerek anlatan bir yazar ve ona ev işlerinde yardımcı olan yaşlı hizmetçisinin tutkulu ilişkisini anlatan kitap, yazarın yaşam, ölüm ve sanat hakkında bildiklerini sorgulamasını sağlayan otobiyografisi niteliğinde. Kapı?nın çevirmeni Hilmi Ortaç çevirisini şöyle tanıtmakta: “Magda Szabó’nun özyaşamöyküsel romanı Kapı’nın başkahramanları yazar Magda ile onun ev işlerine yardımcı olan Emerenc’tir. Başkahraman Emerenc komşu binada kapıcılık yapan ve bu işinin yanı sıra çevredeki evlere de yemeğe ve temizliğe giden taşralı yaşlı bir kadındır. Her iki kadın da ilkeli bir yaşam sürdürmektedir. Emerenc öyle her evde değil yalnızca yaptığı işe değer olduklarını düşündüğü kimselerin evinde çalışır; evinde çalışacağı kişileri tanımak için de bir deneme süresi belirlemiştir. Magda Szabó ile kocası bu denemeden başarıyla çıkarlar, Emerenc artık onların yanında çalışacaktır.

Yaşlı kadın Magdaların evinde yirmi yıldan fazla bir süreyle tüm ev işlerini görür. Davranışlarında son derece mesafelidir, ilişkilerinde en ufak bir başıbozukluğa yer yoktur, buna karşın yazarın üzerinde duygusal bir üstünlük kurmuştur. İlişkileri zamanla bir ana-kız ilişkisine dönüşür. Yıllar ilerledikçe yaşlı kadını çevreleyen gizler birer birer ortaya çıkmaktadır. Emerenc’in üzerine titrediği bir gizi vardır: İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudi bir çiftin çocuklarını saklamıştır. Romanın en can alıcı bölümlerinden birinde sakladığı çocuk söz vermesine karşın ziyaretine gelmez ve Emerenc onun için büyük bir özenle kurduğu sofrayı korkunç bir öfkeyle yıkıp kırar. Magda söz vermiştir, Emerenc elden ayaktan düşünce kedilerini canlarını yakmadan ortadan kaldıracaktır ancak sözünde duramaz ve ölüm döşeğindeki Emerenc’e masum yalanlar uydurmak zorunda kalır. Yazgının cilvesi sonucu hızlı bir iyileşme sürecine giren yaşlı kadın sonunda gerçeklere ve aldanışa yenik düşer.

Romanda Emerenc’in yaşamındaki farklı farklı kapılar birbiri ardı sıra açılırken yazarın gördüğü ve sürekli yüzleşmek zorunda kaldığı karabasanda karşısına çıkan son kapı ise hiçbir zaman açılmaz.
“Kapı” bir roman olduğu kadar aynı zamanda bir belgedir de. Roman oldukça tartışmalı ahlaki bir soruna da parmak basar: Kendi isteğiyle ölmek isteyen bir kişi ölümün pençesine bırakılmalı mıdır, bırakılmamalı mıdır? Son karar açısından kişisel ve toplumsal yasalar arasındaki sınır nerede başlayıp nerede bitmektedir?
Yazar romanda Emerenc’in garipliklerini sıralayarak okuyucuda merak uyandırırken bir yandan da geçmişi çeşitli biçimlerde gözler önüne sererek bu garipliklerin nedenlerini de ortaya koymaktadır. Yarım kalmış tümceler, çift anlamlı, bulanık, üstü kapalı anlatımlar roman ilerledikçe anlam kazanırlar: Emerenc’in yaşamı ve garip davranışlarının nedenleri adım adım açığa kavuşur. Emerenc’i Emerenc yapan deneyimler ve acılar birer birer okurun karşısına dikilmektedir.

“Kapı”, benim ilk roman çevirisi deneyimim. Magda Szabó varsıl bir sözcük dağarcığına ve olağanüstü betimleme gücüne sahip bir yazar. Önemsiz gibi görünen gündelik olay ve kişilerden yola çıkarak okurunu büyüleyen ortamlar yaratabiliyor. Her büyük yazar gibi Magda Szabó’nun da yapıtına kendi damgasını vuran ve onu diğer yazarlardan ilk bakışta ayıran kendine özgü bir anlatımı var. Bu açılardan bakıldığında roman çevirmeye Magda Szabó’nun “Kapı”sıyla başlamak benim için oldukça cesaretli bir girişim sayılabilirdi. Ne var ki Macar Çeviri Fonu’nun katkısıyla pek çok dilden sonra Türkçeye de kazandırılmak istenen “Kapı”yı geri çevirmem söz konusu olamazdı.
Romanın sayfalarını çevirdikçe Magda Szabó’nun “Kapı”nın başkahramanı Emerenc’in geçmişini oluşturan yaşam katmanları üzerindeki örtüleri birer birer kaldırdığını gözlemlemekteyiz. Gizemli konuların birbiri ardı sıra aydınlanması okur üzerinde şok etkisi yaratırken yazar romanın son bölümünde ise okura adeta öldürücü olan son darbeyi indiriyor. Kitabın, Emerenc’in saklı odasında geçen görkemli finali okuru derinden sarsan olaylar ve anlatımlarla yüklü. Yazar romandaki ruhsal gerilimi en üst sınıra dek arttırabileceğini gözler önüne seriyor.
Bence “Kapı” duygusal ruhlara seslenen bir yapıt olmaktan çok her türlü gösterişten uzak, gerçekçi temeller üzerine kurulu bir roman: Yaşama ve insanlara bakışında yanılsamalara kesinlikle yer vermiyor, anlatmak istediğini, okurun yüzüne, sert, acımasız bir yalınlıkla vuruyor. Romanda yer alan kişiliklerin tümü de aslında iyi niyetli insanlar, ancak üzerlerine titremesine karşın yazarın ortaya koyduğu tüm çabalar bu kişilerin yazgılarını olumlu yönde değiştirme konusunda yeterli olamıyor.

Roman bir karabasanla başlıyor ve aynı karabasanla da sona eriyor: Evin önünde bir cankurtaran bekliyor, binanın ana kapısı ise bir türlü açılmıyor. Yazarın köpeği Viola’nın dışında hiç kimsenin kullanmadığı bir diğer kapı ise Emerenc’in herkesten gizlediği karanlık dünyasını, geçmişini, şimdiki zamanını ve geleceğini saklıyor… Öyle bir kapı ki ölüme ve olanaksızlığa sürüklüyor. Kapı, yazar açısından üstesinden gelinemeyen bir engel, ardında gizler barındıran bir kalkandır, ancak gün gelir, Emerenc’in tek çıkış yolu demek olan o kapı önemsiz sayılabilecek bir nedenle kırılıverir.”

Yeliz Kızılarslan’ın 27/07/2007 Tarihinde Radikal Gazetesi Kitap Eki’nde Yayınlanan “‘Arızalı’ bireylerin anlatısı” Adlı Yazısı
“Rock’n roll kadar yoğun, radikal ve çarpıcı.” Böyle tanımlıyor yazar Janos Hay, Macar yazar Magda Szabó’yu. Ekim 1917’de Dobruca’da doğan yazar, romanlarının yanı sıra; başarılı dramaları, Macar edebi geleneğine yeni ufuklar açan denemeleri, kişisel deneyimleriyle bütünleşen seyahat anıları ve ilk göz ağrısı şiirleriyle bilinir. Dobruca Üniversitesi’nde Latin ve Macar edebiyatı üzerine eğitim alarak aynı yerde, Kalvinist bir kız okulunda öğretmenlik yapar. 1945-1949 yılları arasında kültür bakanlığında çalışan yazar, 1947’de evlendiği yazar ve çevirmen Tibor Szobotka ile aktif bir politik ve edebi mücadeleye adım atar.

Yazarlığın ilk adımı olarak şiir
Magda Szabó, tartışmasız, Çağdaş Macar edebiyatının yaşayan en ünlü kadın romancısı. Aynı zamanda zarif bir William Shakespeare çevirmeni olan yazar, yazı serüvenine şair olarak başlar. Tüm hayatı boyunca eserlerine yansıtacağı entelektüel ve duygusal ‘valiz’i, ona Latin sevgisini de kazandıran ailesinden alır. Üretken bir yazar olarak, edebiyatın her alanında eser veren Szabó, ilk şiir kitabı Kuzu’yu 1947’de yayımlar. Kültür bakanlığında çalışırken aldığı Baumgarten Ödülü, politik nedenlerden ötürü aynı gün iptal edilir, aynı yıl bakanlıktaki işinden kovulur. Macaristan’ın karanlık yılları sayılan 1949-1958 arasında rejim tarafından kitaplarının yayımlanmasına izin verilmeyen Szabó ve kocası, rejim tarafından başlatılan karalama kampanyası sonucunda işsiz kalırlar. Bu dönemde bir ilkokulda öğretmenlik yapmaya zorlanan yazar, 1958’de yayımlanan ve ilerde ona uluslarası ün kazandıracak romanı Fresco’yu yayımlayarak sessizliğini bozar ve büyük başarı elde eder. Bu çıkışın ardından, Macaristan’da pek çok ödül kazanan eserleri, tüm dünyada kırk iki dilde basılır ve çeşitli Avrupa ülkelerinin en iyi yüz kitabı sıralamasında, en üstte yerini alır.

Magda Szabó’nun Türkçeye çevrilen ilk kitabı, 1972’de E Yayınları tarafından yayımlanan Yavru Ceylan adlı romanı. Şiirde beliren tüm coşkusunu bir cevap olarak anlatıya döken yazarın, 2003 yılında Fransa’nın yabancı roman dalında en saygın ödülü olan Femina ödülünü kazanan Kapı isimli otobiyografik romanı Türkçedeki son eseri.
Tarihi, kendisiyle birlikte açacak bir araçlar kutusu olarak postmodern bir anlatı benimser ve İkinci Dünya Savaşı boyunca yazmaya başlayan yazarlar grubunun içinde yer alır Magda Szabó. Diğer yazar arkadaşlarıyla ünlü Bloomsbury yazarlarını örnek alır ve edebi kariyerinde sadece yeteneğini ifade etmek için mücadele etmez; başkalarını da, farklı bir beklenti silsilesini teşvik eden, politik bir atmosferin doğruluğunu kabul etmeleri için ikna eder. Bir romancı olarak Magda Szabó, Thomas Hardy, François Mauriac gibi isimlerin ait olduğu bir edebi geleneğin içinde belirirken; tarihin içinde adım adım ilerler ve kendi hikâyelerini analiz eder. Kitapları, ilk okuyuşta klasisizm zincirine takılmış değerli yapıtlar izlenimi verse de, bir süre sonra onlara kendi yaklaşımıyla değer biçtiği bir coşkuyla belirlenmiş temalar yüklediği anlaşılır. İlerde, edebiyatının yörüngesini oluşturacak biyografik detaylarla ise, kültür bakanlığında çalıştığı yıllarda ilgilenmeye başlar.

Yazarken eserinin konusunu belirlediğini ve henüz aklındayken kâğıda döktüğünü söyleyen yazar, her eseri bir kayıt gibi görür. Her romanı iz bırakan, önceden belirlenmemiş bir yeri anlattığı hissedilen Szabó’nun edebi kariyerinin gidişatı, doğum anı gibi önceden belirlenir. Yazınında aynı ölçüde karakteristik olan tema seçimi, arketipsel bir kesinlik ve tesadüfilik içerir. Temalar romana akarken eğilip bükülür; belli bir duruma ait, düzensiz bir hale gelir. Bu da romanlarına vurucu ve hayati sonuçlar katar. Bir eleştirmen, Magda Szabó’nun romanları için, “Her daim derinlere ve daha komplike gizemlere uzanan Oedipus miti gibi ‘kadim bir çözüm yolu’dur'”der. Tüm dikkatini, daha çok ürkütücü tuzaklara odaklayan ve saat gibi işleyen romanlar yazan Szabó’nun her kelimesi dile gelir; canlanan her jesti bütünün gerekli bir parçasını oluşturur.

Romanlarında, suçluyu günaha bulayan ve içgüdüsel bir baskıyla onu sonunda aydınlanacağı bir günahı işlemeye teşvik eden Szabó, intikâm beklentisi olan güç bir yazar izlenimi bırakır okurda. Dış dünyada adalet beklemek yerine, iç dünyasında bulunan güvene ve ruhundaki mesuliyet duygusuna yaslanır. Kendini suçlama ve ardından gelen kamusal bir itiraf, anlatısını kaplayan katarsisin gölgesiyle var olur.

Muazzam bir ıstırap yöntemi
Romanlarının evreni, arızalı bireylerin anlatısıyla çizilir. Etrafında her çeşit diktatörün olduğu bir zaman diliminde, kuşakların gönüllerinden geçene saygı duyulmaksızın hareket etmek zorunda bırakıldıklarını, karakterleri aracılığıyla aktarır. Muazzam bir ıstırap yöntemi ve kendini tahrip eden bir tutku, karakterlerinde dalgalar halinde kabarır; çok az kendi varlıklarından beslenen, daha çok yer etmiş kolektif bilinçaltıyla motive olan bükülmüş karakterlerinde. Bireyler arasındaki kötü niyet çeşitli aşamalarıyla anlatılır. Tümüne eksiksiz ve müşterek bir korku, alçakça bir ihanet beklentisi hükmeder. Taammüden oluşmuş ziyanlarını birikmiş karakterlerin itirafları lav gibi havaya savrulur. Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan bu figürlerin, yılları suskunlukla son bulur.

İlk ciddi romanlarından önce, yoksulluk ve taşra hayatı hakkında çeşitli romanlar ile aile ilişkilerini anlattığı öykü kitabı Uyuyanların Koşusu’nu yazan Szabó, ilk büyük çıkışını Fresko’yla yapar. Genç bir kadının, Corina’nın sanatçı olma mücadelesi uğruna saygıdeğer ailesini bırakmasını anlatan Fresko, birbirine dolaşmış ve bilinç akımıyla sunulan bir iç monologlar dizisi. Eski püritan bir ailenin, cenaze için bir araya geldiği romanın sonunda, aile tarihi ve yalanlar ortaya dökülür. Corina’nın başkaldırısı, sanatın, diktatörlük yönetiminin kültürel politikası karşısında kazandığı değeri simgeler.
1963’te yayımladığı romanı Yavru Ceylan bir yandan yaşamın sırlarını ifşa etmeye çalışırken diğer yandan ümitsizce aşk ve mutluluk girişimlerinde bulunan bir kadının iç monologlarından oluşur. 1969’da savaş boyunca üç ailenin yaşadığı ilişkileri anlattığı ve kitabın merkezini oluşturan ‘Katalin Caddesi’ geçmişi kayıp bir gençliği temsil eder. 1970’de büyülü bir çocukluk geçirdiği ailesini ve çocukluk anılarını anlattığı Eski Bir Çeşme’yi yazarak otobiyografiye geçer. 1971’de Macaristan’da ilk kez kadın cinselliğinin açıkça tartışılmasına yol açacak kitabı Eski Usul Hikâye’yi kaleme alır. 1975’ten sonra bir süre Saatler ve Kurtlar adı altında topladığı dramalar yazan Szabó, 1978’de Kapı’yla ciddi başarılar kazandığı romana geri döner. Türkçedeki son kitabı Kapı’da ince bir hüzün ve mizah duygusu hâkim. Çocukluk ve gençlik travmalarını Macaristan’ın yakın tarihiyle birlikte iç içe geçirerek anlatan bir yazar ve ona ev işlerinde yardımcı olan yaşlı hizmetçisinin tutkulu ilişkisini anlatan kitap, yazarın yaşam, ölüm ve sanat hakkında bildiklerini sorgulamasını sağlayan otobiyografisi niteliğinde. Tragedya kahramanlarını andıran bilge Emerenc ve yazar karakteri arasında kurulan mesafeli ve çatışmalı ilişki, karşılıklı bir etkileşim sürecine dönüşürken; yazara bildiklerinin doğruluğunu sorgulama şansı tanımış. 1992’de çıkardığı deneme kitabıyla edebiyata hâlâ tutkuyla bağlı olduğunu ispatlayan bu yürekli kadın, tüm ömrünü adadığı yazınını, mücadeleci ve güçlü kişiliğinin bir sembolü haline getirmeyi başarır.

Kitabın Künyesi
Kapı
Özgün Adı: Az Ajto
Magda Szabo
Çeviri: Hilmi Ortaç
Yapı Kredi Yayınları
Baskı Tarihi: Haziran 2007
259 sayfa

Tanıtım Yazısı
Bir yazar ve ona ev işlerinde yardımcı olan yaşlıca hizmetçisi. Önceleri birbirlerini anlamakta ve benimsemekte zorlanırlar. Zamanla, çocukluk ve gençlik travmaları Macaristan’ın yakın tarihiyle birlikte örülmüş, bu başına buyruk, mesafeli, tragedya kahramanlarını andıran anne figürüyle yazar arasında çatışmalı ve neredeyse tutkulu bir ilişki kurulur. Hayvanların ve insanların dilinden anlayan, cesur, bilge Emerenc, yazarın yaşama, sanata ve ölüme ilişkin doğru bildiklerini sorgulamasını sağlar.

“Benden bu denli farklı olmasına karşın nasıl oluyordu da bana bu kadar bağlanabiliyordu? Benim neyimi sevdiğini anlayamamıştım doğrusu… Daha önce de yazdığım gibi, o zamanlar henüz gençtim, bağlılığın ne denli mantıkdışı, ölümcül ve güvenilmez bir duygu olduğunu henüz derinlemesine incelememiştim Karşılıklı bağlılığımız, aşk gibi, birtakım tanımlanmayan bileşkelerin sonucuydu çünkü birbirimizi kabullenebilmek için bir sürü ödün vermemiz gerekmişti.”

Magda Szabo’nun ince ve hüzünlü bir mizah duygusuyla kaleme aldığı, otobiyografik unsurlar da taşıyan bu romanı ona 2003 yılında yabancı roman dalında Fransa’nın en saygın ödüllerinden olan Femina’yı kazandırdı.

Previous Story

PAUL AUSTER

Next Story

Alçaklığın Evrensel Tarihi – Jorge Luis Borges

Latest from Romanlar

Sarsılmak – Zafer Köse

Sarsılmak, derin ve katmanlı bir roman. Gündelik dilin nüanslarını yansıtan akıcı bir dille yazılmış olması da önemli.Zafer Köse sadece bir depremi değil, toplumsal ve
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ