Karikatür ve demokrasi: Aynı mücadele – Marc Fourny

Antikiteden beri insanlar birbirleriyle alay ederler, karşılarındakinin alışkanlıklarını ve huylarını abartırlar, rahatsız oldukları kusurları gülünç biçimde ifade ederler. Antik karikatür örnekleri, önü alınamayan tahribatlara rağmen taşlarda, duvarlarda izlerini korumaktadır, misal, İsa peygambere ait bilinen ilk karikatür Roma’da yeraltı mezarlarında bulunmaktadır ve bu karikatürde İsa haç üzerinde bir eşeğin kafasına sahip olarak tasvir edilmiştir.

Orta çağda ise mizah ve ürünü olan karikatür artık her yere yayılmıştır; kimi tanınan simaların resmedildiği ya da heykellerinin yapıldığı kiliselerde kolonlarda, aslanağzı heykelciklerde örnekleri vardır. Aynı zamanda farslar ve La Fontaine’in başını çektiği insanların hayvanlar aracılığıyla parodileştirildiği türler devreye girmiştir. Tasvirlerde, sanatçılar dönemin gündemdeki konularına atıfla özellikle şeytanı gülünç duruma düşürerek hayal güçlerini özgürce ifade ederlerdi.

Karikatürün daha politik bir tavır alması için 15. yüzyılda matbaanın gelişini beklemek gerekti. Böylelikle sayfalar çoğaltıldı ve dağıtımı yapıldı ve topluluklar üzerinde etkisini göstermeye başladı. Günümüze kalan örneklerini okuyamasak da, çizgilerin anlattıklarını çözebiliyoruz. Zaman içinde, illüstrasyonlar doğmakta olan Protestanlık için papacı dogmayı hedef alan bir silaha dönüştü. 17. yüzyılda meşru iktidarı elinde tutan kilisenin yükselmekte olan bu isyana karşı direnmekten başka çaresi yoktu. Kraliyet mensuplarının desteğini alan Kardinal Mazarin harekete geçti ve XIV. Louis, matbaaları baskı altına aldı, hükümdarlığı süresince devam edecek sansür başladı.

XVI. Louis, boynuzlu domuz
Devrim öncesi süreçte mizah alanında adeta bir patlama gerçekleşti. Hicivleri Versay’dakileri hedef alıyor ve alay ediyordu ancak açık edilmemeye çalışılıyordu. 1789 yılında basın özgürlüğünün de ilan edilmesi ile birlikte coşkuya kapıldılar ve eleştiriler hiddetlendi: “Avusturya Tavuğu” olarak hicvedilen Marie-Antoinette ile kocası XVI. Louis, karikatürler için mükemmel bir konu haline geldiler çünkü insanların sırtına dayanarak zenginleşiyorlardı ve başlarında taşıdıkları taçlar boynuza benzetiliyor, tepkiler bu mecrada ifade ediliyordu. Taşkın, acımasız, yaralayıcı bir biçimde karikatür de devrim sırasında devrimci yazılara eşlik etti çünkü nüfusun önemli kısmı okuryazar değildi. Böylelikle, dönemin iktidar gücü kralın kontrolü altında tutup yönlendiremediği meşhur kamuoyunun doğuşu gerçekleşti.

Bonaparte ile birlikte, matbaanın üzerine yeniden kurşun ağırlığı çöktü. İmparatorluk alaya alınıyordu ancak sınırlar dışında mümkün olabiliyordu çünkü Fransa’da Bonaparte’ın bakanı Fouché’nin kontrolündeki polis teyakkuzdaydı. Restorasyon ile beraber, karikatür yeniden doğdu ve Charles Philipon’un çıkardığı haftalık La Caricature dergisi dönemin çizerlerini bir araya getirdi. Aynı şekilde, Honoré Daumier’nin günlük Le Charivari dergisi de önemliydi. Ancak derginin çizgisi çok sertti ve Daumier kral Louis-Philippe’i olgunlaşmış bir armut olarak çizerek dalga geçtiğinde bedelini hapse girerek ödedi.

Askeri sansüre karşı zincirlenmiş Le Canard
Bu tarihten itibaren karikatürün kaderi genel anlamda gelişen basının durumu ile başat gidecekti. 3. Cumhuriyet ile beraber yayın özgürlüğüne dönüş gerçekleşecek, Caran d’Ache ve Jean-Louis Forain gibi çizerler iyi günlerini yaşayacaklardı. Özellikle Panama ve Dreyfus olayları yaşandığında, polemik üstadı ve “yirmi tartışmanın, otuz davanın adamı” unvanına sahip Henri Rochefort’un Le Grelot ou L’Intransigeant yayını üzerinden yürüyen ve beğenilen bir tarz ortaya çıktı. Laik kralların hüküm sürdüğü 20. yüzyıl boyunca, ruhban sınıfı karşısında radikal biçimde mücadele ettiler, onları kınadılar, onlarla alay ettiler ve düşmanlarının tepkileriyle karşılaştılar. Bu dönem, anarşist eğilimdeki L’Assiette au beurre’ün de altın çağı oldu ve aralarında Van Dongen’in de yer aldığı yeni yeteneklere şans tanındı.

Birinci Dünya Savaşı sırasında tüm eleştiriyi baskı altına alan askeri sansüre karşı Le Canard enchaîné doğdu. Derginin çizgileri hem sert hem de politik anlamda karakter sahibiydi, iki dünya savaşı arasında editoryal çizgisini koruyarak aşırı sağ ve aşırı sol akımların etkisinde, işgalden kurtuluşa kadar her çizerin katkıda bulunmasıyla varlığını sürdürdü. Takip eden “Görkemli Otuzlar”da Le Canard’da Gaulle’ü çizen Roland Maison ve Le Figaro’da çizen Jacques Faizant gibi büyük isimler ortaya çıktı. Sonrasında Monde’un birinci sayfasına güçlü ve editoryal öneme sahip çizgileriyle imzasını atan Plantu ün kazandı. Eş zamanlı olarak, 60’lı yıllara damgasını vuran daha öfkeli, şaşırtıcı, öncekilere göre daha az terbiyeli yeni bir nesil etkili olamaya başladı. İlk örneklerine Cavanna ve profesör Choron’un satirik Hara-Kiri’sinde rastladığımız bu yeni nesil hızla “yaramaz” sıfatına layık görüldüler. Politika, günlük hayat, din, toplumsal olaylar Wolinski ve Cabu gibi büyük yeteneklerin kaleminde hicvediliyordu. Çok defa suçlandılar ve General Gaulle’ün ölümüyle dalga geçtiklerinde yayın hayatına son vererek Charlie Hebdo olarak yeniden doğdular. Charlie Hebdo da aynı mücadeleyi, aynı çizerlerin imzasıyla vermeye devam etti. Aşırı sağa, Katolik tutuculuğa karşı çizerek yürüttükleri mücadeleyi, devam eden süreçte kalemlerini tehdit unsuru taşıyan İslami köktendinciliğe karşı da kullandılar ve hepimizin sonuçlarını da bildiğimiz üzere Muhammed peygamberin suretini çizerek karikatürize ettiler. Tarih boyunca ilk defa, Fransız çizerler demokratik mizahı savunma cesaretlerinin bedelini kendi canlarıyla ödediler.

MARC FOURNY
Fransızca’dan çeviren: Işık Kıribrahim
11 Ocak 2015 BirGün Gazetesi Pazar Eki

http://www.lepoint.fr/societe/caricature-et-democratie-meme-combat-08-01-2015-1894959_23.php

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir