Kahya ağıldaki yemlikleri doldurdukça, keçiler de itiş kakış saldırıyorlar. İşini bitirince bir kenara çekilen adam, hayvanların yemlerini ağızlarından döke saça yemelerini seyrediyor. ?Yahu keratalar? diye mırıldanıyor, ?hepsini bitirmeyeceksiniz bile, gündüz merada otladınız, ne bu haliniz böyle!? Uzak tarafta yemini yemekte olan bir çepice takılıyor gözü. Tekelerden biri onun üzerine çıkmış, aşıyor. ?İyi? diye düşünüyor kahya, ?bu da ergenleşmiş.? Diğer teke gidip çepicin üstündekini itiyor biraz, o da çiftleşmek için sabırsızlanıyor.

KEÇİLER VE İNSANLAR

Bu keçilerin sahibi olan aile de o sırada yemek yiyor. Beş-on kilometre ileride, kasabanın merkezindeki tanıdıklarının evinde konuklar. Ailenin büyük oğlu, yan gözle kardeşine bakıyor. O kadar tembih edildiği halde ufaklığın yemeğini öyle iştahla yemesinden tedirgin oluyor. Çünkü eve döndüklerinde, misafirlikte aç gözlü davrandığı için annesi yine kızacak ona.

Delikanlı, ara sıra da evin kızına çaktırmadan bakmaya çalışıyor. Ne güzel bir genç kız! Ama onunla ilgili bazı arzular hissettiğini belli etmemeli. Ayıp! Ah, herkes bir süre donup kalsa, o da kıza şöyle doya doya bakabilse. Rahatsız etmeden. Hatta biraz dokunabilse. Sonra… Sonra, birazcık baş başa kalsalar. Kız da onu istese!

Birden önündeki yemeğe saldırmak geliyor delikanlının içinden. Tabağındakileri avuç avuç alıp ağzına tıkmak istiyor. Dirseklerine doğru yağları akıtarak, üstüne başına dökerek…

***

Joseph Heath ve Andrew Potter, İsyan Pazarlanıyor adlı kitaplarında, İngiltere?de 13?15. yüzyıllarda yayımlanmış görgü kitaplarından söz ediyorlar. Bunlarda insanlara, masa örtüsüne sümkürmemeleri falan öğütleniyor. Ayrıca, merdivenleri ve koridorları idrarla pisletmemek gerektiği yönünde uyarılar var.

Böyle bakınca, uygarlaşma, güdülerin bastırılması olarak görülüyor. Ancak tokmuş gibi davranarak, çiftleşmek isteklerini kontrol altında tutarak kibar bir hayat yaşanabiliyor.

KİTLESELLEŞEN MARJİNALLİK

İnsan, yeni doğduğunda en zayıf canlı olması ve doğayla tek başına kurabileceği ilişkisindeki sorunlarından dolayı gelişmiş bir canlı türü oldu. Varlığını sürdürebilmek için sosyalleşmesi gerekiyordu. Topluluklar oluşturdu, kolektif bir hayat geliştirdi.

Dolayısıyla, ?özgürlük? kavramı, toplumsal boyutu dikkate alınmadan kavranamaz. Özgürleşme, herkesin her istediğini yapma başıbozukluğu ile değil, bir arada yaşama kurallarını geliştirmek yoluyla ve toplu olarak sağlanabilir.

Her kişinin sadece kendi özgürlüğü için uğraşması, sıkışık trafikte bütün kuralları ihlal ederek sağdan soldan ilerlemeye benzer. Bu anlayış, trafiğin iyice sıkışmasından başka bir sonuç yaratamaz. Oysa trafiğin iyi akmasına katkıda bulunmak, herkes için daha mantıklı değil mi?

***

Ne var ki, insanları kontrol altında tutan kurallar, toplumsal bir özgürlük anlayışından çok, küçük bir kesimin çıkarını korumaya yönelik. Fazlaca şematize edersek, dünyadaki egemen kuralların, üç beş kişinin refahını sağlamak için insanları binlerce kişilik gruplar halinde çalıştırmaya yönelik olduğunu söyleyebiliriz.

Bu kurallar, hayatlarından memnun olmayan insan kitleleri ortaya çıkarıyor. İçlerindeki isyanı bastırmış insanlar yaşıyor dünyanın dört bir yanında. Ve tadına varamadıkları isyan etme duygularından dolayı, aykırı tiplere, marjinal sanatçılara, farklılık imajlarına sempati duyuyorlar.

İsyan Pazarlanıyor kitabının yazarları, etkili biçimde anlatıyorlar; ?kitle toplumu? olgusunun kökeninde yatan şey aynılaşma eğilimi değil, tersine, farklı olma hayalleri. Aslında modayı yaratan, tüketimi körükleyen de aynı eğilim. İnsanlar diğerlerine benzemek için değil, farklılığını kanıtlamak için onca giysi ve eşya alıyorlar. En azından çevresindekilerden farklı olduğunu göstermek, modayı izleyebilen azınlıktaki kesime benzemek için.

Bu eğilim, kuralsızlığı yücelten bir muhalefet anlayışının gelişmesine neden oluyor. En sert sözlerle, en aykırı tavırlarla toplumsal düzeni eleştirenlere kitleler halinde ilgi gösteriyorlar. Marjinallik tuhaf bir biçimde kitleselleşiyor.

SİSTEME DAHİL

Peki, nasıl oluyor da kapitalizm, dünyayı değiştirmek isteyen ?karşı kültür muhaliflerini? piyasadaki metalaşmanın bir parçasına dönüştürebiliyor?

Joseph Heath ve Andrew Potter?e göre, bu soru yanlış. Çünkü o marjinal tavırlar zaten muhalif nitelikte değildi. Evet, insanlar ?eğitim zararlıdır, bütün öğretmenler kötüdür? diye bağıran müziklere büyük ilgi gösteriyorlar. Çünkü içlerinde bastırılan isyan duygusuna karşılık buluyorlar. Ancak bu kuralsızlık övgüsü, marjinal tavır alan sanatçıların popülerleşmesi dışında bir işe yaramıyor.

Yanlış kurallar yerine, genel olarak kurallı hayata itiraz eden ?karşı kültür? hareketinin sonuç alamayacağının basit bir kanıtı var aslında: Herkes gerçekten o önerilen biçimde yaşasa amaca ulaşılabilir mi?

***

Yanlış muhalif tavırların çelişkilerini tutarlı biçimde ortaya koyan bir kitap olan İsyan Pazarlanıyor, önerdiği çözümler açısından doğrusu epeyce şaşırtıcı.

Kitabın yazarları, inanılmaz şekilde, ?marjinallik? ve ?radikallik? kavramlarını aynı kefeye koyuyorlar. Özellikle son bölümde, toplumsal sorunların serbest piyasa düzeni içinde çözülebileceğini anlatarak, oraya kadar gelmiş okuru şaşırtıyorlar.

Evet, kuralsızlığı savunan muhalefet düzene bir tehdit oluşturmuyor. Ve evet, yanlış kurallarla yönetiliyoruz. Öyleyse yapılması gereken, ?doğru kuralları? savunan bir muhalefet geliştirmek değil mi? Yani muhalefeti, neye karşı olduğuna göre değil, neyi savunduğuna göre değerlendirmek, birçok yanılgıyı zaten ortadan kaldıracaktır.

Binlerce insanın üç beş kişinin refahı için çalışmasını düzenleyen kurallara karşı, insanın emeğinin ürününe sahip olmasını ve toplumsal özgürlük için gereken kuralları savunan bir muhalefet… Başka türlü değişebilir mi dünya?

Zafer Köse
zaferxkose@gmail.com

Sol Gazetesi soL Kitap, 24/04/2013

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Orhan Kemal?den yazmak ve yazarlık üzerine – Çağlar Mirik

Next Story

Uzayın ve Zamanın Doğası / İçinde Yaşadığımız Evrenin Gerçekliği – Stephen Hawking ve Roger Penrose

Latest from İnceleme

Go toTop