Kavafis’ten Yüz Şiir / Bir Başka Deniz Bulamazsın – Konstantinos Kavafis

“Kavafis’ten Yüz Şiir – Bir Başka Deniz Bulamazsın” adlı bu kitabın ayrı bir yeri var. İlk kez 1982’de Adam Yayınları’ndan Akdeniz mavisi bir kapakla yayınlanmıştı. O zamanlar beyaz köpük rengi başlıkta Kavafis’ten Kırk Şiir yazıyordu, şimdi Yüz Şiir yazıyor. İlk kez o kitapla okudum ben Kavafis’i. O kitapla sevdim. Cevat Çapan’ın çevirileri de çeviri değil, birer yeni şiirdi sanki. Tarabyalı Kavafoğlu ailesinin bu Mısır doğumlu oğlu kalkmış sanki Türkçe şiir yazıyordu, sanki ince hastalıktan yeni kurtulmuştu, sanki İskenderiye sokaklarında hala Protemaios sülalesi hüküm sürüyordu. Biz de sanki bir rüyada yaşıyorduk, şiirlerimizle dünyayı fethetmeye yola düşmüştük; dünyayı değiştirecektik, hayatı da. Ahmet Günhan’ın dediği gibi, gençtik, güzeldik, karnımız dümdüz aşağı iniyordu, beyaz Peugeot’ya binip geziyor, güneşin altında şarkı söylüyorduk. Gençtik, nereden bilebilirdik bir başka deniz, bir başka şehir bulamayacağımızı… Oysa Kavafis söylemiş, uyarmıştı bizi.
(Tanıtım Yazısı)

Bir Yunanlı gibi sevmek – Kaya Genç
16/07/2010 tarihli Radikal Kitap Eki

Gözlerimiz sayfada gezindi, bir kedi gibi masaya uzanmış kitabın açık sayfasında. Kaç zamandır bu kitaplara merak sardık; beyaz arkaplan üzerine, yazarı siyah, başlığı kırmızı harflerle duyuran kapakları, kalın yapraklarıyla, Bülent Erkmen?in tasarladığı Helikopter kitapları çok modernist geliyor ellerimize. Dipnotlardan, ?eleştirel? editörlük faaliyetinden uzaklar, büyük, eski kitapların tekrardan basımları olarak bir ihtişamı yeniden yaşatmak ister gibiler, kitap yapmanın ve okumanın özgürlük mücadelesinin bir parçası olduğu günlerin ?Yunanlı? ihtişamını. ?(Kavafis?in bu seçkisini ilk okuduğumuzda) sanki bir rüyada yaşıyorduk, şiirlerimizle dünyayı fethetmeye yola düşmüştük; dünyayı değiştirecektik, hayatı da… Karnımız dümdüz aşağı iniyordu, beyaz Peugeot?ya binip geziyor, güneşin altında şarkı söylüyorduk. Gençtik. Nereden bilebilirdik, bir başka deniz, bir başka şehir bulamayacağımızı. Oysa Kavafis söylemiş, uyarmıştı bizi.?
Britanya?da 1930?lar civarında modernist edebiyat çevresinde Kavafis?in konuşulmaya başlanması, E.M. Forster sayesinde olmuştur. Arkadaştılar, mektuplaşıyorlardı. 1939?a kadar yayımlanan, T. S. Eliot?un editörlüğünü yaptığı The Criterion dergisine Kavafis?in şiirlerini Forster?ın tavsiyesiyle basmışlardı. Eliot?un Joyce üzerine yazdığı, tüm denemeleri içinde en ünlülerinden biri, ?Ulysses, Düzen ve Mit?, modernist edebiyatın mitlerden faydalanma usülleri üzerineydi; İrlandalı Joyce?tan yola çıkıp modernist edebiyatı düşündüler ama Yunanlı Kavafis?in şiirleri, bir çeşit eksantriklik olarak kaldı. 1960?larda ressam David Hockney, Kavafis?i keşfedip onu o kadar çok sevdi ki, oturduğu şehrin kütüphanesinden Kavafis?in çeviri şiirlerini çaldı. Bu şiirleri kendi çizimleriyle kâğıda geçiriyordu: Yatak çarşafları altında, henüz yeni sevişmiş erkekler, sevişen erkekler, sevişecek erkekler -ve bu serinin en çok öne çıkan resmi, 23 veya 24 Yaşlarında İki Oğlan.
Kavafis?te hem çok mitik, hem çok şu ana ait bir şey var. Kahvehânelerden, aynalardan, bir evdeki yatağa düşen ışıktan, başını bir masaya dayayıp mutsuzluğunu unutmak isteyen yaşlı bir adamdan bahsediyor. Ama bir yandan da İthaka?nın şairi o (Dile ki uzun sürsün yolun./ Nice yaz sabahları olsun,/ eşsiz bir sevinç ve mutluluk içinde/ önceden hiç görmediğin limanlara girdiğin!) ve daha doğrusu, İthakaların (Geçtiğin bunca deneyden sonra öyle bilgeleştin ki,/ Artık elbet biliyorsundur ne anlama geldiğini/ İthakaların). Özgül hareketin evrenselliği, evrensel hareketin özgüllüğü. Kahvehânedeki adamdaki Akhilleus, Akhilleus?daki kahvehânedeki adam. Sonra, ?Barbarları Beklerken? gibi bir şiirde, şimdiyi aydınlatan bir imparatorluk sahnesi: Hava karardı, barbarlar gelmedi./ Sınır boyundan dönen habercilere göre/ barbarlar diye kimseler yokmuş artık/ Peki, biz ne yapacağız şimdi barbarlar olmadan?/ Bir çeşit çözümdü onlar sorunlarımıza. Amerika Birleşik Roma İmparatorluğu, barbarlara karşı: Ülkeleri işgal edilen tüm öteki-barbarlar da, Amerika Birleşik Roma İmparatorluğu?na.

Bunca haksızlıktan sonra
Bu kitapta Kavafis kadar, onun gibi, ondan da çok, Cevat Çapan ve onun ?habitus?u konuşuyor. İlk defa, ?Akdeniz mavisi bir kapakla? 12 Eylül?den iki yıl sonra yayımlanmış bu kitap. ?Böyle yaşamaktansa, öleyim daha iyi? yazıyor bir sayfada. O sayfa, ?bunca haksızlık, bunca zulümden sonra duyduğumuz özlemi, çektiğimiz çileyi? dile getiriyor. Erkekler arasında ?Yunanlı? bir dostluk ve aşk, bir yoldaşlık ve gelecek hayali. Bu şiirler Birinci Dünya Savaşı?ndan hemen önce yazılmaya başlanıp, Schmittçi bir ?iradeler savaşı?nın iki büyük patlamasının arasında yazılmaya devam etmişti; epi topu 154 şiir, güzel bedenler, savaşta bu şiirlerdeki güzelliklerini yitirecek bedenler ve tabii ki bir hayal kırıklığı ve kandırılmışlık hakkında dizeler (Bineceğin gemi yok, çıkacağın yol yok./ Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,/ Öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de). Hem mitik hem ana dair: Biraz da şiirlerin yazıldıkları sırada devam eden (?medeniyet için girişilmiş?) Birinci Dünya Savaşı?nda ve burada basıldıkları (?Türk?lüğün ideal nizamını yeniden tesis edecek olan?) 12 Eylül döneminde de, şimdiki zaman, bir takım mitlerin cenderesi altında ezilmiyor muydu? Boğulmuş, durgun bir zaman. Heyecanı, hareket iradesini hemen o anda öldüren bir şimdilik. Yüzümüzü nereye çevirsek, nereye baksak, boşuna bunca yıl tükettiğimiz bu ülkede, ömrümüzün kara yıkıntılarını görüyoruz; hepsi boşaymış, bizi savaştıran şey, hapislere atan şey boşaymış. Şimdi mahallede oturup kocayacaksın. Aynı evde kır düşerken saçlarına, istediğin yeni ülkenin bir suç olduğunu anlayacaksın.
Sayfaları çevirirken insan Ulysses?in son rüyasını hatırlamadan edemiyor, o büyük mitin, en ünlü şimdiki zaman mitinin son rüyasını. Molly, erkeğini aldatma fantazisiyle günün, gecenin imgeleriyle yatağında uykuya dalarken ?Evet, evet, evet? diyordu, Ulysses denilen metnin sesi, bize her şeyle birlikte ?Evet!? diyordu, okuyanı yüksek sesle okumaya, yüksek sesle okuyanı yazmaya, yazanı yüksek sesle yazmaya çağıran bir ?Evet!?ti bu. Nietzsche?nin de ?Evet!?iydi ve 12 Eylül?e ?Hayır!? dedirtmesi gereken ?Evet!?di. Kavafis otuz dokuz yaşındayken şöyle yazmıştı: Kimi insanlar için bir gün gelir,/ o büyük Evet?i ya da o büyük Hayır?ı/ söylemeleri gerekir.
Yaşantı, şairin önünde durmaktadır. Bütün olanaklarıyla, tehlikeleriyle şimdide oluş için ileriye atılır irade. Yaklaşan savaşın meydanındaki gibidir, geçmişte kalan bir maceranın hatırasındaki gibidir -belirsizlik yasa, yaşantı zorunluluktur. Şair yaşamak zorundadır ama yüzyıl başında yaşantıya baktığında, kafasında yaşamadığı, yaşantıyı yaşamayarak geçirdiği bir ikinci dünya açılır. Bu dünya korkutucudur, şairin içine kafasını masaya dayayarak mutsuzluğunu unutmaya çalışan yaşlı adamın görüntüsünü yerleştirir. Yaşamazsa olacakları görüyor gibidir yaşamaya hazırlanırken. Biz de onunla birlikte, masanın üzerinde bir kedi gibi uzanan beyaz kitabın sayfasında gözlerimiz gezerken, arkadaki kente, yaşantıya bakar ve İthaka?ya dönerken türlü maceralardan geçen kurnaz Ulis gibi ve adımları Liverpool?da, İstanbul?da dolaşmış şair Konstantinos Kavafis gibi, onu seçmediğimiz zaman dahi yaşantıyı seçmiş oluruz.

Kitabın Künyesi
Kavafis’ten Yüz Şiir – Bir Başka Deniz Bulamazsın
Konstantinos Kavafis
Çeviten: Cevat Çapan
Helikopter Yayınları
2010
131 sayfa

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir