Eğer Portekizli yazar José Saramago?nun anlattığı gibi bir ?körlük? yaşamıyorsak, kendimize ait yolculuğu keşfedip, tamamlayıp gideceğiz. Sonrası mı? Öncesini ne kadar başarabildin ki?

Seni nasıl bir geleceğin beklediğini kim bilebilir? Ne kadar zamanın kaldı, yazgın ne (varsa tabii), kim bilebilir? Bu arada sen hala kendi yolculuğuna çıkamadıysan, bundan kime ne? Dünyanın ise umurunda olmayacağı besbelli. İşte, bir karaağaç dalı yine yeşerdi, güneşin kendini bir gösterip bir çektiği günlerde, erik çiçekleri tomurcuklanmak için kuliste sıra beklerken; bir düşün, gelecek yıl kış yine gelecek ve sonra yine bahar olacak. Kendini her şeyin nedeni sayacak kadar önemsemenin anlamı ne? Eğer Portekizli yazar José Saramago?nun anlattığı gibi bir ?körlük? yaşamıyorsak, kendimize ait yolculuğu keşfedip, tamamlayıp gideceğiz. Sonrası mı? Öncesini ne kadar başarabildin ki?

Girişteki ilk iki cümle, aslında Saramago?nun(1922-2010) ?Yitik Adanın Öyküsü? adlı kitabının son cümlelerinin bizim için dönüştürdüğümüz hali. Böylece, Kırmızı Kedi Yayınları?nın art arda bastığı Saramago romanlarına mart ayında eklediği ?Yitik Adanın Öyküsü?ne (A Jangada de pedra / 1986) sondan başlamış olalım.

İç içe iki çember
Sadece usta işi anlatıları başkasına anlatamazsınız. Yazarın bugüne kadar okuduğumuz diğer kitapları (Kabil, Bütün İsimler, İsa?ya Göre İncil, Körlük) arasında, ?Yitik Adanın Öyküsü? en anlatılamaz olanı. İber Yarımadası?nın günün birinde Pireneler?in ortasından kopup anakara Avrupa?dan ayrılmasıyla başlayan yolculuğu; birbirini tanımayan beş kişinin bir sürü tesadüf(?) sonucu biraraya gelip yaptıkları yolculukla birleşiyor. Kopan yarımada (artık ada) önce batıya, sonra kuzeye, sonra da güneye doğru giderken; Joana Carda, Joaquim Sassa, Pedro Orce, José Anaiço ve Maria Guavaria?nın (ve bir de sonradan adı Sadık olacak bir köpeğin) hikayesi de kendi içinde bir rota izleyecek.

İnsanoğlunun yolculuğu
Karakterlerin yolculuğunun zamansal izleğine baktığınızda, kimi zaman uygarlıkta geriye doğru bir gidiş hissedebilir ve bu gidişi modern yaşamla yitirdiğimiz insani özelliklerimize bir yaklaşma olarak ele alabilirsiniz. Ancak bu; yazarın empatiyi elden bırakmayan yanı sayesinde, asla ilkel-modern karşıtlığına dönüşmüyor. Karakterlerin kendilerini aynı kaderin eşlikçisi saymakla başlayan dostlukları; birlik olma, cinsellik, şevkat, kıskançlık, bencillik, acıma, sabır, sağduyu, keşfetme, anlama, bağlılık gibi pek çok dönüşümü geçirdikten sonra belki de tek ?sabit? olan gerçekle, ölümle buluşuyor.

Dünya ne alemde?
Saramago, karakterlerini yaratırken onları her zamanki gibi toplumdan ve siyasetten ayrı düşünmemiş. Artık bir ada olan İber?in kendine has yolculuğu karşısında; Avrupa?nın, Kuzey Amerika Birleşik Devletleri?nin, Sovyetler Birliği?nin ve halkların tepkileri ne olabilir? Örneğin İberliler, tam Amerika?ya yaklaşırken birden yön değiştirip okyanusta Latin Amerika ve Afrika arasına doğru yöneldiğinde; ABD Başkanı?nın yumruğu masaya neden vuracaktır? Ya da Avrupa?daki öfkeli gençlik, sokaklarda ?Biz İberliyiz? sloganlarıyla eylemleri tırmandırmışken, acaba gerçekten İberliler?i mi düşünüyorlar ve Avrupa buna nasıl yaklaşıyor? Roman, bu anlamda beşerin uygarlık yolculuğunda zamansal birer öncü mekan olan eski ve yeni kıtaların karakteristik özellikleri hakkında da düşündürücü. Ama ne yazık ki Portekizli yazar, Asya?nın zamanına yetişemeden aramızdan ayrıldı. Saramago bugün hala yaşıyor ve bugünün dünyasında olan bitenleri bir romanına arka plan yapıyor olsaydı, acaba neler yazardı diye merak etmemek elde mi? Bir de Saramago?ya gerçeküstücü derler!…

Anlatının anatomisini çıkarmış
Saramago, fantastik senaryolarını her zaman gerçekle ustaca yoğurmuş bir kalem. Yitik Adanın Öyküsü?nde, buna kendi topraklarının İspanyol yazar Cervantes?ten başlayan çağdaş anlatıcılık geleneğini de ekliyor. İber Yarımadası?nın tarihi ve kültürünü de yedirdiği roman, onlarca farklı okuma yapabileceğiniz bir derya gibi. Yazar burada kendi anlatısının da bir anatomisini sunmuş. Nasıl yazdığını, hangi diyalogu/karakteri/tasviri neden ve nasıl okura sunduğunu da açıklıyor. Böylece, yazar / yazar adaylarının bu gözle de okuyabilmesi için ayrı bir kapı aralıyor.

Var oluşunu bilmek
1969?dan ölümüne değin Portekiz Komünist Partisi üyesi olan yazar, aynı zamanda bir aydın kimliğine sahip olduğunu bilerek yaşamış biri. Belki de o yüzden, 1998?de Nobel Ödülü?nü aldığı zaman, bir röportajda ödülü nasıl değerlendirdiği sorulunca şöyle demiş: ?Hayatımda aldığım en büyük ödül karım Pilar?dır. İşin aslına bakılırsa en büyük devrim aşktır?

Hazır dünya kendi çemberini yineler ve yenilerken, Yitik Adanın Öyküsü?yle biz de, yine insanın varoluşunu, kendini dünya üzerindeki konumlandırışını, topluma, siyasete, bilime, kimliklere, çağdaş yaşama (kent yaşamına, modern uygarlığa) ve Tanrı?ya bakışımızı muzipçe bir sorgulamadan geçirebiliriz. Ama Saramago uyarıyor, ?? çemberlerin kendini nasıl yineleyip durduklarını hala öğrenemeyense insanoğlu, insanoğlu, yalnızca bir kez yaşıyor, bir daha asla.? Zira kendi yolculuğumuzu keşfedip, onu tamamlamak için sadece bir hakkımız var!

Seza Özdemir

Not: Bu yazı, Aydınlık Gazetesi Kitap Eki’nin 29 Mart 2013 tarihli sayısında yayımlandı.

Previous Story

Heba – Hasan Ali Toptaş

Next Story

Homo Ludens (Oyunun Toplumsal İşlevi Üzerine Bir Deneme) – Johan Huizinga

Latest from Jose Saramago

Saramago Okurları Yaşıyor – Zafer Köse

Olay örgüsü gelişirken Saramago ölüyor; bir roman kahramanı değil, bu kez yazar ölüyor. Kurgunun bir parçasına dönüşüyor bu ölüm. Toplantıda, yolculukta, komşulukta… Türlü ortamlardaki
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ