Karl Marx kendini hangi edebi kahramana benzetiyordu

Karl Marx, dava arkadaşı F. Engels?e gönderdiği mektupta kendisini bir hikáye kahramanına benzettiğini yazdı. Marx, hangi ünlü yazarın, hangi eserinin kahramanıyla özdeşleşmişti? Neden kendini ona benzetmişti? Gelin 1867 yılının 16 Ağustos gününe gidelim…

TARİH 16 Ağustos 1867, Londra.

Saat 02.00.

Karl Marx geceleri çalışıyordu hep.

Sadece araştırma yapıp kitap yazmıyordu; 1864?te kurulan “Enternasyonal İşçi Birliği”nin faaliyetleri de zamanını alıyordu. Bu nedenle yazmaya ancak geceleri fırsat buluyordu.

Uzun dönemdir üzerinde çalıştığı yapıtını yeni bitirmişti. Heyecanla, 25 yıldır her fırsatta yanında olan, maddi-manevi katkılarda bulunan dava arkadaşı Friedrich Engels?e mektup yazdı:

“Sevgili Fred…

Kitabımın adını ?Kapital: Politik Ekonominin Eleştirisi? koydum…”

Dört yıldır üzerinde çalıştığı ve yılbaşından beri temize çektiği Kapital?in birinci cildine son noktayı az önce koymuştu:

“Böylece bu bölüm bitmiş oluyor. Bunun olabilmesi senin sayendedir. Benim için yaptığın fedakárlıklar olmasaydı, bu korkunç işi yapamazdım.”

Hastaydı; karaciğerinden rahatsızdı. Bazen iki ay yataktan çıkmadığı oluyordu.

Ama çalışmayı bırakmıyordu.

Çok titizdi; her kitaba ulaşmak, okumak, üzerinde çalışmak istiyordu. Bazen kütüphanelerde bulamadığı kaynaklar için Engels?ten yardım istiyordu:

Engels araştırıp Marx?ın istediği eserleri mutlaka buluyordu: Bu bazen James Edwin Th. Rogers?in “İngiltere?de Tarımın ve Fiyatlarının Tarihi” ya da John Watts?ın, “Sendikalar, Grevler, Makineler, Kooperatif Toplulukları” gibi kitaplar oluyor; kimi zaman da İngiltere parlamento tutanakları ya da İngiliz sanayiinde kadınların ve çocukların durumlarıyla ilgili raporlar olabiliyordu.

Evet, aslında 20 yılı aşkın süredir üzerinde çalıştığı, para-sermaye ilişkisi, emeğin sermayeye bağlılığı, malların dolaşımı, işbölümü, makinelerin kullanımı gibi politik-ekonominin eleştirisini ele aldığı yorucu çalışmasını bitirmişti sonunda.

Sağlığını, ailesini, mutluluğunu feda ettiği; uğruna yoksulluk çekip paltosunu, saatini tefeciye verdiği kitabı çıkıyordu işte.

Ama Karl Marx?ın kafasında bir korku vardı…

Balzac?a hayrandı

Karl Marx, Fransız yazar Honore de Balzac?a hayrandı. Onun kentsoylu düzene yukarıdan bakan, para-zevk ve iktidarın temel amaca dönüştüğü bir dünyayı anlatan eserlerini çok beğeniyor, “İşte gerçekçi yazar” diyordu.

Balzac, 1845 yılında “Gizli Başyapıt” adlı eserini çıkardı. (Bu eser Türkçe?ye tam 100 yıl sonra 1945?te “Bilinmeyen Şaheser” adıyla Nahit Sırrı Örik tarafından çevrildi.)

“Gizli Başyapıt” yazıldığı dönemden başlayarak özellikle sanat dünyasını çok ilgilendirdi. Cezanne, Picasso gibi büyük ressamları derinden etkiledi; üzerinde sanat tarihçileri tarafından çalışmalar yapılan bir yapıt oldu.

Balzac?ın eserinin kahramanı Frenhofer, ressamdı.

Tuvalinde yaratmaya çalıştığı eserinin kusursuz olmasını istiyor; onunla tutkuyla bir aşk ilişkisi yaşıyordu sanki. 10 yıldır atölyesine kapanmış, çileli bir hayatla arayış içindeydi. Resimlerine bağlıydı, sergilemek bile istemiyordu.

Ama bir gün gizli başyapıtını, resimlerine hayran genç bir ressam ile sanatsal bilgilerine güvendiği bir başka ressama gösterdi.

İkilinin resmi hakkında söyledikleri Frenhofer?i çıldırttı. Her iki ressam da uzun uzun tuvale bakıp hiçbir şey anlamadıklarını itiraf etmişlerdi.

Ressam Frenhofer kızgındı; hayal kırıklığına uğramıştı. Anlaşılamamıştı işte.

O gece geçirdiği büyük bunalım sonucu intihar etti.

Ve Balzac hikáyesini böylece bitirdi.

Aslında ressam Frenhofer?in yaratımı, “soyut resim” idi; bu nedenle hem de meslektaşları tarafından bile anlaşılamamıştı!

Araya girip bir not aktarmalıyım: Balzac?ın “Gizli Başyapıt”ı yazdığı 1845?te “soyut resim” nedir bilinmiyordu!

İşte “Gizli Başyapıt”ı sanat tarihi açısından önemli kılan da bu özelliğiydi aslında!

Peki, Balzac bunu nasıl keşfetmişti, bilinmiyor. Eserini yazarken resim teknikleri konusunda bilgi aldığı ressam G. Boulanger idi ve onun da “soyut resim” ile ilgisi filan yoktu.

Bu arada ekleyeyim Boulanger, bizim Şeker Ahmet Paşa, Süleyman Seyid, Osman Hamdi gibi ressamlarımızın da Paris?te hocalığını yapmıştır. Neyse, yok “soyut resim” yok bizim ressamlar diyerek kafanızı karıştırmayalım.

Gelelim Karl Marx?ın, çağının çok ötesinde olan ressam Frenhofer?den nasıl etkilendiğine…

Marx?ın kafasındaki korku

Karl Marx, gerek gündelik gerekse yazı çalışmalarından yorulduğunda evindeki sedire uzanıp beğendiği, hep keyif aldığı Cervantes, Shakespeare gibi ustaların ölümsüz eserlerini okurdu.

Yaşamı boyunca edebi yapıtlarla hep yakından ilgilendi, sürekli okudu.

“Gizli Başyapıt” yazıldığı dönemde Karl Marx?ı da şaşırttı, düşündürdü, heyecanlandırdı.

Balzac?ın bilgece, içten, ironik bu eserini büyülenmiş gibi elinden düşürmeden bir çırpıda okudu. Ve dáhi ressam Frenhofer?ın karmaşık ve sürekli arayış içinde olan ruhuyla kendisi arasında benzerlikler buldu.

Marx da yıllardır kütüphanelere, müzelere, kitaplığına kapanarak Kapital?i kaleme almıştı. Yorulmadan yazılarına eklemeler, çıkarmalar yaparak sürekli değişiklikler yapmıştı.

Yazdıklarının düşüncelerini tam olarak ifade edip etmediğinden emin olamıyor, tekrar tekrar çalışıyordu.

Örneğin: İngiliz çalışma mevzuatına ilişkin yirmi sayfa yazmak için, İngiliz ve İskoç tahkikat komisyonları ve fabrika müfettişlerinin raporlarını bile günlerce arayıp bulmuş ve okumuştu.

Sonuçta çileli, yorucu çalışması sonucu yıllardır çalıştığı kitabı çıkıyordu.

Dáhi ressam Frenhofer gibi devrimci bir arayış içinde olan Marx, yeni sözler söylüyordu; bunlar anlaşılacak mıydı?

Kapitalizmdeki egemen üretim ilişkisini, ücretli emeğin sermaye tarafından sömürülmesini, sermayenin dolaşımını, sermaye-kár ilişkisini vb. insanlar doğru anlayabilecekler miydi?

İçinde kuşku vardı; anlaşılamama kuşkusu. Tıpkı çağdaşları; Goethe, Schiller, Beethoven, Stendal, Gogol, Puşkin, Goya vd. olduğu gibi…

?Balzac?ı okumalısın

Karl Marx, Engels?le her sırrını, duygusunu paylaşıyordu.

Mektubunda Balzac?ın “Gizli Başyapıt” kitabını mutlaka okumasını önerdi.

Çünkü ruh halini ressam Frenhofer?e benzetiyordu!

Frenhofer ile yaşamında benzerlikler olsa da Marx bilim adamıydı ve bu nedenle daha gerçekçiydi.

Marx, Engels?e yazdığı mektupta şöyle diyordu:

“Zavallı ressam. Mükemmelliği ararken, kendi sanatını öldürdü. İnsan gerektiği yerde durmasını ve noktayı koymasını bilmeli, değil mi? Mükemmel, iyinin düşmanıdır. Balzac?ın, yaptıklarıyla hiçbir zaman yetinmeyen kahramanının ruhunu anlıyorum ben.”

Engels, “Gizli Başyapıt”ı okudu mu; üzerinde bir daha konuştular mı bilinmiyor. “Seçme Yazılar” adlı eserde bu konuyla ilgili sadece Marx?ın mektubu var.

Ama Marx?ın Kapital?i bitirdiğinde başta Engels olmak üzere yakın dostlarına okuttuğu bilgisi var.

Genç ressam Porbus, ustası Frenhofer?in tablosundan hiçbir şey anlamamıştı. Oysa Engels, ustası Marx?ın yazdığından çok etkilendi.

Frenhofer?in başına gelen Marx?ın başına gelmedi.

Ancak Marx bilim adamıydı; akademik formasyonu vardı; doçentti. Bu nedenle felsefi ve ekonomik terimleri sık kullanan Marx?ın dili ağırdı; düşünceleri insanlara karmaşık geldi ve bu nedenle Kapital zor okundu. Diğer yandan Kapital, içerik, ansiklopedik zenginlik, bütünlük, mantık ve vuruculuk bakımından övgüyü hak etmişti.

Gerçekçi Marx ile öykü kahramanı Frenhofer?in yazgısı ayrıydı artık.

Soner Yalçın
hurriyet.com.tr, 12.10.2008

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir