Sovyet yazar Yuri Oleşa, Kıskançlık adlı romanını 1927 yılında yayımladı. Bu roman ilk kez dönemin Sovyet edebiyat dergisi Bakir Kızıl Topraklar?da yayınlanır ve oldukça övgü toplar.
(…) Stalin?in 1934?teki Yazarlar Birliği kongresinde yazarlar için kullandığı meşhur tanımlama ?insan ruhunun mühendisleri? kavramının yaratıcısı olan Oleşa bu romanla devrimin ilk yıllarında yaşanan ciddi değer çatışmalarını Sovyet toplumunun sıradan karakterleri üzerinden verir. Dönemin iç savaş kahramanlarını konu edinen ve doğrudan siyasi mesajlar içeren romanlarının aksine alegorik bir yapı kuran yazar dönemin çatışmalarını kendince somutladığı ?kıskançlık? kavramı ile anlatır. Yazarın bu üslubu ölümünden sonra, açıkça Sovyet yanlısı bir mesaj içermeyen her Sovyet yazarını Batı?nın sığ bir okumayla ?aslında gerçekten söylemek istediklerini ağır sansür koşulları yüzünden söyleyemediği için bu yolu seçmiştir? safsatasına meze yapılmaya çalışılmıştır. Halbuki meselenin özü yazarın yeni bir toplumsal yapılanmanın eşiğindeki Rusya?yı ve onun bağrındaki tarihsel-sınıfsal kökenlere dayanan çatışmaları en iyi nasıl söze dökebileceği sorunudur. Öte yandan aksine yöndeki bir yoruma bu kadar açık olmasa yazdıkları dönemin önemli Sovyet edebiyatçılarının, Lunaçarski?nin övgülerine mazhar olamazdı. Gelelim kitabın kendisine.

Kahramanları, karakterlerinin işlenişi açısından oldukça ilgi çekici olan romanda Andrey Babiçev, erken dönem Sovyet insanın tipik bir örneği ve 1920-30?lu yıllar arası Sovyetlerde beslenmenin toplumsallaştırılması adına atılan önemli adımlardan biri olan ?mutfak-fabrika?ların birinin yöneticisi olarak sunuluyor. Bu ortak yemek girişimi 1930?lara kadar kendine özgü mimari yapılar içerisinde gerçekleştirilmiştir. 20?li yılların yeni bir yüzyıla dünya ölçeğinde bir paylaşım savaşı ile giren ve sonucunda ortaya çıkan işçi devletini bir türlü içine sindirememiş emperyalistlerin, bu ilk işçi devletini ellerine geçen her fırsatta aşağılamaya ve küçük birer tepecik olan o boş gururları ile küçük görmeye devam ettikleri bir dönem olması akıllarda tutulmalı. Sovyet insanın o günlerdeki makineleşmeye ve üretime yönelik aşırı vurgusunun oldukça nesnel temelleri vardı. Karşıtını Nikolay Kavalyerov?da bulan Babiçev karakteri bu karşıtı olmaksızın düşünülemez, anlamlandırılamaz; aksi takdirde oldukça tek yanlı bir karakter görünümü ortaya çıkacaktır. Devrim öncesinde sıradan bir kürek mahkumu olan Andrey Babiçev, kişisel tatminini kitlesel ölçekte gıda üretimine var gücüyle katkı koymakta buluyorken, kendi kişisel ünü adına olmayacak hayallerin peşinde koşan, yaratıcılığının ve özgünlüğünün kısıtlandığına körü körüne inanmış ve bu nedenle hiçbir iş tutmayan bir Kavalyerov yaratılmıştır.

Özellikle romanın ilk bölümlerinde yüklü bir mizah duygusu ve ironiyle hicvedilen durum şudur: Andrey Babiçev bir gece sokakta sarhoş halde yatarken bulduğu Kavalyerov?u evine alır, yukarda anlatılan toplumsal rolü gereği yükselen değerlerin temsilcisi olan Babiçev?i tarifsiz bir sıkıntı haliyle kıskanmaktadır Kavalyerov, öyle ki kendisini Babiçev?de insani bir kusur bulmaya adayışına okurun kahkahalar atarak eşlik etmemesinin neredeyse imkanı yoktur. Bu kıskançlık onu Andrey?in abisi olan ve yeni çağa karşı çıkan İvan Babiçev?e yaklaştırır, hatta yaklaştırmak ne kelime, mahkum eder.

Fazla ayrıntıya girmek istemiyorum ancak değinmeden geçemeyeceğimi düşündüm. 44. sayfada verilen sahnede Kavalyerov?un tepkileri genel olarak yakın dönem Türk soluna, onun Sovyetlere bakış açısına nasıl da benziyor; kıskanıp söylenen, oturup bira içen, tembel ama büyük hayalleri, ütopyaları olan, ayaklarını bastığı Doğu?nun sınırlılığı ile yakınıp Batı?ya kapağı atamamışlığın hayal kırıklığıyla ezilen solcular.

?Öfkeden çılgına dönüp onlardan uzaklaştım. Bir büfede oturup tarlalardan esen rüzgara karşı bira içtim. Rüzgarın oturduğum masanın örtüsünün uçlarındaki zarif süslemeleri havalandırmasını seyrederek, biramı yudumladım.?

Aslında kitabın düğümü ve tüm başarısı çizilen karakterler üzerinden yansıtılan Sovyet toplumunun geçmişe ve geleceğe açılan yanlarının irdelenmesinde yatıyor. İki ana bölüme ve her biri kendi içinde alt kısımlara ayrılmış romanın ilk bölümünde Andrey Babiçev, onun hayatı ve oğlu yerine koyduğu kitabın gerçek ?yeni insan? tiplemesi Volodya. Volodya tam anlamıyla yeni insan, teknikçi, öğrenmek için deli oluyor, 1920?ler küçümsenen bir devrimin insanlarının kendini ispatlama çabasının yılları… Bunun karşısında İvan?ın geri çağırmak istediği eski çağa, kapanan çağa ait duygular. İvan kendisini yeryüzünün son hayalperesti olarak tanımlıyor, eski insani tutkuların son geçit törenini tertipleyecek. Eskinin parçası olan önündeki çağı kıskanıyor, hem taparcasına seviyor hem nefret ediyor.

?…evet, kıskançlık. Burada bir dram sahneleniyor olmalı, tarih tiyatrosunun o büyük dramlarından biri, insanda gözyaşı, heyecan, merhamet ve öfke uyandırması gereken dramlardan biri. Siz, kendiniz farketmeseniz bile, tarihsel misyonun taşıyıcılarından biri olmuşsunuz. Siz, deyim yerinde ise, bir pıhtısınız. Siz can çekişen çağın kan dolaşımındaki kıskançlık pıhtısısınız. Can çekişen çağ gelecek çağı kıskanıyor? diyor İvan Babiçev.

Bu denli güçlü bir ironiyle yakalanan zaman elbette durup kalmıyor. Yok yere haksızlığa uğradıklarına, kendilerinde gizli bulunan tüm asil ve insani duyguların yeni çağ tarafından hoyratça yok sayıldığına içerleyen bu iki kafadarın giderek birbirlerinin fantezilerine mahkum hale gelmelerini sayfalar boyunca izlerken yazarın Dostoyevski?nin Yeraltından Notları?na ne denli yakınsadığını farketmemek elde değil. Haliyle ikisinin de sonu yaşlı bir dulun yatağını ortaklaşa paylaşmak oluyor.

Kitabın sonlarında yer alan bir pasaj, ?bir çağ kıskançlığı?nı daha fazla taşıyamamanın itirafı olarak alınabilir:
? Valya, çıkar gözlerimi. Kör olmak istiyorum, diyordu soluk soluğa, hiçbir şey görmek istemiyorum: Ne çayırı, ne dalları, ne çiçekleri, ne şövalyeleri, ne korkakları, kör olmam lazım Valya. Ben hata yaptım, Valya… Ben bütün duyguların öldüğünü sandım-sevginin, kendini adamanın, şefkatin… Ama hepsi duruyor Valya… Sadece bizim için yok, bizim payımıza sadece kıskançlık düşüyor… Çıkar gözlerimi Valya, kör olmak istiyorum…?

Son zamanlarda Sovyet edebiyatının bu ilk yıllarının ürünlerine dair yeni ve hakiki bir şeyler yayınlanmamış olmasının eksiğini fazlasıyla gideriyor ?Kıskançlık?. ?Çizgi dışı? bu Sovyet yazarının oldukça etkileyici romanı ilgiyle okunmayı hak ettiğine inanıyorum.”
Yazının yazarı: Utku Kavasoğlu – http://haber.sol.org.tr/okumaodasi/5228.html

Yazar Hakkında kısa bilgi
Yuri Oleşa, 1899 yılında Ukrayna?nın Elizavetgrad kentinde doğan gazeteci, yazar ve oyun yazarı orta sınıf bir aileye mensuptur. Karadeniz kıyısındaki Odessa?da büyüyen yazar, burada edebiyat çevrelerine katıldığı Novorossiki Üniversitesi?nde hukuk eğitimi alır ve ardından ailesinin monarşi yanlısı eğilimlerinin aksine 1919 yılında Kızıl Ordu?ya katılır. 1922 yılında Moskova?ya yerleşip edebi çalışmalarına başlayan Oleşa, ilk hikayesi olan ?Melek?i yazmış ve demiryolu işçilerinin çıkardığı Gudok adlı dergide çalışmaya başlamıştır.
Yazdığı çok sayıda öykü ve oyuna karşılık Rusya çapında tanınmasına neden olan iki eserden bahsedebiliriz. Bunlardan ilki 1924 yılında yazdığı ve Alaksey Batalov?un 1967 yılında filme çektiği Üç Şişman Adam adlı masalı olmakla birlikte kendisine asıl edebi başarıyı getiren 1927 tarihli Kıskançlık romanıdır.

“Yirminci yüzyıl Rus edebiyatının en önemli eserlerinden biri sayılan Kıskançlık’ta, dönemin Sovyet düzeninin metaforu yaratılmış, Sovyet Rusya’nın ilk yıllarındaki çarpışan değerlerinin ileriye dönük bir portresi çizilmiştir. Oleşa’nın dışavurumcu üslupla yazdığı ve toplumsal gerçekçilik ekolünden oldukça farklı duran bu romanı Nabokov ve Bulgakov’un yapıtlarıyla karşılaştırılmıştır.
Oleşa’nın başyapıtı Kıskançlık’ın kahramanlarından Nikolay Kavalyerov, devrim kahramanı olan, bir yiyecek şirketinde müdürlük yapan ve yükselen kuşağı temsil eden Andrey Babiçev’i kıskanmaktadır. Kendi kişisel ününün peşinde olan Kavalyerov, Andrey’in kardeşi olan ve yeni çağa karşı çıkan İvan’la işbirliği yapar. Ancak planları başarılı olmaz. Sıradan insanın içini kemiren kıskançlık duygusunu somutlaştıran Kavalyerov, sistemin çarkları arasında kendi yaratıcılığına özgürlük tanınmadığını düşünen İvan Babiçev, sistemin ta kendisini temsil eden Andrey Babiçev gibi unutulmaz karakterleriyle, Kıskançlık, usta işi bir üslupla işlenmiş, müthiş bir ironiyle bezenmiş, insan psikolojisinin derinlerine inerken toplumsal taşlamaya da yer veren bir eser. Kıskançlık ilk kez Türkçede.” Tanıtım Yazısı

Yuri Oleşa; Kıskançlık
Çeviren: Sabri Gürses
Merkez Kitaplar
Basım Tarihi : Kasım 2007

Previous Story

Yatak – Yaşar Kemal

Next Story

Dönüş – Cemil Kavukçu

Latest from Romanlar

Sarsılmak – Zafer Köse

Sarsılmak, derin ve katmanlı bir roman. Gündelik dilin nüanslarını yansıtan akıcı bir dille yazılmış olması da önemli.Zafer Köse sadece bir depremi değil, toplumsal ve
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ