Kıskanmak – Nahid Sırrı Örik

Kıskanmak, Nahid Sırrı Örik’in ilk romanıdır. Roman kitap halinde basımından önce, 1937 yılında “Kıskançlık” adıyla Tan Gazetesinde tefrika edildi. Kitap olarak ilk defa, 1946 yılında Hilmi Kitabevi tarafından “Türk Romanları Serisi”nin ilk kitabı olarak basıldı. Yönetmen Zeki Demirkubuz, Kıskanmak romanını 2009 yılında sinemaya uyarladı.

(*) Kıskanmak?ı daha evvelden okumak ister miydim? Bir vesile ile okumuş olmam gerekirdi ancak şimdilerde okuyabildim. İyi ki de böyle olmuş. Kim bilir belki de tam olarak okumuş saymayacaktım kendimi. Şimdiye kadar okuduklarımı bir türlü tam okumuş saymadığım gibi. Belki de her on yılda bir yenilemek gerek okumaları. Zamana meydan okuyarak, yeniden, yeni algılar ve değerlendirişlerle okumak gerek. Farklı zevkler, yeni ayrıntılar için de gerekli. Elimdeki kitap 1946?da, Kenan Matbaasında ve İstanbul?da basılmış. Yazan: Nahid Sırrı Örik, Yayan: İbrahim Hilmi. Türk Romanları Serisi?nin ilk kitabı. Hilmi Kitabevi, İstanbul-Ankara Caddesi No.62. İç kapakta bilgiler tekrar verilmiş; ilk tabı 1946, Naşiri: İbrahim Hilmi. Demek ki, yayıncı ismi vaktiyle ?yayan? şeklinde de kullanılmış. Bu ayrıntının bir değeri var mıdır acaba? Ve en arka kapakta Fiatı 125 kuruş yazıyor. 176 sayfalık kitabın her bir sayfası buram buram eskimezlik kokuyor . SON- yazısının hemen altında, nedense, son, büyük harflerle yazılmış. Belki sinemadan bir iz düşüm. Ve köşeli parantez içinde, not: Bu roman 1937 yılında (Tan) gazetesinde tefrika edilmiştir, yazıyor…
Nahid Sırrı, daha romanın ismiyle beraber yazmak istediği asıl şeyi dışa vuruyor. Yeteneği oldukça ileri bir yazarın bu ismi bilerek seçtiğini düşünmek pekâlâ mümkün. Her şeyi özellikle çırılçıplak bırakmak isteği belli ki onda tutku. Son yıllarda, Kıskanmak üzerine hayli yazı kaleme alınmış, incelemeler yapılmış. Bu şüphesiz eserin değeriyle ve yazarla çok yakından ilgili. Ve bu ilgiler kurulmaya çalışılmış. Fakat hiçbir ilgi kitabın kendisi kadar yerli yerine oturabilir mi? Nahid Sırrı, hemen tamamı, olumsuz tiplerden oluşan ve merkezinde Seniha bulunan romanında, devrine göre çok yeni ve yaratıcı bir yaklaşım sergilemiş. Keats?in ?sanat olumsuz bir yetenektir? sözü, bir adım öteye taşındığında, ?olumsuzdan ve kötüden? çıkarak hayatı yazmak da mümkün diyebiliriz Kıskanmak?ı değerlendirirken. Öyle ki, roman boyunca, bir tek bile iyi ve olumlu bir insanla karşımıza çıkmaz Nahid Sırrı. Romanı dayanak aldığımızda, biyografide değil, romancılıkta aramalıyız bunun değerini ve kaynağını. Seniha, roman boyunca altı çizile çizile didiklenen ?geçkin kızlık?tan, ?ihtiyar kızlık?a evrilinceye kadar ?kıskançlık ateşi?nin mahkûmu değil varlık haline dönüşmüş insan görünüşüdür. Kıskançlık çok kökten beslenip geldiği iktidar tutkusuyla can bulur onda. Hislerini çok iyi gizleyen bu geçkin kız, abisinin hayatı uğruna kaderi ters yüz edilmiş gibi gözükse de aslında çok daha esaslı bir dertle malul olmuştur; çirkinlik kompleksi. Kader ona bir kez dokunmuş , kendi mutluluğunu başkalarının mutsuzluğunda arayan gizli bir canavara dönüştürmüştür onu. Ve asıl sorulması gereken, romanın yazıldığı tarihsel süreçte ?Seniha?nın kim olduğudur. ?Alabileceği intikamın lezzetin uzun uzun tahayyül edip, bu lezzetin hazzını ürpere ürpere tadanlar? kimler olmuştur yakın tarihte.
Romanın tek aksayan tarafı, bitişe yakın Seniha ile Mükerrem?in gemide karşılaşmaları gibi gözükse bile, Nahid Sırrı, ölümsüz bir tip armağan etmiştir edebiyatımıza. Onun ismi Seniha?dır. Ki, romanda sık sık kendisiyle cebelleşir. Dalgalı ve çok derin denizler gibi renkten renge girer. ?Çirkin olmasaydı bütün hayatını kemiren kıskançlık hissini bu kadar şiddetle duymayacak? bu kadın, kardeşinin en sancılı anında ?elektriklerin parıltısında bir ızdırap canlandığını, yandığını görür. Pencerelerin aydınlığına, gözleriyle okşayarak bakar ve kardeşinin katil olmasını özellikle ister?..Ve ne ilginçtir ki, okuyucuya bir kez bile düşmanlık duygusu geçirtmez yazar, kötülükten merhamet yaratır. O Seniha ki, kafasında kardeşi Halit?in cinayetten dolayı ne kadar hapis cezası alacağını hesaplarken, ?Beş sene.. Beş sene de yüreği pek memnun etmeyecek bir rakam değildi? diye iç geçirecektir.
Yazarın kurguyu çok önceden çözmüş zekâsı bir tesadüf sayılamaz. Nahid Sırrı, zaman kadar mekanı karakterlerinin zihninde geri dönüşlerini hissettirmeden güncelleştirmeyi başarır. Kurgu sayesinde, hem hızla ileriye doğru akıcılık kazanır hem de psikolojik derinlik metinsellikten kurtarılarak akışını hızına bırakılır. Taşra, yer yer doğal peyzajlar halinde romana yansısa da yazarın asıl maksadı bir devrin ruhudur. Ve belki de alttan alta şunu fısıldar, ?tutku her şeydir?.
Zeki Demirkubuz?un bugünlerde gösterime giren sinema filmiyle birlikte yeniden okunmalı Kıskanmak. Romanların pervasızca dizilere kurban verilişi de unutulmadan. Ve elbet, son baskıları Oğlak Yayınevi?nce yapılan Nahid Sırrı kitaplarını bulmanın daha kolay olduğunu unutmadan.
(*) Ömer Erdem’in 06/11/2009 Tarihli Radikal Gazetesi Kitap Eki’nde Yayınlanan Yazısı

Tanıtım Yazısı
“Kıskanmak… Seniha’nın yüreğinde ilk beliren, kendisini ilk duyuran ve hemen her gün daha fazla gelişip büyüyen his bu olmuştu. Halit’le aralarında sekiz yaş vardı ve onu kıskanmadığı bir zamanı hiç bilmiyordu. Hayatının en eski, en bulanık ve silik hatıraları arasında bile bu kıskançlık her şeye hükmeden bir yer tutuyordu. Hayal meyal hatırladığı zamanlarda da herkes kendisinin kara kuru, Halit’in ise beyaz, sarı saçlı ve mavi gözlü olduklarına bakarak, ‘Bu kız, o oğlan olmalıydı’ demişler, hep ağabeyini okşamışlardı. Bu okşayanlar, bu sözleri söyleyenler kimlerdi? Hemen hiçbirini hatırlayamadığı halde söyledikleri sözleri ve o okşamaları hiç unutmuyordu. Çirkinlerin sevilmemeye ve güzeller için feda edilmeye mahkûm bulunduklarını Seniha pek küçük yaşından itibaren bilmiş, anlamıştı.(…) Yaşı artık otuza pek yaklaşan bu kızın da kendisi gibi bir eti ve âsabı olduğunu, bu et ve âsabın da buhranlarla kıvranması ihtimalinde bulunduğunu ise hiç ihtimal etmiyor, kızkardeşini bir kocaya vermek düşüncesi hatırına bile gelmiyordu. (…) Ağabeyinin çılgın eğlence saatlerinden sonra bitap uyumak üzere evine döndüğü gecelerin ertesi günleri, Seniha onun kahvaltısını hazırlayarak götürdükçe çok kere kendisini uyanmamış bulurdu. Ve bazan başucunda bir dakika durur, Halit’in yarı açık kalmış dudaklarının ancak birkaç saat evvel verdikleri ve aldıkları buseleri kinle, kıskançlıkla, hicapla, nefretle hem de ihtirasla düşünürdü. Ve yüz erkeğin kollarında geçmiş, erkeğin ve zevkin her çeşidini görmüş kadınları belki çıldırtabilen bu erkek vücuduna karşı o kadınların duydukları ihtirasları ve bu erkek vücudundan aldıkları zevkleri düşüne düşüne, bunları düşünmek vaziyet ve mecburiyetinde kala kala, Seniha’nın tahteşşurunda belki çok karışık ve çok gizli buhranlar da olurdu. Ve belki ağabeyine kininin en kuvvetli sebeplerinden biri, ihtimal ki unutmak istediği bu buhranlara istemeyerek dahi olsa düşmesine böyle sebebiyet verişiydi.” Sultan Hamid Düşerken romanının yazarı Nahid Sırrı Örik’in “kıskançlık” kavramı üzerine yazdığı ve (belki de) dünya da başkahramanı “negatif” olan tek roman.

Kitabın Künyesi
Kıskanmak
Nahid Sırrı Örik
Oğlak Yayıncılık
Basım Tarihi : 08 – 2003
Sayfa Sayısı : 248

Kıskanmak Filmine Dair
Senaryo ve Yönetmen: Zeki Demirkubuz (Nahit Sırrı Örik’in aynı adlı romanından)
Kurgu: Zeki Demirkubuz
Görüntü Yönetmeni: Emre Erkmen
Sanat Yönetmeni: Nilüfer Çamur Giritlioğlu
Ses: Murat Şenürkmez
Oyuncular: Nergis Öztürk, Serhat Tutumluer, Berrak Tüzünataç, Bora Cengiz, Hasibe Eren, Nihal Koldaş, Ferdağ Işıl, Mustafa Uzunyılmaz, Reyhan İlhan, Serdar Orçin, Rafi Emeksiz, Birsen Dürülü, Yeşim Gül, Şule Demirel, Can Anamur, Hatice Aslan (Konuk Oyuncu)

Yapım: Türkiye
Yapımcı: Zeki Demirkubuz, Zafer Çelik
Yerli Film, Mavi Film
Yapım Yılı: 2009

HD-35 mm / Renkli / 96 dakika / Format: 2.35
Makara Sayısı: 5
Footage: 2650
Ses: Dolby Surround

Öykü
1930lar, Zonguldak… 29 Ekim gecesi Cumhuriyet balosu yapılmaktadır. Bu küçük, sıkıcı kömür kentine iki ay önce taşınan maden mühendisi Halit, eşine az rastlanır güzellikteki karısı Mükerrrem, Halit?in kız kardeşi ve sığıntısı Seniha da davetlilerin arasındadır. Kentin en zengin ailesinin oğlu Nüshet, Mükerrem?i dansa kaldırdığında, oturduğu kuytu köşeden onları gözleyen Seniha, yengesinin bu kız gibi güzel çocuğa karşı koyamayacağını hemen farketmiş, Tanrı?nın onu çirkinliğin yazgısına boyun eğen olmaktan, güzelliğin kaderini çizen mertebesine yükseltmeye karar verdiğini o anda anlamıştır.

Yönetmenin Sözü
Kıskanmak romanı her ne kadar çirkinlik, güzellik, kıskançlık, tutku gibi insanlık temalarının üzerinde oturan bir öykü gibi görünse de, onu temelde insanın yazgısı ile ilgilenen bir hikaye olduğu için filme almayı düşündüm. Yazgısı, tanrı vergisi çirkinliği tarafından belirlenmiş Seniha?nın,bu yazgıya boyun eğen olmaktan çıkıp, nefret ettiği güzelliğin kaderini yazan olmaya doğru gidişinin öyküsü, insan ruhuna dair çok az anlatılmış öykülerden biri olduğu için ilgimi çekti. Güzelliği çirkinlik tarafından sorgulayarak ve bunu sakınmadan, soyunarak anlatatan bir öykünün ise insanın acılarını anlamak ve anlatmak çabasına bir katkı sunacağını düşündüm.

Nahit Sırrı Örik?in bu romanını ilk okuduğumda yukarıda sözü edilen durumla ilgili içerdiği derin gözlemler, karakterleri oluştururken klişelere başvurmamış oluşu, bunların anlatımında taraf olmaması, en trajik olayları bile sunarken gösterişin, büyüklenmenin tuzaklarına hiç düşmemesi ve basitliği, sadeliği hiç elden bırakmayışı hemen dikkatimi çekmişti. Bir tür öykü anlatma ahlakı olduğuna da inandığım bu yaklaşımlardan, öykünün ve olayların Cumhuriyetin ilk yıllarında geçmesine rağmen, zamanın gerçekliği dışında dönemi nerdeyse yok saymasından ve insan ruhunun evrim geçirmeyen?hiç değişmeyen? varlığını sanat yapıtı üretmek adına bile bozmayan tavrından ayrıca etkilendim. Çünkü bu açıdan bakılınca, insanlığın yazgısının, ruhsal gerçekliğinin hiç değişmediği, değişenin yalnızca fiziksel gerçekliğin olduğu çok açık. Ve Hamlet hâlâ bugünün hikayesini anlatıyorsa, Nahit Sırrı?nın bu bakışı çok doğru.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir