Kitap Hediye Kitap – M. Şehmus Güzel

Yeni yıl yaklaşıyor. Herkes, veya herkese yakın herkes, köşe bucak, dükkan, pazar, süpermarket, alçak-market, hediye arıyor. Elbette hediye vermek alışkanlıkları ve böyle sevimli bir işi yapacak olanakları olanlar. Ama gelin açık konuşalım, bugün hediye sunmak, sevdiğimiz birini memnun etmek, gönül almak için bütçemizi yerle yeksan etmemiz de şart değil. Kimse de bizden veya sizden böyle bir şey istemiyor. İşte bir kutu kibrit veya iki yüz gram leblebi, üç portakal veya beş muz. Bir ekmek ve bir kitap öncelikle ama. Evet bir ekmek ve bir kitap mutlaka. Evet evet kitap hediyelerin en iyisi olabilir. Kitaplar çünkü her bütçeye uygun fiyatlarıyla herkese ve her keseye fazla yük olmadan hediye verilecekleri memnun etmeye aday en cici şeylerdir. Kalıcı olmaları da çabası.

Noel kutlayanlar için ise 24 Aralık son gün : Çocuklara, sizinkilere ve akrabalarınkilerine, hediye almak için son saatlerdeyiz. Hatta kimi açıdan uzatmaları oynuyoruz. Yılmaz Güney?in başka bir konuda söylediği gibi « tedbiri elden bırakmayanlar » için değil, ama yumurtanın kapıya gelmesini bekleyenler için evet uzatmaları oynuyoruz.

Noel için bir parça geç bile olsa yeni yıl için hiç geç değil. Ve o nedenle herkesin kesesine de yük olmayacak cinsten birkaç hediye önermek istiyorum. Elbette kitaplardan seçtim hediye önerilerimi. Bilinen, ustalarımızın, en iyi ve en büyük yazarlarımızın kitaplarını, yeni yayınlanan kitaplarını önermeyeceğim. Onların buna gereksinimleri olduğunu da sanmıyorum. Dahası tereciye tere satılmaz. Ama şimdiye kadar kendi köşemizde, insanokur.org sitesinde, arada bir tavsiye ettiğim birkaç kitaba birkaçını daha eklemek istiyorum. Genç, yetenekli ve önümüzdeki dönemde mutlaka yazıma devam edecek yazarların, kadın ve erkek kalem ustalarının eserlerine öncelik vererek, işte bir demet sunuyorum :

Doğan Özgüden : ?Vatansız? Gazeteci, 2 Cilt, Belge Yayınları, İstanbul, 2010 ve 2011. Değerli yazar, gazeteci, gazetecilikte epey yol ve yöntem yaratmış, görmüş ve geçirmiş, en demokrat, en yurtsever kalem ustalarımızdan Doğan Özgüden aynı zamanda şanslı bir insan: Sadece bir örnek vereceğim : 27 Mayıs 1960 askeri darbesi yapıldığında cuntanın başına getirilmek istenen ve bunu kabul eden Cemal Gürsel ile Ankara?ya hareket ederken İzmir Havalanında görüşmesi ve el sıkışması. Fotoğrayıfla ispatlı. Bu bir örnek. Demiryolu emekçisi bir babanın oğlu yazdıklarıyla yakın siyasi tarihimize, bilinmeyen yönleriyle ve birçok açıdan, ışık tutuyor. Paris ve Brüksel günlerinde mücadeleyi birlikte yürüttüğü dostlarından da söz ederek. Okunmasa olmaz.

Deniz Günal : Işıltılı Venüs, İletişim Yayınları, İstanbul, 2004.
« Batı Trakya?dan, darbe sonrası Ankara?sına uzanan bir aşk hikâyesi. Baskı ortamında insanların sarıldıkları tek şey sevgileri. Yoğun siyasi gündeminden arındırılan ODTÜ?de önce sönüp, sonra aşkıyla ışıldayan Venüs … »
« Âşık olmak için insanın karşısındakinden neler beklediğini bilmesi, hiç değilse hissetmesi gerekmez mi ? Tamam aşk sevilme beklentisidir ama sevginin sunuluşu değil midir asıl önemli olan ? » Herkes yanıtını kendi vermeli derim. Kitap sunmak ta bir aşk belirtisi olur en iyi tarafından. Hele böyle bir kitap sunulunca.

Deniz Günal?ın Dağ Çiçekleri isimli (Artshop, İstanbul, 2010) ikinci romanında ise Bitlis?in Hizan nam dağ köyünde bir öğretmen, bir imam, heybelerine kitap koyup keçi gütmeye çıkan genç kızları bulacaksınız.

Keyifli ve yer yer hüzünlü bir memleket manzarasıdır bu. Çobanlık yapan kızların varlığı da burada es geçilmemeli. Bütün sermayesi sürüsü olanlar için çobanlık çok önemlidir ve bu işte bile kadınların, kızların da « Biz de burdayız ! » demeleri vurgulanmayı hak ediyor. Osman Şahin daha önce kadınların çobanlık yaptığından söz etmişti. Hele genç kızların. İşte Toroslar?ı ve o coğrafyanın insanlarını anlattığı Son Yörük?ten birkaç satır :

« Genç kızlar, tek başlarına kocaman bir sürüyü önlerine katarak, sırtlarına yün keçeden kepeneklerini geçirerek sabaha kadar dağların, ormanların gizemli karanlıklarında yayılıma çıkarabilirler sürülerini. Çoban kızlara kimse bir şey yapmaz, yapamaz. »
( Bilim+Gönül Yayınları, İstanbul, 2011, s. 54.

Son Yörük yıllar önce makale biçiminde sunulmuştu. Bu kez Osman Şahin?in 40. Sanat Yılı Armağanı olarak hazırlanan ve aynı adı taşıyan eserde yer verilmiştir.)

Birkaç hafta önceki yazılarımdan birinde değindiğim Anjel Dikme?nin Kimlik İstemem (Red Yayınları, Diyarbakır, 2011), Mustafa Çakar?ın Sessizliği Giyindi Oda (Etki Yayınları, İzmir, 2011) ile Müslüm Yalçın?ın Sabah Yıldızı (Ütopya Yayınları, Ankara, 2011) isimli çalışmalarını bu vesileyle de önermek isterim.

Masis Kürkçügil : Tarih ve Siyaset Sarkaçında, Yazın Yayıncılık, İstanbul, 2010. Geçmişimizden günümüze ülkemizde sol içindeki ve sola yakın çevrelerdeki her türlü tartışma konusunda epey değişik, ortak paydası açılımcı ve demokratik olan makalelerden derlenen bu yapıt es geçilmemesi gerekenlerden. Tarihin yazılışından, tarihle siyaset ilişkilerine, resmi tarihin kilim altına süpürdüklerine ince ve kimi zaman alaylı vurgularla ve bilinenlerden farklı bir üslupla kaleme alınmış olmasıyla beğendiğim bir yapıt. Gelecekten umutlu olmamız için de kapıları ve pencereleri açık bırakıyor. Bu da hoş. Yenildiğini sananların hele mutlaka okuması lazım. Çünkü maç henüz bitmiş değil yoldaşlar !

Hüseyin Aykol : Bölüne Bölüne Büyümek, Türkiye?de Sol Örgütler, Genişletilmiş 2. Baskı, Phoenix Yayınları, Ankara, 2010. Masis Kürkçügil?in yapıtından sonra meseleyi yaşanmışlarla, kendi tarihiyle ve varlolmuşlarla irdelemek için okunmalı. TKP?den doğan siyasi partilerle FKF?den çıkanlar ve bunların birbirleri arasındaki ilişkiler, git-geller, son derece ayrıntılı bir biçimde sunuluyor : Kapaktaki ve ek olarak sunulan « Türkiye solu soyağacı » başlıklı « hediye »de/ekte mükemmel bir biçimde takdim ediliyor, basbayağı ciddi bir çalışmanın ürünü olduğu kesin. Kitap sadece solu değil neredeyse bütün siyasi partileri içermeye çabalıyor. Kitapta verilen bilgiler ansiklopedik, kısa, kimi kez çok kısa, umduğunuz kursağınızda kalıyor olsa bile ve hatta bilgiler kimi kez yetersiz olsa bile yine de bu çalışmayı es geçmeyelim. Kitabın hazırlanmakta olan yeni baskısında eksiklerinin giderileceğini umuyorum. Bilgiler birkaç kaynaktan karşılaştırmalı ve derleyici biçimde biraraya getirilmeli ve sunulmalı. Tek kaynakla yetinilmemeli. Devrimci liderlerden yaşam öykülerinin yer alması gereken daha birçokları var, onlar da anlatılmalı. Siyasi partilerin sınıflandırılmasında siyasetbiliminin klasik siyasi yelpaze yönteminin uygulanması ve bunun tarihi süreç içinde sunulması daha yararlı olacaktır sanıyorum. Aşırı sağın ve ırkçıların 19. yüzyılın sonundan ve 20. yüzyılın başından 21. yüzyılın başına nerelerden, nasıl ve hangi siyasi oluşumlardan geçtikleri örneğin daha açık bir şekilde sunulabilir. « Sol »un sınırları daha iyi çizilebilir. « Sol » içinde sosyal-demokrat, sosyalist, komünist ve ihtilalcı ayırımı daha açık ve siyasetbilimine daha uygun tanımlama(lar) ile sunulabilir. Böylece « hangi sol » sorusuna da yanıt vermemiz kolaylaşır. Bir de mümkün olursa yeni şeyler söylemek, kaynakçada belirtilen kaynaklardaki orijinal noktaları öne çıkarmak gerekiyor. Örneğin kaynakçada yer alan Tarık Zafer Tunaya?nın bu konudaki temel eserleri ile Mete Tunçay?ın derin araştırma ve uzun ömürlü emek ürünü yapıtı daha iyi değerlendirilebilir. Kaynakça yazarların soyadına göre dizilebilir …

Siyasi roman, inceleme, araştırma, anı ve derlemeler yerine, kendinize uygun öykü ve romanlar seçmek isterseniz Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Osman Şahin, Bekir Yıldız eserleri hemen ilk akla gelenler. Şairlerden ise Bejan Matur?u bilhassa tavsiye ederim, Yılmaz Odabaşı?nı da. İsimlerini anmadıkların unutulduklarını sanmasınlar ama bugün az söz ettiklerimin günüdür.

Burada andıklarımın tümünü ve daha nicelerini severek okudum, yeniden ve yeniden okudum, yine okurum ve yine okuyacağım. Kanımca okuma bir kereyle olmaz, birkaç kez okunmalı bir yapıt tadına varılmak istenirse.

Bu son zamanlarda değerli yazarımız, ustamız Osman Şahin?in eserlerine yeniden daldım. Evet evet resmen daldım. Ne zaman çıkarım ? Çıkabilir miyim ? Doğrusunu isterseniz bilmiyorum ama daldım yeniden. İşte Osman Şahin?in Darağacı Avı?nı ( Can yayınları, İstanbul, 2010) okuduktan sonra ölüm imgeleri, ölüm, öldürmek, cinayet ile ?ölü soğutmak? ve rüyalar (Bu öyküde cinayeti işleyen Miran?ınkilere kabus denebilir mutlaka) konusunda mutlaka yeniden düşünmem lazım. Miran ?kıran?la ilgili/akraba gibi duruyor. Böyle bir canavarı böylesine ancak Osman Şahin anlatabilirdi, o da bunu hakkıyla yapıyor. Elleri dert görmesin. Öyküyü Hitchcock Baba?ya adaması da doğal, çünkü böylesine bir canavarı bir de Alfred Hitchcock anlatmıştı, Psikoz?da. Hani her öldürdüğünü otomobili içinde gölete ?gömerken? bir yandan da ağzına yiyecek bir şeyler atan çok ağır hasta …

Osman Şahin?le bir anlamda hemşeri sayılırız : Oraya varışını, kayıt oluşunu, girişini « İkinci doğumum » diye nitelediği Dicle Köy Enstitüsü çünkü Ergani?nin, doğduğum ve çocuklukla ilkgençliğimi geçirdiğim, « Sonuncu İz »i aradığım, ve mutlaka bulacağım, babamın ve amcalarımın ve abelerimin mezarlarının mekanı kasabamın, hemen güneyindedir. O gün bugündür Toroslar?dan Ergani?ye bir insan ve iki şey ulaşır : Osman Şahin ilkidir. İkincisi ismi üstünde Toroslar?dır. Ergani?nin kuzeyini süsleyen Makam Dağı hangi dağların çocuğudur ? Söyler misiniz ? Üçüncüsü dut ağaçlarıdır. Osman Şahin ve bendeniz kulunuz duta bayılırız. Ergani?de, Kemaliye Mahallesi?nde, odun pazarının hemen oradaki bizim evin önünde ve arkasındaki avlumuzda harika birer dut ağacı vardı. Çocukluğumun yaz tatillerinin en güzel ve en şirin günleri ve hele o Ergani sıcağının yakanıza yapışıp kaldığı anları, evimizin önündeki o ulu dut ağacının gölgesinde geçti diyebilirim. Kardeşlerim ve mahalle arkadaşlarımla ne dutlar yedik o günlerde anlatılamaz. Hayır anlatılabilir: Osman Şahin ustamız isterse onları o en iyi biçimde anlatabilir. Evet işte o ulu dut ağacının gölgesinde Osman Şahin?le ekmeğimizi ve tuzumuzu paylaşacağız ve anlatacağız. Önce o konuşacak ve herşeyi bir bir anlatacak, sonra ben. Bu kesin. Ve emin olun kardeşlerim konuştuklarımızın tümünü sizlere de ulaştıracağız. Bu da bizim yeni yıl hediyemiz olsun derim.

M. Şehmus Güzel

Bir yorum

  1. M. Şehmus Güzel, geleneksel yılbaşı koşullanmasını dışlayarak güzel bir öneri sunuyor okura. Hep piyasa ekonomilerine, tüketim pompalamalarına boyun eğecek değilizya. Önümüze uzatılmış tabakta, binbir çeşit düşüncenin oynaştığı kitap sayfaları bize gülümsüyor. Onlarla ilgilenelim, onlarla dost olalım biraz da.
    Şehmus Güzel’e ve kitap dostlarına iyi yıllar diliyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir