“Her bir harfte, her bir kelimede, her bir sayfada, birbiri ardından her kitapta yaptığım şey, aslında yarattığım karakterleri peyderpey içime yerleştirmektir. Bu karakterler olmasaydı, bugün karşınızdaki bu adam olmayacaktım ben.? Jose Saramago

Yazmaktan ve ilerlemiş yaşına rağmen çok çalışmaktan yorgun düşmüş, bol çizgili gülümseyen bir yüz ve numarasının hayli yüksek olduğunu tahmin ettiğim kocaman siyah çerçeveli bir gözlük. Nadir bulunan fotoğraflarına getirilebilecek ilk yorum bu olsa gerek. Körlük, Görmek, Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş, Filin yolculuğu, İsa’ya Göre İncil, Mağara gibi toplam otuz eseri yaratan ve 87 yaşına kadar yazmaya devam eden bir yazardan, yani Jose Saramago?dan söz ediyorum. Aslından onu tanımlayan temel belirleyenler birkaç vesikalık fotoğraftan çok, tüm Dünya?da yankı bulmuş etkileyici romanları ve bu romanlarla yarattığı karakterler olmuştur. Bilerek isim belirtmeden yani adı belirsiz ülkelerden yola çıkarak yazdığı ve toplumsal değerleri sorguladığı en ünlü romanı kuşkusuz aynı isimle sinemaya da uyarlanmış olan, ani bir salgınla körleşen insanların öyküsünü anlattığı “Körlük” romanı olmuştur. Gören tek bir tanık ile resmedilen toplumsal çürüme, aslında herkesin biraz kendi körlüğünü ve etrafımızda sayıları hızla artan ‘gören’ körlerin ne kadar çok olduğunu farketmemizi sağlamıştır.

Her ölüm erken ölümdür…
18 Haziran 2010’da, Jose Saramago’nun ölümünü duyduğumda, ister istemez aklıma onun ölüme dair söylediği “yaşamanın tek şartı” tanımlaması ve “ertesi gün hiç kimse ölmedi” diyerek başladığı ve ölümsüzlüğe cevap aradığı ‘Ölüm Bir Varmış, Bir Yokmuş’ romanı geldi. Hasta yataklarında adeta bir paçavra gibi ölmeyi bekleyen insanların yürek burkan acıları, okuyucuyu iyiki ölüm varmış noktasına kadar taşıyordu. Aslında bir taraftan ölümün varlığı ve yokluğu üzerine düşünürken, diğer taraftan da ölümün hayatın vazgeçilmez ve olmazsa olmaz bir parçası olduğunu anlıyordunuz.

Her ne kadar ölümün nesilden nesile aktarılan bir miras gibi devam ettiğinin bilincinde olsakta, sıra bize ve sevdiklerimize hiç gelmese diye düşünmeden edemeyiz. Cemal Süreya’nın dizeleri hiçte haksız değildir. Ölüyorum tanrım/ Bu da oldu işte / Her ölüm erken ölümdür / Biliyorum tanrım./Ama, ayrıca, aldığın şu hayat / Fena değildir..
Saramago ve 87 yıllık dolu dolu bir yaşam için, ölümünün erkenliğinden çok, hayatını nasıl geçirdiğinin daha önemli olduğunu düşünüyorum. Yoksul bir ailenin çocuğu olarak Lizbon’un kuzeyinde küçük bir köy olan Azinhaga’da Dünya’ya gelen Saramago, hem okuyup hem de çalışmak zorunda kaldığı için üniversiteden mezun olamadı. Çiftçilikten maden işçiliğine değin pek çok işte çalıştı. 1947 yılında yazdığı ilk romanı ?Günah Ülkesi? onun edebiyat çevresiyle tanışmasını sağladı ve böylece 18 yıl boyunca sürecek olan gazetecilik yaşamı başlamış oldu. Kuşkusuz yokluk ve yoksulluk içinde başlayan bir hayattan, komünist kişiliğinden ödün vermeksizin, Dünyaca ünlü bir yazar haline gelebilmek herkesin başarabileceği birşey değildir. 1991’e kadar yani çok tartışılan, katolik kilisesince İsa’yı aşağıladığı gerekçesiyle aforoz edilmesine sebep olan “İsa’ya göre İncil” romanını yazıncaya değin Portekizde yaşadı. “İncil’i okuyan, inancını kaybeder. Katoliklerin çoğunun bu kalın kitabı okuduğunu sanmıyorum” diyerek meydan okuduğu din olgusu, bir çok insanın sesli bir şekilde dillendirmeye cesaret edemediği fikirlerine tercüman oldu.

Toplumdan ve siyasetten uzak dur(a)mayan bir aydın…
“Kendimi toplumsal ya da siyasal hareketin dışında düşünemiyorum” diyerek tanımladığı kimliği, 1974 Portekiz Karanfil Devrimine katılması ve 1969’tan hayatının son bulmasına değin yürüttüğü Portekiz Komünist Partisi üyeliği onun nasıl bir aydın duruşuna sahip olduğunu özetliyor sanırım.

Belki ilginç bir kıyaslama olacak ama, Anadoluda bir köy mezarlığına gömülmeyi vasiyet eden fakat Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldığı için, bu isteği hiç gerçekleştirilmeyen şair Nazım Hikmet?ten daha şanslı olduğu kesin, hiç olmazsa bir tutam küle dönüşen bedeninin yarısı doğduğu köye, diğer yarısı ise hayatının son 17 yılını geçirdiği Kanarya adalarındaki evinin bahçesine gömüldü. Kanarya adalarından Portekiz’e ulaşan cansız bedenine, Lizbon’un Alto de Sao João Mezarlığı?nda yakılıp kül olduğunda eşlik eden kızıl karanfiller ise Portekiz Karanfil Devriminin simgesiydi.
(Bu yazı ayrıca TANYERİ Aylık Politik Kültür Dergisi’nin 1.sayısında yayınlandı.)

Canan Koçak

Previous Story

Tatsız Bir Olay – Fyodor Mihailoviç Dostoyevski

Next Story

TURGUT UYAR

Latest from Biyografiler

Van Gogh’un kitap tutkusu

Geçtiğimiz haftalarda Paris’in izlenimci koleksiyonuyla ünlü Musée d’Orsay, Antonin Artaud’un Van Gogh: Toplumun İntihar Ettirdiği kitabından yola çıkarak yazar ile ressamı, Artaud ile Van
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ