Italo-CalvinoDünya edebiyat tarihine yalnızca bir yazar olarak değil, edebiyat üzerine düşünceleriyle de damga vuran İtalya’nın “kalem sincabı” Italo Calvino?nun, “kendi” klasikleri -yaşamının değişik dönemlerinde onun için büyük bir önemi olmuş yazarlar, şairler ve bilim insanları- üzerine deneme ve yazılarının büyük bir bölümü yer alıyor. Ayrıca, 20. yüzyıl yazarlarından, Calvino’nun özel bir hayranlık beslediği yazarlar ve şairler üzerine denemeleri de bu derlemenin bir parçasını oluşturuyor.

Calvino gerek yazar, gerek okur olarak kitapla sıkı bir bağ içinde olmakla birlikte, uzun yıllarını editörlük yaparak geçirdiği için hem mesleği gereği, hem de entelektüel merakları nedeniyle de okuma ve yazma üzerine düşünmüş bir kültür adamı. Klasikleri Niçin Okumalı? okurlarını bir kez daha Calvino’nun keskin ve analitik zekâsıyla buluşturacak.
27 Eylül 1961 tarihli bir mektubunda NiccolGallo’ya: “Dağınık haldeki ve organik bir bütün oluşturmayan yazıları derlemek için, kişi ölmeyi ya da hiç olmazsa iyice yaşlanmayı beklemeli,” diye yazan Calvino’nun İtalya’da 1991 yılında yayımlanan kitabı Klasikleri Niçin Okumalı? Türkçeye ilk kez çevrildi.

“Öncelikle Stendhal’i severim, çünkü yalnızca onda bireysel ahlaki gerilim, tarihsel gerilim, yaşam atılımı bir bütün oluşturur: Romanın çizgisel gerilimidir bu. Puşkin’i severim, çünkü berraklık, ironi ve ciddilik demektir. Hemingway’i severim, çünkü yalınlık, abartısızlık, mutluluk arzusu, hüzün demektir. Stevenson’u severim, çünkü sanki uçar. Çehov’u severim, çünkü gittiğinden daha öteye gitmez. Conrad’ı severim, çünkü derin sularda seyreder ve batmaz. Tolstoy’u severim, çünkü kimi zaman “hah, şimdi anlıyorum nasıl yaptığını” duygusuna kapılırım, oysa bir şey anladığım yoktur. Manzoni’yi severim, çünkü düne kadar nefret ediyordum. Chesterton’u severim, çünkü Katolik Voltaire olmak istiyordu, ben de komünist Chesterton olmak istiyordum. Flaubert’i severim, çünkü ondan sonra artık onun gibi yapmayı düşünemez insan. Altın Böcek’in Poe’sunu severim. Huckleberry Finn’in Twain’ini severim. Cengel Kitapları’nın Kipling’ini severim. Nievo’yu severim, çünkü birçok kez yeniden okuyup ilk okumamda aldığım zevki aldım. Jane Austen’ı severim, çünkü asla okumam, ama var olmasından memnunum. Gogol’u severim, çünkü açıkça, kötülükle ve ölçüyle çarpıtır. Dostoyevski’yi severim, çünkü tutarlılıkla, öfkeyle ve ölçüsüzce çarpıtır. Balzac’ı severim, çünkü kâhindir. Kafka’yı severim, çünkü gerçekçidir. Maupassant’ı severim, çünkü yüzeyseldir. Mansfield’i severim, çünkü zekidir. Fitzgerald’ı severim, çünkü halinden memnun değildir. Radiguet’yi severim, çünkü gençlik geri gelmez bir daha. Svevo’yu severim, çünkü yaşlanmak da gerekir.”

“Klasiklerle ve edebiyatın her türüyle kurulacak ilişki bilgi ve iletişim amaçlı değil, okuyucu/ izleyici/ dinleyici olarak sanatın/ edebiyatın hazzını almak içindir. İçimizi ferah tutabiliriz.
Klasikler konusu ara ara gündemi meşgul eder. Yazarlardan, sanatçılardan, kültür alanının etkili isimlerinden, kimi zaman popüler simalardan görüşler alınır, klasikler listeleri düzenlenir, alevi çabuk sönen tartışmalar açılır. Bazı isimler üzerinde fikir birliğine varılır, bazı isimlere şüpheyle yaklaşılır. Hele ki söz konusu olan Türk edebiyatı ya da sanatı ise tartışmanın hararetlenmesi kaçınılmazdır. Çünkü, kimin ve neyin klasik sayılması gerektiği sorusu cevaplayanın sanat/ edebiyat anlayışını ortaya koymasıyla hem çok kapsamlı hem de üzerinde fikir birliğine varılması güç bir sorudur. Düşünün, Mehmet Akif?i şiirimizin temel direği sayan kaç kişinin aklına Nâzım?ın adını anmak gelir? Ya da tam tersi.
Her ne kadar isimler üzerinde fikir birliği sağlanmasa bile, klasiklerin okunması gerektiğinde hemen herkes birleşecektir. Dokunulmazlığı, yüceliği vardır klasiklerin; ?masumane? ama kesin kabüllerle sızmışlardır hayatımıza. Klasikleri okumak, hayatında bir tek kitap bile karıştırmayanların dahi ?iyi?liğini reddetmediği bir insani etkinliktir.
Italo Calvino?nun İtalya?da ilk basımı 1991 yılında yapılan aynı adlı kitabındaki Klasikleri Niçin Okumalı? makalesi bu konuda hayli zihin açıcı. Türkçedeki basımı nedeniyle bu kadim mesele üzerinde bizi de bir kez daha düşünmeye sevk eden derleme, kitaba başlığını veren metnin yanı sıra, büyük bölümü 1970-1980 yılları arasında yazılmış olan (yalnızca dört metin 1950?li; iki metin 1960?lı yıllara ait) otuz beş yazı yer alıyor. Calvino bu yazılarında kendisi için önemli olan yazarlar hakkındaki görüşlerini toparlamış.

Klasikler hep klasik mi olacaklar?
Her ne kadar çubuğu edebiyat lehine bükmeye çalışmışsa da, Calvino?nun bu makalesinde ?neden okumalı? sorusuna maddeler halinde verdiği yanıtlar ilk Türkçeleştirildiği günlerde büyük ilgi görmüş, internet sitelerinde sıklıkla kullanılmış, klasiklere duyulan inanç bir kez daha tazelenmişti. Roman zevki büyük ölçüde klasikler üzerinden gelişmiş bir okuyucu olarak, sürekli doğrulanan bir gerçekliğe hiç değilse bir miktar kuşkucu yaklaşılması gerektiğini düşünüyorum. En azından şu soruya dürüstçe yanıt vermek gerekiyor; klasik romanları, mesela 19. yüzyılın ?büyük? romanlarını hâlâ edebiyat tadı aldığımızdan mı yoksa Batı kültüründe klasik olarak damgalandıkları için mi seviyoruz? Balzac?ı, Dostovyevski?yi, Tolstoy?u, Joyce?u, Proust?u, ya da ?büyük?lerden herhangi birini beğenmediğimizi, usta bir eleştirmenden alıntı yapmadan yüksek sesle beyan etme cesaretine kaçımız sahibiz? Kaçımız Proust okumaktan sıkıldığını, Ulysses?i eline almadığını, Ivonhoe?yu çocukça bulduğunu, Don Quişot?u, Gulliver?in Gezileri?ni ya da Robinson Crueso?yu tam metninden hiç okumadığını, klasiklerin çoğunu sinema uyarlamalarıyla tanıdığını itiraf edebilir? Calvino?nun makalesindeki ilk madde işte bu okumuş olma mecburiyetini özetler; ?Klasikler, haklarında asla ?okuyorum? sözünü değil, genellikle ?yeniden okuyorum? sözünü işittiğimiz kitaplardır.?
Nedir bizi mecbur eden? Herhalde edebiyatın yaptırım gücünden söz etmeyeceğiz. Mecburiyeti yaratan, bu yapıtlara gücünü ve kutsallığını veren yalnızca onların içine kodlanmış edebi değerleri değildir. Kültür bir kurumlaşma girişimidir. Bu kültürün içerdiği ?klasik? yargısını da, düşünsel etkinliklerin ve sanatsal yaratının yüksek değerini de bu kurum belirler. Değeri biçen okuyucuların ortak yargılarından ziyade kültür ve sanatla uğraşan elitlerdir. Seçmeci ve tekelci eğilimiyle Batı kültürünün temel özelliği ?bazı ürünleri kuvvetli bir ışıkla aydınlatmak, geri kalan her şeyi karanlıkta bıraktığına aldırmadan, ışığı bunlar yararına tekelleştirmektir.? Kaynağını bu ayrıcalıklı ürünlerden almayan bütün yaratma istek ve hevesleri sessizlikle kuşatılarak söndürülür. Nobel Edebiyat Ödülü listesi de kanıtlıyor ki, bir zamanlar ödüllendirilmiş, klasikler katında dolaştırılmış ürünlerinin büyük bir kısmının adları şimdilerde unutulanlar hanesinde dolaşıyor. Edebiyat tarihinin karanlıkta kalmış pek çok yazar ve romanının günışığına çıkmasını ise kültürel kurumların koyduğu normlara isyankâr muhalif hareketlere borçluyuz.
Bir ekleme daha yapmak, bugün klasik saydığımız isimlerin, onların büyük eserlerinin bir avuç insandan başkasının ilgisini çekmediğini, yani toplumun büyük bir kesimi için klasiklik niteliği taşımadığını kabul etmek gerekir. Ne eleştirmenler ne dergiler ne yayınevleri ne de aileler; daha güçlü bir kurum belirliyor normları. Yerlisiyle yabancısıyla bir çok yazarın kalıcılığını milli eğitim müfredatında yer almaları sağlıyor.
Çevirilerin kötü ve kısaltılmış halleriyle, Türkçe metinlerin günümüze göre sadeleştirilmiş dilleriyle orijinalliğini yitirdiği müfredat baskılarından okunan klasiklerin kalıcılığına şükredemeyeceğimiz gibi, gençlerin edebiyat tarihinin büyük yapıtlarını okumamasından da şikayetlenemeyiz. Edebiyat eserinin değerini hikâyesine indiren, kolay ve hafif okumaları meşrulaştıran bir edebiyat algısı daha çocuk yaşlarda yerleşiyor zihinlere. Üstelik özeti okunmuş romanlar, ileriki yıllarda bir daha ele bile alınmıyor. Öyleyse bırakalım çocuklar kendi yaşlarına uygun kitaplar okusunlar. Başkalarının belirlediği klasikler yerine, okuyacak düzeye geldiklerinde kendi klasikleriyle tanışsınlar.

Tadına varmak için
Burada kullanılan anlamıyla ?klasik? terimi, Calvino?nun da belirttiği gibi, eski-yeni, üslup, yetki ayrımı yapmaz. Her dönemin, her sanat/ edebiyat akımının, sanatın/ edebiyatın her türünün, her ülkenin ve nihayet her okuyucunun kendine özgü klasikleri olacaktır.
?Bu nedenle çocukları ve çok genç insanları asla belli bir eseri okumaya fazla heveslendirmemeli ve teşvik etmemeliyiz; bu yolla genç bir insan, en güzel eserlerden, hatta gerçek okumadan bile bütün yaşamı boyunca soğutulabilir. Herkes bir yazının, bir şarkının, bir anlatının, bir incelemenin hoşuna giden noktasına bağlanmalı, ve buradan yola çıkarak benzerlerini aramalıdır. Okuyucunun dünya edebiyatıyla canlı bir ilişkisinde her şeyden önce önemli olan, kendini ve bununla beraber kendisini özellikle etkileyen eserleri tanıması ve herhangi bir şema veya öğrenim programı izlememesidir! Okuyucu sevgi yolunu izlemelidir, görev yolunu değil. Herkes okumaya, tanımaya ve sevmeye, kendisi için doğal olan noktada başlamalıdır.?
Klasiklerle, aslında sanat ve edebiyatın her türüyle kurulacak ilişki bilgi ve iletişim amaçlı değil, okuyucu/ izleyici/ dinleyici olarak sanatın/ edebiyatın hazzını almak içindir. İçimizi ferah tutabiliriz. Osmanlı romanından Cumhuriyet dönemine, Dünya edebiyatının ilk kurmaca metinlerden çağdaş romancılara kadar genişleyen klasik listelerindeki kitapların tümünü okumaya zaman yetmez. Dilediğiniz bir yazardan, ilginizi çeken bir romandan başlayabilirsiniz. Edebiyatla tanışmanın, okumaktan haz alır hale gelmenin olası bir tek şeması, sihirli okuma formülleri yoktur. Okuyucunun dünya edebiyatıyla, klasik metinlerle canlı bir ilişkisinde her şeyden önce önemli olan, kendini ve bununla beraber kendisini özellikle etkileyen eserleri tanımasıdır.
Bu bitimsiz serüvene görev duygusuyla çıkmıyoruz. Kimilerinin başyapıt saydığı edebiyat şahaserlerini sevmek, onları şimdiye kadar okumamış olmanın utancıyla okumak zorunda da değiliz. Tersine, okumaya, tanımaya ve sevmeye, herkes kendisi için en uygun yazardan başlamalı, herkes bir yazının, bir şarkının, bir anlatının, bir incelemenin hoşuna giden noktasına bağlanmalı ve buradan yola çıkarak benzerlerini aramalıdır. Herkesin klasikleri neden okuduğuna dair bir fikri, sevdiği ya da sevmedikleri olabilir. Ancak hiç kimsenin herkes için geçerli hazır bir okuma listesi ve reçetesi olamaz. Listeyi tamamlayacak, reçeteyi yzacak olan okuyucunun kendisidir. Öyle ki, kimi okuyucu aradığının dilsel güzellik, metaforlarla, imgelerle zenginleştilmiş metinler olduğunu fark edecek, bu türden eserler veren yazarlarla dolduracaktır listesini. Kimileri seçimini hikâyeye öncelik veren yazarlardan yana kullanacak, kimileri ise felsefi çıkarımlar arayacaktır romanlarda. Klasikleri neden okumak gerektiğini başkalarının cümlelerinden değil kendi edebiyat beğenisinden çıkaracaktır.
Aslında Klasikleri Niçin Okumalı? sorusundan önce ?neden kitap okumalı? sorusunu öne almamız gerekirdi; yüksek öğrenim görmenin bir iş sahibi olmaya indirgendiği, bilginin, kuramın, estetik tartışmaların nasıl ve nereden geldiği meçhul bir kanaate feda edildiği, kitapların silahlarla birlikte suç delilleri olarak sergilendiği, mafyatik dizilerin izlenme rekorları kırdığı günümüzde bu soruya vereceğimiz yanıtların ikna gücü oldukça şüphelidir.” A. Ömer Türkeş, 30.05.2008, Radikal Gazetesi Kitap Eki

Italo Calvino, Klasikleri Niçin Okumalı?, Çev: Kemal Atakay, YKY Mayıs 2008.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Yanlışlıklar Komedyası – William Shakespeare

Next Story

Dostoyevski’yi Okumak – Victor Terras

Latest from İnceleme

Go toTop