Kollontay / Özgür Bir Kadın Komünistin Otobiyografisi – Alexandra Kollontai

“Kadına karşı ezeli önyargıları ortadan kaldırma gücünü gösteren yalnızca canlı, devrimci rüzgarlardır ve ancak yeni insanlık, üretken-emekçi halk, yeni bir toplum kurarak kadının tümüyle eşit haklara ve özgürlüğüne kavuşmasına sağlamayı başarabilecektir… Hangi görevi yürütürsem yürüteyim, emekçi kadını tümüyle özgürlüğüne kavuşturma ve yeni bir cinsel ahlak için temel oluşturma amacının her zaman etkinliğimin, yaşamımın en yüce amacı olacağının kesinlikle bilincindeyim.” Aleksandra Kollontay (Arka Kapak)

Devrim savaşçısı, ateşli bir propagandacı, demokrat, feminist, cinsel reformcu, diplomat, sanatsever, boyun eğmez, tarihsel bir kişilik, alımlı, güzel bir kadın… – Duygu Çalışkan
(21 Şubat 2007, http://www.suvaridergi.org)
Nesnel ve dürüst bir portre çizmek..Kişisel gelişim ve etkinliği tüm dünya kadınlarına model teşkil edecek bir kadın ancak böyle anlatılırsa bundan kazanım sağlanabilir.Kollontay da bunu hak ederdi zaten.

Toplumun karşılaştığı badirelerle savaşım dâhil olmak üzere, Kollontay denince akla ilk gelen kadının kendini oluşturması ve özgürlük savaşı başat mesele olarak tanımlanmış bir hayattır. Kendi diliyle;?Yolumda yürümek, çalışmak, savaşmak, erkeklerle yan yana yaratmak ve genel insanca bir amaç için (neredeyse 30 yıldır komünist sayılırım) çaba harcamak, ancak bu sırada kişisel özel kadın yaşantımı kendi isteklerim ve yaradılışımın yasaları doğrultusunda düzenlemek; işte benim bakış açım.?.

İsviçre?deki Lenin ile Rusya?daki devrimciler arasında bağlantıyı sağlayan önemli bir isim,İlk Bolşevik halk komiseri (bakan),dünyada ilk kadın elçi,cinsel özgürleşmeyle ilgili görüşlerini partisine rağmen çekinmeden,bir Rosa Luxemburg ruhuyla savunan bir insan..Bunlar kadının çağın geleneksel yükümlülüklerini aşabildiğini kanıtlamaya yarayabilir.

Annenin ikinci evliliğinden olma, Rus soylusu,ilerici bir ailenin en küçük ve şımartılan çocuğudur.Zamanlarının çoğunu geçirdikleri Finlandiya?daki büyükbabasının çiftliğinde bu özveride bulunmayı bilmeyen ve diğer çocukların özveride bulunduklarını gören çocuk Aleksandra?dır.Aşağı sınıfın acılarını gördüğü ilk kişiler uşaklardır.Hayatının uyumunu bozan farkediş..Bu adaletsizliği daha çocukken bir çelişki olarak görüyordu.Yıllar geçtikçe eleştirisi sertleşir,başkaldırı duygusu yoğunlaşır.Artık Rusya?daki toplumsal adaletsizlikleri görebiliyordu.Ailesi sağlığından kaygılandığından okula gitmedi.Belki de annesi lisede karşılaşabileceği daha özgür hareketlere karşı nefret duyduğundan göndermiyordu.Böylece Rusya?nın devrimci kesimleriyle bağlantısı olan yetenekli bir öğretmenin gözetiminde eğitim görür.1888 yılında lise bitirme sınavını verdi.Artık sosyeteden genç bir hanımın yaşantısını sürdürmesi gerekiyordu.Annesi onu da ablasını erkenden yaşlı ama üst düzey,zengin bir adamla evlendirdiği gibi evlendirmek istiyordu.O ise parasız pulsuz genç bir mühendis olan kuzeniyle aşık olarak evlendi.Bir oğlu oldu.Ancak mutluluğu 3 yıl sürdü.Oğlunu kendisi yetiştirmesine karşın annelik hiçbir zaman varoluşunun ağırlık merkezi olmamıştır.Eşini hala seviyor ama ev kadını olmak,eşin mutlu varlığı ona kafes gibi geliyordu.Rusya?nın devrimci-işçi hareketine sempatisi artarak sürüyordu.Çok okuyor,tüm toplumsal sorunları inceliyor, konferanslara gidiyor,halkı aydınlatmak için yarı yasal örgütlerde çalışıyordu.1893/96 Marksizm?in Rusya?da en parlak dönemi, Plechanow?un dönemin önde gelen beyni olduğu yıllar,Lenin daha işin başında.Materyalist dünya görüşü ona yakın gelmeye başlamıştır.Darwin ve Boelsche yanlısı idi.

12 000 erkek ve kadın işçinin çalıştırıldığı ünlü büyük Krengolm dokuma fabrikasına ziyaret yazgısını belirler.İşçi kitlesi böylesine korkunç biçimde köleleştirilmişken o mutlu,huzurlu bir yaşam süremezdi.Eşi bu eğilimlerini kendisine karşı kişisel bir direnme olarak algılamaktadır.Kollontay onları terk eder, Prof.Herkner?in yanında ekonomi politik eğitimi için Zürich?e gider.İşçi hareketinin devrimci amaçları doğrultusunda bilinçli yaşamı başlamış olur.1899?da St.Petersburg?da (Leningrad) Rusya Yasadışı Sosyal Demokrat Partisi?ne katılır.Yazar ve propagandacı olarak çalışır,Finlandiya kurtuluş hareketine katılır.Artık oğluyla yaşıyor,aşk,evlilik,aile.. Hepsini ikinci dereceden geçici duygular olarak algılıyor, kendini amacına adıyordu.

1905 Rusya?da ünlü Kanlı Pazar?dan sonra ilk kez partisinin emekçi kadınların sorunlarıyla ne kadar az uğraştığını farketti. Kadının yaman düşmanları; geleneksel ahlak ve tutucu evlilik anlayışı olarak tespit eder. Onun yaşam örneği çağdışı kalmış ikiyüzlü ahlak hortlağını diğer kadınların yaşamlarından söküp atmaya yarayabilir. Bu sosyo-psikolojik yanı çalışan kadınların kurtuluş savaşına az çok katkıda bulunan yanıdır.

Aşk: sayısız düşkırıklıkları, trajediler ve bitmez tükenmez tam mutluluk beklentileriyle kadının özgür yaşam savaşına ket vuran bir zaman kaybı halinde yaşanmaktadır. Ruhsal enerji yaratıcı olmayan bu serüvenlerle boşa harcanıyor, işgücü azalıyordu. Erkek sürekli kadında kendi Ben?ini zorla benimsetmeye çalışıyor, hepimizde içsel bir başkaldırma doğuyor aşk zincire dönüşüyordu. Boyunduruktan kurtuluş ve özgürlük. O zaman yeniden tek başına, mutsuz, yalnız ama ?özgür?.Sevilen, seçilmiş iş için özgür.

Değinilmesi gereken bir nokta da: önemli Marksist kadınların çoğu üst tabakadan gelir. Çünkü küçük burjuvazi ve emekçi sınıfında kadın üzerindeki baskı öylesine yoğundur ki; kadın kendini toplumsal düşünce ve boyunduruğundan kurtarmayı başaramamıştır. Krupskayalar, Luxemburglar, Balabanowlar, Kollontaylar henüz daha kendi adına konuşamayan köy ve sanayi emekçilerinden milyonlarca kadının yerine konuşuyorlardı.

Marksizm Kollontay?a, kadının özgürlüğüne kavuşmasının ancak yeni bir toplum düzeni ve başka bir ekonomik sistemin zaferi sonucu gerçekleşebileceğini gösteriyordu ve savları onlarınkilerin yanında gayet ?edepli? kalan Kollontay, burjuva feministlerle savaşmaya başladı.İşçi hareketinin kadın sorununu da programına alması için çaba harcıyordu.1906?da işçi hareketinin sistemli parti çalışmasıyla yaratılması isteminde bulunan bir makalesi yasadışı gazetede yayınlandı.1907,kadın işçiler kulübü açılışı,1908?de Duma taraftarlığından Menşevikti.İşçi gücü ile liberalleri birleştirme fikrinden Menşeviklerden ayrılıyordu.Aşırı solcuydu,partili arkadaşları onu ?sendikacı? olarak damgalamışlardı.İşçi kadınların,kendi ekmeğini kazanan kadınların siyasal savaştaki rolü de hiç değerlendirilmiyordu.1908,Avrupa ve Amerika?da siyasal sığınma yılları,çarlığın yıkılışına kadar.Alman Sosyal Demokrat Partisi?ne giriş..Burada Karl Liebknecht, Rosa Luxemburg, Karl Kautsky ve Klara Zetkin kadın işçi hareketinde ilkeleri saptamada Kollontay?a yardımcı oldular.Sonunda popüler bir konuşmacı ve saygın bir politika yazarıydı.Yoldaşlarının politikasını tümüyle kabul etmemesinden dolayı parti yönetiminden isteyerek uzak duruyordu.Lenin ve Troçki?den farkı;iktidar tutkusu ve taktiklerinden yoksun olmasıdır.Bunun yanı sıra kadının özgürlüğüne kavuşması konusundaki kararlılığı da sıklıkla eşitlikçi bir idealizmin belirtisi sayılmıştır.Mevki yani ne olduğu,ne yapabileceğinden daha az değerli olmuştur.Hayatı Rusya?daki kadın işçileri sosyalizme inandırmak ve kadının özgürlüğü,eşit haklara sahip olması için çaba harcamaya adanmıştır.

Emekçi sınıfında kadın kişiliğinin özgürlüğüne kavuşmak için verdiği savaşım, sınıfın siyasal özgürlüğüne kavuşmasını kolaylaştırır. Burjuvazide ister istemez burjuva sınıf çıkarıyla çatışmaya yol açacaktır. Onların sınıf ideolojisi kadın tipinin başkalaşmasına düşmandır. Kendine yeten, bağımsız ve özgür kadın tipi, emekçi sınıfının tümüyle kendi sınıfının çıkarı gereği geliştirdiği ahlaka uygundur. Emekçi sınıfının misyonunu yerine getirebilmek için erkeğin hizmetçisine, edilgen, kadınca erdemlerle donatılmış, kişiliksiz bir ev yaratığına değil; sınıf topluluğunun etkin, bilinçli, eşit haklara sahip bir üyesine gereksinimi vardır.

?Cinsler arası İlişki ve Sınıf Mücadelesi? kitabının son bölümünde Kollontay yüzyılımızın cinsel bunalımını tanımlamaktadır.?Bizler büyük, kalabalık, çekici, renkli kentlerin ortasında kaçınılması olanaksız bir ruhsal yalnızlık çekmekteyiz. Hatta yakın dost ve arkadaş grubu içinde bile duyulan bu yalnızlık bugünün insanında benzer bir ruh yanılsamasına, elbetteki karşı cinsten bir varlığa ait ruha sarılma biçiminde hastalıklı bir tutku uyandırmaktadır. Çünkü ancak kurnaz Eros yalnızlığın karanlığını -en azından geçici olarak- kovabilecek güçtedir.?Ruhsal mülkiyet hırsı? Sosyalizmin kuruluşuyla, her şeyde olduğu gibi insan ruhundaki temel değişimle tüm bencil, bireyci davranış kalıplarından kurtulma ancak o zaman gerçek sevgiye yetenekli duruma getirecektir insanı. Bu da parti için ivedi bir görevdir. Parti Kollontay?ın bu görüşlerinin üzerinde durmamıştır. O da kendisini İşçi Muhalefeti?nin hizmetine sunmuştur (1921).İ.M. emekçilerin sendikalar halinde örgütlenmiş,işçi kitleleriyle bağını koparmamış ve Sovyet kurumlarına dağılmamış ilerici kesimidir.Demokrasinin bir kenara itilmesinin yanı sıra sosyalist mülkiyetin tasfiyesinden de korkuyorlardı.NEP ve kitlenin burjuvazi gibi yönlendirilmesi de diğer eleştirileriydi.

Kollontay yeni ekonominin kuruluşunun çeşitli toplumsa sınıflar, çiftçiler, k.burjuvazi ve ?uzmanlar? arasında gidip geldiği için partiye değil sendikalara bırakılması gerekliliğini savunur. Devrimden sonra partiye katılmış tüm emekçi olmayanların tasfiyesini ister. İşçilere verilecek göstermelik demokrasi yerine ekonomik öz yönetime ve üretimin örgütlenmesine gerçek katılımı istemektedir. Parti yönetiminde çalışan kitlelere güvenin yitmesi ve burjuvaziden gelen uzmanlara güvenmek sakıncalıdır. Lenin ve Troçki?nin başlıca yanılgısının bu olduğunu düşünmektedir. Evet devrim öncüyle sonuca erer ancak yeni toplumun ekonomik temeli sınıf kolektiflerinin (sendikaların) uygulamalı gündelik çalışmasıyla yaratıcı gücüyle oluşturulabilir. Lenin ise İ.M.ni anarşist bir öğe sayıyordu, parti militanlarının sendikanın yaptıklarını çok daha iyi yapabileceğini düşünüyordu.1921 itibariyle Kollontay?ın bu uyarıları olanaksız olabilir. Ancak zaman onu haklı çıkarmıştır. Artan bürokrasi, anti-demokratik yaşam, tartışma-düşünce-eleştiri özgürlüğüne getirilen kısıtlar? Bu şartlardan dolayı işçi muhalefetinden ayrılmıştır.

1922?de diplomatik görev yılları Oslo?da elçilik danışmanlığıyla başlar.1927 Meksiko?ya elçi olarak gider. Aynı yıl Oslo?ya elçi olarak dönüş. Çok kültürlü ve dünyaya açık diplomat; elçiliği kültürel ve toplumsal bir merkez yaptı. Yazarlar, oyuncular, müzisyenler, aydınlar, politikacılar?1930?1945 yılları arsında da İsveç?te elçiydi. Uluslararası Komünist kadın hareketinde oynadığı etkin rolü bırakmadan görevini büyük bir başarıyla tamamlar. Sovyetler, Finlandiya ve İsveç barışını ona borçludur. Yalnız belki de muhaliflerin ?yok olduğu? dönemi atlatmasını bu erken diplomatik göreve borçludur.

O büyüleyici propagandacı son yıllarını felçli olarak Moskova?daki evinde geçirmiş ve 1952?de yaşamını yitirmiştir.

?Başarılarım yalnızca kadının herkesçe kabul edilme yolunda atmış olduğu büyük adımların göstergesidir. Kadına karşı ezeli önyargıları ortadan kaldırma gücünü gösteren yalnızca canlı, devrimci rüzgârlardır ve ancak yeni insanlık, üretken-emekçi halk yeni bir toplum kurarak kadının tümüyle eşit haklara ve özgürlüğüne kavuşmasını sağlamayı başarabilecektir.?

Kitabın Künyesi
Kollontay
Özgür Bir Kadın Komünistin Otobiyografisi
Alexandra Kollontai
Belge Yayınları
88 sayfa

Previous Story

Yol Ayrımı (Bir İstanbul Öyküsü) – Erinç Büyükaşık

Next Story

Çocuk Edebiyatı ve Öğreticilik (Didaktizm) – *Mehmet Kaya

Latest from Biyografi Kitapları

Sait Faik’in Dünyası – Afşar Timuçin

Edebiyatımızın yapı taşlarını düşündüğümüzde ilk akla gelen kişilerden biri de Sait Faik’dir. Öykü sanatının bu büyük ustası gerçek bir insancı ve kılı kırk yaran

Deniz Gezmiş’i Anlatan 5 Kitap

Bizim Deniz – Mare Nostrum En uzun koşuysa elbet Türkiye’de de Devrim O, onun en güzel yüz metresini koştu En sekmez luverin namlusundan fırlayarak
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ