Korkulu Ustalık – Turgut Uyar “Ustalaşmak, tıpkı bir kedinin kendi doğasına yabancılaşarak yavrularını yemesi gibidir.”

“Ustalaşmak bir kedinin kendi doğasına yabancılaşarak yavrularını yemesi gibidir. Oysa sanat aklı, olguları ve şeyleri yüklerinden kurtarmaktır.” Turgut Uyar
Türk şiirinin “ustalık tehlikesi”nden söz eden “ustalaşmamış usta” şairi Turgut Uyar’ın şiir üzerine yazıları, soruşturma cevapları, söyleşileri ve diğer metinleri Yapı Kredi Yayınları?nca yayımlandı. Bu güç işin gerçekleşmesini Alaattin Karaca üstlenmiş. Titiz çalışmasından dolayı öncelikle Karaca’ya, Uyar adına teşekkür borçluyuz. Yedi yüz üç sayfalık bu kapsamlı kitap, modern Türk şiirinin poetik tarihi açısından son derece önemli bir kaynak niteliğinde.
Kitaba adını veren yazı, 2 Şubat 1955’te Şimdilik?te yayımlanmış. Uyar, bu ‘ünlü’ yazısında, Orhan Veli’yi merkeze alarak yeninin eskimesinden, ‘hem kendisi hem çevresini aldatmak üzere yazanlar?ın hastalığı olarak ?ustalaşmak?tan söz eder: “Ya ustaların hali” Hem kendisini hem çevresini aldatmak için yazacaktır artık. Anlayışının, ustalığının rahatına ermiştir. Her yeniliği getirenler, getirdikleri yeniliğin ustası olmaya özenirler. Bu bir alışkanlıktır. Belki daha öte, bir zorunluluktur; hatta doğaldır. Kişi, kolay kolay kurtaramaz bundan kendini. Diyeceksiniz ki, zaten böyle olması gerekmez mi?”

Uyar, tam burada, “gerekmez” der. Bu, gelenekselci ekol düşünürlerinden Rene Guenon’un, sanatın karşısındaki en büyük tehlike olarak “sanat yapma’yı anmasını hatırlatır. Guenon, ‘sanat yapma başladığında sanatın buharlaştığından” söz eder. Eski Türkçede kullanılan ‘tasannu’ -yakın zamanlara kadar işlekti ve gündelik sözlüğümüzde bile kullanılırdı- kelimesi bunu ima eder. Suni ile kökteş olan kelime, bir anlamda Uyar’ın “ustalaşmış olmanın rahatlığı” ile ilişkilendirilebilir. Şairin belirlemesiyle, ?sanatının ustası? olmayı amaçlayan bir şair bütün gücünü yitirir. Kendi kendini yıkar. Yazdıkları başkalarının ?hoşuna gitse de, gereği yerine gelmez.? Wittgenstein, ?hoş olan güzel değildir? derken acaba bunu mu kasteder, emin değilim. Ama, bu, ?kendinden eminlik? bizatihi, sanatın yenilikçi ırasının önündeki engellerden biridir. Sanat, yaşamın dinamik doğasını sürekli keşfetmelidir. Yunus Emre?mizin deyişiyle ?her dem yeni doğarız bizden kim usanası…? diyebilmelidir. Hayatın bu hem dem yeni bir açılım, bir tecelli ile karşı karşıya olması ile sanatçının her an yeni bir keşfe, yeni bir öğrenmeye açık ve hazır halde durması arasında bir ilişkiden söz edilmelidir.

Şiir, öykü, roman birer ürün müdür?
Uyar, bu temel sorunu belirledikten sonra, diğer ayaklarına geçiyor: ?Bu arada kendimce önemli saydığım bir konuya da dokunacağım. Edebiyatımıza en büyük kötülüğü, eleştirme yaptığını sanan kötü yazarlar ediyor. Değiştiremediğimiz, yenileştiremediğimiz önemli bir şey kaldı. Değerlendirme yöntemi. Açın dergileri okuyun…? Eleştirinin sürekli teyakkuz veren niteliğinin yittiği bir zamandayız. Dergilerin, gazetelerin kültür-sanat sayfalarının, radyo ve televizyon programlarının ?yayın sektörü?nün dinamikleriyle değerlendiği, etkilendiği veya belirlendiği bir süreçten geçiyoruz. Bu süreçte, sahici, samimi ve işlevsel bir eleştiri diline yer yok. Böyle olmayınca da, şiirin, öykünün, romanın, daha çok ?kitap?; kitabın ise ?ürün? olarak algılandığını, bu algı doğrultusunda, ?ürün?ün paketlenmesinin, sunumunun ve satışının önem kazandığına tanık oluyoruz. ?Ustalaşmış yazar?ların, estetik ögeleri yönetmen performansı yüksek ?ürün?leri, bu dolaşıma böylesi bir algı ve kurgunun içinden giriyor, geçiyor ve dolaşıyor. Uyar, ?bir akımın ustaları belirdiğinde, o akımından da ustanın gücünü yitirdiğini? söylüyor. Zaten ?eser? gücünü kendinden değil, böylesi bir ?mekanizma?nın işleyişinden almaya başlıyor. Oysa, şair-yazar, ustalaştığını hissettiği anda inşa ettiği yapıyı yıkmalı, yeniden çıraklaşmalı, başa dönmeli, sıfır noktasından hareketlenmeli. Uyar?ın ifadesiyle, ?acımadan bırakmalı onları?, yani yazdıklarını. Hiç yazmamış gibi anmamalı. Acemi olmalı. Hayata bir çocuğun hayretiyle bakmalı, ?durmaksızın acemi kalmaya çabalamalı…? Orhan Veli gibi, acemiliğin güzel, tadına doyulmaz, zorlu, maceralı bir havası olduğunu bilmeli. Yaratmanın ancak acemilikte olduğunu görmeli…Böylece, sanatın yaratıcıyı değil yaratışı öykünmek olduğu o zaman belirebilir.

Edebiyat bir yolculuk, bir arayıştır
Ustalaşmak, tıpkı bir kedinin kendi doğasına yabancılaşarak yavrularını yemesi gibidir.
Bu, edebiyatın bir yolculuk ve arayış olmaktan çıkmasıdır. Bir yetkinleşme yolu yordamı olarak sanat, aklı, olguları ve şeyleri yüklerinden kurtarmaktır.
Uyar?ın bu kapsamlı kitabındaki yazılar, söyleşiler ve notlar, sanatın modernleşme sürecinde karşılaştığı tehlikeleri işaret ediyor. Abdulhak Hamit?ten, Yurdakul?dan, Yahya Kemal?den, Orhan Veli?den, Külebi?den, Nazım?dan, Metin Eloğlu?dan, İkinci Yeni?den, Garip?ten, sanat ve siyasetten, sanat ve ideolojiden, dergilerden, günlüklerden yola çıkıyor, modernleşme sürecinde sanatımızın uğradığı yerlerden, uğraklardan, bu menzillerin doğasından, içeriğinden söz ediyor. Bunları tartışırken Uyar?ın sorgulayıcı, nesnel, gerçekçi ve insaflı olduğunu görüyoruz.

Kitabın en ilginç yazılarından birinde, Açık-Kapalı Şiir?de çok konuşulan ama doğru konuşulduğundan emin olamadığımız bir sorunsalı tartışıyor. ?özünü kolay kolay vermeyen, kenarda dolaşan, çarparık, dili düzenbaz bir şiir? olarak tanımlanan ?kapalı şiirle şiirimize yeni yeni özlerin geldiği?nden söz ediyor.

Anlatılamazın anlatılamazlığı
Aliya İzzetbegoviç?in şiir tanımını hatırlıyorum : ?şiir, anlatılamazın anlatılamazlığını anlatmaktır.?
Uyar?ın aslında bu yazıda söylemek istediği bu. Bunu söyleyebilmek için de dolaşıp duruyor. Sözü sonunda kutsal kitapların diline getiriyor. Sembolik, zamana dayanıklı, hermetik ve çokkatlı dile vurgu yapıyor. Anlaşılmakta gülük çekilen şeyden ilkin korkulduğunu, içinde bir değer, bir öz seziliyorsa saygı duyulmaya başlandığını söylüyor.
Bu yazının ardından, özellikle Sezai Karakoç?un Edebiyat Yazıları okunmalı.
Turgut Uyar, şiiriyle ve poetik düşünceleriyle modern şiirimizin adalarından biri idi. Onu sadece İkinci Yeni?nin kalıplarıyla algılamak gerçekçi olmaz.
Bu kitap, bize, onun daha doğru ve kapsamlı biçimde okunması için bir imkan sunuyor.
SADIK YALSIZUÇANLAR, 4 Nisan 2009 Tarihli Star Gazetesi

Tanıtım Yazısı
?Eskiden? demeli artık: Şairler, eskiden, sadece şiir yazmaz, başta kendi şiirleri olmak üzere Şiir üstüne düşünür, bunun kavgasını da verirlerdi dergilerde; çünkü onların, yaşadıkları topraktan dünyaya, ?insanlığa? diyecekleri vardı, ve belki bundan da önemli olarak kendilerine verdikleri bir ?söz?leri vardı; bunun peşine düştüler.
Turgut Uyar, ?bu söz?ün peşine en sık ve en ısrarlı şekilde düşmüş olmasıyla ayrılıyor kuşağının şairlerinden. Dünyanın En Güzel Arabistanı adıyla, dünya durdukça duracak bir Şâh Şiir?in şairi olmakla yetinmeyip, şiire-şaire bugün de yol gösteren ?Korkulu Ustalık?, ?İlkin Cesaret?, ?Dikiş Payı?, ?Ozanın İşi?, ?Efendimiz Acemilik? ve ?Çıkmazın Güzelliği? adlı yazılarıyla, şairin, şiir yazmak dışında, başka, bambaşka sorumlulukları da olabileceğinin örneğini veriyor bize.
Bu örneğin hâlâ benzersiz verimi ise Bir Şiirden: Şair, Abdülhak Hâmit?ten Yahya Kemal?e, Nâzım Hikmet?ten Orhan Veli?ye, Oktay Rifat?tan Metin Eloğlu?na, ele aldığı şairin ?bir şiiri?nden yola çıkarak, ?yol?u kendinden önce yürümüşlerin ve birlikte yürüdüklerinin, neyi-nasıl-niye yaptıklarına bakıyor; bizim için.

Korkulu Ustalık
Yazar: Turgut Uyar
Hazırlayan: Alâattin Karaca
Sayfa: 728
YKY’de 1. Baskı: Mart 2009

Turgut Uyar Hakkında Kısa Bilgi
Turgut Uyar (1927-1985) Ankara’da doğdu. İstanbul’daki ilköğreniminden sonra, Konya Askeri Okulu, Bursa Işıklar Askeri Lisesi ve Askeri Memurlar okulunu bitirip Posof, Terme ve Ankara’da personel subayı olarak görev yaptı. 1958’de askerlikten ayrılarak Türkiye Selüloz ve Kâğıt Sanayii’nin Ankara şubesinde çalışmaya başladı. Emekliliğinden sonra İstanbul’a yerleşti. İkinci Yeni’nin, Edip Cansever ve Cemal Süreya ile birlikte öncü şairlerinden olan Turgut Uyar, hece ölçüsüyle yazdığı ve toplumsal konuları işleyen ilk iki kitabından (Arz-ı Hal, 1959; Türkiyem, 1952) sonra, Dünyanın En Güzel Arabistanı’yla (1959) bireyin iç dünyası, yalnızlığı ve açmazını eksen tutan bir yaklaşımla, dilde ve duyarlıkta yeni imkânları zorlayan bir şiirin peşinde oldu. Tütünler Islak (1962) ve Her Pazartesi’de (1968) koruduğu bu çizgiyi, Divan’la (1970) geleneksel şiirin kalıplarına, Toplandılar (1974) ve Kayayı Delen İncir’le (1982) söz konusu dönemde yaşanan sınıfsal mücadelenin yansımalarına açtı. Abdülhak Hamit Tarhan ve Yahya Kemal Beyatlı’dan Oktay Rifat ve Metin Eloğlu’na, tek şiirden yola çıkarak bir dizi şairi incelediği Bir Şiirden (1983) adlı bir de inceleme kitabı bulunan Turgut Uyar’ın, Tütünler Islak ile 1963 Yeditepe Şiir Armağanı; Kayayı Delen İncir İle 1982 Behçet Necatiğil Şiir Ödülü; ve Büyük Saat (1994) ile Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü vardır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir