Kürk Mantolu Madonna – Sabahattin Ali

Sabahattin Ali’nin 1940-41 yılları arasında yazdığı, 1943’te yayınladığı romanıdır. Romanın önemli karakterleri arasında Maria Puder ve Raif Efendi yer alır. Raif efendi’nin içine kapanık yaşamında ruhsal olarak ne büyük fırtınalar yaşadığı ve bunları dile dökemeyip günlüğüne aktardığı; büyük aşkının yarattığı duygularının anlatıldığı, saf tertemiz ve çok büyük bir aşk romanı.
Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına dair, yanıtlaması zor sorular soruyor.
Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca.
Kollarıyla bizi sarar. Sorgulanmadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz.
( * ) “Şiirleri, hikâyeleri ve romanlarıyla edebiyatımızın en büyük ustalarından Sabahattin Ali’nin parçalanmış cesedi, 16 Haziran 1948 Çarşamba sabahı, Bulgaristan sınırına yakın bir çatakta sürüsünü güden bir çoban tarafından bulunmuştu. Maktulün yanında, ucu kırılmış bir pipo, camları parçalanmış yuvarlak çerçeveli bir gözlük, bir kitap, mürekkebi kurumuş bir dolmakalem ve not defteri göze çarpıyordu. Not defterinde okunabilen tek bir cümle vardı: “Maria Puder öyle ölmedi.”
Maria Puder kimdir?
Peki kimdi Maria Puder? Maria Puder, Sabahattin Ali’nin 1943’te yayımlanan Kürk Mantolu Madonna romanının kahramanlarından birisidir. Hikâyesini kısaca özetliyeyim: Sabun imalatını öğrenmek için, İkinci Dünya savaşı arifesinde Berlin’e giden Türk genci Raif’i, içine kapandığı kitaplar ve düşler dünyasından, kendisi gibi duygusal yapıdaki Yahudi bir kızla yaşadığı, tutkulu bir aşk çıkaracaktır. Biri Batı’dan öteki Doğu’dan gelen iki yaşam kaçağının, iki düş insanının karşılaşmasıdır bu. Ancak kader ağlarını örmüştür. Babası ölünce yurda döner Raif, Nazilerin Yahudiler üzerinde estirdikleri baskı ve şiddet ortamı nedeniyle Maria ile iletişim de kuramaz. Kötü haberi, Maria’nın götürüldüğü toplama kampında ölmüş olduğunu, yıllar sonra Ankara garında bir Alman kadından işitecektir. Kadının yanındaki küçük kız, Maria’nındır. Yani Raif’in de kızıdır. Ne var ki, tren hareket etmiş, Raif, bir daha asla göremeyeceği kızına bir kez bile sarılamamıştır…
Sol düşüncelere sahip, muhalif bir insandı Sabahattin Ali; kuşkusuz bütün yazdıklarının ardında bu duruşun izleri vardır, ama her şey konunun ve ayrıntıların içinde kodlanmıştır. Roman, bir yandan topluma ve geleneksel aile yapısına, öte yandan savaşın akıldışılığına ve kafatasçılığa açık bir tavır alıştır. Sadece Nazilere değil, onların yerli işbirlikçilerine de yönelen bir karşı çıkış. Okuyucu, bu hüzünlü aşka engel olan savaşa, genç öğrencinin yaşamdan el etek çekmesine, Maria ve kızı Alma’nın akıbetlerine üzülüp öfkelenmeden edemez. Oysa Sabahattin Ali, ne büyük laflar etmiş ne yaşananları abartmıştır. Tam tersi, o yumuşak, pastoral üsluptur isyan ve hüzün duygusunu yaratan. ” ( * ) A. Ömer Türkeş, Radikal Gazetesi 30.09.2005

Sabahattin Ali Kürk Mantolu Madonna adlı romanında, beklenmeyen olay örgüsü ve uzatılmamış, gevşetilmemiş öyküsüyle ilgiyi ayakta tutmayı başarabiliyor.
İlk bölümde anlatıcının; içine kapanık, sessiz, gereğinden fazla ‘sıradan’ bir memurun yaşamına girmeye çalışmasını anlatıyor. Ailesinden iş arkadaşlarına kadar bütün insanlar tarafından horlanan Raif efendi arada bir hastalanan, yıllardır aynı işte olmasına rağmen işinde yükselemeyen, masadan başını kaldırmadan tercümeler yapan bir banka memurudur. Suskunluğu, kaderine boyun eğişi nedeniyle bir gün anlatıcının ilgisini çeker. Bir insan nasıl olur da bu kadar ezilmesine rağmen hiçbir şey yapmamakta, direnmemektedir? Aslında bu sorunun cevabı memur Raif Efendi’nin yıllar öncesinde Almanya’da yaşadıklarında yakından ilgilidir. Utangaçlığı, sessizliği, her şeye boyun büküşü çocukluğundan beri vardır Raif’in. Meslek öğrenmek için gönderildiği Almanya’da bir otoportre resmini görüp tutkuyla bağlandığı ressam bir kadını (Kürk Mantolu Madonna) her an düşünmeye başlar. Karşılaştıklarında ve beraber gezmeye başladıklarında korkusu yok olmaya, güveni yerine gelmeye başlamıştır; ancak bütün bu özelliklerden kendini kurtarıp dünyadaki tek amacına varacakken ülkesine geri dönmek zorunda kalır.

Kitaptan Alıntılar:
“insanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar.
“şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum.” dedi. “bu eksiklik sana değil, bana ait… bende inanmak noksanmış… beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanmadığım için sana aşık olmadığı zannediyormuşum… bunu şimdi anlıyorum. demek ki, insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar…. ama şimdi inanıyorum… sen beni inandırdın. seni seviyorum. deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum… seni istiyorum… içimde müthiş bir arzu var… bir iyi olsam!”
Bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu…
Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk.

“Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor; rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum ‘Kürk Mantolu Madonna’yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum.”

Kitabın Künyesi
Kürk Mantolu Madonna
Sabahattin Ali
Yapı Kredi Yayınları
Editör : Pelin Özer Savlı
İstanbul, 2011, 48. Basım
163 sayfa

Bir yorum

  1. toplama kampı hiç geçmiyor, maria inançsız bir kadın, ankarada rastlanan kişi de marianın akrabası

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir