?Kuşlar, öldüklerinde sadece düşerler. Ama sen…? Andrea Bajani

Soma cinayetinin ardından, yeni taşeron yasalarıyla işçi güvenliğinin daha da geriletilmesi söz konusuyken, bu sayıda sizlerle bir işçi ölümü hikâyesi paylaşıyoruz. Hikâyemiz İtalya?da geçiyor ve 2008 yılında İşçilikten Ölmek adındaki derlemede yer almış.

Hikâyenin orijinal ismi ?Tanto Si Doveva?, neoliberal dünyada işçi ölümleriyle ilgili hemen her dilde bir karşılığı bulunduğu kesin olan ?olur böyle şeyler? yüzsüzlüğününİtalyancası. Hikâyeyi İngilizceye çevirip bizimle paylaşan Annalena Di Giovanni, çeviriyi Başbakan Erdoğan?ın Soma cinayetinden sonra söylediği ?Fıtratında var? sözlerinden etkilenip yapmaya karar vermiş. Biz de, bugüne kadar çeşitli biçimlerde dile gelen ve her seferinde bu cinayetleri kadere bağlayan sözler silsilesinin bu en son ve muhtemelen en doğru karşılığını başlığa taşımayı uygun bulduk.

Soma?da ölen 301 işçi ve her ay ölen onlarcası için, Annalena Di Giovanni?ye teşekkürlerimizle.

Kuşlar, öldüklerinde sadece düşerler.

Çoğunlukla onları fark edecek kimse yoktur. Onu vuran avcı ve avlayacak olan köpek hariç, kimse. Sonra avcı kuşun gökteki kısa hikâyesini izler, böğürtlenlerden sıyrılıp geçen köpek onu buluverir. Uçaklar, bulutların üzerinde infilak ettiklerinde, sadece düşerler. Başta çoğunlukla onları fark edecek kimse yoktur. Uzaklardaki bir yerde, ekranındaki küçük bir ışık noktasının çıldırdığını gören bir radar görevlisi hariç, kimse. Ve bir de uçağın bulutları yırtıp gürültüyle ve bütün o yolcularıyla yerde patlarken gören biri.

Ve yıldızlar da. Öldüklerinde, sadece düşerler. Çoğunlukla gündüz vakti olur bu, kimse fark etmez. Ama gece olursa, iğne başı kadar bir ışığın uzaklarda karanlığı deldiğini ve yine karanlığa gömüldüğünü gören bir kimse hep vardır.

Ama sen, sen sadece öldün ve orada kaldın.

Takılıp kaldın. Yerden dokuz metre yukarıda, orada, gökle yer arasında bir yerde, hiçbir yerde. Seni böyle, vincin ucundaki platformda, emniyet tokası elektrik tellerine sımsıkı bağlı, asılı buldular. İplere serilen bir boksör gibi. Ve seni geldiğin yere indirmek onların kollarına, yaşayan insanların kollarına düştü.

On beş bin volt, ve işte şimdi oradasın. Sen de İşyerinde Düşenler?den birisin. Derler ki, işyerinde düşersen, ölürsün. İş dediğin sanki üstüne bastığın ve varlığına son vermeye yeterli bir çeşit mayın tarlası, bir bombaymış gibi.

Şimdi orada, işlevini yerine getirirken önce ölüp sonra da aynen bir öyle bir böyle ölenlerin atıldığı toplu mezara atılanların Düşenler listesindesin sen de.

İtalya?da her gün onlardan en az dört tane var; her altı saatte bir asılı kalıp sonra da hata yaparak ölenlerin toplu mezarına atılan yeni bir beden. 2006?da 6 Temmuz Perşembe senin sırandı ve ondan beri Allah bilir kaç başka beden daha düştü ve üstüne yığıldı, Allah bilir o yığın ne dağlar kadar oldu. Aşağıda, gömülüsün. Bir ad, bir soyadı. Kimsenin umurunda olmasa bile yaşamayı sürdüren o milyonlarca ad ve soyadı gibi bir ad ve soyadı. Orada gömülüsün.

Ama ritmin nasıl aynı kaldığını, bir yıl, bir gün daha geçer ve dört mayın daha patlarken bile değişmediğini hissedebiliyorsun. Bilirsin işte, gelişmenin metronomu. Geleceğe doğru son sürat giden zamanın ritmini tutarken, onu hissedebiliyorsun.

Bana gelince, hakkında bir şey bildiğimden değil. Seni sadece bir resimden, ajansın birinin aceleyle geçtiği haberden, ve hepsinden öte hakkındaki Adlî Tıp Raporu?ndan biliyorum. Ve ölümün işte böyle, sadece Evleri Boyayan İşçi?den ibaret olduğun haber ajansı stili ölüm haberiyle gelir; ölümün, affedersin, seni marizleyen birElektrik Kaçağı?na bağlı bir Vefat?tan ibarettir. Başta biz hepimiz böyle ölürüz: adlî tıp raporu ya da haber ajansı iletisinde, bir insan bedeninin nasıl işlediğini tasvir eden kelimelere sarılıp billurlaşarak ve tam da bu beden işlemeyi bıraktıktan sonra. Bense bütün o sözcük haznesi parçacıklarının hepsini, aman bir şey hissetmeyesin diye sarmalanmış tüm o sözcükleri önüme aldım. Hakkında yazdıklarım işte bu parçalardan. Biraz hakkında tahminde bulunmak gibi. Sanki duvarın öte yanında sen yeni bir şehir sakiniymişsin ve ben de, dairemin içinde, seninle ne merdivende, ne asansörde, ne de binanın girişinde karşılaşmamışken, şansına tahminlerde bulunup varsayımları boca ediyormuşum burada gibi. Bunu ancak duvarın bu yanından yapabiliyorum. Hareketlerine, yukarı aşağı giden panjurlarına bahse girebiliyorum. Müziğine, mutfağındaki seslerin sayısına, çalan telefona, evdeki tartışmalara.

Bunu, sırf yanılgının kesinliğiyle yapıyorum. Ve bu benim tek ayrıcalığım.

Sen, sen hata yaparak öldün. Ama biz hep hata yaparak ölürüz. Kimse hem ölüp hem hatasız olmamıştır.

Biri öldüğünde, hatalarından dem vuran birisi vardır. İnanamaz bir şekilde kollarını kocaman açan bir başkası, teslim olmayan bir başkası, ve takdir-i ilahî diyen bir başkası vardır. Sonra da hataların otopsisini yapıp sorumlulukları tespit eden birisi vardır.

Sen, sen hata yaparak öldün.

Bir vince asılı platformun üstünde yerden dokuz metre yüksekte asılı, bir ağacın dallarını buduyordun. Bir ağacın dallarını budarken öldüğünde boyacıydın, daha hassas olmak gerekirse Evleri Boyayan İşçi?ydin. Bunu Adlî Tıp Raporu?ndan okudum. Bir Evleri Boyayan İşçi olarak İşlevlini Yerine Getirirken oldu; bir vinçli kamyon, elektrikli testere, tepende bir sürü elektrik kablosu. Sonra Evleri Boyayan İşçi olarak ağaç budama İşlevini Yerine Getirirken bir şey oldu. Oradan Geçen bir kablo ile bedenin Temas etti. Ne de olsa, nihayetinde, hepimiz hepHata sonucu ölürüz; ve olanlar hep İşlevini Tam Olarak Yerine Getirirken olur. Yani işte bir şey oldu, bir Temasvardı, ve sen Evleri Boyayan İşçi olarak İşlevini Tam Olarak Yerine Getirirken bedeninde dolaşan 15 bin voltlukElektrik Akımı hissettin. Hepsi birdenbire, sen vincin üstündeki platforma tünemişken, ne yerde ne de gökteyken oldu. Şansına, diyor gazeteler, oracıkta öldün. 15 voltluk bir vuruş, ve bittin. Tellerden sarkarak. Kandırılıp sırtı dönük yakalanmış bir boksör.

Ha bir de yanındaki elemanı bile korkuttun. O zavallıyı. Onu senin işini kolaylaştırsın diye yollamışlardı. Çünkü senin gibi bir Evleri Boyayan İşçi?yi ağaçları budamaya göndermek, anlarsın ya, pek de içlerinden gelmemişti. Korktular, birinin gelip sana yardım etmesinin daha iyi olacağını düşündüler. Eh bir düşün yani, onları anlamaya çalış. Bu noktada içleri rahat etmedi, ellerinden geleni yaptılar. Yapmadılar mı? Adlî Tıp Raporu?nda şirketin Ticarî Amacı?nın Gayrimenkullerin Islahatı, Genel Konut Bakım Faaliyetleri, Dekorasyon ve Boya İşleri olduğu söylenmiş. Eh yani, öyle etrafta, bahçelerde dallar ve ağaçlar, bitkiler ve yeşillikler filan büyümesi çok da içlerinden gelmez, anlaman lâzım. Bu yüzden sana yardım etmesi için birini gönderdiler ya işte. Onları şirketinTicarî Amacı?nı okurken, sonra birbirleriyle göz göze gelirken hayal et. Omuzlarını kasmış ve birbirlerine yok hayır demişlerdir, seni böyle bir işe, şirketin Ticarî Amaçları içinde bile yer almayan bir işe tek başına göndermek içlerinden gelmemiştir. Onları bunu birer anne ve babanın söyleyebileceği gibi, omuzları kasık, sonra gidip onu o boktan yerden almak zorunda kalmasınlar diye kızlarının diskoya gitmesine izin vermeyen anne ve baba gibi hayal et. Sana bir el vermek istediler ki, o avludaki ağaçları budayabilesin. Ve Adlî Tıp Raporu?ndaki vefat ilanı hijyeniyle dendiği gibi, o Ölümcül Yara gününde, yanında bu yüzden genç bir oğlan vardı. Bu yüzden yanında fazladan bir adam vardı. Sana yardım etmek için Adlî Tıp Raporu?nun Meslekî Eğitim Kontratı altındaki bir Çırakolarak tanımladığı, yerel yönetimin düzenlediği Eğitim Kursu?na katılabilecek, sen ağaçları budayıp dalları avluya atarken kendini burnunu karıştırırken bulan bu oğlanı verdiler. Neticede bir Çırak, bütün bunlarla alâkası olmayan kişidir. Ama sonuçta düşünüp taşındığında, Evleri Boyayan İşçi unvanınla alâkası olmayan bir işi yapmak için seni yollayan bir şirketin Ticarî Amacı?yla alâkası olmayan bir işin yapılması için, eh yani bir daha düşünüp taşındığında, bütün bunlarla hiç alâkası olmayan biri, ne kadar mükemmel bir seçim.

Ve sen onu, bir Çırağı bile korkuttun. Onun bunlarla hiç alâkası yoktu ve sen öyle bir ödünü koparttın ki artık bunu atlatması için yıllar geçmesi lâzım. O da eğer atlatabilirse. Adlî Tıp Raporu?nda bu korkuya yer yok, çünkü adlî tıp raporları, etütler, anketler, sadece olguları kaydederler. Hadi olmadı, bedeni, İşlevini Yerine Getirme?sini ve yerine getirmesinin hangi noktada son bulduğunu açıklarlar.

Ama benim için o olgular duvarın ardından gelen gürültüler, müzik, sesler, aksırıklar, mutfaktaki insanlar, münakaşalar gibiler, ve bu gürültüler üzerinden senin hakkında atıp tutuyorum. Ve senin onu, şu yanına aldığın genç Çırağı nasıl çok korkuttuğunu, işte böyle tahmin edebiliyorum. Adlî Tıp Raporu, ikinizin de Öğle Yemeğimolanızı Yerine Getirdiğinizi, ve onun budanmış dalları Yerden Toplamayı henüz Bitirmiş olduğunu söylüyor.Rapor, bunun ardından Çırağın, sen yerden dokuz metre yukarıda vincin üstündeki platformda ağaçları budarken, Senden Yana Doğru Bakıyor olduğunu söyleyerek devam ediyor. Yani, onu korkuttun. Orada yukarıdaydın, platforma yığılmıştın, ve sana aşağıda durduğu yerden birkaç kez isminle seslendi, ve her seslenişinde, yukarıdaki sen onu cevapsız bıraktın.

Adlî Tıp Raporu bir insanın bedensel işlevini nasıl yerine getirdiğini, ve işlevi yerine getirmeyi ne zaman bıraktığını karara bağlıyor. Kesin olarak hangi saatte arıza yaptığını da karara bağlıyor. Bedenin, saat öğleden sonra 1?i 36 dakika ve 26 saniye geçerken arıza yaptı, ve bu bir yarış zamanlaması, birinin bitiş çizgisini geçmesiyle bir başkasının kronometreyi durdurması gibi. Oğlanın yukarı sana bakışıyla seni platformda iplere serili bir boksör gibi görmesi arasında ne kadar zaman geçti kim bilir. Adlî Tıp Raporu bunu söylemiyor, çünkü adlî tıp raporları sadece olguları kayıt eder; elbette birinin düşüncelerini ve o düşüncelerin düşünülmesi gereken süreleri değil. Ama işte seni gördü, sonra sana isminle seslendi, sonra sen cevap vermedin. Platformda, yerden dokuz metre yukarıdaydın, ve tepende elektrik telleri vardı. Adlî Tıp Raporu olgulardan bahseder ve bu olgular arasında seni üstüne çıkarttıkları Makine?nin ismi de var. Rapor diyor ki, Makine?nin türü ?Örümcek?. Sen, sen bir ?Örümcek? kullanmayı biliyordun. Onu bir Evleri Boyayan İşçi olarak İşlevini Yerine Getirirken, ve bir de tabiî, ağaçları budarken kullandın. Bu yüzden sadece seni, seni ve bütün bu hikâyeyle alâkası olmaması dolayısıyla mükemmel olan o oğlanı gönderdiler. Bu yüzden Makine?nin üstüne, ağaç boyunca, doğru yüksekliğe, yerden dokuz metre yukarıya kadar çıkan sendin. Sonra belki tependeki elektrik tellerine dokundun, sonra sen ve gökteki Örümcek, siz ikiniz, hareketsiz kalakaldınız. Eh yani, her şey göz önünde bulundurulduğunda; ağaçları kesen kişi olarak Evleri Boyayan İşçi unvanın, birkaç metre aşağıda dalları toplayan Çırak oğlan, seni oraya gönderen şirketin Ticarî Amacı, bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda, Örümcek, bir Örümcek olarak, bu resimde ağaçlarla ortak noktası olan tek unsur.

Sen, sen hata yaparak öldün, ama nihayetinde işyerinde hata yapmadan ölen kimse yoktur ki. ?Günahları saydığınızda? dedi rahip, kilisenin ortasına oturtulmuş tabutunun önünde ?belki? tekrar etti. ?Günahları saydığınızda Tanrım, Tanrım kim karşı çıkacak??

Her neyse, bir rahip olgularla uğraşmaz zaten. Olgularla da, bir insanın Bedensel İşlevi?yle de, bu işlevi yerine getirmeyi bırakmasıyla da ilgilenmez. Bir rahip, ruhun İşlevi?yle ilgilenir ve onun bildiği, ruhun iyisiyle kötüsüyle sonsuza dek işlevini sürdürdüğüdür. Ruhun arıza yaptığı bir an yoktur. Arıza yapan şeyler için etütler, anketler ve adlî tıp raporları vardır, ve senin ruhun yoluna devam ederken, adlî tıp raporun bedeninin öğleden sonra saat 1?i 36 dakika ve 26 saniye geçerken arıza yaptığını söylüyor. Sonra Rapor başka şeyler söylüyor. ŞirketininOperasyonel Güvenlik Planı bile vardı diyor. Zaten Ticarî Amacı filan Gayrimenkullerin Islahatı, Genel Konut Bakım Faaliyetleri, Dekorasyon ve Boya İşleri olan bir şirketten bahsediyoruz, zaten bu hikâyeyle alâkaları yok. Onların Operasyonel Güvenlik Planı içinde yukarı doğru giden Makine Kullanımı?nın yasak olduğu yazıyor, çünkü yukarıdan elektrik telleri geçiyor. Ve buna rağmen sen o Örümcek?e bindin. Yukarıya çıktın ve kendini orada yukarıda buldun. Ve, Yukarıdan Geçen Tellere Temas Suretiyle Oluşmuş İzler olarak tanımlanan yanıkların olduğu Ceset?in kimliği yazılı, o vefat ilanı hijyeniyle temizce yazılmış tıbbî tetkik diyor ki, sonraElektrik Çarpmasıyla öldün. Bir Adlî Tıp Raporu?nda böyle yazılır, ve adlî tıp raporları bir insanın bedensel işleviyle ilgilenir. Ruhun işlevine gelince, bu rahibin işidir.

Kuşlar, öldüklerinde sadece düşerler.

Ama sen, sen öldün ve orada kaldın. Yerden dokuz metre yukarıda, gökle yer arasında bir yerde, hiçbir yerde. Seni böyle, vincin üstündeki platformuna iplere sarılan bir boksör gibi yığılı buldular. Sen bir Evleri Boyayan İşçiolarak işlevini yerine getirirken ağaçları buduyordun, altındaki Çırak oğlan topraktan dalları topluyordu. Dairemde oturmuş, duvarın bu tarafında sessizlik içinde dinleyip, bu odanın dışında öte yandaki her kimse onun yüzünü tahmin etmeye çalışırken, hakkında tek bildiğim bu. Gerisi, geri kalan her şey sadece tahminlerim. Adlî tıp raporu olguları koyar, onları yeniden canlandırır, onları her şeyden arıtır, duygusuz sözlerle sarmalar. Vefat ilanı hijyeniyle. Bütün olguları mutfak masasına serer. Ben naylon poşetlere sarmalanmış bütün o olgulara bakarım, tekrar tekrar canlandırırım, ve sanki dairenin önünde oturmuş, sanki o olgular birer gürültü, insan konuşması, münakaşaymış gibi anlam çıkartmaya çalışırım. Senin üstüne tahminler yığarım.

Bütün o olguları canlandırdıktan sonra Adlî Tıp Raporu hepsini sarmalar ve biter. Başka söze hacet yoktur.Rapor, bavulu bir tabutmuşçasına kapatır, bütün olguları, tetkiki emredenlere verir. Ve Adlî Tıp Raporu?nun sonunda belki bu ufak sözler yer alır: ?Fıtratında var.? Bu kadar. Kaçınılmazdı ve olan buydu. Yani artık hile ve formüllerin bavulunu, vefat savlarının âlet edevatını toplayıp devam edebiliriz. Bu kadar. Kaçınılmazdı ve olan buydu. Gerisi, sadece ben ve tahminlerim. Çünkü sonuçta, işyerinde ölmüş biri için ne söylenebilir. Ölürüz, her zaman hatalı ölürüz. İşyerinde ölüp de hatalı olmamış biri yoktur.

Yazı: Andrea Bajani, İngilizce?den çeviri: Doruk Yurdesin, İllüstrasyon: Sedat Girgin

Kaynak web sitesi: http://bantmag.com/

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir