Yıllar önce Macbeth’i* ilk defa elime alıp okumaya giriştiğimde, onlarca repliğin her biri evrendeki kara delikleri hatırlatmıştı bana, öylesine yoğun… Sanki sözcükler bütün hünerlerini, özene bezene hazırladıkları hediyelerini Shakespeare’e sunuyorlar, sayfalar kapandığında ise hepsi bir arada ve aniden görünmeyen yuvalarına çekiliyorlardı. Shakespeare, yüzyılların ötesinden dünyamıza dalıyor, bizi anlıyor ve hiç farkına varmadan değiştiriveriyordu.

Bir ara, Othello ve Hamlet ile birlikte, yazarın bu üç trajedisinden hangisinin beni en fazla dehşete düşürdüğünü ölçüp biçmeye koyulmuş ve kefeleri karşılaştırmıştım: cevap, Macbeth’ti. Oyunu bugüne kadar iki kez okudum ve her seferinde kitabı bitirdikten günler sonra bile yaşadığım sarsıntının etkisi devam etmiştir. Karı-koca Macbeth’ler, beni istesem de istemesem de kuyunun karanlığına çekiverirler. Bu koyuluğun, tıpkı bir tutkal gibi, ‘’güç’’le birleştiğinde dizginlerinden boşandığı felaket anları tarihin tüm zamanlarını kapsıyor gibi gelir bana ve her nedense, Macbeth’in kişiliğinde, onun benzerlerini, kılığı kıyafeti yüzlerce yıl içinde değişse de kolaylıkla bulup çıkarabilecek kadar tanıyabildiğimi düşünürüm. Shakespeare, tam da bu sırada, yani Macbeth’e bakarken, bizim görüşümüzü, sezgilerimizi uyanıklaştırıp dönüştürmeyi başarır.

Oyunda, İskoçya kralı Duncan’ın suikasta kurban gitmesi ve peşi sıra gelişen olaylar anlatılır. Savaşta gösterdiği yararlılıktan dolayı bizzat Kral tarafından ödüllendirilse de aristokrat Macbeth, eşi Lady Macbeth ile beraber Kral’ı yok etmenin planlarını kurar. Şatosunda düzenlediği kutlamaların ertesinde onu öldürecek, ardından da İskoçya kralı ilan edilecektir. İktidarlarını sağlamlaştırma derdine düşen Macbeth’ler, çok geçmeden başka cinayetlerin de tertipçileri olmuşlardır. Bu cinayetleri ikili yalnızlıklarıyla, gözlerden gizlenerek planlarlar. Oyuna baştan sona yayılan gerilimin iki ana merkezinden biri kaynayan cadı kazanlarıysa bir diğeri Lady’nin, kocasını şiddet uygulamaya cesaretlendiren konuşmalarıdır. Ülkelerine korku salarlar, onu bir süreliğine dilsizleştirirler de. Yine de mutlak otorite yeni kral ve kraliçeye huzuru getirmemiştir. Ne yaparlarsa yapsınlar kendi varlıklarını bir türlü güvence altında göremezler. ‘’Kafamın içi akrep kaynıyor’’ der Macbeth karısına bir gün. Büyücüler, Macbeth’in akreplerini, gelecekte kral olacağını kendisine söylediklerinde zaten biliyorlardı. O akrepler, Macbeth’in Kral Duncan’ı uykuda katletmesiyle, saklandıkları yerden çıkıvermişlerdir.

Zaman içinde Macbeth, gaddarlığıyla düşmanlarını artırsa da korkularını belli ölçülerde dizginleyebilirken, kendinden tam anlamıyla emin görünen Lady soğukkanlılığını kaybeder. Lady Macbeth, geceleri uykusunda gezinmekte, cinayetin bıraktığı kan izlerini ellerini ovuşturarak temizlemeye çabalamaktadır. Kraliçenin uyurgezerliği bize önemli bir şeyler söyler aslında: karanlık işlerin, bedene nasıl da azap verebileceğini. Sonu gelmez şüpheler, suçlunun bedenine karışıp uykusunu acılaştırmaktadır; Lady artık uyuyamamaktadır.

Gündelik yaşamda uykusuzluk çekmenin birçok sebebi olabilir: yaşamımızı olumsuz etkileyen belli başlı gerçekleri değiştirmeyeceğimizi düşünerek kapıldığımız umutsuzluk, yaşama isteğinin bu yolla azalması; tedavisi mümkün olmayan bir hastalığın yol açtığı çaresizlik, derin hayal kırıklıkları gibi… Kraliçe’yi uykusundan eden şey, işlediği suçlardan duyduğu pişmanlıktan öte suçun kanıtlarının uykuya dadanmasıdır: bir tür lanet. Taşıdığı bu yük zaman içinde onu harap eder. Sırlarını Midas’ın berberinin yaptığı gibi kuyulara bile haykıramayınca uyurgezer olmuştur. Zorbalık, korkuları ateşleyebilir. Duncan’ı uykusunda öldürdükten sonra Macbeth uykuyu ‘’katlettiğini’’ haykırdığında haklıdır da. Cinayetlerini gecenin örtüsüne gizleyerek işlemesi, kendisinin de bir gün aynı akıbete uğrayabileceği endişesine yol açar ve bu endişe onun da uykularını kaçırır.

Oysa Kral’ı uykusunda öldürme fikrini Macbeth’e işleyen Lady’nin ta kendisidir. Uykuyu tekinsizleştirme işinde beraber çalışmışlardır. Lady işlediği suçun ağırlığını başlangıçta hissetmez; fakat aylar sonra birdenbire kafasındaki tanıkların ve mahkemenin huzurunda, yargılamanın sanığıymışçasına ifadesini uykusunda vermektedir. İşlenen cinayetin kanı, Kraliçe’nin ellerinde her gece yeniden belirir. Macbeth uykuyu katleder; uyku da bu çifte cinayetin öcünü Kraliçe’den alır.

Hatice Balcı

Macbeth, Shakespeare William, Remzi Kitabevi, Çev: Bülent Bozkurt, Mart 2008, 6. Basım

Previous Story

Hayalden Hedefe Umutla HEMEN ŞİMDİ – Zafer Köse

Next Story

Ve Spinoza’nın Mektuplar’ı Türkçede

Latest from Makaleler

Van Gogh’un kitap tutkusu

Geçtiğimiz haftalarda Paris’in izlenimci koleksiyonuyla ünlü Musée d’Orsay, Antonin Artaud’un Van Gogh: Toplumun İntihar Ettirdiği kitabından yola çıkarak yazar ile ressamı, Artaud ile Van

George Orwell’a ilham veren kitap: Biz

George Orwell‘ın 1984’ünü neden sevdiyseniz, Yevgeni Zamyatin‘in Biz‘ini sevmeniz için en az 1984 kadar nedeniniz var. Üstelik Biz, 1984’ten çok daha önce, 1920 yılında
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ