Dedesi eski başbakan Grişa Filipov’un günlüğünden ve resmi belgelerden faydalanarak Bulgaristan’daki komünist rejimin son yıllarını anlattığı ilk romanı “Aramızdaki Duvar” ile Türkiye’de geniş çevreler tarafından tanınan Ludmila Filipova, dilimize çevrilen ikinci romanı “Kızıl Altın” ile tekrar gündemde. Sofya Ekonomi Üniversitesi?ni üstün başarı derecesiyle bitiren Filipova’nın yayımlanmış yedi kitabı bulunuyor. Kitaplarının tamamı yayımlandığı dönemde en çok satanlar arasında yer alan yazar, Türkiye?de “Bulgaristan’ın Elif Şafak’ı” diye anılıyor.
Filipova’nın “The Parchment Maze” adlı romanı National Geographic tarafından belgesel filme dönüştürülmüş. Diğer kitaplarıyla ilgili de uluslar arası ölçekli film projeleri var, ancak yazar Türk yapımcılarla da çalışmak istediğini belirtiyor.
İkinci romanınız “Kızıl Altın” Epsilon Yayınevi tarafından yayımlandı ve ardından İstanbul Kitap Fuarı’nda okurlara tanıtıldı. Peki, yasadışı kan ticaretini konu alan uluslararası bir polisiye yazma fikri nasıl ortaya çıktı?
Bir insanın kan bağışında bulunarak başka birinin hayatını kurtarması muhteşem bir hareket. Korkutucu olan ve bu romanı yazmama sebebiyet veren ise bize bahşedilen bu nimetin siyasetçilerin ve zengin şirketlerin çıkarları için kullanılması ve bu durumun milyonlarca masumun ölümüne neden olması.
Beni bu konuyu düşünmeye iten ilk olay, 2000 yılında Libya?da altı Bulgar sağlık çalışanına açılan ve 2007 yılına kadar devam eden davadır. 500 Libyalı çocuğa kasten AIDS bulaştırmakla suçlanan ve Kaddafi rejimi tarafından acımasızca işkence gören sağlık çalışanları aslında günah keçileriydi. Lockerbie saldırısından sorumlu tutulan Kaddafi, İngilizlerden intikam almak istiyordu. Bütün bunların arkasında oynanan siyasi oyunları tahmin bile edemezsiniz.
İnsanlar Kaddafi’nin neden öldürüldüğünü hâlâ bilmiyor
Libya?nın saldırı ile hiçbir alakası yoktu. Amaç, Libya?ya korkunç bir ambargo uygulayarak Kaddafi?yi batılı ülkelere çok düşük fiyatla petrol satmaya zorlamaktı. Öyle ya da böyle, sonuçta her zamanki gibi ?küçük? masum insanlar kurban oldu. Eminim, birçok insan Kaddafi?nin iktidardan indirilmesinin ve gaddarca öldürülmesinin nedeninin batılıların Libya’nın sahip olduğu petrole göz dikmesi olduğunu hâlâ bilmiyor. Bulgar doktorlar; milyarlarca dolar, onlarca hükümet ve gizli servis, bomba saldırılar ve rejim devirmek gibi unsurlardan oluşan buzdağının görünen kısmıydı.
Romanda, bu ticaretin kanallarını anlatıyorum. Araştırmalar iki yılımı aldı. Sonuçlar şoke edici; büyük Avrupa şirketleri Afrika?dan çok düşük fiyata -hatta bedavaya- kan plazması alıyor. Bulaşıcı hastalık araştırmalarına büyük paralar ödememek için ?hayvan plazması? etiketi ile sınırdan geçirip %400 kârla pahalı tıbbi ürüne dönüştürüyor. Asıl sorun ise kanda AIDS ve Hepatit virüslerinin olması. Sonuç olarak, hiçbir şeyden haberi olmayan binlerce insan bu hastalıklara yakalanma riskiyle karşı karşıya kalıyor. Amacım, illegal kan tacirlerini açığa çıkarmak ve okurlarımı bu tehlikelerden korunabilmeleri için bilgilendirmek.
Romanlarınızı gerçeğe dayalı bilgileri kurguyla birleştirerek yazıyorsunuz. Gerekli belgeleri bulmak uzun ve zahmetli bir iş olmalı.
İnsanlar bana sıkça romanlarımı yazarken nelerden ilham aldığımı sorar. Yeni sesler keşfetmek, hiç anlatılmamış ve açıklanmamış olaylar beni iyi bir hikâye ve orijinal bir konu kadar ilgilendirir. Bir romanda en çok değer verdiğim özellik iyi düşünülmüş bir iskelet ve stratejidir. Birçok yazar anlaşılması güç ve soyut edebiyatı ?yüksek? olarak nitelendiriyor, bence bunun arkasında hikâye anlatamayan yazarlar var. Genelde bunları ?yüksek? olarak nitelendiren kişiler, ?kral çıplak? diye haykırmaktan utananlar.
Bulgaristan eski başbakanı Grişa Filipov’un torunusunuz. Bu hayatınızı nasıl etkiledi?
O zaman küçük bir çocuktum ve dedemin ne yaptığını çok anlamazdım. Her hafta sonu beraber tırmanış yapardık. Olağanüstü bir zekâsı varmış. Çocuk yaşta onda görebildiğim, onun akıl almaz disiplini, güçlü ruhu, sorumluluğu ve işine kendisini adamasıydı. O idealist bir adamdı ve bana hep örnek oldu.
1989 yılında komünist rejim yıkıldı ve dedem hapse atıldı. Gazeteciler bana daima sorar: “Zor muydu?” İşte cevap veriyorum: Tanrım, herkese zor anlar yaşat, çünkü onlar insanı şekillendirir. Artık büyüdüm ve dedemle ciddi konular hakkında konuşmak istiyorum, fakat o yok. Sadece anıları var. Hayatı boyunca günlük tutmuş, fakat 1989’da Gizli Servis günlüğünü elinden almış. Kansere yakalandığında çalınan sözlerini ve hatıralarını kurtarmak için gece gündüz yazdı, ölene kadar. Bugün o yazdıklarını okuyor ve onunla yeniden tanışıyorum; ekonomist ve siyasetçi olan dedemle. Ne kadar da ilerici fikirleri varmış, fakat sistem ona müsaade etmemiş.
Ünlü bir yazar olmanızın yanı sıra gazetecilik ve televizyon sunuculuğu da yaptınız. Ayrıca birkaç filmde de rol aldınız. Bunlar arasında sizi en mutlu eden hangisidir?
Gerçek şu ki, oyunculuktan büyük bir zevk alıyorum. Okulda öğretmenlerim oyunculuk eğitimi almamı söylerdi. Ama ben ekonomi okumaya karar verdim. ABD’de MBA yaptıktan sonra büyük bir şirkette yöneticilik yapmaya başladım. Hayal gibi bir işim ve lüks bir ofisim vardı, fakat ben kendimi oraya ait hissetmiyordum. Hikâyeler topluyordum ve bir gün bunları yazacağımı biliyordum. Bir sabah, ilk romanımın başlığını yazdım ve anladım ki bu “benim işim”.
Türk yazarların kitaplarını okudunuz mu? Türk edebiyatıyla ilgili fikirleriniz nelerdir?
Reşat Nuri Güntekin, Orhan Pamuk, Elif Şafak, Tuna Kiremitçi, Kürşat Başar, Beyazıt Akman, Zülfü Livaneli okuduğum, tanıdığım yazarlar. Türk edebiyatının, müziğinin, kültürünün, insanlarının hayranıyım. Türkiye?den fazla uzak kalamıyorum ? arabama biniyorum ve kendimi bir anda İstanbul?da buluyorum. Türk edebiyatının hayalci, duygusal, romantik; fakat aynı zamanda gerçekçi olduğunu söyleyebilirim.
Melis Yalçın
vmelisyalcin@gmail.com
Not: Bu yazı, Aydınlık Kitap’ın 06.12.13 tarihli sayısında yayımlandı.