Madenci Kasabasında Yıkımın Fotoğrafı – Yerüstünden Notlar…

( * ) Zonguldak?ın madenci kasabalarından Armutçuk?un 1980?ler sonrası yaşadığı yıkımın belgesel bir çalışması olan bu kitap/albüm, Halkevleri fotoğraf grubu tarafından gerçekleştirilmiş.
Zonguldak?ın madenci kasabalarından Armutçuk?un 1980?ler sonrası yaşadığı yıkımın belgesel bir çalışması olan bu kitap/albüm, Halkevleri fotoğraf grubu tarafından gerçekleştirilmiş. Neoliberal politikaların kamusal olanı nasıl parçalayıp yok ettiğini fotoğraflar eşliğinde canlı tanıkların anlatımıyla bizlere sunuyor. Kitap olsa da daha çok fotoğraf albümü de denebilir. Okunması (hem yazıların hem de fotoğrafların) son derece kolay. Fotoğraflara hızla baktığımızda, sanki Balkanlar?da savaştan çıkmış yıkıntılarıyla bir madenci kasabasındaymışız duygusuna kapılıyoruz. Oysa ki yazıları okumaya başladığımızda, bir madenci kasabası olduğunu görüyoruz. Demek ki, kamusal alanın yağmalanmasıyla da bir savaş yıkıntısı yaratılabiliyor. Hiç de öyle tanka tüfeğe gerek kalmıyor. Özellikle Yeraltı Maden-İş eski Sendika Başkanı Çetin Uygur?un açıklamaları ile kasabada halen yaşayan tanıkların anılarını okuyunca, burada kurulan ?bir başka dünyanın? nasıl ve neden yok edilmeye çalışıldığını görüyorsunuz. İktidarın, meseleyi yalnızca ekonomik değil siyasal kaygılarla ele alıp, üretenlerin daha insancıl ve yaşanabilir dünyalar kurabileceklerinden korkarak uygulamaya koyduğu politikaların sosyal bir yansıması olduğunu öğreniyoruz. İşçi lojmanları, sinema salonları, hastanesi ve doğaya uyumlu yerleşimleriyle mutlu bir hayat kurmuş olan Armutçuk, bölgenin imrenilen madenci kasabası iken savaş sonrası bir görünüme bürünmüş. 1980 öncesi Yeraltı Maden-İş?in sendikal mücadeleler sonucu elde ettiği sosyal haklar, çalışanların ekonomik mücadelelerinin yanında demokrasi ve kültürel alanda hak alma mücadelesinde neler başarılabileceğini göstermiş. 24 Ocak Kararları?yla başlayan özelleştirme ve yağmalama, neoliberal politikalarla küresel sömürünün yerli ve yabancı iş birlikçiler tarafından uygulanmasının somut bir örneği olarak duruyor. Çetin Uygur, gelinen son durumu şöyle özetliyor: ?Önümüzdeki dönemde kurum parçalanmış şekliyle alt şirketler tarafından işletilen kurum haline getirilecektir. Daha az sosyal haklarla, güvencesiz çalıştırma ortamına hızla girilmektedir. Osmanlı?nın ilk dönemindeki İngiliz, Fransız, Alman emperyalizminin çıkarları doğrultusunda Galatalı Bankerlerin madenleri çalıştırdığı dönemlere dönülmektedir demek, abartı olmayacaktır.?
Sonuç olarak; bir zamanlar 5 bin kişinin yaşadığı Armutçuk?ta, bugün 500 kişi yaşamaktadır. Bir zamanlar 24 saat açık olan hastane, yerini saat 16.00?da kapanan sağlık ocaklarına bırakmış. Vizyona giren filmlerin haftasında gösterildiği sinema salonu harabeye dönmüş. İşçi lojmanları boşalttırılarak kaderine terk edilmiş ve yok edilmesi istenen bir madenci kasabasından bugüne kalanlar fotoğraflanarak, canlı tanıkların anlatımlarıyla belgeselleştirilmiş. Bir anlamda, ülke üzerinde oynanan oyunların lokal bir deneyimi.
El altında bulunması gereken anlamlı bir yayın, kitap ya da fotoğraf albümü. Böyle bir çalışmayı gerçekleştirdikleri için de Halkevleri Fotoğraf Atölyesi?ni kutlamak gerekir. Bu tür projelerin fotoğraf grup ve atölyelerine örnek olmasını dilerim. Albümde eksik olan yok mu? Tabii ki var. Keşke daha uzun zaman fotoğraf çekimlerine devam edilseydi. Biliyoruz ki fotoğraf ışıktır. Bazı fotoğraflar ışıktan nasibini alamamış. Belki birkaç gün sonra çekilseler daha iyi olacaklardı. İç mekan fotoğrafları iyi, fakat Armutçuk?u anlatan dış mekan fotoğrafları daha iyi olmalıydı. Bu tür projelerin kısa zamanda fotoğraflanması yerine uzun zamanlı ve orada bir süre yaşanılarak, yani misafirlik dönemi bittikten sonra ve de o bölgenin ışık şartlarının en iyi olduğu zamanlarda yapılması, verilen emeğin daha iyi değerlendirilmesi olacaktır. O zaman duyguların daha çok katıldığı fotoğraflar görebilirdik. Bu ufak fotoğraf değerlendirmelerinin yanında, örnek alınacak bir çalışma olduğunun altını çizmek gerek.
( * ) Özcan Yaman ‘ın 20/05/2010 tarihli evrensel.net’te yayınlanan “Madenci kasabasında yıkımın fotoğrafı” adlı yazısı

Cengiz Alkan ‘ın 28/05/2010 Tarihli Radikal Kitap Eki’nde Yayınlanan “Yüzkarası değil kömür karası” Adlı Yazısı
60?lı yılların sonlarının sol içi sıcak teorik-politik tartışmalarından biri ?işçi sınıfının önderliği? meselesidir. ?İşçi sınıfı ideolojik önder midir, yoksa hem ideolojik hem politik önder midir?? THKP-C gibi bir örgütlenmenin oluşmasında bu soruya verilen yanıtın payı önemlidir. Keza Maocu hareketlerin köylülüğe atfettikleri önem de bu tartışmaya dahildir. İşçi sınıfının niceliği ve örgütlülüğü, egemen üretim ilişkisinin emek-sermaye çelişkisine dayanıp dayanmadığı da yine aynı tartışmalarla bağlantılandırılabilir. Ve, 15-16 Haziran direnişleri, ardından 12 Mart ve sonrası solda bu tartışmaları bitirmese de işçi sınıfına bakışı değiştirdi. Bir ?güç? olarak işçi sınıfı vardı ve politik alana etkide bulunabiliyordu. 12 Eylül rejiminin, işçi sınıfı örgütlülüğünü dağıtılması gereken hedeflerden biri olarak saptaması da bu ?güç?ün epeyce farkında olduğunun göstergesidir. 1989 Bahar Eylemleri
?nerede bu işçi sınıfı?? sorularına bir kez daha yanıt oldu. Ve 2010 Tekel Direnişi ?hâlâ varmış? dedirtti.

Mutlu olmak dediğimiz
Tabii bütün bunlar işçi sınıfına dair politik, ideolojik ve teorik dertleri olan kişi ya da politik hareketler için daha fazla anlamlar ifade etti, hâlâ da edecek. Üstelik fabrika proletaryasından epeyce farklı bir ?emekçi? kategorisinden, ?gayrimaddi emek?ten söz ettiğimiz 21. yüzyılda dahi. Ama bir şey hep eksik kaldı: ?Yaşayan işçi sınıfı?. Var tabii örnekler, edebiyattan, sinemadan, tiyatrodan… Yine de bir ?işçi sınıfı folkloru? diyebileceğimiz alana dair doyurucu çalışmalar sınırlı. Hem görsel hem metin düzeyinde. İşte Yerüstünden Notlar bu alana dair yapılan sınırlı çalışmalara dahil edilebilecek heyecan verici kitaplardan biri.
Alaattin Timur ve Mahmut Hamsici?nin editörlüğünü yaptığı, Halkevleri Fotoğraf Atölyesi?nin ?Madenci Kasabasında Yıkımın Fotoğrafı? üstbaşlığıyla hazırladığı kitap, yalnızca işçi sınıfı folkloruna yapılmış bir katkı olmasıyla değil, aynı zamanda ?sosyal devlet?ten vazgeçişin bir madenci kasabası özelinde toplumsal hayattaki yıkımının belgesi olmasıyla da oldukça değerli bir çalışma.
Zonguldak-Armutçuk bir madenci kasabası. Türkiye Taşkömürü Kurumu?nun, özellikle 60?lı yılların sonu ve tüm yetmişli yıllar boyunca, kendine özgü yapılanmasıyla sosyal devlet dediğimiz mevhumun nasıl bir şey olduğunun en canlı kanıtlarından biri olmuş Armutçuk. Tüm bu dönem boyunca, ?kâr etme?nin ikinci planda olduğu (ama ille de zarar da etmeyen) ucuz ve kaliteli ürünlerin satıldığı marketleri, düzenli ve temiz sağlık hizmetleri, çalışanların rahatlığını göz ardı etmeyen lojmanları, ilköğretim okulu, vizyona girdikten kısa bir süre sonra filmlerin gösterildiği sineması ve plajıyla Armutçuk, yörenin ?en yaşanılası? yeri olmakla kalmamış, demokratik bir işçi sınıfı kültürünün oluşmasında da önemli bir yer tutmuştur.
Kitaptaki tanıklıklardan anlıyoruz ki mutlu olmak dediğimiz şey başka birçok şeyin yanında temel gereksinimlerin insanca karşılanabildiği bir hayattır. Ve Armutçuk?ta yaşayan insanların bu hayatın ellerinden alınmış olmasına duydukları öfke, şimdilik hüzünlü bir öfke. Şimdilik…

Kitabın Künyesi
Madenci Kasabasında Yıkımın Fotoğrafı – Yerüstünden Notlar…
Editörler: Alaattin Timur, Mahmut Hamsici
Notabene Yayınları
Yayın Tarihi: Mayıs 2010
160 sayfa

Previous Story

Korkunun Diyalektiği – Franco Moretti

Next Story

Mükellefiyet – Metin Köse

Latest from Sanat

Sabahattin Ali’nin Yaptığı 7 Resim

Ölümünden uzun yıllar sonra kendisinden geriye kalan Sabahattin Ali’nin “Kurbağaname” şiiri için çizdiği resimlerle birlikte bir köylü kızı ve otoportresi vardır. Pastel boyayla yaptığı
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ