Marksist yazar Terry Eagleton, bu meydan okuma ve polemik kitabında, “Marksizm öldü, gününü doldurdu” iddiasının geçersiz ve dayanaksız olduğunu ortaya koyuyor. Marksizme yönelik en yaygın on itirazı özetleyip bunları tek tek çürütüyor. Marksizmin siyasi despotluğa yol açtığı, her şeyi ekonomiye indirgediği, insan doğasına safça inanan bir ütopyacılığa saplandığı, bir tür tarihsel determinizm olduğu vb. iddialarını tekrarlayanların, Marx’ın düşüncelerini ne kadar acınası biçimde hicvettiklerini gösteriyor. Kapitalizmin, büyük krizlerle temellerine kadar sarsıldığı günümüz dünyasında, Marx Neden Haklıydı? önemli ve tam zamanında bir kitap olmanın yanı sıra cesareti, açık yürekliliği ve nesnelliğiyle de öne çıkıyor. Eagleton’ın her zamanki mizahi üslubu, zeka kıvraklığı ve anlatım berraklığıyla dikkati çeken bu kitap, hem akademik çevrelerin, hem de çok geniş bir genel okur kitlesinin ilgisini çekecek özellikte.
(Tanıtım Bülteninden)

Entelektüel bir meydan okuma – Gökhan Atılgan
(12/08/2011 tarihli Radikal Kitap Eki)
Bir düşünürü anlamak, savunmak ya da eleştirmek müşkül bir iştir. Hakkında söylenen birkaç basmakalıp tümce çoğu kez ritimsiz bir nakaratmışçasına tekrarlandığında o düşünür anlaşılmış olmaz. Kurduğu on binlerce cümlenin her birinin bütün ötekilere bir mühendislik harikasıymışçasına tutarlı bir biçimde bağlı olduğunu sanmak, en azından taraftarı olunan düşünüre haksızlıktır. Bir düşünürü, söylediği ya da öne sürdüğü hiçbir fikrin doğru olmadığı önyargısıyla eleştirmenin iler tutar bir tarafı olduğunu düşünmek için hiçbir neden yoktur.
Karl Marx, kimi durumlarda her üç bakımdan da biraz talihsiz bir düşünürdür. Hasımları tarafından ?Her söylediği söz önce ekonomiye, sonra sınıfa çıkar? gibi ilkel bir tekerlenmeyle yaftalanmıştır. Bu tekerleme, onun eserini okuma, söylediklerini anlama zahmetine girmeye eğilim göstermeyenler tarafından kolayca kaydedilebilmiştir. Çoğu durumda Marx?a sempati ya da fikirlerine yatkınlık duyanlar ise onu bir peygamber, eserini bir kutsal kitap, kurucusu olduğu siyasal akımı da iman edilecek kutsal bir din gibi görebilmiştir. Bununla beraber, belki de hiçbir düşünür tarihin akışını onun kadar etkileyememiştir. Eserleri dünyanın neredeyse bütün dillerine tercüme edilen, kitapları kutsal kitaplardan daha çok satılan, bütün kıtalarda milyonlarca kadın ve erkeği, eleştirdirdiği topluma karşı ve önerdiği toplum için mücadeleye yöneltebilen, toplumsal etki gücü en zayıfmış gibi göründüğü anlarda bile adından en çok söz edilen düşünür Karl Marx?tı.
Terry Eagleton?ın ?Marx Neden Haklıydı?? adlı kitabı Yordam Kitap?ın yerinde tercihiyle İngilizcesiyle aynı yıl içinde Prof. Dr. Oya Köymen?in leziz çevirisiyle Türkçe olarak yayımlandı. Kitap, sadece çağının değil ama bütün zamanların en önemli kuramcılarından biri olan Marx hakkında yazılmış müstesna kitaplardan biri. Bunun birkaç nedeni var.

Eagleton?ın muazzam kalemi
Kitap, bir düşünürü anlamanın ve eleştirel bir biçimde savunmanın pırıltılı bir örneğini veriyor. Eagleton, bir yandan her şeyin eleştiriye açık olduğunu söylerken, Marx?a ilişkin temel eleştirileri sorulduğunda suspus kesilen bir solculuk yapmıyor. Bunun yerine bir yandan Marx?ın düşüncelerini kusursuz olarak değil inandırıcı, mantıklı açıklamalar olarak değerlendirirken bir yandan da onun bazı düşünceleriyle ilgili tereddütlerini açıkça dile getiriyor. Eagleton açısından, nasıl ki hiçbir hayranı en beğendiği film yönetmeninin en iyi film senaryosunun her karesini savunamazsa, Marksistler için de aynı şey geçerlidir. Eagleton, takipçisi olduğu Marx?ı kapitalizm olarak bilinen tarihsel nesneyi tanımlayan, onun nasıl doğduğunu, hangi yasalarla çalıştığını ve sonunun nasıl getirilebileceğini gösteren bir düşünür olarak konumlandırıyor. Ama, yeri geldiğinde onun söylediklerine ilişkin eleştirilerini samimiyetle dile getirmekten çekinmiyor.
Kitap, Marx?ı çağının içine yerleştirme becerisi gösteriyor. Bir düşünürü çağının içerisine yerleştirmek onun kendinden önceki düşünce mirasından neler devraldığını, yaşadığı çağın toplumsal ilişkilerini nasıl çözümlediğini, bu ilişkilerin onun çözümlemelerine ne gibi sınırlamalar getirdiğini, bu çözümlemelerin bugüne ve yarına neler devrettiğini yakalamak anlamına gelir. Böylesi bütünsel ve tarihsel bir bakış açısını tüm kitap boyunca tutarlı bir biçimde sürdürmek, Eagleton?ın muazzam birikimi ve mahir kaleminin bir ürünü.
?Marx Neden Haklıydı??, eşine az rastlanır bir zekâ kıvraklığıyla emsalsiz bir dil kullanma yetisini; akademik bir derinlikle duru bir üslubu; militan bir tarafgirlikle objektif bir eleştirelliği bir araya getirebilmenin ender örneklerinden birini veriyor. Eagleton?ın önceki yapıtlarını okuyanlar onun felsefi soyutlamalarla gündelik hayatın sıradan olayları arasında nasıl şaşırtıcı bağlantılar kurabildiğini, büyük bir ciddiyetle tartıştığı bir konuyu ironi ve hiciv ile nasıl ele alabildiğini, yazı dilini kullanmaktaki müthiş becerisiyle okuru nasıl keyiflendirebildiğini bilirler.

Marx?ın dünyası değil bu
Sağda solda çok işitilen bu basmakalıp eleştiriler şöyle bir Marx ve Marksizm imgesi kurar: Günümüz dünyası Marx?ın dünyasına benzemez, bu bakımdan kendi dünyasına az buçuk uygun düşen Marksizm, günümüzde onda hâlâ ısrar eden dikkafalı kişilerin çağdışı bir saplantısından ibarettir. Marksizm kuramda birazcık iyi olabilir; ancak uygulamada (SSCB?de, Çin?de vb.) açlık, fakirlik, eziyet ve ceberut bir rejimden başka bir şey getirmemiştir. Marx?ın tarih kuramı, takdir-i ilahinin seküler bir yorumudur. İnsanları kendisine tabi kılan tarihin demir yasaları vardır ve bu yasalar insanın bireyselliğini ve özgürlüğünü yok sayar. İnsan, doğal olarak bencil, rekabetçi, açgözlü ve saldırgan bir yaratıktır, Marx bu gerçekliği görmek yerine saf bir rüyaya dalarak toplum mühendisliğiyle insanın doğasının değiştirilebileceğini sanmıştır. Marx, her şeyi ekonomiye indirgediği için sanatın, dinin, siyasetin, hukukun, ahlakın, yani öteki her şeyin ekonominin bir yansıması olduğunu sanmış, böylece toplumsallığın karmaşıklığını ve renkliliğini yok saymıştır. Bir materyalist olan Marx, maddeden başka hiçbir şeyin var olduğuna inanmadığı için insanlığın en kıymetli değerlerine sırt çevirerek onlara ruhsuz bir rota çizmiştir. Sınıf konusunda bıktırıcı bir saplantı içinde olan Marksizm, ılımlı ve tedrici bir reform programı yerine asi bir grubun işçi sınıfı adına iktidarı alacağı kanlı bir devrim kaosuna işaret etmiştir. Marksizm, insanın partiye, partinin devlete, devletin de bir diktatöre tabi olduğu bir model önerir, bu model aslında bireysel özgürlüğün ölümüdür. Son on yıllarda ilgi çeken radikal hareketler Marksizmin dışından çıkmış ve onu geride bırakmıştır, dolayısıyla Marksizm çağdaş sola hiçbir ilham veremez.

Standart eleştiriler
Bu standart eleştirilerin Marksizmin bir karikatürü olduğu apaçık. Ancak etki gücünün hayli geniş bir yayılıma sahip olduğu da bir gerçek. Günümüz dünyasında ister Londra?da ister Beyrut?ta, ister Ankara?da ister New York?ta ortalama bir üniversite öğrencisine Marksizmin kendisine neler çağrıştırdığını sorduğunuzda alacağınız yanıtlar aşağı yukarı bu standart eleştirilerden parçalar olacaktır. Bu durum, Marksizmin bu eleştirilerinin yıllar içinde ne derece popülarize edilebildiğinin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.
Terry Eagleton?ın ?Marx Neden Haklıydı?yı yazmasının nedeni de bu. Yazar, solculara ? Marksizm propagandası yapmak? ya da Marksizmin hasımlarıyla düşünsel bir kavgaya tutuşmak gibi hedeflerle değil, büyük bir düşünür hakkındaki sorgusuz sualsiz benimsenmiş önyargıları aşındırmak gibi bir kaygıyla hareket ediyor.
Bu nedenle, Marx?ın sınıf mücadelesi ile üretim tarzını birbirine eklemleyerek inşa ettiği tarih senaryosunun onun en özgün ama en sorunlu yönü olarak göründüğüne ilişkin tereddüdünü; Marx?ın eserlerinde ?teknolojik iyimserlik? olarak tanımlanabilecek belirgin bir zorlama bulunduğuna ilişkin saptamasını; Marx?ın anti-sömürgeci politika konusunda fikirleri birazcık belirsiz olan bir Avrupalı olduğuna ilişkin kanısını açıkça ortaya koyuyor. Aynı zamanda Marksizme sıradışı bir giriş niteliği taşıyan kitap okunduktan sonra Eagleton?ın şu sorusunun açtığı kapıdan Marksizmin koskocaman dünyasına doğru bir yolculuğun başlaması beklenir:
?Sermayenin küresel çaptaki yağmacılığının daha şedit hale geldiği bir dünyada Marksizmin demode olduğunu iddia etmek, kundakçılar daha kurnaz ve becerikli hale geldi diye itfaiyeciliğin modasının geçmiş olduğunu söylemeye benzemez mi??

Eagleton aydınlatıyor – Semih Gümüş
(03/06/2011 tarihli Radikal Kitap Eki)
1980?lerin ortalarından sonra sosyalizmin büyük bir fizik ve moral çöküntüsüyle dağılması, bir siyaset kuramı olarak topallaşması, düşünsel olarak yeniden üretilmeye zorunlu kalması ve ekonomik küreselleşmenin siyasal sonuçları, bütün ülkelerde sosyalist hareketlerin gerçekliğinin büyük yaralar almasına neden oldu. Bir çeyrek yüzyıldan beri sosyalizm geleceğini arıyor. Her şeyin dün olduğu gibi yaşanabileceğini düşünenler, etkinlikleri azalmış olsa da, burada hâlâ var. İçinde bulundukları toplumun ve dünyanın otuz yılda yaşadığı değişimi çözümleme konusundaki isteksizlikleri, sosyalist solun bazı kesimlerinin neredeyse bütün kavramları geçmişten bugüne aynıyla taşıdığını ve Marksizmi dondurduğunu gösteriyor. Marksizmi yeniden yorumluyormuş gibi yapıp otuz yıl önceki düşünceleri aynıyla savunanlar, varlık nedenlerini sert bir siyaset izleyerek korumaya çalışıyor. Oysa sorgulamadan ve eleştirmeden gelişme olmayacağını herkes biliyor.

Marksizmi yeniden yorumlamak
Terry Eagleton, ?Marx neden haklıydı?? sorusunu sorduktan sonra, yanıtlarını da arıyor. Eagleton?ın ?Marx Neden Haklıydı?? kitabının önemi, yeni yazılmış olmasında. Çok yakın geçmişin tartışmalarını da konu eden Terry Eagleton, Marksizme yöneltilen on temel eleştiriyi hem değerlendiriyor, hem yeni karşılıklar arıyor. Bütün bir geçmişe uzanan değerlendirmeleri, 1991?den sonraki çöküşün ertesinde ortaya çıkan reel ve düşünsel durumu da kapsıyor. Onun değerlendirmelerini önsel olarak onaylayamayız elbette. Bu arada katılığını sürdüren yorumları da var Eagleton?ın, cüretkâr davranamadığı için külledikleri; oysa o katılıkların da bazılarının buharlaştığını, bazılarının da er geç buharlaşacağını belirtebiliriz.
Marksizmin kendisi için değil, hayatı açıklamak ve onun dönüştürülmesinde etkin bir rol üstlenmek için varolduğu, kimileri için gene kuşkusuz, onu dogmalaştırmadığınız sürece. Yoksa ister dinsel olsun, ister Marksizm gibi gelecekçi bir düşünce, her türlü dogma, insanı kölesine dönüştürür. Eagleton, ona gereksinim kalmayınca varlık nedeninin de ortadan kalkacağını belirterek, ?Marksizmden sonra bir hayat olduğu, Marksizmin en önemli noktasıdır,? diyor. Geleneksel sosyalizmin anlayamadığı bu doğası, Marksizmin dogmalaştırılmasının panzehiri sayılır.
Marksizm, kapitalizmin üretim ilişkilerinin çözümlenmesi ve değişim yollarının gösterilmesi konusunda, kendisinden önce hiçbir dizgesel düşünme biçiminin yapmadığını yapmıştı. Temel bir antikapitalist düşünceydi bu anlamda. Sonunda 1990?lardan sonra reel sosyalizmin çözülmesi öylesine büyük bir çöküntü yarattı ki, Marksizmin üretim ilişkilerine dönük çözümlemelerinin gerçekliği de kuşkular içinde kaldı. Bugün daha da iyi anlaşılıyor, kapitalizmin ne olduğuna ilişkin yorumlar büyük ölçüde doğruydu doğru olmasına, ama onun değiştirilebilme olanağının yok olmaya yüz tuttuğu kanıları, 1990?larda derin bir düş kırıklığı yarattı. Son yirmi yıla damgasını vuran bu düş kırıklığı, bu arada kapitalizmin kendini sürekli yenileyebilme ve karşılaştığı derin sorunları çözebilme yatkınlığıyla da çarpışınca, sosyalizmin bir gelecek tasarımı olarak değeri düşmeye başladı. Kapitalizm her yıkılıştan sonra hacıyatmaz gibi ayağa kalkıyorsa, bütün bütüne yok edilmesi yalnızca bir düş müydü? Eagleton da belirtiyor ve büyük çoğunlukça biliniyor: ?1960?ların çarpıcı düşleri ve coşkulu umutları döneminden kalanlar için bu gerileme özellikle yenir yutulur gibi değildi.?
Neyse ki, diyeceğim, 1990?ların hemen ertesinde yaşamıyoruz; o yıllar tarihin sosyalizmin sonuna geldiği duygusunu güçlü biçimde veriyordu ve hayat neredeyse geleceksizleşmişti. Daha da önemlisi, hayatın artık inanılır ve sahici bir gelecek tasarımından, sürekli yenilenen düşünce üretme yeteneğinden yoksun kalma olasılığıydı. Demek sosyalizm, Marksizm içinden çıkıp kendini yeni bir gerçeklik olarak ortaya koyabilme şansını yitiriyordu. Dönemin düş kırıklıklarının oluşturduğu gayya kuyusunun önünde böyle bir duygu çöküntüsü yaşanması olağandı elbette.

Ekonomik demokrasinin yokluğu
Kapitalizmin kendi krizleriyle birlikte getirdiği çözümler var olmasına vardı, ama ancak yerinde saymasına neden olacak biçimde. Yoksa hem sürekli yanan bir yapıdan söz edip hem de yangını söndürmek için önerilen düşüncelere gereksinim kalmadığını öne sürmek, en azından inandırıcı olmaz. Terry Eagleton bunu başka biçimde, ?Bu koşullarda Marksizmin bittiğini iddia etmek, kundakçılar daha kurnaz ve becerikli hale geldiği için itfaiyeciliğin modasının geçtiğini söylemeye benzer,? sözleriyle anlatıyor. Sonunda Türkiye?de de her yıl sıraya sokulan en zenginlerin tepe noktasındaki birisinin gelirinin en yoksul üç milyon yurttaşınınkine eşit olduğu söylenirse, bunu servet düşmanlığı değil, ekonomik demokrasinin yokluğunun saptanması biçiminde anlamak gerekir. Dünyada da yirminci yüzyılın son yirmi yılında günde iki dolardan az parayla geçinmeye çalışanların sayısı 100 milyon artmış? ve bunlara benzer daha pek çok sayı verilebilir. Öyleyse bu dünyada antikapitalist düşüncelere gerek duyulmayacağı düşünülebilir mi? ?Çarpıcı servet ve güç eşitsizlikleri, emperyal savaşlar, sömürünün yoğunlaşması, giderek artan devlet baskıcılığı: Eğer bütün bunlar günümüz dünyasının özellikleriyse, bunlar aynı zamanda neredeyse iki yüzyıldır Marksizmin etkin biçimde uğraştığı ve düşüncelerini ortaya koyduğu konulardır.?
Terry Eagleton ilginç bir saptama yapıyor, belki bazen düşünmediğimiz; yaşanan onca olumsuzluktan söz ettikten sonra, ?Bütün bunlara rağmen komünizmin kazanımları, maliyetinden fazladır,? diyor. Bu sayfayı çevirince de, kapitalizmin maliyetinin kazanımlarından ?ki olduğundan kuşku duymak anlamsızdır? fazla olduğu yazıyor. Gene de bu durumlarda karşıtını bir yana itip kendi sorunlarını, başarısızlıklarını sorgulamaktır doğru tutum. Rusya?da sosyalizmin yetmiş yıl boyunca kemirilerek ve kendini kemirerek yaşadığı çürüme, sonunda tam bir yıkıma yol açmışsa, bunda pek çok neden vardır elbette. Biri tek ülkede sosyalizmin olanaksızlığıydı ki, Stalin döneminin 1920?lerden başlayıp İkinci Savaş?ın sonuna dek kışkırttığı devletçi sosyalizm ve yurtseverlik duygusuyla üstü örtülmüş bir gerçekti bu. Çetin güçlüklerse, Sovyet sosyalizminde olduğu gibi, çaresini hep yurttaşları ya yurtseverlik duygusuyla ya da zorla boyun eğdirerek çalışmaya ve otoriteye uymaya zorlamakta aramıştır ki, orada demokrasiden söz edilemezdi elbette. Belkemiğini partinin oluşturduğu bürokratik devlet aygıtı, kurumları askerileştirirken sivil hakları askıya almak için gereken haklı nedenleri yetmiş yıl boyunca üretmeyi bildi. Sovyet sosyalizmi ne yazık ki böyle yaşandı. Orada Marksizmin doğası yalnızca duvara asılan bir ölüdoğa gibi kalırken, Leninizmin ütopyasıyla Stalinizmin zoru, düşüncenin yerine geçti. Demek ki Sovyet sosyalizminin başarısızlığında Marksizmin yerinin nerede bulunduğu sorusunun karşılığı pek yoktur. Terry Eagleton da bu yüzden, ?Aslında paradoksal anlamda Stalinizm, Marx?ın eserlerinden kuşku duyulmasına değil, geçerliliğine tanıklık etmektedir,? diyor. Doğru, ama eksik bir yargı olarak. Marx?ın eserlerinin geçerliliğini nerede bulduğu da, çözümlenmek için ikinci basamakta duruyor.
Terry Eagleton?ın kitabının, burada tartışma olanağı bulamayacağımız daha pek çok başlık altında değerlendirilmesi gerekiyor. Marksizm, ?özünde uzun dönemli tarihsel değişimin teori ve pratiği?yse, kendisinin de değişmeden durması düşünülebilir mi? Yoksa muazzam değişiklikleri açıklama becerisini bulacağı savı, aşırı öznellik gerektirir. Asıl olan Marksizmi yeniden yorumlamak ve özündeki ışığı tutmaktır.

Kitabın Künyesi
Marx Neden Haklıydı?
Orjinal isim: Why Marx Was Right
Terry Eagleton
Çeviri : Oya Köymen
Yordam Kitap / Kuram / Siyaset Dizisi
İstanbul, Mayıs 2011, 1. Basım
270 sayfa

Previous Story

Esas Hadise O Kiraz Ağaçları – Mihri Belli

Next Story

?Yeni Atlantis?, Bir sömürgecilik ütopyası mı? – Kaya Genç

Latest from Oya Köymen

O dünya kurulacak

Neoliberalizmin mucizeleri olarak sunulan Tayland, G. Kore, Endonezya hayal kırıklıklarıyla çökerken, gezegenin hiçbir zaman sahip olamadığı küresel adalet de büsbütün ortadan kalkmaya başladı. Adına
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ