Melih Pekdemir’in son kitabı – Zafer Köse

İnsanların refahına, yaşam biçimine, varoluşuna yönelik saldırılar kabul edilemez boyutta ve gittikçe artıyor.

Ya onursuz kişilikler geliştirip kölelik ortamında yaşamayı kabul edeceğiz ya da direneceğiz. Kendimizden başka, bir araya gelmekten başka güvencemiz yok! Adres: Birleşik Haziran Meclisleri

Evet, barbarların saldırıları arttıkça ve karşılığında halk direnişi geliştikçe, birileri buna “kardeş kavgası” diyecektir. Eskisi gibi.

70’li yıllarda yaşananların “kardeş kavgası” olmadığını anlamak bu nedenle önemli.Köleliği ve onursuzluğu kabul etmeyen halkı yasal yoldan alt edemeyen devletin, sivil faşist güçleri devreye sokarak “kardeş kavgası” yalanını yaratması…

Elbette aynı yalan tekrar üretilmeye başlanıyor. Bu yalana karşı sağlam durmak için de önemli Melih Pekdemir’in uyarıları!

TAKSAV İzmir Temsilciğinin düzenlediği söyleşiyle ilgili, Birgün’de yayımlanan haber şöyle:

***

İzmir Sanat Merkezi, Oditoryum Salonu’nda düzenlenen ve çok sayıda İzmirlinin katıldığı söyleşide Pekdemir, yeni çıkan kitabı ‘Devrimcilik Güzel Şey Be Kardeşim’ üzerine konuştu: ‘O yıllarda Türkiye adeta ikiye bölünmüştü. Bir yanda ülkeyi Fatsa yapmak isteyenler, diğer yanda Maraş yapmak isteyen katliamcılar vardı. 40 yıl sonra baktığımızda Türkiye’yi Gezi Parkı’ndaki gibi yapmak isteyenler ile Gezil’eri imha etmek isteyenler olduğu görülüyor.. Dün bizim tarafımızda Deniz’ler, Mahir’ler, diğer tarafta Abdullah Çatlı’lar, eli silah tutan katiller vardı. Bugün de bir tarafta Berkin’lerimiz, Ali İsmail’lerimiz, diğer tarafta eli palalıların, IŞİD’ciler’ duruyor. 40 yıl önce, 40 yıl sonraki tercihlerimizin tarihsel bütünlüğü var.’ dedi.

TEK ÇARE HAZİRANLAŞMAK
’12 Eylül’cüleri en çok korkutan sembollerden biri Fatsa’ydı’ diyen Pekdemir şöyle devam etti: ”Kenan Evren, bugün darbe yapmasaydık burada Fatsa’dakiler oturacaktı diyordu. Bugünkü 12 Eylül referandumunun paşası ‘Geziciler bana darbe yapacaktı diyor. Dil aynı dil, başımızdaki dert aynı hadise. Dün 12 Eylül mahkemelerinde ‘Siz bizi burada örgüt kurmakla suçluyorsunuz ama tarih bizi suçlayacaksa yeterince örgütlenemediğimiz için suçlayacak’ demiştim. Bugünkü paşa da bizim gençlerimizi terörist olmakla suçluyor. O zaman 40 yıl sonra gençlerimize söyleyeceğimiz hadise şu olacaktır: Gençler, siz bu adamın söylediklerinden değil, yeterince örgütlenemediğiniz, Haziranlaşamadığınız için suçlanırsınız. Buna izin vermeyelim.

Geçmişten bugüne kavramların çok deforme edildiğini ifade eden Pekdemir, ancak değişmeyen şeylerin hala güçlü bicimde durduğunu da sözlerine ekledi ve şöyle dedi: ‘Bugün emperyalizm lafının yerine küreselleşme, strateji yerine vizyon, propaganda yerine reklam, gecekondu yerine varoş gibi kavramlar kullanılıyor. Ancak 2013 Haziran’ında bir hakikati daha gördük. Yıllar geçse de değişmeyen kavramlar vardır. Bunlardan biri devrimdir. İkincisi devrimi yapabilmek için kullanılan evrensel yöntem isyan etmek ve asi olmaktır. 40 yıl önce de böyle, 40 yıl sonraki çocuklarımız da böyle.’

DEVRİMCİ YOL’UN ALAMET-İ FARİKALARI
Melih Pekdemir kitabı neden yazdığını 4 başlık altında birleştirdiğini söyleyerek şöyle devam etti:
“Devrimci Yol hikayesinde sıradan birey yoktur ‘en birey’ olmak vardır. Liberaller genelde ‘Devrimci örgütlerde insanları robotlaştırılar, birey olmaz’ derler. Devrimci yolculuk kültüründe ‘en birey’ olmak vardı. Çünkü o en bireyler, bu girdikleri işe gönüllü olarak girmişlerdi, ne yapacaklarını, başlarına ne geleceğini biliyorlardı. Nasıl yapacaklarına önce kendileri karar veriyorlardı, bunu önce örgütsel organizma ile hayata geçirme derdindeydiler.

İkinci özelliğimiz, halkın somut sorunlarına sahip çıkma yetimizdi. Kanımca bizi Türkiye sol hareketinde, diğer hareketlerden en fazla ayırt eden özelliklerimizden biriydi bu. Devrimci Yolcular bir mahalleye gittiklerinde ‘Bizim mahallemize faşistler saldırıyor, ne yapacağız’ diyenlere, ‘Örgütlenin ve mahallenizi koruyun, biz de size yardımcı oluruz. demişlerdir. Bu farklılık hareketin ortaya attığı her çalışmada vardır, Fatsa ile de taçlandırılmıştır.

Üçüncü özelliğimiz, birçok açıdan farklı siyaset yapma tarzı geliştirmemizdi. O günlerde faşistler okula giderken bizlere silahlarla saldırıyorlar, silsile halde arkadaşlarımızı öldürüyorlardı. Devrimci Gençlik dergisinin 7. sayısında buna ilişkin, Oğuzhan Müftüoğlu’nun formüle ettiği kritik bir tespit vardı. ‘Faşistlerin saldırılarına karşı sabit hedef olmaktan kurtulmak gerekir.’ şeklinde özetlenecek bu formülasyon hareketin önünü çok açmıştır. Bizler bu sayede faşistlerin beklemediği, ummadığı yerlerde aktif savunmaya geçtik ve bu bizde çok radikal nitelik değişikliği yaratan bir tercih haline geldi. Böylece hayatın hakikaten her alanında, her mücadele biçimini kullanarak lafta değil faşizme karşı herkesle birlik olarak parça parça, biriktire biriktire düşmanı güçsüzleştirerek bir özgüven kazandık.

Dördüncü fark, bizlerin Devrimci Yol’cuların tahayyülündeydi. Nasıl bir sosyalizm tahayyül ettiğimiz de o yıllarda önemliydi. Dünyada sosyalizm örnekleri vardı ama gıpta edilecek, örnek alınacak çerçevesi ya da politik sonucu yoktu bizim açımızdan. Biz buna hayat içerisinde yanıt bulduk. Devrimci Yolcular olarak, var olduğumuz, güçlendiğimiz her yerde Devrimci Yol’un siyasal olarak örgütlenmesinden çok, halk iktidar organının nüvelerini kurmaya çalıştık. Hukuk sorunundan, eğitim sorununa, geçim derdini çözmek sorunundan, başka sorunlara kadar halkın söz, yetki, karar sahibi olabileceği kurumsallaşmayı nasıl yapabiliriz üzerine kafa yorduk.”

HEP BİRLİKTE HAZİRANLAŞACAĞIZ
Söyleşinin son bölümünde Birleşik Haziran Hareketi çalışmalarını değerlendiren Pekdemir kitabın devamının Haziran güzellemesi olacağını ifade etti ve şöyle konuştu: Gençlerimiz 2013 Haziran’ından beri artık kendi tarihlerini ellerine aldılar. Kendi tarihlerini yazmaya başlamalarının da özgüveniyle artık bu ülkedeki isyan tarihinde yeni bir sayfa açıyorlar. Adımız Haziran soyadımız isyan olacak. Böyle bir kavşak noktasına geldik. Birleşik Haziran Hareketi kuşkusuz birlikte hareket edeceğimiz önemli verilerimizden birisidir. Hayatın her alanındaki İslamcı-faşist müdahalelere karşı hep birlikte olacağız. Beraber olduğumuz zaman birlikte bir şeyler yapabileceğimizi gördük. Haziran direnişinin son aylarında ‘Gezi-Lice elele’ diye bağıran o cumhuriyetçi teyzeler amcalar, çapulcuların yanındaydı. Yani Kürtlerin kendi kardeşi olduğunu gördüler. Ama bu kardeşliğin üstünü örtersek, bu bağlantıyı güçlendirmezsek, karşımızdaki birleşik şer gücü burayı rahatlıkla parçalar. Cumhuriyetçileri; demokratları, seküler yaşamı savunanları, Kürt özgürlük hareketini bir arada tutamamak veya bunun için çaba sarf etmemek siyaseten ahmaklıktır.

Bu gidişata birleşik bir şekilde müdahale edilemezse ülkeyi koyu bir karanlığın beklediği söyleyen Pekdemir, “Anadolu’nun birçok yerinde şimdiden insanlar IŞİD’ci çetelerin mahallelerine saldırmasını engellemek için nöbet tutmaya başladılar. Yani kendilerini savunmak için kendiliğinden tedbirler alıyorlar. Haziran Hareketi, Gezi’yle yükselen dalga sol siyasete aksın demek değil. Canımıza kast edilen çok kara ve çok ciddi bir senaryoyla karşı karşıyayız. Bu hareketle birlikte kendi dayanışma ağlarımızı oluşturmazsak onların palalı saldırganları karşısında kendi direnme topluluklarımızı örgütlemezsek bu memlekette bizi yaşatmazlar. İşte bu yüzden can havliyle atılmış bir adımdır. Bu adımın devamını getirmezsek bize yaşamak haram” diyerek sözlerini tamamladı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir