Metin Altıok, kendini ve şiirini anlatıyor…

Bir kadını sevmek, dünyayı sevmekle eş değerdir benim için. Her ikisinde de bunca kötülük varken.
İkinci Yeni diye adlandırılan şiiri ise, kapsamlı ve geniş içeriğiyle bana kaynaklık etmiştir.
Doğuda batı şiiri yazmak size oldukça tuhaf gelebilir. Ama bu tutumum Ahmet Oktay’ın dediği gibi, orada yaşadığım duygu selini intizama getirmek ve ölçüsüzlükten alt-bilinçsel olarak kaçınmak çabasının sonucu olarak yorumlanabilir.
Şairin acısı ve mutsuzluğu, insanın yüceliğine olan inancıyla, dönemindeki insan erozyonu arasındaki çelişkiden kaynaklanır. Şair dönemini iyi okuyan bir kişidir. İşte onun bu yeteneği, trajik mutsuzluğunun temelinde yer alır. Denebilir ki, mutlu şair yoktur. Tarihsel akışın yalpaları onda derin yaralar açar ve şair ancak bu yaraları kanatarak bir ölçüde teselli bulur. Şurası unutulmamalıdır ki, karşılıksız umut da metafiziktir.
Metin Altıok kendinde, paranın para kazandığı, her şeyin alınır satılır olduğu bir dünyada insanın yabancılaşmamış özünü arıyor. Kendi iç değerlerine yöneliyor.
Acı çağdaş yaşamın bir zorunluluğudur ve duyarlı olmanın sonucudur. Şairin acı ile hesaplaşması gerekir. Bugün onurlu insan, içinde bulunduğu olumsuzluklar karşısında, onları ortadan kaldırmak elinden gelmediğine göre, acı duymak zorundadır. Bu bir kefaret sorunudur. Aydın kişi acı duyarak güzelliğin, inceliğin kefaretini öder.
Alaturka olmak öyle sanıldığı kadar kolay bir iş değildir. Eğer olabildimse, yani Türk usulü bir şiir yaratabildimse ne mutlu bana.
Ben bu kitapları(mı) yeterli buluyorum. Adam olana çok bile! Yalnız buradaki ?adam olmak? nitelemesi bana değgin olduğu kadar okur için de söylenmiştir. Zaten Cemal Süreya ?Bir şair altmışından sonra şiir yazmamalı? derdi. Eh, ben de 52 yaşındayım. Bundan sonra yazarsam başka bir şey yazarım. Belki oyun, belki roman, bilemiyorum. Ayrıca ?Şiirin İlk Atlası?na devam. Orta ve Büyük Atlas?ları inanıyorum ki sizler yazacaksınız. Bütün genç şairlere selam, sevgi.
?Gerçeğin Öte Yakası? sözüyle belirtmek istediğim, bizim şimdiye kadar gerçeğin hep ?tura?sını görmemizdi. Ama her paranın bir de ?yazı? tarafı var. Bu kitapta gerçeği tam olarak, iki yüzü ile de kucaklamaktır benim muradım. Ben dokuz yılı aşkın süredir Bingöl denilen 35.000 nüfuslu bir ?adıkent?te yaşıyordum. Bu dokuz yıl çok şey kaybettirdi bana. Önce vardıysa- ün, yine vardıysa- dostluklar aşınıp gittiler. Şiirimin dünü ile bugünü arasında değişen tek şey kandır. Kan sıçradı üstüne o nazenin(!) şiirimin. Doğu cephesi hep aynı. Ne var ki bana yalnızlığın korkunç saltanatı verildi. Ve ben birçok sevgili -gerçekten- dostumu kaybettim. Tabutlarını taşımak bile nasip olmadı. İşte Edip Cansever, işte sevgili Metin Eloğlu ve koca Ruhi Su! Şimdi Karaman Devlet Hastane?sinde tedavi görüyorsam bu yüzdendir. İnanın acılarının dişleri tenimde hala.
Beni yönlendiren ?acı? oldu. Benim hayatımda hep bir acı vardı, hep acıdan yola çıktım. Çok fukara bir çocukluğum oldu benim… Sevgisiz üstelik… Bu yüzden kendimi hep garip bir leke gibi gördüm bu dünyada; ama tertemiz zamanlardan kalma bir leke…
O kadar ilginç, o kadar önemli şeyler yaşadım ki Bingöl?de… Benim için ikinci bir üniversite oldu. Hayatı gördüm.”
Enver Ercan, Gültekin Emre, Hüseyin Atabaş, Zeki Coşkun ve Osman Nuri Boyacı?nın yaptığı söyleşilerde kendini ve şiirini yukarıdaki ifadelerle anlatır Metin Altıok.
Yazan: Filiz Aygündüz,
18 Temmuz 2008 tarihli Milliyet Gazetesi Kitap sayfası

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir