Montaigne: Kötülükler güçleriyle orantılı olarak bana da bulaşıyorlar.

Böylesi hastalıklı bir çağda dünyaya hizmet etmek için saf ve içten bir erdeme sahip olduğunu söyleyerek kendini metheden kişi ya erdemin ne olduğunu bilmiyordur, çünkü fikirlerimizi gerçeğe dönüştürürken yozlaştırırız,

ya da erdemin ne olduğunu biliyorsa kendini haksız yer methediyordur; vicdanının kendisini suçladığı binlerce şey yaparken aslında yapmak istediklerini söyleyerek övünüyordur. Seneca’nın böylesi bir durumda edindiği deneyimlerle ilgili sözünü, açık yürekli biçimde bana söylemeye razı olursa, tutmaya hazırım. Böylesi kötü bir durumda iyiliğin en onurlu belirtisi kendi hatalarımızı ve başkalarının hatalarını açıkça kabul etmek, tüm gücümüzle kötülük eğilimlerine karşı direnmek ve bunları engellemek, yokuş aşağı giderken isteksiz olmak, daha iyisini umut ve arzu etmektir.

Bugün Fransa’yı parçalayan ve bizi mezheplere bölen bu çekişmede herkesin kendi davasını savunduğunu görebiliyorum -ama en iyileri bile iki- yüzlülüğe ve yalana başvuruyor. Bu konuda adamakıllı bir yazı yazmak için gayet atak ve zarar verici şeyler yazmak gerekiyor. En adil olan taraf bile hâlâ solucanların yediği ve sineklerle dolu bir gövdeye bağlı. Ancak gövde bu haldeyken gövdenin en az hastalıklı kısmına sağlıklı deniyor; bu da kısmen doğru, çünkü niteliklerimiz diğerleriyle karşılaştırılmadıkça adlandırılamıyor. Medeni açıdan masumiyet yere ve zaman göre değişiyor. (…)

Bu çağda yaşadığımız yozlaşma her birimizin bireysel katkılarıyla ortaya çıkmıştır; bazıları ihanetle katkıda bulunmuş, diğerleri de güçleri yettiğince adaletsizlik, dinsizlik, tiranlık, tamahkârlık ve zalimlikle; benim de içinde bulunduğum zayıflar ise aptallığı, kibri ve tembelliği getirmiştir. Zararlı şeyler üzerimize yüklendiğinde sanki boş şeylere fırsat doğuyor. Kötülük yapmanın gayet yaygın olduğu bir zamanda tamamen boş bir işle uğraşmak bile pratikte takdire şayan olabilir. El atacakları son kişilerden biri olduğumu düşünerek kendimi avutuyorum. Onlar daha acil vakalarla uğraşırken benim reform yapmakla uğraşacak kadar boş vaktim var. Çünkü etrafımız bu kadar büyük suçlarla sarılmışken ufak suçları kovuşturmak bence akla aykırı olacaktır. Ünlü Doktor Philotimus, cildinden ve nefesinden akciğerlerinde yara olduğunu anladığı bir hasta kendisine tedavi etmesi için parmağını uzatınca şöyle demiştir: “Dostum, şimdi tırnaklarına harcayacak zamanımız yok.” (…)

Bu durumun yarattığı yalnızlığın benim yaşımın getirdiği yalnızlıkla örtüşmesi benim için büyük bir şans; ben artık hastalıklarımın yaşamımı bozmasının acısını çekmektense giderek artmalarının acısını çekmeye tercih eder haldeyim. Talihsizlik konusundaki sözlerim aslında öfkeyle söylenmiş sözler; cesaretim azalacağına artıyor. Üstelik, diğer insanların aksine, Xenophon’un8 mantığına olmasa da emrine uyarak, kötü talihi değil, iyi talihi içtenlikle destekliyorum; gözlerimi sevgiyle Cennet’e çevirdiğimde talepkâr değil, müteşekkir olmaya çok daha yakınım. Sağlığım iyi haldeyken onu geliştirmek, sağlığım bozulduğunda iyileşmeye çalışmaktan daha çok acı veriyor. Refah benim için disiplin ve eğitim demek; diğerleri ise bunu sıkıntıyla ve cezalarla elde ediyorlar. Sanki iyi bir talihe sahip olanlar temiz bir vicdana sahip olamazmış gibi, insanlar ancak talihleri kötü gittiğinde iyi olabiliyorlar. Beni ılımlı ve mütevazı olmaya teşvik eden tek şey iyi talihtir. Dualar beni yaklaştırır, tehditlerse beni uzaklaştırır; iyilik beni yumuşatır, korku ise sertleştirir.

İnsan karakteristikleri içinde çok yaygın olan bir tanesi vardır: Kendi sahip olduğumuz şeylerden daha çok başkalarının sahip olduğu şeylerle mutlu olmak ve hareketi ve değişikliği sevmek. (…) Bundan ben de payımı aldım. Diğer uca gidenler, kendi kendilerinden mutlu olanlar, kendi sahip oldukları şeylere her şeyden fazla değer verenler ve kendi gördüklerinden daha güzel bir şey tanımayanlar benden daha zeki değillerse eğer, gerçekten de benden daha mutlu olmalılar. Onların bilgeliğini kıskanmıyorum ama iyi talihlerini kıskanıyorum.

Gerçekten de yeni ve bilinmeyen şeylere karşı duyulan bu ihtiras dolu iştah bende seyahat etme arzusu uyandırıyor ama diğer çevre koşulları da bu arzuya yeterince katkı sağlıyor. Kolaylıkla evimi yönetmekten vazgeçebilirim. Sadece bir ahırdan ibaret de olsa, idareci olmanın ve emirlerinize uyulmasının verdiği belirli bir tatmin vardır ama yine de monoton ve ruhsuz bir keyiftir. (…)

Evin yönetimini ele almakta geç kaldım. Doğanın bu dünyaya benden önce getirdikleri uzunca bir süre beni bu yükten kurtardılar. Farklı bir konuya yatkınlık gösterdiğimden ve mizacıma öylesi daha uygun olduğundan başka alanda çalıştım. Görebildiğim kadarıyla tüm olaylarıyla birlikte ev yönetmek zor olmaktan çok can sıkıcı; herhangi başka bir şeyi başaran biri bu işi de başarabilir. Zengin olmak için çabalasaydım, bu yoldan zengin olmak çok uzun sürerdi; krala hizmet etmek çok daha hızlı bir zenginleşme yoluydu. Çünkü ele geçirmek istediğim tek şöhret, iyilik veya kötülük yapmaya uygun olmayan hayatımın geri kalanında da hiçbir şey ele geçirmemiş ve hiçbir şeyi de israf etmemiş bir adam olarak tanınmak ve fazla ilgi çekmeden yoluma devam etmekti; Tanrı’ya şükürler olsun bunu yapabiliyorum. (…)

Ben filozof değilim. Kötülükler güçleriyle orantılı olarak bana da bulaşıyorlar; güçleri de biçimlerine olduğu kadar, hatta daha fazla, önemlerine bağlı. Bu kötülükler hakkında sıradan insanlardan daha deneyimliyim; bu nedenle daha sabırlıyım. Bu yüzden beni yaralayamasalar da canımı acıtıyorlar. (…)

Uygun birilerini bulabilseydim, kendimi şimdiye kadar hiç kimsenin kendisini bırakmadığı kadar rahat biçimde ve tamamen yabancı birinin ellerine bırakabilirdim. Şimdi dileklerimden biri yaşlılığımda beni kaşıkla besleyecek ve uyutacak, tüm mülklerimin kullanım ve yönetimi üzerinde tam yetki verebileceğim, işleri benim gibi sahiplenerek yapabilecek, ona sağladığım kazançların keyfini sürebilecek ama bunun için müteşekkir olacak, iyi kalpli bir damat bulmak. Diğer yandan, çocuklarımızın sadakatine bile güvenemeyeceğimiz bir dünyada yaşıyoruz. (…)

Soyguncular bana karşı özel bir kin beslemeyecek kadar kibarlar. Ben onlara kin besliyor muyum? Çok fazla insandan nefret etmem gerekiyor. Benzer vicdanlar, farklı talihlerin etkisiyle zalimlik, sadakatsizlik ve soygunculuk gibi şeylere ev sahipliği yapabiliyor; üstelik yasaların gölgesinde yapıldığında daha emniyetli, daha korkakça, daha karanlık ve çok daha kötü oluyor. Açık bir adaletsizlikten daha çok, haince bir adaletsizlikten nefret ederim; savaşmayı sevenden çok, barışçı görünenden nefret ederim. Ateşimiz buna pek de uygun olmayan bir vücuda sıçradı. Zaten ateşler içinde olan vücut alev aldı; gürültü arttı, kötülük de biraz arttı.

(…) Seyahat bana faydalı bir egzersizmiş gibi geliyor. Zihin sürekli olarak yeni ve bilinmeyen şeyleri gözlemleyerek çalışıyor; daha önce de söylediğim gibi, amaç bir insanın hayatını biçimlendirmek ise, bu kadar çok hayatın, fikrin ve geleneğin çeşitliliğini görmekten ve bunu doğamızın biçimlerinin sonsuz çeşitliliği olarak görmekten daha iyi bir okul bilmiyorum. Seyahat sırasında vücut ne tembellik eder ne de aşırı çalışır, bu orta karar hareketler de vücudu sağlam tutar. (…)

Kitaplarımı birkaç insan tarafından ve birkaç yıl okunsun diye yazdım. Daha uzun süre duracak bir şey olsaydı, daha değişmez bir dille yazılması gerekirdi. Bizim zamanımızda bugüne kadar süren sürekli değişimleri göz önüne alırsak, bundan elli yıl sonra kitapların bugünkü biçimiyle kalacağını kim garanti edebilir ki? Her geçen gün ellerimizden kaçıp gidiyor ve ben doğduğumdan bu yana yarı yarıya değişti. Söylediğimiz şeyler şimdi tamamlanmış olabilir. Ama her yüzyıl kendi sözünü söyler. Böyle akıp gittiği ve biçim değiştirdiği sürece yazdıklarımın yüzyıllarca okunacağını düşünemem. İyi ve faydalı yazıları akılda tutmak iyidir ama onlar da itibarı devletimizin zenginliğinin yok oluşu gibi yok olacaktır. (…)

Erdemli insanlarımız da yok değil ama sadece kendi standartlarımıza göre. Ahlaki değerleri kendi çağına göre oluşmamış ve düzenlenmemiş kişi ya kendi kurallarını değiştirmeli ve körleştirmeli ya da benim tavsiyeme uyup bizden uzaklaşmalıdır. Böylece ne kazanacaktır? Juvenal’in dediği gibi:

Eğer bir adamın elinde kutsal ve erdemli biri olduğunu sezersem,

Bu hilkat garibesini ancak iki başlı bir çocukla karşılaştırabilirim,

Veya gebe bir katırla veya saban sürene pey olarak verilen bir balıkla.

Daha iyi zamanların özlemini çekebiliriz ama bugünden kaçamayız; daha farklı hükümdarlar isteyebiliriz ama mevcut olanlara itaat etmeliyiz. Belki de iyidense kötü olana itaat etmekte daha fazla erdem vardır. Ben, antiklerin görüntüsü silinmediği ve monarşinin yasaları geçerli olduğu köşeye yerleşirim. Kötü talih yüzünden bunlar çelişir ve birbirine müdahale etmeye başlarsa ve ikisi de şüpheli olan ve aralarında seçim yapması zor iki taraf oluştururlarsa, benim seçimim muhtemelen sessizce sıvışmak ve o fırtınadan kaçmak olur; o arada da belki doğa veya savaşın riskleri bana yardım eder.

Montaigne
Denemeler / Kibir Hakkında

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir