Montaigne’nin yaratıcı on yılını geçirdiği odası

montaigneMichel de Montaigne, babasının büyük olasılıkla savunma amacıyla yaptırmış olduğu yüksek, yuvarlak ve sağlam bir kuleyle karşılaşmıştır. Karanlık zemin katında küçük bir şapel bulunmaktadır; bu şapelde yan yanya silinmiş bir freskte ejderhayı yenmekte olan Aziz Mikâil betimlenmiştir. Buradan dar bir döner merdivenle, birinci kattaki yuvarlak bir odaya çıkılır; burasını Montaigne, ev halkından ayrı olabilmek için kendisine yatak odası yapmıştır. Ancak Montaigne için evin en önemli mekânı, o zamana kadar şatonun en gereksiz odası sayılmış ve bir tür sandık odası olarak kullanılmış olan ikinci kattır. Montaigne, kütüphanesini buraya taşımaya ve burayı bir tefekkür mekânı yapmaya karar verir.

Bu odadan şatosunu ve tarlalarını görebilmektedir. Merak ettiğinde nelerin olup bittiğine bakabilecek, her şeye nezaret edebilecektir Kendisini ise bu halvette kimsenin denetleyebilmesi ve rahatsız edebilmesi mümkün değildir. Oda, içinde dolaşılabilecek genişliktedir; Montaigne (ancak) hareket edebilirse iyi düşünebildiğini söyler. La Boetie’nin ölümünden sonra ona bırakmış olduğu kitaplıkla kendi kitaplığını buraya taşıtır. Tavan kirişlerine elli dört Latince özdeyiş yazılır; böylece bakışları ne zaman yukarı kayşa, bilgece ve huzur verici sözlerle karşılaşabilecektir. Bu elli dört özdeyişten yalnızca sonuncusu Fransızcadır: “Que sais-je1″ Yani: “Ne biliyorum?” Büyük odanın yanında kışları kullanılacak bir küçük oda daha bulunmaktadır; Montaigne bu odayı birkaç tabloyla süsler; ancak daha sonra, o zamanın beğenisi açısından biraz hafif kaçtıklarından, bunların üstüne başka resimler yapılmıştır. Buranın efendisi odur. Kendisinden başka ona emir veren ya da karşı çıkan biri yoktur. Montaigne burada Montaigne olur.

Montaigne, otuz sekiz yaşında dünyadan elini eteğini çekmiştir. Artık kendisinden başka kimseye hizmet etmek niyetinde değildir. Politikadan, toplum yaşamından, iş güçten yorgun düşmüştür. Yanılsamalardan uyanmanın zamanı gelmiştir. Montaigne, dış yaşamdaki saygınlık ve mevki bakımından babasının gerisinde kalmıştır. Babası kadar iyi bir memur, iyi bir eş ve işlerinde iyi bir yönetici olamamıştır. Peki ama ne olmuştur? Montaigne’de, o zamana kadar yanlış yaşadığı gibi bir duygu vardır; bundan böyle doğru yaşamak, düşünmek, değerlendirmek istemektedir. “Yaşamak ve ölmek” sorusunun çözümünü kitaplarda bulmayı ummaktadır. Kendisi için dünyaya geri dönüş yolunu tıkamak amacıyla, kitaplığının duvarına şu Latince yazıyı koydurur:

“Hazreti İsa’nın doğumunun 1571. yılında, Mart’ın ilk gününün arifesinde, sarayda köle gibi çalışmaktan ve resmî görevlerin yükünden çoktandır yorgun düşmüş, ama henüz gücü yerinde olan otuz sekiz yaşındaki Michel de Montaigne, sanatın bakir kucağında dinlenmeye karar vermiştir. Kaderi, atalarının bu sakin yuvasının elinde kalmasına izin verirse, büyük bir bölümü geride kalmış bir yaşamın kalan akışını burada, sessizlik ve güvenlik içinde tamamlayacaktır. Michel de Montaigne, burayı özgürlüğe, sessizliğe ve çalışmaya adamıştır.”

Stefan Zweig
Montaigne, Çeviri: Ahmet Cemal, Can Yayınları, sayfa 56, 57

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir