Musa Anter’in Hatıralarında Halide Edib ve A. Adnan Adıvar

musa_anterDenilebilir ki, yahu Musa sen kim Halide Edib ve Ahmed Adıvar kim? Ama öyle düşünmemek lazımdır. Bazen fakir bir adam define bulur veya toto-lotodan para çıkar, aniden zengin olur. İşte ben de böyleyim. Zıvıng’ın mağara çocuğu, kimleri bulup zengin olmadı ki!

İşte şimdi anlatacağım Adıvar ailesi de bulduğum en değerli definedir.

Halide Edib, Yahudi, Selanikli dönme Edib Bey’in kızıdır. Vaktiyle Üsküdar üstündeki koru ve içindeki köşkler, Edib Bey’indi. Sonra nasıl olduysa Kürt Nuri Demirağ’a geçmişti. Nuri Demirağ, Millet Parti başkanı idi. Koruda o kadar kuzu ziyafetleri veriyordu ki, partisinin adı ‘Kuzu Partisi’ne dönüşmüştü. Şimdi koru ve konağın kimde olduğunu bilmiyorum. Ancak uzaktan seyrediyorum.

Edib Bey, genç yaşında ölmüştü. Halide Edib’in Çerkes annesi, İstanbul Boğazlar Komutanı Bedirxan Paşa’nın oğlu Ali Şamil Paşa ile evlenmişti. Bedirxanilerin evinde de dil Kürtçe idi. İşte Halide Edib Hanım, böylece Kürtlerin içinde büyümüştü. Zeyno ve Zeynonun oğlu ramanlarıın bu tesir altında yazdığını söylerdi.

Halide Edib ve Adnan Adıvar’ın hayatını yazacak değilim. Ancak şu kadarını söyleyeyim ki, milli mücadelede Atatürk’ü bir an yalnız bırakmayan Adıvarlar, sonradan Atatürk’ün hışmına uğramış, kafaları kesilmemişti ama memleketten koyulmuşlardı. Senelerce Hindistan, Mısır ve Amerika’da sürgün hayatı yaşadılar. Atatürk’ün ölümünden sonra, sanki suçlu imişler gibi, affedilip, Türkiye’ye gelebildiler.

Halide Edib’i, benim de damatları olmam hasebiyle Bedirxanilerden dinlemiştim. Dişçi Übeyd Bey ve Halide’nin üvey annesi Büyük Hanım’dan dinlemiştim. Übeyd’in annesi ki aile ona (Xanima Mezin) yani Büyük Hanım diyordu, Mekke Şeriflerindendi. Yani bugün Ürdün’ün uyduruk kralı Hüseyin’in bir nevi büyük halası olurdu. Bedirxan Paşa sürgününde, Büyük Hanım’ı oğluna almıştı.

İşte bu hava içinde Kasım Küfrevi ile Adıvarlara yaklaştım. Beni sevdiler. Zaten Edebiyat Fakültesi’nde okuyan Kasım Küfrevi bu duygularla daha talebe iken, Adıvarların bir nevi asistanı idi. Nitekim Kasım Küfrevi, Nakşibendi Tarikatı üstüne doktora tezini hazırladı. Ben de davetli idim. Halide Hanım, bana bakarak güldü ve şöyle dedi, diğer imtihan üyelerine: “Beyler, Nakşibendi Tarikatı dalında Küfreviler otoritedirler. Burada ödevimiz, Kasım Beyin izahlarından yararlanmaktır” dedi ve böylece Kasım Küfrevi doktor oldu.

İslam Ansiklopedisi’nin Türkçeye çevirisi oluydu. Tercüme heyeti başkanı Dr. A. Adıvar idi. Hükümet, ‘Kürt’ bahsi üzerinde çok duruyordu. Hatta ya bu bahsi atlamak ya da tahrif etmeyi teklif etmişti. Ama ilim namusluları Ahmed Adnan ve Halide Adıvar’lar direnmişlerdi ve İslam Ansiklopedisinde. olduğu gibi tercüme etmişlerdi. Ansiklopedide 68 no’lu fasikül olarak Kürt bahsi çıktı. Görüşüyorduk. Adnan Bey, sık sık Halide Edib’e ‘Kürt kızı’ derdi, tabi hoşuma giderdi. İstanbul’un işgali sırasında Halide Edib, Sultanahmet meydanında meşhur nutkunu söylemişti. O vakit bir kadmın böyle topluluklarda kürsüye çıkıp nutuk atması, görülmemiş birşey idi. Bir de Amiral Rauf Orbay da Akdeniz’de bir İngiliz harp gemisine ateş açmış, İngiliz gemisi kaçmıştı.

İşte Adnan Bey, şaka yollu bu olaydan dolayı da Halide Hanıma şöyle takılırdı:

“Peki peki, iyi ki sen bir nutuk attın! Rauf Bey de bir top attı. 50 yıldır ondan geriniyorsunuz!”

Çocukları yoktu. Gayet sade yaşıyorlardı. Harp yılları idi. Her şey karne ile idi. Uğraşacak vakitleri de yoktu. Bana yakın otururlardı. Ben Laleli’de yurdumda kalıyordum (Fırat Talebe Yurdu). Onlar da Koska’da tarihi bir evde kalıyorlardı. Onun için ben sık sık onlara uğrar, eksiklerini tamamlardım. Odun, kömür, çay şekeri ve ekmek götürür veya yurt hademeleriyle gönderirdim.

Sonra Adnan Bey hastalandı. Kendisine bir korku, bir evham gelmişti. Hep, öldürüleceğini söylerdi. Onun için Halide Hanım’ın teklifi üzerine biz Kürt gençler, gece evlerinde sabaha kadar nöbet tutardık. Aklımda kalan nöbetçiler Faik Bucak, Yaşar Alhas, Ahmet Göncü, Kasım Küfrevi ve ben.

Bir müddet çektikten sonra vefat etti. Tabi üniversitece büyük cenaze merasimi yapıldı.

Halide Edib, Adnan Bey başbakanken ve yirmili yıllarda tüm devlet büyüklerinin taşıdığı abanoz ve fildişi bastonu bana hediye etti.

Vefatına kadar da fırsat buldukça gider ellerini öper, derin bilgi ve görgüsünden yararlanırdım.

Her ikisi de nur içinde yatsınlar.

Musa Anter
Hatıralarım (1-2)
avesta yayınları

Bir yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir