Muzaffer Oruçoğlu’ndan “Dersim” – Süleyman Deveci

Yaşayan usta romancılarımızdan, aynı zamanda radikal sol gelenekten gelen çok yönlü sanat ve kültür adamı Oruçoğlu’nun “Dersim” isimli romanı türdeşlerinden büyük farklılıklar taşıyor. Acı ve acındırma edebiyatına dahil olmaması ilk sevinilecek yanı. Bu edebiyatın acıları ele almaması anlamına gelmez, tersine sanatın birebir verilen gerçeklikle pek o kadar bir bağı olmamasıyla, daha çok yedirilmesiyle ilgili. Romanın buram buram edebiyat kokması, sıradışı bir kahramanın şahitliğinde coğrafyayı adım yudum tanıtmak, anlatmak eserin içiçe geçmiş “Dersim” ilk defa 1997 yılında basılmış. Romanın başlangıcında 93 yaşındaki Yavan dede geçmişini hatırlar. Anacığı Fato’dan dünyaya geldiği andan itibaren başlar hemen tasvirler. Oruçoğlu’nun hicvi, alayının gücü doğayla içiçe geçmiştir. İnsandan alır roman gücünü, o coğrafyadan, Dersimliden ve yazarın ilahi türden yazın ve yazımından.

Yavan dede “zırtullahıkermani” bir çocuk olup çıkar kısa sürede. Çocuk altı yaşında zinayı tanırsa, on yaşında sevdiği yemeğin kendisine verilmeyip evden kaçmasıyla ki anası onu ararken bir uçurumdan yuvarlanır ve ölür, on dördünde kartallara merak sarıp keçi çobanlığı yaparken Munzurun dağlarını köşe bucak tanıyıp eşkiyalığı keşfederse ne olur? Tabi ki o da eşkiya ruhlu olur. Kel Rızo’nun yanında iki yıl tüfek taşır Yavan dede, o yıllarda on altı yaşında olması lazım, Birinci Dünya Savaşı patlak verir.

Bir anda cephede kendisini Kemah’ta Ermenilerle savaş içerisinde bulur Yavan. Katliamlar, kan, gözyaşı içerisinde ilk defa kitapla tanışır. Muharebe alanıdır, gençtir, ihtiyaçları vardır. Savaş meydanında mermi yüklü bir eşeğe tecavüz ederken suçüstü yapılır, ordunun moralini bozmaktan kurşuna dizilme cezasına çarptırılır. Son arzusu sorulduğunda infazdan sorumlu şahısa Ermenilerden ele geçirdiği bir küp altının yerini söyleyerek paçayı yırtar. Bir başka sefer çölde Araplara karşı yürütülen çatışmalarda bir hurma ağacının tepesinde nöbetteyken uykuya dalar. Müfrezesini yitirir, cezalandırılacağını, suçlanacağını düşünerek ordudan firar eder. İki ay sonra bir Kürt şeyhinin oğluyla karşılaşır. Kötü durumdaki adama yardım eder, karşılığında ondan okuma yazma öğrenir. Yavan geri Munzurlara döner. Koçgiri isyanı patlak vermiştir. İsyana destek için yola çıkan bir gruba katılır. Sonrada asker gibi davranıp grup imha olmak üzereyken sıvışır. Kendi kendini yaralar, kaçar yine Munzurlara yönelir. Yolda Cino isimli genç bir kızla karşılaşır. Kız tersler.

Şeyh Sait isyanı patlak vermiştir. Yavan yine çatışmaların içinde bulur kendini. Yine dört ayakları üzerine düşer. Yine hangi cephede nasıl davranması gerektiğini bilecek kadar kurnazdır, kendisini bıçaklar karşı taraf yaptı der. Resmi kurumlara sol bıyığını kesip “vatan sağolsun” diye numara çeker. Terhisine az kala Yüzbaşı’nın “Memleket” isimli kısrağının arkasında yakalanır. Falakayla cezalandırılıp Erzincan’a gönderilir. Şeyh Sait ve kırkyedi arkadaşının idam edildikleri gün terhis edilir.

Yavan yine Dersim’e döner. Anlatının, Yavan’ın maceraları, Dersim’de yaşananlar, onun hayatıyla içiçe geçerek sürükleyici bir üslupla anlatılması şaşırtır. Yavan ne kadar adi biri olursa olsun gizli bir sempati duymaya başlamışızdır bile. Onda insanın her boyutunu görebiliriz. Kaçak olmamasına rağmen Yavan gider kaçaklar, eşkiyalar diyarı Tujik dağına yerleşir. Dağın eteğindeki köye iner yer yer. Seyit Rıza’nın nüfuz alanı içindedir bölge. Hükümet Kev Uşağı aşiretinin de desteğiyle Koç Uşağı aşiretine saldırıya hazırlanırken Yavan yine Cino ile karşılaşır. Nenikanlılardır kızın aşireti ve az konuşana değer verirler. Yavan da susar, konuşmaz. Dört gün sonra 150 kişilik Koç Uşağı kuvvetleriyle askeri bir bölüğü yok ederler. Akabindeki çatışmalarda kahramanımız yine kârlı çıkar. “Uçak düşüren kahraman” olur. Cino’nun köyüne gider, kızı ister, kız onu istemez. Köylüler bir kahramanın reddedilmesini ayıplarlar.

Cino Yavan’ın atının terkisinde köyü terk eder ikili. Yavan’ın maceraları, irili ufaklı anlatıları bitmesin istersiniz. Cino’ya bir konaklama anında çiçek vermek isteyen Yavan, hala atın üzerinde duran kızdan alnının ortasına bir tekme yer. Cino Yavan’a pas vermez. Yavan ne yapsa etse kıza yaranamaz. Helaline tam uçkur çözeceği anda Cino fırlayıp tüfeği kapar dağ başında kahramanımızı kapı dışarı eder.

Yavan yine yollardadır. Ortalık hükümetin Dersim’e saldıracağı söylentileriyle doludur. Yine Tujik dağına vurur atını. Seyit Rıza ve emrindekileri görür, Ağdat’ta kalmayıp daha önceden tanıdığı bir mağaraya gider. Onbir gün sonra rahat tatili biter. İsyancılar daha ortada yokken hükümet kuvvetleri ve onlara yardımcı olan Kırganlılar’ın Ağdat’ı basıp Seyit Rıza’nın oğlunu öldürdükleri haberini alır. Seyit Rıza’nın 250 kişilik kuvvetleri arasında mitralyözcü Yavan’da vardır. Seyit oğlunun katillerinin kendisine verilmesi için önce bir heyet gönderir karakola. Heyette Yavan’da vardır. Aradıkları Kurmay Albay Şevket, Hozat’taki karargaha sığınmıştır. Kuşatma kaldırılır.

Aşiretlerarası çatışmalar, ki o zamanlar 40’dan fazla aşiretin olduğu söyleniyor, bir yandan sürerken diğer yandan Abdullah Paşa’nın 200 bin tüfek istemesi, akabinde Dersim’e saldırıların yoğunlaşması, artık saldırılara uçakların da katılmasıyla Yavan yine Tukij dağına vurur kendini. Yazar Yavan’ı bu dönemdeki hemen her gelişmenin, olayın, göze batacak şekilde içine, yanına, civarına iter. Yavan’la o sahneleri bire bir, kanlı, canlı ifadeler ve kafamızda kendi canlandırdığımız resimlerle birlikte yaşarız.

Aşiretler de kendi planlarını, hazırlıklarını yaparlar. Yavan bu arada uçakların bombardımanlarından kaçmaktadır. Kaçarken bir katırın sırtında bir havan topu ile mermiler bulur. Dersim kumandanlarından Şahin Yavan’ı öperek ödüllendirir. Yavan yine kahramanlık yapmıştır. Akabinde trajik şekilde Rehber’in ihanetini ve bunun Alişer ile hanımı Zarife’yi nasıl hunharca kandırıp katlederek kellerini düşmana hediye için adamıyla aldıklarına şahit oluruz. Yavan gözünü açtığında Rehber’in adamları çekip gitmiştir. Yavan soluğu Seyit Rıza’nın yanında alır.

Oruçoğlu alıştıra alıştıra verir isyana giden gelişmeleri, isyan öncesi yöre insanlarının günlük yaşamlarını, çevre koşullarını, isyanın ana nedenlerini. Yavan nezdinde bir yöreyi, insanı, isyanı anlatmak başlı başına bir edebiyat olayı. Böylesine başarılı bir romanı hazırlayıp sunmak yine ayrıca değinilmesi gereken bir nokta.

Yukarıda anlatılan onca olay, detay, kitabın neredeyse otuz sayfalık bölümüne denk geliyor. 390 sayfalık romanın kalanını varın siz düşünün. Romana yeni olaylar, kahramanlar, maceralar, tanıklar, tarihi gerçeklikler, Dersim palavraları, halkın mitleri, inancı, abartıları giriyor. Yavan, Seyit Rıza’nın ağzından yer yer Yavo oluyor. Prototip yerli kahramanımız her yerde, olayda, gelişmede, çatışmada dört ayağı üzerine düşüyor. Yazar sıkmadan romana Seyit Rıza’nın idamını, tarihi gerçekliklere sadık kalarak değiniyor. Dersim kıyamı ve sonrasına giden yolun resmi, edebiyatın gücüyle şekilleniyor. Yavan’a yeni yol yoldaşları, hayat arkadaşları gelip geçici olsalar bile katılıyorlar.

Muzaffer Oruçoğlu’nun Yavan’ını ilerleyen yıllarda daha çok tartışacağımıza eminim. Dersim efsaneleriyle süslü anlatıya nefes veren, can veren yine yazarın kendisi, anlatıdaki ustalığı. Okurken yer yer ?Sarduvan?ı hatırlatmıyor değil. Bir an ne zaman nerede bitebilir önsorusuna yanıt vermek için devam ediyorsunuz. Roman isyan sonrası bitiyor. Öylesi bir hayatta Yavan’ın yaşlanıp o dönemi o yaşta nasıl olupda hatırlayabildiğine şaşıyorsunuz.

Dersim’i anlatan çok az roman var. Yüksek edebi anlamda roman ise hemen hiç yok. Muzaffer Oruçoğlu’nun “Dersim”i bu anlamda bir ilk olmasının da avantajıyla tam bir klasik. Anlatılardaki aşırı cömert olaylar neresinin kurgu, neresinin gerçek olduğu sorgulamasını dayatsa da okurken rahatsızlıktan öte, merak, hayranlık, şaşkınlık, yeni sürprizler beklentisi içerisinde hikayeler silsilesine devam ediyorsunuz. “Dersim”i yıllar önce de tanıttığımı zar zor hatırlıyorum. Onu yazarın iki eserinden sonra yeniden okuma ihtiyacı duydum. Onun dünyanın öbür ucunda yaşamak zorunda bırakılmasına hala üzülürüm. Ülkemizi edebiyatçıların yöneteceğine tam anlamıyla barbarların yönettiğine her geçen gün inancım artar. Onun ülkeye dönüş koşulları sağlanıp bu gerçekleşmedikçe Türkiye’de insanların değil …. siyaset yaptığına inanırım. Nazım’a, Yılmaz’a, Ahmet’e timsah gözyaşları dökmekte en ön cephede yer alanlar Oruçoğlu gibi bir edebiyat devini görmezden gelirler.

“Dersim”e geri dönersek, romanın eleştirilecek yanlarının başında aşırı hikayelerin içiçe geçen yoğunluğunu sıralayabiliriz. Okura bıkkınlık verebilecek kadar çok ve aşırı detaylarla yüklüler. Başlı başına romanın bütünselliği on detaylı hikaye atılsa, bozulmaz, kimselerin ruhu duymaz. Sonra toplumsal olaylardaki gerçek yaşanmışlıklarla Yavan’ın dünyası oldukça başarılı bir şekilde yan yana, iç içe dursa da Seyit Rıza’nın tarihsel ağırlığı gözönünde bulundurularak yer yer Yavan’ın önüne, ötesine geçmiş. Yavan’ın Seyit’in dünyasındaki yeri ise aslında kırıntı seviyesinde. Seyit aslında romanda ara kahraman, ana figür değil.

“Dersim” gelmiş geçmiş en edebi Dersim romanıdır. Yazarın hicvi, incitmeyen gülmece dolu ince nüktedanlı alayları romanı canlı ve diri kılıyor. Usta bir romancının ciddi, çaplı, güçlü söylemleri olan bir eseri. Yavan romanın sonuna kadar biri diğerinden farklı olayların içerisinde. Anlattığı zamana geri dönmemesi romanın sonunun kötü bitmesine yol açmış. Yazar eminim zorlanmadan romanın ikinci cildini yazıp Yavan’ı yeni maceralarla karşımıza çıkartsa buna kimseler şaşırmaz.

Sonunu tam olarak benimsemesem de Yavan da, “Dersim” de önemli bir klasik. Özgür bir ortamda özgür düşünen edebiyatçıların üzerinde dikkatle ve uzun uzun duracakları önemli ve değerli bir çalışma. Yazarın bir tek Dersimlilere değil, edebiyata da sunduğu güzel bir hediye.

Süleyman Deveci
22.06.2012

Kitabın Künyesi
Dersim
Muzaffer Oruçoğlu
Babek Yayınları / Bütün Yapıtları Dizisi
Kapak Resmi : Muzaffer Oruçoğlu
İstanbul, 1997, 1. Basım
391 sayfa

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir