Nasrettin Hoca Hikâyeleri – Orhan Veli Kanık

Orhan Veli’nin, ilk basımı 54 yıl önce Doğan Kardeş Yayınları arasında çıkan ve o tarihten bugüne Türkiye’de ve Türkiye dışında birçok kez basılan Nasrettin Hoca Hikâyeleri, renkli resimler ve düzeltmelerle yeniden yayımlandı. Dağıstan Çetinkaya’nın bu kitap için özel olarak yaptığı renkli resimlerle bezenen Nasrettin Hoca Hikâyeleri Hoca ile Orhan Veli çizgisinin bütünleştiği bir “klasik” olma yolunda…
Nasrettin Hoca fıkralarına, onların özünü bozmadan yeni bir renk, yeni bir tat katan Orhan Veli, 13. yüzyıldan günümüze uzanan, bazıları daha da eskilere kadar giden bu nükteleri, şiir diliyle yeniden ölümsüzleştirmiştir. Nasrettin Hoca Hikayeleri’nde bir araya getirilen ve Hoca kimliğine bürünmüş halk zekasının ürünleri olan bu fıkralar, Orhan Veli’nin kattığı sevimlilikle karşılıyor bizi.

??. Dostum Şevket Rado bana Nasrettin Hoca?ya ait fıkraları da manzum olarak yazmamın iyi bir şey olacağını söylemişti.
(?..) Bu fıkraları bulabilmek için birkaç kitap karıştırdıktan sonra gördüm ki ünü yabancı ülkelere kadar yayılmış olan bu milli kahramanın hikayeleri daha hala Türkçe olarak yazılmamış. Güzel bir üsluptan geçtim, okuduğum kitaplarda, doğru dürüst bir Türkçe bile yoktu. Bunun üzerine de bu fıkraları okunabilir bir dille yazmanın küçümsenemeyecek bir iş olduğuna inandım. Yazdığım Nasrettin Hoca fıkralarının , bugüne kadar yazılanların en iyisi olduğunu söylersem pek de böbürlenmiş sayılmam.?
Orhan Veli Kanık

YAZISIZ MEKTUP
Derler ki: — “Düğün var falanca yerde.
Kazanlar dolusu pilavla zerde!
Galiba şimdi de yemek zamanı…”
Görmeyin Hoca?daki heyecanı.
Bir anda zihni allak bullak olur.
Ne yapsa da gitse düğün evine?
Düşünür taşınır, çareyi bulur.
Çabucacık bir zarf alır eline;
Alı al moru mor, kapıya damlar.
Açıp ne istediğini sorarlar.
— “Bir mektubu var da ev sahibinin;
Onu getirmiştim…” — “Eh! Buyrun, girin.”
Sırtında samur bir kürk, görünür ev sahibi.
Hoca zarfı eline tutuşturduğu gibi
Geçer kurulur sofranın başına;
Çala kaşık dalar düğün aşına.
Adam bakar bakar zarfın üstüne;
Sonra Hoca?ya der ki: — “Yahu, bu ne?
Üzeri yazılı değil bu zarfın.”
Hoca içine gömülüp hoşafın:
— “Aceleye geldi, der, af buyurun;
İçi de yazılı değildir onun.”

KIYAMET

Hoca?nın güzel bir kuzusu varmış.
Hani ahbaplık bu ya,
Bütün dostları göz koymuş kuzuya.
Kesmek için bir fırsat ararlarmış.
Hoca?ya gelmiş demişler ki bir gün:
– ?Hoca :Yarın öbür gün
kıyamet kopacakmış.?
Hoca dalgayı çakmış.
Ama bozuntuya vermemiş yine;
Cümlesini bırakmış hallerine.
Onlar demiş:-?Madem ki gün sayılı,
Ne diye tadını çıkarmamalı?
Gel şu kuzuyu keselim, yiyelim;
bari şu son günü gün eyleyelim.?
Kesmişler kuzuyu, gitmişler kıra;
Talihlerine de güzel bir günmüş;
Hepsi orada soyunmuş dökünmüş;
Göle gidip suya gireceklermiş.
Elbiselerini Hoca beklermiş.
Onlar Yokken Hoca elbiseleri
Toplayıp bir güzel ateşe atmış;
Aleviyle de kuzuyu kızartmış.
Göldekiler dönmüş gerisin geri.
esvaplarını sormuşlar Hoca?ya.
Hoca topunu alarak alaya:
-? Ben demiş, onları ateşe attım;
Aleviyle de kuzuyu kızarttım.
Hem esvabın var mı artık lüzumu?
Yarın sabah kıyamet kopmuyor mu??

Kitabın Künyesi
Nasrettin Hoca Hikâyeleri
Yazar: Orhan Veli Kanık
Resimleyen: Dağıstan Çetinkaya
YKY’de 1. Baskı: Şubat 2003
YKY’de 19. Baskı: Ocak 2011
Sayfa: 136

5 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir