“Nedense seyircisi en az olan oyun, zulümdür.” Sevgi Soysal’dan iki mektup

sevgi_soysal“Haksızlık halkaları birbirlerine eklenmeğe başlamaya görsün, bu hain, bu zalim, bu çılgın oyuna o kadar çok insan katılır ki. Nedense seyircisi en az olan oyun, zulümdür. Bu oyuna kolaylıkla, nedenini, niçinini düşünmeden; ince eleyip sık dokumadan katılı-katılınıverilir. Ve bütün bunları düşününce acı çekmenin rasgele acı çektirenlerden olmaktan yeğ olduğunu anlıyorum bir kez daha.”

(2.MEKTUP)

29 Ekim 71, Ankara
Canım Mümtaz,

Bugün Cumhuriyet bayramı. Çocuklar ellerinde kağıt bayraklarla tafra atıyor sokaklarda. Aynen benim çocukluğumdaki gibi. Gazetelerde demeçler. Donan-çözülen-donan buhran. Eğitim Vakfı’nın son buluşu; cenazeye çelenk göndermeyin! Biraz yukarıda bir ilân: “Serpil Aktan ile Olgun Portakal nişanlandılar.” İş ilanlarına bakıyorum; Musazedelerdenim biliyorsun. Bir sihirbaz, ortaokul mezunu bayan yardımcı arıyormuş, ne dersin? Belki ondan biraz büyü öğrenirim de sana kavuşurum. İlânın birinde de “Almanca’dan anlayan genç bayan aranıyor” diyordu. Telefon ettim, “Ne demek bu Almanca’dan anlayan” diye, “İşe talip olanın kalitesine bakar” dediler; “İş ne?” dedim; “Birlikte Almancamızı ilerleteceğiz” dediler. Ben de en az buhran kadar dondum. Önümüzdeki hafta, belki, Günter Grass’ın “Davul” romanını çevirmek için Bilgi Yayınevi’yle anlaşacağım.

İsyan etmemek ve gülümsemek. Ankara’nın bu en hüzünlü sonbaharında güzelim, sarı, kuru yapraklara basıp yürümek. Derin bir soluk almak, yenilemek içimi, her şeyi yenilemek, yepyeni güçleri sensiz bir günü geçirebilmek için harcamak. Oysa benim boşa harcanacak gücüm yok. Sen, ben niçin katlanıyoruz, niçin sadece sabır düşüyor bizim payımıza?

Sen; ben; gücümüz; aksinin ispatı biraz zor olan değerimiz niçin bir “sabır taşı”na dönüştürülüp anlamsız kilerlerde bekletiliyor? Bunları, daha nice cevapsız soruyu soruyorum gün boyu kendime. Sonra bütün bu sorulara, düşüncelere boş verip diyorum ki, bilen bilir, anlayan anlar, ötesi vız gelir; güzel, doğru ve hak; gerçek, biraz da bunu bilenin, anlayanındır; önemli ve değerli şeyler; bunlar için çaba gösterenlerin, fiyat ödeyenlerindir.

(3.MEKTUP)

23 Aralık 1971

. . . .

Seni görmemle, bir haftalık özlemin yüküyle yanına oturmamla “görüş”ün bitimi bir oluyor. Oysa nice şeyler söylemek istiyorum sana; anlatmak, anlatmak; sormak ve sormak istiyorum. Cümlelerini dinlerken bakışlarındaki bütün değişmeleri, yüzünün inceldikçe çoğalabilen ayrıntılarını izlemek istiyorum. Ama, karşı karşıya gelip nasıl anlamsız bir ayrılığa katlandığımızın şaşkınlığını bile geçiştiremeden ayrılmamız bir oluyor. Ağır, çok ağır bir yük bu. Haksızlık halkaları birbirlerine eklenmeğe başlamaya görsün, bu hain, bu zalim, bu çılgın oyuna o kadar çok insan katılır ki. Nedense seyircisi en az olan oyun, zulümdür. Bu oyuna kolaylıkla, nedenini, niçinini düşünmeden; ince eleyip sık dokumadan katılı-katılınıverilir. Ve bütün bunları düşününce acı çekmenin rasgele acı çektirenlerden olmaktan yeğ olduğunu anlıyorum bir kez daha.

. . . .

Yarın Noel. Dünyanın bir kısmı insanları “sevgi” ve “kardeş”lik üstüne şarkılar söyleyecekler. Ve benim, sevgi, kardeşlik gibi sözcüklerin anlamını aptal yığınlardan çok daha iyi bilen Mümtaz’ım dikenli tellerle çevrili bir toprak parçasından kent ruhlarına bakıp susacak. Ama öyle sessizlikler vardır ki; gırtlakları patlatırcasına söylenen şarkılardan, boyun damarlarını şişiren nutuklardan sıyrılmış, yalnız susmalar; onların alçakgönüllü, acılı sessizliği yavaş ama emin bir hızla öyle derinleşir, öyle derinleşir bütün bir evreni, evrende insanca denebilecek her şeyi kapsayıverir.

. . . .

NOT:
Sevgi Soysal, son derece sudan bir sebeple, yaklaşık üç hafta süren bir Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu tutukluluğu yaşamış ve TRT’deki Program Uzmanlığı işini kaybetmiş. İkinci mektup, o sırada Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı olan Mümtaz Soysal’ın “bütün bir üniversitenin hesabını vermek üzere” yargılandığı sırada yazılmış. Yargılama, Aralık ayı başında bitmiş ve Mümtaz Soysal, altı yıl sekiz aylık bir mahkumiyet cezası almış. Üçüncü mektup, bu kararın üzerinden kısa bir süre geçtikten sonra, 10 dakikalık bir Çarşamba görüşünün ardından yazılmış.
FUNDA SOYSAL

Kaynak: http://t24.com.tr/ 22 Kasım 2016

Previous Story

1914 Savaşının İlk Saatleri- Stefan Zweig

Next Story

Sevgi Soysal: “Ayrıntıda ne mantıki şeyler vardır da bir bütün yaptıklarında büyük aptallıklara dönüşürler”

Latest from Anlatı

Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ