Nietzsche “diyalektikçi” midir?

Nietzsche “diyalektikçi” midir? Şunla bu arasındaki özsel ilişki bir diyalektik kurmaya yetmez: Her şey bu bağıntıdaki olumsuzun rolüne bağlıdır. Nietzsche tam da şunu der:

Kuvvetin nesnesi olarak başka bir kuvvet vardır. Kesinkes şu var ki, bir kuvvet ancak, başka bir kuvvetle bağıntıya girer. Yaşam başka türlü bir yaşam biçimiyle çarpışır ancak. Çokçuluğun bazen diyalektik görünümleri vardır; Nietzsche ne amansız düşmanıdır bunların, tek can düşmanı. Bu yüzden Nietzsche felsefesinin gözü kara antidiyalektik karakterini ciddiye almalıyız. Nietzsche’nin Hegel’i iyi tanımadığı söylendi ama rakibinin iyi tanınmadığı anlamında. Buna rağmen hegelci harekete, değişik hegelci akımlara aşina olduğuna inanıyoruz; birçoğunu -Marx gibi— kendisine malzeme yaptı. Kime karşı yöneldiği ortaya konmadığında Nietzsche’nin felsefesinin bütünü soyut ve az anlaşılır olarak kalır. Oysa “kime karşı?” sorusu pek çok cevabı çağırıyor. Ancak bunlardan ikisi bir bütün olarak özellikle önemli; diyalektik olarak kavranan insana karşı üstinsan ve yabancılaşmanın yok edilmesine veya uyumlaştırmanın diyalektiğine karşı da ötedeğer biçme.

Antihegelcilik Nietzsche’nin saldırganlık daman. Bunu daha kuvvetler kuramından beri izleyebiliriz.
Nietzsche’de, bir kuvvetin diğeriyle özsel ilişkisi hiçbir zaman özde olumsuz bir unsur olarak anlaşılmaz. Diğer bir kuvvetle olan oranında, itaat ettiren kuvvet diğer kuvveti veya olmadığı şeyi yadsımaz, tersine kendi ayrımını olumlar ve bundan zevk alır. Kuvvetin, bizzat edimliliğini aldığı özde “olumsuz” mevcut değildir; olumsuz tam aksine bu edimlilikten, etkin bir kuvvetin varlığından ve bu kuvvetin ayrımını olumlamasından doğar. Olumsuz, bizzat varoluşun bir ürünüdür: Kaçınılmaz olarak etkin bir varoluşa bağlı bir saldırganlık, bir olumlamanın saldırganlığı… Olumsuz kavramına gelince (yani kavram olarak olumsuzlama) “Bu, bütünüyle yaşam ve tutku temel kavrama göre geç doğmuş cılız bir karşıtlıktan başka bir şey değil”24. Nietzsche olumsuzlamanın, karşıtlığın veya çelişkinin kurgul öğesinin yerine ayrımın kılgın öğesini geçirir: Olumlamayı ve haz nesnesini. Nietzscheci bir görgücülükten ancak bu anlamda söz edilebilir. Nietzsche’de en sık tekrarlanan şu soru, “Ne ister bir istenç, ne istiyor bu, şunun istediği nedir?” ne bir amacın ne bir güdünün ne de bu istence şu nesneyi aramak olarak anlaşılmamalı. İstenç, ayrımını olumlamak ister. Bir diğer istençle olan özsel bağıntısında, ayrımını bir olumlama nesnesi yapar. “Ayrım olarak bilinmenin hazzı” ayrımın zevki25: İşte görgücülüğün, diyalektiğin ağır mefhumlarının özellikle de diyalektikçini dediği ‘olumsuzun işi’ nin yerine koyduğu saldırgan ve hava gibi hafif yeni kavramsal öğe. Diyalektik bir iş ve görgücülük de bir zevk olsun, işte bu, onların belirgin niteliğini yeterince ortaya koyar. Bir işte zevkte olduğundan daha çok düşünce olduğunu kim söyleyebilir? Ayrım, varoluşu oluşturan ve özden ayrılamaz kılgın bir olumlamanın nesnesidir. Nietzsche’nin “evef’i diyalektik “hayıfın karşıtıdır; olumlama diyalektik olumsuzlamanın; ayrım diyalektik çelişkinin; sevinç ve zevk diyalektik işin; hafiflik ve dans diyalektik ağırlığın; güzel sorumsuzluk da diyalektik sorumluluğun karşıtıdır. Kısacası hiyerarşi, ayrımın görgül duygusudur; bütün bir çelişki düşüncesinden çok daha derin ve işe yarar bir kavramın esas müteharriği budur işte.

Dahası şunu sormalıyız: Diyalektikçinin kendisi ne istiyor? Diyalektik isteyen bu istenç, ne istiyor? Ayrımım olumlamaya hali olmayan bitkin bir kuvvet. Etkimeyen ama boyunduruğunda olduğu kuvvetlere tepkiyen bir kuvvet: Sadece böylesi bir kuvvet diğeriyle temasında olumsuz öğeyi ön plana geçirir, olmadığı her şeyi yadsır ve bu olumsuzlamayı kendi özü ve varoluşunun ilkesi yapar. Soylu ahlâkı (aristokratik ahlâk) kendi kendisinin utkulu olumlamasından doğarken köle ahlâkı daha ilk anda kendisine mensup olmayana, kendisinden farklı olana, kendi ben-olmayanına hayır der, bu hayır onun yaratıcı edimidir26. İşte bu yüzdendir ki Nietzsche diyalektiği pleb kurgusundan, kölenin düşünme tarzından ayırır27: Soyut çelişki düşüncesi böylece olumlu somut ayrım duygusuna, tepki eyleme üstün gelir, intikam ve hınç saldırganlığın yerini alır. Ve Nietzsche tersine gösterir ki efendideki olumsuz her zaman efendinin varlığının türemiş ve ikincil ürünüdür. Zaten kendinde diyalektik olan da bu efendi-köle bağıntısı değildir. Diyalektikçi kimdir o zaman, bağıntıyı diyalektik yapan kimdir? Köledir, kölenin bakış açısı, kölenin bakış açısından düşünmedir. Efendi-köle bağıntısının ünlü diyalektik yüzü aslında şuna bağlıdır: Yeter ki istenç burada gücü, gücün iradesi olarak değil de gücün temsili, üstünlüğün temsili, “biri” tarafından “diğerinin” üstünlüğünün tanınması olarak içersin. Hegel’de istençler güçlerini kabul ettirmek isterler, temsil etmek isterler. Oysa Nietzsche’ye göre burada gücün iradesinin ve onun doğasının bütünüyle yanlış bir kavranışı var. Böylesi bir kavrayış kölenin kavrayışıdır, hınç insanının güç yerine koyduğu güç imgesidir. Gücü bir idrakin nesnesi, bir temsilin maddesi, bir rekabette ortaya konan şey olarak görür köle ve onu bir çatışmanın bitiminde, yerleşik değerlerin basitçe atfedilişine bağlı kılar1*. Efendiyle kölenin bağıntısı, bütün genç hegelciler için bir okulun ilk örneği veya temsilcisi gibi olmak noktasında hemencecik diyalektik biçimi izliyorsa, bunun nedeni Hegel’in bize sunduğu efendi portresinin başlangıçtan beri köle tarafından yapılmış bir portre, en azından köleyi, tam da kölenin kendisini düşlediği biçimde temsil eden, olsa olsa, başarı sağlamış bir kölenin portresi olmasıdır. Hegelci efendi görüntüsünü hep bir köle delip çıkar.

Gilles Deleuze
Nietzsche ve Felsefe
Çevirmen: Ferhat Taylan
Yayınevi : Norgunk Yayıncılık

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir