Niteliksiz Adam II – Robert Musil ‘modernizm sürecindeki bir toplumun ve bireyin tüm çalkantılarını sergilemeyi amaçlayan bir roman’

Yirminci yüzyıl romanının en büyük yapıtlarından sayılan Niteliksiz Adam’ın ilk cildi 2006?da Türkçeleştirilmişti. Robert Musil’in dört cildini yazmasına rağmen tamamlayamadığı bu binlerce sayfalık romanın ikinci cildinin çevirisi geçen hafta yayımlandı. İki cilt arasındaki üç yıllık fark okuyucudaki süreklilik duygusunu kıracak kadar uzun. Hem onları hem de birinci cildi henüz okumayanları düşünerek, bu gerçekten “büyük” romanı bütünlüğü içerisinde ele alacağım.

Savaş mağlubu Almanya’nın siyasi atmosferi bunaltıcıydı. Hitler’e iktidar yolu açan bu atmosfer özgür düşünceli insanlara soluk aldırmıyordu. Niteliksiz Adam’ın ilk cildini (1930) böyle bir ortamda tamamlayan Musil, Nazilerin iktidarı alması üzerine pek çok aydın ve yazar gibi Almanya’yı terk ederek Viyana’ya yerleşti. Ancak Nazi Almanya?sının eli Avusturya’ya da uzanacak, eserlerinin yayımı yasaklanan Musil’in bahtına bir kez daha sürgünlük düşecekti. Bu kez durak İsviçre oldu. Felç geçirmişti, sağlık durumu kadar maddi durumu da çok kötüydü. Üstelik İsviçre’de herhangi bir edebi etkinlikte bulunması yasaklanmış, yalnızlığa mahkûm edilmişti. Kısacası, kendisine yardım etmeye çalışan küçük bir dost çevresi dışında dayanışma içinde olduğu kimsesi yoktu Musil’in. 1942’de beyin kanaması geçirip öldüğünde cenazesini kaldırmaya sekiz kişi gelmişti.

Hayat şartlarının bütün zorluklarına rağmen, yazmaya 1921 yılında başladığı Niteliksiz Adam üzerinde ölünceye kadar çalışmış, dördüncü cildinde yarım kalan romanı için binlerce sayfalık çalışma notu hazırlamıştır. Bugün Kafka, Joyce, Proust ve Woolf gibi yazarların arasına katarak 20. yüzyıl romanının, modernist edebiyatın kurucularından birisi olarak selamladığımız Musil’in başyapıtı yazıldığı yıllarda dar bir entelektüel çevre dışında fazla ilgi görmemişti. Bunda, Niteliksiz Adam’ın yayımlanış sürecinin -tıpkı Türkçe çevirisi gibi- çok uzamasının ve zaten karmaşık bir yapıdaki metnin anlaşılmasındaki güçlüğün etkisi olduğu söylenebilir. Musil, hem modern bilimle hem dönemin zihniyet yapılarıyla hesaplaşıp yüzyılın başındaki Batı Avrupa’daki düşünce ve duyguların envanterini yapmış hem de kahramanı ağzından kendi düşünce tarihinin biyografisini çıkarmaya çalışmıştır. Olaylardan ziyade fikirlerin hareketli olduğu bu metin günümüz okuyucusundan hem sabır hem katılım bekliyor.

Kendisiyle barışık liberaller
Romanın birinci cildi niteliksiz adam Ulrich’in uzak bir ülkeden Viyana’ya dönüşüyle başlar. Otuz iki yaşında, fikirleriyle etrafındakileri şaşırtan ve hayranlık uyandıran Ulrich’in babası “Kakanien” imparatoruna bağlı, aristokrasiye hizmet veren tanınmış bir hukuçudur. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Avusturya İmparatorluğu ile Macaristan Krallığı’ndan oluşan bir monarşi niteliğini taşıdığından, resmi adında “Kaiserlich und Königlich” sıfatlarını taşıyordu. Musil, Niteliksiz Adam?da bu imparatorluk için sıfatların baş harflerinden bir mizah öğesi olarak “Kakanien” adını türetmiştir. Metnin çevirmeni Ahmet Cemal, aynı adı Türkçeye çevirirken, aynı sıfatların Türkçelerinden yararlanarak “İmpkralya” adını kullanmış.
Viyana’nın zengin ve siyasi nüfuz sahibi çevreleriyle kısa zamanda kaynaşan genç Ulrich, babasının maktupları sayesinde imparatorun Paralel Eylem planından haberdar olur. Paralel Eylem, Almanların kendi imparatorları II. Wilhelm için hazırladıkları şenliklerine benzer, aslında onu gölgede bırakacak bir tören yapma planıdır. Böylece İmpkralya’nın Avrupa için önemi vurgulanmakla kalmayacak, İmpkralya halklarının yükselen Alman nüfuzu karşısında bir arada toplanması da sağlanacaktır. Bu plan aristokrasinin modernleşmeye karşı direnişidir.
Musil, Paralel Eylem planı etrafında bir araya gelen kişilerde, dönemin Avusturya’sındaki üst sınıfları simgeleştirir. Birinci cildin başında yer alan inceleme yazısında Ernest Fischer bu simgeleri çok iyi ortaya koymuş: Buna göre en tepedeki Yaşlı Kont Leinsdorf, dargörüşlülükten ve hoşgörüden, soyluluktan ve saflıktan, dünya deneyimlerinden ve dünyadan habersizlikten oluşma karışımıyla Avusturyalı aristokrat tipinin ta kendisidir. General Stumm von Bordwehr, Savunma Bakanlığınca eylemi izleme görevi verilen ve “sivil ruh”un uçsuz bucaksız işbölümünden, uzmanlaşma eğiliminden, bulanıklığından, yüzyılın birbirine karışan izmlerinin ortasında artık kimsenin neyin ne olduğunu bilmediğinden şikâyetçi. Lloyd Bankası’nın müdürü Fischel ise dünyanın gidişatından memnun, kendisiyle barışık, liberal burjuva tipi. Ancak kızı Gerda’nın liberalizmden nefret eden, aklı ve ilerlemeyi alaya alan ve bir “Hıristiyan-Cermen” dünya görüşünün geniz yakıcı dumanlarını yayan gençlerden müteşekkil arkadaş topluluğundan biraz rahatsız.

Romanın önemli karakterlerinden Arnheim, modern tekelci kapitalizmin yüksek düzeydeki temsilcisi. Bütün büyük girişimleri mistik biçimde perdelemeden yana tutumuyla Arnheim, henüz liberalizmden beslenmeye çalışan bir burjuva sınıfının temsilcisi olan Fisshel’den çok farklı. Musil’in kendi görüşlerini zaman zaman Ulrich’in ağzından dile getirdiğini söylemiştim; “Ulrich onun kişiliğinde, nefret ettiği bir tinsel gelişimin koşulların elverişliliğiyle semirmiş, örnek bir somutlaşmasını görmekteydi.”

Romanın kadın kahramanları burjuva ahlakının yarattığı cinsel baskılarla bunalmış, evliliklerinden mutsuz ve doyumsuz olarak canlandırılmış. Mesela Paralel Eylem’i herkesten fazla sahiplenen Ulrich’in kuzeni Diotima, kocası yüksek bürokrat Tuzzi’nin sağladığı saygınlıktan Arnheim’in sağlayacağı zenginliğe adım atmayı düşlüyor. Diotima, “küçük burjuva ortamından büyük dünyaya yükselmiş, olup bitenler içersinde ve hiçbir şeyden habersiz, çürümekte olan bir toplumun üzerinden kayıp giden, rahatlatıcı yağ tabakalarıyla sarılı, yumuşak hatlı uçuk idealizmin tam bir somutlaşması.” Ulrich’in gençlik arkadaşı Walter’in karısı Clarissa’nın Nietzsche’den, anti-hümanist felsefeden, yozlaşmanın bütün zehirlerinden beslenen ruhu, doyumsuzluğuyla deliliğin sınırlarında.

Düşünsel ve ruhsal açıdan çökmüş bu insanların ilişkiler ağını çökmekte olan bir dünya içine yerleştiren Musil?in amacı yalnızca Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun değil Avrupa kültürünün ve modernizmin çöküşünü sergilemekti. Thomas Mann ve Kafka gibi bir dönemin sonunun geldiğini görenlerdendi Musil. Bireycilikten bencilliğe kaymanın, toplumun atomize oluşunun, kalabalıklar içindeki yalnızlığın, modernizmin ilerleme vaadinin tükenişinin farkındaydı.

Yozlaşan ve çökmekte olan bir toplumda yaşayan vicdan ve fikir sahibi bir yazarın, bu gidişatı önüne koyması kaçınılmazdır. Musil’in yazarlık kalitesini kanıtlayan söz konusu durumu büyük bir ustalıkla, görkemli bir uslupla sergileme başarısı. Düşüncelerle kurgulanan büyük bir hikâye yaratırken yakaladığı göz kamaştırıcı dil. O dille yapılan kara mizah.

Musil’in iç dünyasında büyüklüğe yönelik tutkulu bir irade ve buna kopmaz bir biçimde bağlı olarak da acımasız bir özeleştiri vardı. Yoğun yazabiliyor, yaratıcılığında edebiyatın bütün zenginliğini kullanabiliyordu. Ve yine de bundan fazlasını, neredeyse olanaksızı istiyordu. Büyük romanı üzerinde çalışırken şöyle bir not düşer: “Kitaptaki öğretici öğeyi güçlendirmek, ortaya pratik bir formül koymak gerekiyor…!” Zamanı yalnızca betimlemekle kalmayıp, ona rehberlik de edebilmek, yalnızca: İşte, böyle! Demekle yetinmeyip: “Böyle olmalı” da diyebilmek; bu, Musil’in hem düşü, hem de çektiği acının kaynağıydı. “Görev, şu: Hep yeni çözümler, bağlamlar, konumlar, değişkeler bulmak, ortaya olayların akışına ilişkin prototipler, insanın nasıl insan olabileceğini gösteren çekici örnekler koymak, iç insanı keşfetmek…” Ve Oskar Maurus Fontana ile bir söyleşisinden: “Ben, tinsel yoldan dünyanın üstesinden gelinmesine katkılar sağlamak istiyorum. Roman aracılığıyla da. Bu nedenle, estetik niteliklerimden çok irademi göz önünde tutarsa, okura çok şükran duyarım. Üslup, benim için bir düşüncenin tam olarak işlenişidir…”
A. Ömer Türkeş, 26/06/2009 Tarihli Radikal Gazetesi Kitap Eki

Ömer Erdem’in 31/07/2009 Tarihinde Radikal Gazetesi’nde Kitap Eki’nde Yayınlanan “Belli belirsiz adamlar” Adlı Yazısı
Bir kitap hakkında yazarken sadece onun bütününden hareket etmek şart değildir. Hayatın zaman zaman renklenip yaşamaya değer olması gibi bir kitap da cümle cümle, bölüm bölüm okunmaya ve üstüne konuşulmaya değer olabilir. Büyük eserler böyledir. Biz onları bütünüyle değil parça parça severiz. Bütün kitaplar birbirine benzer. Yazarlar da. Bir kitap okumanın zevkini beni duraklattığı, şaşırttığı, beynimi çarptığı zamanlarda duyarım. Saatlerdir konferans verip konuşan birisi öksürmeye başlayınca insanlaşır, önem kazanır benim gözümde. Tıpkı doğduktan sonra güneşin hep aynı güneş olması gibi batma anına kadar dönüp bakmayışımız gibi ona…
Okumak ve yazmak, yaşamak gibi belli belirsiz adamlarla muhatap olmak anlamına da geliyor. Sizin yazdıklarınızı sizden daha çok önemseyenler, yazılarınızı kesip kitaplarının, defterlerinin arasında, özel çekmecelerde saklayanlar olabiliyor. Şiirinizi duygu şimşeklerine çarpıp fikir zirvelerine tırmanarak okuyanlara rastlıyorsunuz. Bir de yazdıklarınıza yarım yamalak, başlığını bile tam okumadan buran kıvırıp geçenler var. Sizin için yazılıp bitmiş olan bir yazı bilmediğiniz belli belirsiz kişiler tarafından yeniden açılıyor, yeniden deşiliyor. Hele bir de ellerinde büyüteçlerle kelime kelime yazılarınıza göz gezdirenler var ki onlar her devrin vazgeçilmez figürleri olarak tabloda yerlerini alıyorlar.
Türkiye?de yazarı yazar, yazıyı yazı bilerek görme, okuma, eleştirme kültürü ne yazık ki yerleşemedi, gelişemedi. Klişeciyiz. Her yazının arkasında olumsuz bir sebep her yazarın gerisinde yazarın dışında başka güçler aramakla meşgulüz. Bir öyküyü, bir şiiri, bir romanı oturup sabırla okumaktan mahrum olanlar başlıyorlar dedikoduya. Önce ağızdan ağıza. Fısıltı halinde. Sonra eli kalem tutan, belli belirsiz görünür görünmeyen isimler kimlikler altında başlıyorlar yazmaya. Değeri veya değersizliği görecek kimseler yok oralıkta. Bu yüzden dünyadan ayrı olarak, peygamberlik mesleğidir yazarlık Türkiye?de, sabırlılık bakımından.
Dilimize, Ahmet Cemal tarafından çevrilen Niteliksiz Adam romanını okurken sık sık böyle düşündüm, hiçlikte düğümlenen benzerlikler buldum. İkinci cildi geçtiğimiz aylarda yayımlanan roman şüphesiz pek çok sebeple okunmayı, üstüne konuşulmayı hak ediyor. Böylesi bir romanı aslından çevirmek bile başlı başına bir meseledir ilkin. Musil’in romancıdan çok bir şair hatta düşünür kimliğiyle yazarlığını konuşturması, ana kahramanı Ulrich?in üzerinden insanlığımızın ve çağımızın üzerine projeksiyon tutması, dilimizin esnekliğine de katkılar sağlıyor. Ve belki de Cervantes?in mirası Niteliksiz Adam?da gün yüzüne çıkıyor. Bir de yazar olarak karşılaştıklarımızı sembolleştiriveriyor: Ne yazık ki, alışılmadık sayıda insan günümüzde yine alışılmadık sayıda insana düşmanlık duymaktadır. İnsanın kendi çevresi dışında yaşayan insanlara karşı alabildiğine bir güvensizlik beslemesi, yani bir Cermen?in bir Yahudiyi değil, fakat bir futbolcunun da bir piyanisti anlaşılmaz ve değersiz bir yaratık yerine koyması, kültürün temel özelliklerinden biridir…
Bugün pek çok yerde, alışılmadık sayıda insan alışılmadık sayıda insana düşmanlık taşıyor. Bunun yazı hayatına, kültür dünyasına sızması, yazarın, yazının dışındaki kavgacılık kültürüyle değerlendirilip hakkında hükme bağlanması ne kadar düşündürücü. Sanırım Musil?in, bir futbolcunun bir piyanisti anlaşılmaz bulmayı kendisine hak olarak görmesine yaptığı ironik vurgu bir edebiyat eserinin taşıyabileceği eleştirel yetkinlik bakımından da yeterince çarpıcıdır.
Yazarın, birey olarak, tamamen ahlak duygusuyla, topluma yük olamadan hayatını başka meslekler yaparak kazanması toplumsal ahlakın bir sonucu değil midir? Gelin görün ki, centilmenlik görüntüsü altında, sporu meşru görenler, bazen seyirci ,bazen oyuncu, bazen de klüp başkanı sıfatıyla konuşmaktan kendilerini alamamaktadırlar… Önüne gelen çitleri tekmeliyor. Güreş minderini yırtıyor.Yoksa işin sırrını bize yine Musil mi vermektedir: Hiç kuşkusuz, -diye söyleneni aceleyle onayladı Ulrich,- kaba bir şeydi spor. Sporun çok dikkatle paylaştırılmış, genel bir nefretin yarışmalara yöneltilen tortusu olduğu söylenebilirdi. Doğal olarak bunun aksi iddia ediliyor, sporun birleştirdiği, insanları dost kıldığı falan ileri sürülüyordu; ama bu yalnızca, kabalıkla aşkın birbirlerinden büyük,renkli ve dilsiz bir kuşun iki kanadı arasındaki mesafeden daha uzak olmadıklarının kanıtıydı…

Kitabın Künyesi
Niteliksiz Adam II
Robert Musil
Çeviren: Ahmet Cemal
Yapı Kredi Yayınları
2009, 424 sayfa

Tanıtım Yazısı
Avusturyalı yazar Robert Musil?in (1880-1942) Niteliksiz Adam başlıklı dev romanı, günümüzde modernizmin roman alanındaki birkaç başyapıtından biri sayılmaktadır.
Kafka, Joyce ve Hermann Broch?la birlikte yirminci yüzyıl romanının kurucuları arasında yer alan Musil, 1921 yılından başlayarak ölünceye kadar Niteliksiz Adam üzerinde hemen her gün çalıştı. Romanın ilk iki kitabı 1930?da, üçüncü kitabı ise 1933?te yayımlandı. Tamamlanmadan kalan dördüncü ve son bölümün yayımlanması ise ancak aradan neredeyse yirmi yıla yakın bir süre geçtikten sonra gerçekleşebildi.
Niteliksiz Adam, gerçek anlamda bir çağ ve geçiş dönemi romanıdır. Yazar tarafından ?İmpkralya? diye adlandırılan, gerçekte 19. yüzyılın sonunda ve 20. yüzyılın başında artık çöküş sürecine girmiş olan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu?nu simgeleyen bir ülkede Musil, modernizm sürecindeki bir toplumun ve bireyin tüm çalkantılarını sergilemeyi amaçlar.
Bu çalkantılar, romanın başkişisi, yani ?niteliksiz adam? olan Ulrich?in kimliği aracılığıyla sergilenir. Ulrich, bir ayağıyla eski?de, öteki ayağıyla yeni?de durmaktadır. Bütün sorun, onun bu geçiş konumunun doğal sonucu olan çelişkilerin üstesinden gelip gelemeyeceği sorusunda odaklanır.
Bu roman üzerine çok önemli bir inceleme kaleme alan Virgil Newmoianu?ya göre Niteliksiz Adam, dikkatli bir okura yalnızca bir geçiş dönemini değil, yakın geleceği de çok çarpıcı biçimde sergileyen başyapıtlardan biridir.

Kitaptan Bir Bölüm
Hiçbir ş­ey, Ulrich ?i mevcut derneklerin sayısı kadar ş­aş­ırtmı­yordu. Arazi dernekleri, sularla ilgili dernekler, ölçülü yaş­ama ve içki dernekleri, kısacası dernekler ve karş­ı-dernekler baş­vuruda bulunmaktaydı. Bu dernekler kendi üyelerinin çabalarını destek­lerlerken, öteki derneklerin üyelerinin çabalarını örselemekteydiler. Ortada sanki her insan en az bir derneğin üyesiymiş­ izlenimi vardı. ?Ekselansları,? dedi Ulrich hayretle ?buna artık öyle alış­ılageldiği üzere zararsız dernek tiryakiliği denemez; burada, bizim icat et­tiğimiz düzen-erkil devlette her insanın aynı zamanda bir haydut çetesinin de üyesi olması gibi korkunç bir durum var..!?
Oysa Kont Leinsdorf ?un derneklere karş­ı özel bir düş­künlüğü vardı. ?Düş­ünün ki,? diye yanıt verdi ?ideologların politikalarının olumlu bir noktaya götürdüğü, ş­imdiye kadar hiç olmadı; biz, ger­çek anlamda politika yapmak zorundayız. Kuzininizin çevresindeki aşırı tinsel çabaları neredeyse belli bir tehlike saymaktan kendimi alamadığımı söylemeliyim!?
?Ekselansları bana biraz ipucu verebilirler mi?? diye rica etti Ulrich.
Kont Leinsdorf, Ulrich ?e baktı. Açmak istediği konunun ken­disinden daha genç ve tecrübesiz olan bu insana biraz ağır gelip gel­meyeceğini düş­ündü. Ama ardından kararını verdi. ?Peki, bakın,? diye baş­ladı dikkatle ?ş­imdi size, genç olmanız nedeniyle belki henüz bilmediğiniz bir ş­ey söyleyeceğim; gerçek anlamda politika, insanın özellikle asıl istediğini yapmamasıdır; buna karş­ılık küçük dileklerini yerine getirerek insanları kazanabilirsiniz!?
Ulrich, gururu okş­anmış­çasına gülümseyen Konta hayretle bakmaktaydı.

Robert Musil ‘in Hayatı
Avusturyalı romancı, hikâyeci ve deneme yazarı. 20. yüzyılın en önemli romancılarından ve roman türüne özgün katkıları kuşku götürmez yazarlarındandır. Başyapıtı “Niteliksiz Adam” yarım kalmasına rağmen James Joyce’nin “Ulysses” ve Marcel Proust’un “‘Geçmiş Zaman Peşinde'” adlı dev eserleriyle birlikte modern romanın zirvesini oluşturur.

Tam adı Robert Edler Von Musil’dir. 1880 yılında Klagenfurt’da doğdu, 1942 de Cenevre’de öldü. Öğrenim hayatı, tıpkı Kafka’da olduğu gibi, babasının isteği doğrultusunda geçmiş, babasının istediği okullarda okumuş ve yine onun isteği üzerine makine mühendisi olmuştur. Daha sonra Berlin Üniversitesi’nde felsefe, psikoloji, matematik ve fizik okuyarak psikoloji alanında doktora yaptı. Henüz 26 yaşındayken yayımladığı “Genç Törless” adlı romanı ile birden bire eleştirmenlerin dikkatini çekmiş, kendini tamamen yazarlığa vererek dönemin önemli üniversitelerinden gelen asistanlık tekliflerini geri çevirmiştir. Edebiyatta, özellikle biçimi ön plana çıkaran yazarları eleştirmiş “sanat sanat için değil, sanat hayat içindir” anlayışını savunmuştur.Tüm edebi yaşamı boyunca sosyal ve toplumsal sorunlarla uğraşmış, bunları romanına ustalıkla yerleştirmesini bilmiştir. 1930 yılında ilk cildi yayımlanan başyapıtı “Niteliksiz Adam” ile hayatı boyunca uğraşmasına rağmen çeşitli sebeplerden dolayı bir türlü bitirememiş, özellikle üsluba verdiği önem nedeniyle bazı bölümlerini defalarca yazmıştır.Bu eserinde, I. Dünya Savaşı öncesi ve sonrasının kültürel uyuşmazlığını, güvensizliklerini, kırgınlıklarını büyük bir ustalıkla yansıtır. Gerek eserlerinin derinliği, gerek sanata bakışı ve gerekse yapıtlarının sanatsal nitelikleriyle Robert Musil, 20.yüzyılın en büyük Alman romancılarından biri olmasının yanında, modern romanın da temel taşlarından biridir. Adı okurlar tarafından pek duyulmasa da eleştirmenlerce genellikle Franz Kafka, James Joyce, Marcel Proust ve Virginia Woolf gibi modern romanın önemli isimleriyle birlikte anılır. En önemli eseri olan “Niteliksiz Adam” yarım kalmış olmasına rağmen dünya edebiyatının anıt romanlarndan biridir. Çağdaş romanın oluşumunda önemli katkıları vardır.’

Eserleri
“Der junge Törless” = Genç Törless 1906
“Die Vereinigungen” = Birleşimler 1911
“Die Schwaermer” = Hayal Kuranlar 1921
“Die Portugiesin” = Portekizli Kadın 1923
“Drei Frauen” = Üç Kadın 1924
“Der Mann Ohne Eigenschaften” = Niteliksiz Adam 1930
“Über Die dummheit” = Konuşmalar 1937
“Der Deutsche Mensch Als Symptom” = Belirti olarak Alman İnsanı 1967
Kaynak Alıntı: http://tr.wikipedia.org/wiki/Robert_Musil

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Salvador Dali’den sürrealist 10 Romeo ve Juliet çizim

Next Story

Tanrı varsa her şey mubah mıdır? Elif Şahin Hamidi

Latest from Romanlar

Sarsılmak – Zafer Köse

Sarsılmak, derin ve katmanlı bir roman. Gündelik dilin nüanslarını yansıtan akıcı bir dille yazılmış olması da önemli.Zafer Köse sadece bir depremi değil, toplumsal ve
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ