O Halde Rastgele! – Öznur Özkaya

zamanın_Üzerinde_seyahatGezi-tatil, son dönemde galiba dünyanın en hızlı büyüyen sektörü. İş veya tatil amaçlı seyahat edenlerin sayısı, onlarca kat çoğaldı.

Yollar boyunca, insanlarda bir fotoğraf çekme telaşı! Bir de gittiği yerde nasıl tıkınacağı derdi! Seyahat böyle bir şey olmasa gerek.

Faruk Turinay’ın kitabı üzerine Öznur Özkaya’nın yazısı, seyahat konusunun derinliğini, yolculukların güzelliğini hatırlatıyor.

***

Hayat; elbet uzun bir yolculuktur neşeyle acıyı aynı yolda yoğursa da, ama yine de yollar çeker bizi, seyahatler aklımızı başımızdan alır. Öyle yaz sıcağında sahilde güneşlenmekten, eş-dost ziyaretlerinden söz etmiyorum (bunlar da gerekli tabi, o ayrı), yolda olma halini yaşamın tam içinde olmak gibi solumaktan, tutkuyla sürdürülen uzun yürüyüşlerden, şehirler, ülkeler, kıtalar arası geçişlerden, yeni insanları, bambaşka dünyaları, tarihi, coğrafyayı hissetmekten bahsediyorum. Sorsanız ‘Yol nedir?’ diye birine, ‘Yol, yoldur.’ diyebilecektir, – adı bence her ne olursa olsun – bir gezgin, seyyah, gezmen için yol; fikren ve bedenen pozitif bir değişim, gelişim ve yenilenmedir. Hele bir de seyyah yazarsa, edindiği deneyimlerden bir pencere daha açılır okuyanın önünde. Yenilenme zincirlenir, tecrübeler çoğaltır ve bizleri bilgeliğin somut ustalığına eriştirir.

Yaz mevsimi iyiden iyiye hissettirmeye başladı ya, benim de kanım durmaz olur artık. Biraz dinlenmek, belki biraz da eğlenmek, ama en çok da imgesel bile olsa zenginleşip kendimi yeniden bulmak isterim. Her yaz başı yaptığım gibi seyahat kitaplarına sarıldım yine. Geçtiğimiz yaza J. Louis Borges’in “Atlas” ve Enis Batur’un “Amerika büyük bir şaka sevgili Frank ama ona ne kadar gülebiliriz?” kitaplarıyla merhaba demiştim. Bu kez de benim imdadıma, İzmir’in imbatına Faruk Turinay yetişti.

Turinay “Zamanın Üzerinde Seyahat” adlı kitabında bizi Floransa’dan Dubrovnik’e, Karadeniz’den Diyarbakır’a kadar gezdiriyor ancak üslubu klişe gezi yazılarında görmeye alışık olduğumuz türden değil. Ne yenir, nerede kalınır muhabbetinden uzak, özlediğimiz tatta bir kitap ortaya çıkarmış. Arno Nehri’ni, Santa Maria della Fiore Katedrali’ni anlattığı satırları okurken yazarın hem büyük bir kültür birikimiyle donandığını hem de buna rağmen saklamaya gerek duymadığı heyecanını hissediyoruz. Cümleleri fotoğraf makinesi işlevinde desem eksik kalır, çünkü beş duyu organının kapısını çalıyorlar. Tiramusu kokuları, Karadeniz havadarlığı, bahsettiği her şehirdeki biçimler, siluetler, renkler, tatlar yankılanıyor sayfalarda.

Yazılarını salt gördüğüyle değil, bildikleriyle de zenginleştiriyor Turinay. Birden Dorian Gray’i, Lord Henry’yi, Dante’yi çağırıp “Dorian Gray’in dostları Lord Henry Wotton ile ressam Basil Hallward’ın her ikisinin de duygularıyla yıkanmış bir hüznü işliyor kalbime. Yeryüzünde herhangi bir güzelliğin kararmasından daha feci ne olabilir? Acilen dünyanın tüm güzelliklerini yok olup gitmekten kurtaracak, onlara yüz makyajını yaparak kendini feda edecek, bencillikten uzak bir tablo gelip kurtarmalı bizi bu felaketten.” (s.66) diyor yahut Oktay Rıfat’ın dizelerini anımsatıp “Sence, hayatın anlamı nedir?” (s.61) diye soruyor. 1300’lerin ilk yarısında Türk tüccarların kaldığı Fondaco dei Turchi (Türk Hanı)’nı anlatırken “Türk tüccar tabiri kulağa ne kadar yabancı geliyor! (…) Türk akıncı ya da Türk askerler denilseydi kabul etmek daha kolay olabilirdi,” (s.60) diyerek inceden bir alay sezdiriyor veya Palazzo di Giustizia (Adalet Sarayı)’nın postmodern mimarinin, isyankâr ve müphem tarzıyla inşa edilmiş olmasından yakınırken “Biçimsiz, orantısız, göz uyumundan yoksun bir bina. Dünyanın en çirkin on binası arasında bulunuyor. Nitekim İtalyanların bu acayip bina ile alay ettiklerini öğreniyorum: Adalet gibi eğri büğrü biçimsiz, isabet olmuş. İtalya’daki adaletin somut hali işte!” (s.70) cümleleriyle adaletin evrensel yoksunluğunu vurguluyor.

Başlarken demiştim, hayat uzun bir yolculuktur, ama çıktığımız her yol, her seyahat bizi gerçeğe bir adım daha yaklaştırır, biraz daha özgürleştirir. Yeni bir biz yaratır bizden. Daha tutkulu, daha bilgili, daha deneyimli bizi buluruz her seferinde, yorulduğumuzu düşünsek de bedenimizi forma sokar, zihnimizi zinde tutarız böylelikle. “Çünkü insanım, ölümlüyüm. Yaşadıklarım, yaşayamadıklarımın yanında bir hiçten ibaret olduğundan coşkuyla dehşeti aynı anda duyuyorum.” (s.18) diyor kitabında Turinay. Şimdi toplayıp, biriktirip çoğalmak için yeni deneyimlere kapıyı açmanın zamanı. O halde rastgele!

KÜNYE: Zaman Üzerinde Seyahat, Faruk Turinay, Esen Kitap, Nisan 2015, 219 sayfa.

Öznur Özkaya
İlerihaber, 19/05/2015

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir