Akbal’a arkadaşı, dostu, tanıdığı 40 yazarın gönderdiği ve 70 yıllık bir dönemi yansıtan 138 mektup yer alıyor Oktay Akbal’a Mektuplar’da.

Başkalarının mektuplarını okumakta, buna iznimiz olduğu zamanlarda dahi hafif suçlulukla karışmış tuhaf bir zevk vardır. Mahreme adım atmaktır çünkü bu. İki kişinin arasındaki en dolaysız en samimi paylaşıma dahil olmak… Üstelik mektupların sözgelimi telefonla ya da yüz yüze konuşmaya kıyasla çok daha açık ve bir anlamda sansürsüz bir yanı da vardır. Mektup yazan kişi karşısındaki kişiye anlatırken asıl olarak kendisiyle yüzleşmekte ve bir anlamda dertleşmektedir çünkü.

Tabii ki karşıdakinin samimiyet derecesi de göz önünde bulundurularak mektubun yazarı çok daha serbest bir şekilde içindekileri döker, yazma eyleminin duruma kattığı o hafif terapisel etkiyle de. İşte tam da bu nedenle mektuplar, topluma mal olmuş önemli şahsiyetlere ait olduğu durumlarda benzersiz değerde bir bilgi ve başvuru kaynağı niteliği taşır.

Cumhuriyet’le eşit yaştaki Oktay Akbal, yalnızca Türk edebiyatının değil, gazetecilik ve dergiciliğinin de, yani tüm bir yazın tarihinin en önemli isimlerinden biri. Kendi usta yazarlığının taşıdığı değer bir yana, bütün bir tarihe tanıklık etmiş, kendisinin de önemli kilometre taşlarında katkısı olan bir duayen isim… Akbal’ın en önemli özelliklerinden biri de aynı, öykü kitaplarından biri olan Yalnızlık Bana Yasak’ın adı gibi bir yaşam sürmüş ve yaşamı boyunca Türk kültür ve siyaset tarihinden önemli dostluklar biriktirmiş bir kişi olması. Bir diğer büyük usta Tahsin Yücel, özellikle öykülerinden yola çıkarak Akbal için, “Çağımızın en içten, en güvenilir, en soylu tanıklarından biri” diyor. Hikmet Altınkaynak tarafından titiz bir çalışmayla hazırlanan Oktay Akbal’a Mektuplar (1943-2014) ise kuşkusuz bu sözün yaşam tarafındaki bir nevi kanıtı gibi…

Orhon M. Arıburnu’nun İstanbul’da 1947 yılında açmış olduğu sergiye gelen arkadaşları: Salâh Birsel, Orhan Veli, Orhon M. Arıburnu, Fethi Naci, İlhan Arakon, Sabih Şendil, Oktay Akbal, Naim Tirali (soldan sağa).

Kitapta Oktay Akbal’a arkadaşı, dostu, tanıdığı 40 yazarın gönderdiği ve 70 yıllık bir dönemi edebiyatıyla, siyasetiyle, toplumsal ve kültürel yapısıyla yansıtan seçme 138 mektup yer alıyor. Kimler yok ki bu isimler arasında; Behçet Necatigil, Necati Cumalı, Salâh Birsel, Cahit Külebi, Fikret Otyam, Lütfi Özkök, Yaşar Nabi Nayır, Hilmi Yavuz’un yanı sıra adlarını burada sayamadığımız kültür ve sanat hayatımızın pek çok önemli şahsiyeti… İsimler bir yana asıl olarak mektuplarda neler var peki?

40’lı yıllardan bugüne
Bireysel mevzulara geçmeden önce bu mektupların kültür ve toplum tarihimize yönelik tanıklık ve tarihi başvuru kaynağı niteliği taşıyan özelliklerine değinelim öncelikle. Bu mektuplar aracılığıyla 40’lı yıllardan bugüne dek kültür sanat ortamımızın öne çıkan meselelerini, ses duyuran önemli yapıtlarını ve çeviri çalışmalarını, gazetecilik ve dergicilik tarihimize dair bilinmeyen pek çok ayrıntıyı ilk elden öğrenmiş oluyorsunuz. Hiç tükenmeyen bir hevesle girişilen edebiyat dergiciliği maceralarının çoğu zaman daha ilk sayı çıkmadan nasıl hüsranla sonuçlandığına tanık olsanız da artık efsaneleşmiş Varlık dergisi gibi köklü yayınlar veya örneğin Cumhuriyet gazetesinin tarihine dair heyecan verici bilgiler de ediniyorsunuz. Bu durumun okura kattığı en önemli duygu ise kuşkusuz bir tür zamansızlık hissi oluyor. Bir dönem yaşanan tüm o tutkulu çalışmalar, her seferinde karşılaşılan büyük maddi sıkıntılar, tam işler yoluna girmiş diye düşünülürken kişisel meseleler ya da ödenek sıkıntısı nedeniyle yollarını ayıranlar… Ama yine de her seferinde aynı hevesle yeniden ayağa kalkıp bir kez daha yeni bir dergi ya da kitap için eksilmeyen bir heyecan ve ümit duygusuyla işe girişmek…

Sait Faik misali “yazmasam ölecektim” diyenlerin ve sürekli bir şeyler üretmek heyecanıyla yaşayanların yakından bildiği bu durumların tarihimiz boyunca bitmeyen bir devinimle tekrarlandığına bir kez daha ilk elden tanık oluyorsunuz bu mektuplar aracılığıyla. Yaşanan o kalp çarpıntılarının her daim benzer olduğunu anlıyorsunuz bu satırlar aracılığıyla.

Bu ortak meseleler bir yana, mektupların asıl ilgi çekici yanı kuşkusuz bireysel meselelerin, gönül kırıklıkları, aşk öyküleri, heyecanlar ya da öfke patlamalarının dışa vurulduğu satırlar oluyor. Bütün mektupları okuyup bitirdiğinizde asıl olarak çok farklı çevrelerden ve samimiyet düzeylerinden kimselerden oluşsalar da Türkiye’nin kültür sanat hayatının irili ufaklı pek çok şahsiyetini birleştiren unsurun Oktay Akbal’ın şahsiyeti olduğunu anlıyorsunuz. Bu tür mektup seçkilerinde okuru merakla kıvrandıran durumlardan biri de yazılan mektuplara verilen cevapları okuyamamak olur. Bu durumu fazlasıyla kitapta da yaşıyor, okuduğunuz mektubun sonrasında nasıl bir cevap verildiğini, neler yaşandığını merak ediyor olsanız cevabı öğrenemiyor yalnızca tahminlerle yetinmek zorunda kalıyorsunuz. Yine de devam eden mektuplardan ve üsluplarından çıkardığınız sonuç, Akbal’ın çoğu mektup sahibine samimiyetle yardımcı olmaya, en azından onları dinleyip dertleriyle ilgilenmeye çalıştığı oluyor. Ki aslında bu hiç de kolay bir iş değil. Çünkü aşk maceralarına değin iç dökmelerden iş arayışlarına; taşradaki mecburi kalışlar nedeniyle özellikle İstanbul hasreti çekenlerin sıla özleminden yalnızlık duygusuyla tek umudu Akbal’dan gelecek bir mektup veya postadan çıkacak dergi, kitap yolu gözleyenlerin heyecanlı bekleyişlerine; mesleki çekememezlikler ve kıskançlıklardan kaynaklanan laf göndermelerden irili ufaklı dedikodulara dek pek çok mevzuyla uğraşmak zorunda kalıyor bu mektupların muhatabı.

Yine de çoğunu yapıtlarından tanıdığımız bu çok sayıdaki büyük ismin kalplerinin en derinlerinde saklı duran duyguları, irili ufaklı hırslarını, rakipleri olarak gördükleri kişilere yönelik düşüncelerini ve en önemlisi de konu yapıtları ve yazarlık yetenekleri olduğunda kapıldıkları çocuksu kırılganlıklarını ve hassasiyetlerini ilk elden görmek, bütün bunlara tanık olmak bu mektupların en ilginç yönü oluyor. Âdeta kalplerinin arka bahçelerini geziyorsunuz. Özellikle edebiyat tarihine meraklı okurlar için böyle birbirinden farklı, mücevher değerinde pek çok saklı hazine içeren kitap; mektupların orijinallerinin görsellerinin yanı sıra Oktay Akbal’ın albümünden ve Cumhuriyet gazetesinin arşivinden de fotoğraflar içeriyor.

ELİF TANRIYAR
12.12.2014 http://kitap.radikal.com.tr/

OKTAY AKBAL’A MEKTUPLAR
(1943-2014)
Hazırlayan: Hikmet Altınkaynak
İş Bankası Kültür Yayınları
2014, 324 sayfa

Previous Story

Düşüncenin dilinden konuşmak

Next Story

Sevgili Voltaire – Margit Walso

Latest from Anlatı

Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ