Okumak muhaliftir. Egemenler hoşlanmaz. Verili olanın bilinmesi yeterlidir. 1071’de Türkler Anadolu’ya geldiyse 1070’te burada kimin olduğu önemsizdir. Madımak’ı hatırlayınız! Türkiye’de en çok okunan kitaplardan birinin Kavgam olmasıyla Maraş’ın, Çorum’un, Fatsa’nın, Sivas’ın hiç mi ilgisi yok?

YARAMAZ
Her şeyin işe yaraması için yapıldığı çağda okumak faydasız; çünkü işe yarasın diye okunmaz.

Taşınıyordum. Yeni eve güzel bir kitaplık yaptırmışım. Taşıyıcı arkadaşlar geldi. Odamda aşağı yukarı on beş koli kitap. Şaşılası kuvvetiyle her şeyi sırtlanan arkadaş, kolilerin tekini kaldıracaktı; kalakaldı. Kitap gayrimenkul kadar olmasa da ağır çeker!

– Bunların içinde ne var abi, diye sordu.
– Kitap, dedim.
– Hepsinde mi?
– Evet, hepsinde.
– Hepsini okudun mu peki?
– Okumadım.

Başıyla onayladı: Tabii canım; hepsini okusan cumhurbaşkanı olurdun Oysa cumhurbaşkanının benim kadar okuduğunu sanmıyorum.
Yeni evin ilk günlerinde bir uzak akraba ziyareti. Gururla çalışma odamı gösterdim, kitaplarım. Hepsini okudun mu bunların, diye sordu. Cevabımı değiştirdim: Okudum. Karşılık aynı: Bir işe yaradı mı; ben okumuyorum çünkü. Sürdürdüm: Senin okumaman işe yarıyor mu? Cevap yok!

NİÇİN OKUMUYORUZ?
Niçin okumuyoruz? Cevabı zor. Üstelik okumadığımızı da söyleye-meyiz: Her konuda bildiğimizi “okuyoruz”, onun bunun canına “okuyoruz”, dua “okuyoruz”, sürekli göbek atarak şarkı türkü “okuyoruz”… Ya da aptallar için süpermarket romanları var, hatta kişisel olarak kimseyi geliştirdiğini görmediğim kişisel gelişim kitaplan; onları okuyoruz. Herkese Her İstediğinizi Yaptırın isimli yayınlar biliyorum. Bu tarz okumalardan değil, ateşin oduna yaptığı şeyden bahsediyorum. İnsani işlevlerimiz tekildir, ikinci kişi gerektirmez: Uyumak, görmek, yürümek Tek başına yapılır. Fakat konuşmak için başkaları gerekir Konuşmak da sevişmek gibi işteş eylemdir Bu anlamda dil, başkalarını sevme biçimi; okumak da aşktın Yani alışkanlıktır.

Neden? Şundan. Siz hiç tiryakinin sigara alamıyorum, parasızım, diye hayıflandığını duydunuz mu? Duyamazsınız. Çünkü bu işler iptiladır; müptelanın mazereti olmaz. Gel dikiz ki okumamanın bahaneleri vardır. Kitap pahalıdır, işler yoğundur…

Bir de şu: Memleketin bir kısmı tarafından vakit para bulunamayan okuma eylemi diğer kısmının gündemi dışındadır. Bizde okul, okumak dediğin, mezuniyet anında biter; zaten okuldaki kitaplarla insanın kendini kurması pek de mümkün değildir: Bizim 4damlann kitap defterle dolu çanta taşımadığına, birçok ağır delikanlımızın her yere elindeki sigara, cüzdan ve araba anahtarıyla gittiğine tanık olmuşsunuzdur.

Çok baba mazeretleri vardır okumamanın: Kafam çok yoğun bu aralar, okuduğumu anlamıyorum, hafızamda tutamıyorum derler. O kafa neden o kadar yoğundur bilinmezken hafızanın zekâyla ilişkili olduğu unutulur. “Benim hayatım roman” vardır bir de. Sanırsınız ki dünyanın çevresini üç kez dolaşmış!

İÇİNE KAPANMAK
Okumayı boş zaman geçirme “şeysi” olarak cv’sine işleyenler? Boş zamanlarımda boş dururum. Flash Tv izlerim, STV’nin akıl dolu yapımlarıyla eğlenirim. Hiçbir şey yapmam.

Okumak masum değildir. Okurken birçok şey bir aradadır Yazaç yazarın kelimeleri, varsa kahramanlar; sonra okur, okurun kelimeleri, anladıkları… İnsana yapılmış büyük saldırılardan biridir okumak. Gözünüzün önünden geçen her kelimede değişirsiniz. Her satırda okuyan yazanı, yazan okuyanı yeniden yıkıp inşa eder. Bu yüzden okumak bireyseldir. Okuyan içine kapanır, içine bakar. Oysa ortalama insanımız yalnız kalamaz. “Evde ses olsun” diyerek ne çok insan televizyon açıyor düşünün! Bizim adamlar her yere sürü halinde gidip bir araya gelerek futbol konuşur çokluk Kıraat okumak demek-se bile kıraathanelerde yarış bültenlerinden, spor gazetelerinden başka şey okunmaz. Gelgelelim kitap okumayan insanın, aslında okuma yazma bilmeyenden farkı yoktur. Ülkemizde az çok herkes ilkokul bitirmiş durumdayken “de” ve “ki” eklerinin bile yanlış yazılıyor olmasını başka ne açıklar?

Okumak, diyor Octavio Paz, insanın kendine giden yollar bulmasıdır. Okumak her zaman koca dünyada, bilinebilecek milyarlarca şeyin ortasında yapayalnız olduğunu, aslında hiçbir şey bilmediğini anımsatır insana. Memleketin bunca özgüveni yüksek, koç tosunlarının varlığının sim da buradadır. Bildikleri iki yüz kelime, edindikleri beş deneyimle dünya bilgesi olmuşlardır. Okuyan sessizdir. Türkiye o yüzden gürültülü bir ortaokula benzer.

PROJE YAZARLAR
Fakat proje yazarlar var; onlarda durum farklı. Onların gazete yazıları, adına Mevlana göndermesi eklenerek, kapaksa oradan buradan çalıp çırpılarak, kitabın üzerine “bunlar daha evvel yayımlanmış gazete yazısıdır” gibisinden bir şey belirtilmeden her zaman basılır. Basıldığı gibi de delicesine reklamla satılır. Bir Ferit Edgü’nün toplu öykülerinden daha değerlidir bunların kitapları. Sığ liseli aforizmaları bilumum sosyal mecradadır. Olağanüstü edebiyat maceralarından dolayı (!) Fransalarda şövalye ilan edilirler! Seda Sayan’ın programı için de, TED için de çıkar konuşurlar. Kalemin, kelamın onuru bu kadardır! Kredi kartı reklamında oynayan dervişliğin kalbi ancak buna yeter. Geçelim.

Onur Caymaz
(Yurt Kitap Eki, 15.09.2012)

1 Comment

  1. Anlatımınız gerçekten çok iyi. Fakat editöryel açıdan yazının tekrar bir gözden geçirilmesi taraftarıyım. Ağzınıza sağlık.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Espas – Selma Sancı

Next Story

Gönüllü Kölelik Yerine Gönüllü Anarşizm – Elif Kutlu

Latest from Makaleler

Van Gogh’un kitap tutkusu

Geçtiğimiz haftalarda Paris’in izlenimci koleksiyonuyla ünlü Musée d’Orsay, Antonin Artaud’un Van Gogh: Toplumun İntihar Ettirdiği kitabından yola çıkarak yazar ile ressamı, Artaud ile Van

George Orwell’a ilham veren kitap: Biz

George Orwell‘ın 1984’ünü neden sevdiyseniz, Yevgeni Zamyatin‘in Biz‘ini sevmeniz için en az 1984 kadar nedeniniz var. Üstelik Biz, 1984’ten çok daha önce, 1920 yılında
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ