Türkiye’de okurların özellikle Bozkırkurdu, Boncuk Oyunu, Siddhartha adlı kitaplarıyla tutkulu bir ilişki kurduğu Hermann Hesse, yazar meslektaşlarının saygınlığını ve birbirini izleyen pek çok kuşağın sevgisini kazanmış, çeşitli dillere çevrilen yapıtı dünyanın her kıtasında okunan bir yazar konumuna ulaşmıştır. Hugo Ball?in Romantizmin ihtişamlı ordusunun son şövalyesi olarak nitelediği Hesse için Thomas Mann yazınsal etkinliğinin erken döneminde ?kendime en yakın bulduğum, yazarlar arasından seçip en çok sevgiyle bağlandığım yazar? ifadesini kullanmış, Peter Handke 1970?te Hesse rönesansının doruk noktasında ?Hesse hiç kuşkusuz ne yaptığını bilen, bütün değerlendirmelerden alnının akıyla çıkacak büyük bir yazardır? demiştir.
Yapıtında, yaşamın büyük karşıtlıklarını, iki kutbunu eğip birbirine yaklaştırma özlemiyle sanat yerine düşünceye başvuran Hesse, dünyanın ve evrenin kutupluluğu aşarak ulaşacağı birliği kendisi için en kutsal hakikat sayar.
Öldürmeyeceksin, Hermann Hesse?nin yazdığı çok sayıda denemeden yapılmış bir seçkiyi içeriyor; açık, samimi düşünceler ve doğrudan bir dille kaleme alınmış yazılar farklı dönemlerle farklı temaları bir araya getiriyor. Kitap beş bölümden oluşuyor: ?Erken Dönem Düşünceler?, ?Birinci Dünya Savaşı?na Dair Siyasi Görüşler?, ?Dünya Görüşüne Dair?, ?Edebiyat Yazıları?, ?Geç Dönem Düşünceler?. Hermann Hesse?nin duru edebiyatını büyük neşeyle ve ilgiyle karşılayan okur için ?Öldürmeyeceksin? başlıklı Seçme Denemeler görüntü bombardımanı ve bilgi kirliliği içinde yaşadığımız çağda düşünceleri sadeleştirmek adına iyi bir adım. (Tanıtım Yazısı)

Saf ve düşünceli değil, kendiliğinden Hesse… – Fikri Sabit
(19-03-2012, http://www.sabitfikir.com)
Doğu mistisizmini işleyip yücelten ve uygarlığın yerleşik kalıplarını kırmaya teşvik eden Hermann Hesse?nin ruhunu apaçık ortaya seren bu samimi anlatı başımı döndürüyor…

Alıp başını dağlara çıkarmış hep, uzaktaki mavilikler, ufuk çizgisi, dağ gölleri, tepelerin üzerinden hiç kalkmayacakmış gibi duran puslara doğru gider gider gider, ilerde, hep daha uzakta olanlarını özlermiş neyi özlediğini de pek bilmeden.

Çünkü, bir kaçış hayaliymiş üzerine koskocaman, devasa bir varoluş oturttuğu. Kaçmak kaçmak kaçmak istermiş hep. Şehirden çıkmak kasabaya kaçmak, kasabadan çıkmak köye kaçmak, köyden kırlara, kırlardan daha uzak daha yalnız dağlara, yalnızlığa, kim bilir belki de yokoluşa…

Bir dilekmiş bu gönlünde yaratıp usul usul besleyip büyüttüğü; Hermann Hesse, batı edebiyatına doğu felsefesinin ışığını düşüren yazar, onun sığınak özlemiymiş içine bir sonsuzluk boyu kök salan… ?Bırak , ey dünya, bırak beni kendi halime!? der dururmuş. Bütün o durmaksızın yazıp çizdiği, dünya edebiyatının tam içine oturduğu zamanlarda, nasıl da ironik bir şekilde. Sonra bir gün, hiç beklenmedik bir anda çıkagelmiş sığınak dediği yere gitme, oraya yerleşme fırsatı, kendi deyişiyle ?düşü, yakayı ele vermiş?.

Bocalamış ilkin, bahaneler uydurmuş kendi kendine oraya gitmemek için ve ne tuhaftır ki gitmemiş. Gitmediği an anlamış ki, asıl aradığı, özlemini çektiği şey dışarıda, uzaklarda değil; içinde, ?ben? dediği şeyde. ?Bir mağara, bir in değil, bir gemi değildi şimdi bu yer. Kendi içimde aradığım, ele geçirmeye çalıştığım bir sığınaktı. Kendi içimde, ben?den başka kimsenin bulunmayıp dünyanın elinin uzanamayacağı, tek başıma saltanat sürebileceğim, dağda ve mağaradakinden daha güven içinde yaşayabileceğim bir yer, bir tabuttakinden, bir mezardakinden daha güven içinde, daha gizli saklı bir mekan, daha gizli saklı bir köşe. İşte hedefim! Tümüyle ben?de olmayan hiçbir şeyin ulaşamayacağı belde!?

Bu satırlar yazarın Sığınak adını verdiği bir denemeden alıntı. Öldürmeyeceksin adı altında toplanmış denemelerinden biri, Erken Dönem Düşünceler’den. Yapıtlarında insanları kendi yaşamlarını, kendi benliklerini bulmaya ve kurtarmaya çağıran, Doğu mistisizmini işleyip yücelten ve uygarlığın yerleşik kalıplarını kırmaya teşvik eden Hermann Hesse?nin ruhunu apaçık ortaya seren bu samimi anlatı niçin başımı döndürüyor diye soruyorum kendime… Son derece basit, sade bir dille, bugün karşıma çıkan pek çok insanın altına imzasını atacağı bu düşünceler neden ruhuma ilk kez duymuşum gibi heyecan veriyor? Belki yazarın samimiyetinden, apaçıklığıdan, uzun zamandır okuduğum denememelere sinen o kendini bir yazar olarak inşa etme çabasından yoksun olmasından belki de. Kendini sahne üzerine çıkan bir oyuncu gibi hazırlamamış Hesse. ?Öldürmeyeceksin?de yer alan bütün denememeleri için geçerli elbette bu. Savaş karşıtı görüşlerini aktarırken de böyle, politik bir meseleye yaklaşırken de. Hatta kendisini değerlendirmesini isteyen bir yazar adayına bile sıkıcı olmak pahasına sade, olağan ve kendiliğinden Hesse.

Gelenektendir Hesse?yi ben de pek çokları gibi ilkgençlik yıllarımda okudum hep. Ergenlik döneminin karmaşık ama bir o kadar duru, saf ruh haline, tertemiz bakış açısına ne de güzel uyardı onun yazdıkları. Yaşam dediğimiz şeyin, zarafet ve iyilik dolu bambaşka bir şey olabileceği ihtimalini nasıl da kırlara açılan bir patika gibi sererdi önüme Hesse. Ne de olsa Hugo Ball?ın dediği gibi ?romantizmin ihtişamlı ordusunun son şövalyesi?ydi o. Hatta içine doğu karışmasa neredeyse sıkıcı bir romantik şövalye… Bugün geriye dönüp baktığımda, Jung?u bulmamda, doğu felsefesiyle tanışmamda bana önayak olan kişilerin başında Hesse?yi görmem boşuna değil ama. Yaşamı yapıtlarında da dert edinmiş bu yazarın dayatmasız, insanı yeni dünyalara, yeni okumalara yönelten üslubunu kim göz ardı edebilir ki zaten…

Durugörünün anlamını bile unuttuğumuz bu zamanda, onunla bir kez olsun yeniden karşılaşmak açısından Hermann Hesse?nin denemelerini okumadan geçmek talihsizlik olacaktır, benden söylemesi…

KİTAPTAN BİR BÖLÜM
Mavi Uzaklar
İlkgençlik yıllarımda yüce dağların üzerinde dikildim sık sık, gözlerimi uzaklardan hayli zaman ayıramadım, hemen arkalarında dünyanın derin ve mavi bir güzelliğin içine dalıp görünmez olduğu en sonnazlı ve narin tepelerin ince ve nurlu sisine bakıp durdum. Ziyadesiyle arzulu körpe ruhumdaki tüm sevgi bir araya gelip büyük bir özlem oluşturdu ve büyülenmiş bakışlarla uzakların yumuşak maviliğini yudumlayan gözlerimi yaşarttı. Hemen yanıbaşımdaki, yurdumun yakınlığı bana işte öylesine soğuk, öylesine hoyrat ve aydınlık, sisler, buğular ve gizlerden öylesine yoksun göründü; oysa karşılarda, uzak tepelerin ardında her şey alabildiğine yumuşak bir atmosfer içinde saklı yatıyordu ahenk dolu, bilmecemsi ve baştan çıkarıcı.
Zamanla gezgin, göçebe bir yaşama özendim, sisler ve puslar içindeki uzak tepelerden ayak atmadığım hiçbiri kalmadı. Soğuk, hoyrat ve aydınlıktı hepsi; ama karşılarda, daha ötelerde yine o mavilik, eriyip giderek, çözülüp dağılarak sezgilere dönüşen o esrik mavilik seçiliyordu ? daha bir soylu, daha bir özlem uyandırıcı.
İleride de sık sık bakıp durdum uzaklardaki bu ayartıcı maviliğe, büyüsüne karşı duramayıp onu kendime yurt edindim; hemen yanıbaşımdaki, hemen elimin altındaki tepelerde bir yabancı olup çıktım. Şimdiyse mutluluk dendi mi aklıma gelen şey şu: Karşılara doğru eğilmek, akşamsı uzaklara bürünmüş mavi kırları ve bayırları seyretmek, yakınların soğukluğunu birkaç saat olsun unutmak. İşte şimdi mutluluk bu benim için, gençliğimde mutluluk bildiğim şeyden değişik biraz, sessizlik ve yalnızlık taşan bir mutluluk, güzel olmasına güzeldir, ama şenlikli olduğu söylenemez.
Benim bu sessiz münzevi mutluluğum, bilgece bir şey öğretti bana: Tüm nesnelerdeki uzakların buğusuna ilişmemek, hiçbir şeyi gündelik yakınlıkların soğuk ve acımasız aydınlığı içine çekip almamak, her şeye üzeri sanki yaldızla kaplıymış gibi el sürmek, öylesine hafiften, öylesine usulcacık, öylesine gözetip kollayarak ve derin bir huşu ile önünde eğilerek.

Kitabın Künyesi
Öldürmeyeceksin
(Seçme Denemeler )
Hermann Hesse
Yapı Kredi Yayınları / EDEBİYAT / Deneme
Çeviri : Kamuran Şipal
İstanbul, 2012, 1. Basım
228 sayfa

Previous Story

Galata Hanları (1868-1945 – Paranın Serüveni) – Başak Ergüder

Next Story

Gözetimin Küreselleşmesi (Güvenlileştirme Düzeninin Kökeni) – Armand Mattelart

Latest from Denemeler

Orwellvari Bir Cehennem – Ulus Baker

Çağımız, kitleler karşısında duyulan bir korku içinde. Bu korku bir taraftan devletçi bir mutlakçılığın imgelerini, öte yandan kamu vicdanının elektronik bir denetimini de birleştirmekten

İnsan ve Dans – Sevcan Atak

İnsan kendi bilincine vardıktan sonra kendini var etme ve öz savunma mekanizması olarak toplumsallığını oluşturmuştur. Bir yandan doğadan, doğanın bağrından geldiği için onu taklit
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ